Menü

ADS

26 Nisan 2012 Perşembe

1. Sinif Türkçe Okuma Hizini Ölçme Metinleri

Dosya içeriği: 1. Sınıf Türkçe Okuma Hızını Ölçme Metinleri dosyasını indir 1. Sınıf Türkçe Etkinlik ve Çalışma Kağıtları Egitimhane.Com 1. Sınıf Türkçe Okuma Hızını Ölçme Metinleri örneği formu download 1. Sınıf Türkçe Etkinlik ve Çalışma Kağıtları 2011-2012 1. Sınıf Türkçe Okuma Hızını Ölçme Metinleri 2011 8 adet metin bulunmaktadır. Hepsi düz yazı şeklindedir. (Alıntıdan düzenlenmiştir.) 1. Sınıf Türkçe Etkinlik ve Çalışma Kağıtları


ÜÇ EVLAT


Üç kadın çeşme başında toplanmış konuşuyorlardı. Az ötede ihtiyarın biri oturmuş, kadınların çocuklarını methetmelerini dinliyordu.

    Kadınlardan biri:

   - Benim oğlum öyle marifetlidir ki, hiç kimse bu konuda onunla boy ölçüşemez. Tam bir cambazdır o! İp üzerinde bir yürüse de görseniz.

   Diğer kadın heyecanla atılarak: -Benim oğlumun sesini bilseniz, dedi. Tıpkı bir bülbül gibi şakır. Yeryüzünde hiç kimsenin böyle bir sesi yoktur. Allah vergisi bu.

    Üçüncü kadın susup duruyordu. Diğerleri sordular:

   - Sen çocuğunu niye övmüyorsun? Nesi var ki?

   -Çocuğumun çok üstün bir tarafı yok ki. Ne diye durup dururken öveyim onu?

   Kadınlar kovalarını doldurup yola koyuldular. İhtiyar adam da peşleri sıra yürümeye başladı. Kadınlar ağır kovaları taşımakta güçlük çektikleri için ara sıra duruyor ve dinleniyorlardı. Sırtları ağrı içindeydi. Bu sırada çocukları onları karşılamaya çıktı.

   Birinci çocuk hemen elleri üzerinde havaya kalkmış, çeşitli marifetler gösteriyordu. Kadınlar gözleri hayretten büyümüş haykırdılar:

   - Aman ne kabiliyetli çocuk!

   İkinci çocuk altın gibi bir sesle öyle güzel şarkılar söyledi ki, kadınlar gözleri yaşlarla dolu hayranlıkla dinlediler onu.

   Üçüncü çocuk koşarak geldi, annesinin elinden kovayı aldı ve eve kadar taşıdı.

   Kadınlar ihtiyara dönüp:


   - Bizim çocuklarımız hakkında ne diyorsun, dediler. İhtiyar şaşkınlıkla:
   

   - Çocuklarınız mı? Dedi.

  

Onları bilmem. Yalnız biri vardı, annesinin elinden kovayı alıp eve taşıdı. Onu çok beğendim.

İhtiyarlık Hastalığı

İhtiyar adamın biri, hastalanıp yatağa düşer. Çocukları doktor çağırır. Doktor gelir, hastanın şikâyetlerini dinler, tansiyonunu, nabzını ölçer, sırtını dinledikten sonra:

     - "Neyiniz var bey amca?" diye sordu. Hasta:

     - "Ah! Sorma evladım, başım ve beynim ağrıyor." Doktor:

     - "Merak etme! Bu ağrılar hep ihtiyarlıktan." Hasta:

     - "Fakat gözümde de bulanma ve kararma var." Doktor

     - "Önemli değil, ihtiyarlıktan." Hasta:

     - "Sırtımda çok şiddetli bir ağrı var." Doktor:

     - "O da ihtiyarlıktan." Hasta:

     - "Doktorcuğum! Ne yersem dokunuyor, hazmedemiyorum." Doktor:

     - "Bak bey amca! Mide hazımsızlığın da ihtiyarlıktan." Hasta:
     - "Oğlum! Rahat nefes alamıyorum, nefesim daralıyor." Doktor:

     - "Bakınız, bu da ihtiyarlıktan. İnsan ihtiyarlayınca, akciğerleri iyi işleyemez olur." deyince hasta iyice kızmış bir vaziyette:
     - "Ey ahmak doktor! Sen ne biçim doktorsun öyle. 'İhtiyarlıktan' demekten başka şey öğrenmedin mi? Tek cevaba saplandın kaldın! Ey cahil! Sen bilmiyor musun ki, Allah-ü Teâlâ her derdin dermanını da vermiştir. Yazıklar olsun sana. Doktorluğun böyle zayıf olunca, böyle söylüyorsun." deyince, doktor:

    - "Ey yaşı geçmiş, işi bitmiş adam! Bu kızgınlığın ve sinirin de ihtiyarlıktan. Sabrın tükenmiş, bu yüzden hiddetleniyorsun." der.
  

ÖĞÜTLER:


              
* Gençlik, kıymeti bilinmesi bir çağ. Geçmeyecek gibi geliyor ama bir bakıyorsunuz yaşlanılmış.



Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), kıyamet gününde insanoğlunun hayatından hesabını vermeden bir adım bile atamayacağı beş konuyu şöyle izah etmiştir:

- "Ey kulum!

l- Ömrünü nerede geçirdin?
2- Gençliğini nerede harcadın?
3- Malını nerede kazandın?
4- Malını nereye harcadın?
5- Sıhhatini nasıl kullandın?"
İYİ İLE KÖTÜNÜN MÜCADELESİ


Yaşlı adam kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.

   Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli olacakken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine.

   Yaşlı adam, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

   “Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”

   “Neyin simgesi?” diye sordu çocuk.

“İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”

   Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

   “Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”

   Bilge adam, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
   “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o !”
KÖPEK YAVRULARI
Bir dükkân sahibi dükkânının vitrinine üzerinde SATILIK KÖPEK YAVRULARI yazan bir tabelâ asarken, yanında küçük bir erkek çocuğu belirdi.

      "Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?" diye sordu.

      Adam çocuğa yavruların en az 50 lira ettiğini söyledi.

      Çocuk elini cebine attı, biraz bozuk para çıkardı, dükkân sahibine bakıp:

     "İki lira otuz beş kuruşum var. Onlara bakabilir miyim?" dedi.

     Dükkân sahibi çocuğa gülümsedi ve bir ıslık çaldı. Lady adlı bir köpek dükkânın içindeki kulübesinden çıkıp onlara doğru koşmaya başladı. Arkasında beş tane küçük yün yumağı vardı. Yavrulardan biri, diğerlerinin gerisinden topallayarak geliyordu. Bu küçük çocuğun hemen dikkatini çekti.
      "Bu yavrunun nesi var?"

      Dükkân sahibi: " Veterinerin dediğine göre, kalçasında bir kemik eksikmiş" diye yanıt verdi.

      "Hep böyle topallayacakmış."

      Küçük çocuk hemen, "Onu almak istiyorum" dedi.

      Dükkân sahibi:

      "Yok canım. Eğer o yavruyu gerçekten istiyorsan, sana bedava verebilirim" dedi.

   Çocuk dükkân sahibine yaklaştı ve öfkeyle" Onu bana bedava vermenizi istemiyorum. Bu yavru da diğer yavrular kadar değerli. Fiyatı neyse size ödeyeceğim. Şimdi size iki lira otuz beş kuruş vereceğim, kalan parayı da ayda elli kuruş, elli kuruş ödeyeceğim!" dedi.

      Dükkân sahibi onu " yok, yok. O yavruyu ne yapacaksın? O hiçbir zaman diğer köpekler gibi koşup, oynayamayacak" diye yanıtladı.

       Küçük çocuk buna karşılık pantolonunun paçasını yukarı kaldırdı ve iki çelik bağla desteklenmiş eğri sol bacağını gösterdi.


"Ben de pek koşamıyorum ve bu yavrunun da kendini anlayacak birine ihtiyacı var" dedi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder