Menü

ADS

29 Aralık 2010 Çarşamba

Ege Bölgesi'nde yetişen tarım ürünleri nelerdir?

Ege Bölgesi'nde yetişen tarım ürünleri nelerdir?,ege bolgesi tarim urunleri, ege bolgesinde neler yetisir, ege bolgesinde yetisen urunler, ege bolgesinde yetistirilen urunler, ege bolgesinin tarim urunleri, ...

Tarım Ürünleri



Asıl Ege Bölümü’nün Başlıca Tarım Ürünleri



Tütün : Türkiye tütün üretiminin % 50’sini bu bölge karşılar. Tüm kıyı ovalarında ekimi yapılan ve yurt dışına ihraç edilen tütün en çok Bakırçay Ovası’nda yetiştirilir.



Zeytin : Akdeniz ikliminin tanıtıcı kültür bitkisi olan zeytin en çok Ege Bölgesi’nde yetiştirilir. Türkiye üretiminin % 48’ini Ege Bölgesi sağlar. Edremit – Ayvalık Yöresi başta olmak üzere tüm kıyı kesiminde ve yer yer 100 km içerilere kadar zeytin yetiştirilir.



Üzüm : Türkiye’de üzüm üretiminin % 40’ını sağlayan bölge 1. sırada yer alır. Kurutularak ihraç edilen çekirdeksiz üzümün tamamını Ege Bölgesi üretir. Başta Gediz Ovası olmak üzere Büyük ve Küçük Menderes ovalarında yetiştirilir.



İncir : Kış ılıklığı isteyen ve Akdeniz iklimine uyumlu olan incirin %82’si bu bölgede yetiştirilir. Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz ovalarında incir üretimi yoğunlaşır. Kurutularak yurt dışına ihraç edilen incirin en çok yetiştirildiği yer ise Aydın’dır.



Pamuk : Akdeniz iklimine uyumlu olduğundan kıyı ovalarında ekimi yapılır. Büyük Menderes ve Gediz ovalarında üretimi yoğunlaşır. Türkiye üretiminin % 42’sini sağlayan Ege Bölgesi üretimde ilk sırayı alır.



Turunçgiller : Akdeniz iklimine uyumlu olan ve kış ılıklığı isteyen turunçgil üretimi, İzmir’in güneyindeki kıyı ovalarında yapılrı. Türkiye üretiminin %10’unu sağlayan bölge, Akdeniz Bölgesi’nden sonra 2. sırayı alır.



Pirinç : Çöküntü ovalarında ekimi yoğunlaşır.



Sebze : Bölgenin sebze üretiminde önemli bir yeri vardır. Domates, biber, patlıcan, patates, salata, kereviz, pırasa, başlıcalarıdır.



Meyve : Bölge kendine özgü meyve üretimi ile diğer bölgelerden ayrılır. İncir, turunçgil ve üzümün yanı sıra elma ve kiraz üretimi de önem taşır.



İç Batı Anadolu Bölümü’nün Başlıca Tarım Ürünleri



Haşhaş : Tohumundan yağ ve kozasından morfin yapımında kullanılan afyon sakızının elde edildiği bir bitkidir. Bu nedenle ekimi devlet kontrolünde yapılır. Türkiye üretiminin %90’ını Ege Bölgesi karşılar. Afyonkarahisar çevresinde ekimi yoğunlaşır.



Tahıllar : Bölgede üretilen tahıl ülke üretiminin % 10’a yakın bölümünü karşılar. Tahıllardan buğday ve arpa, Afyon, Kütahya, Denizli ve Uşak’ta üretilir.



Şekerpancarı : Önemli bir endüstri bitkisi olan şekerpancarı Afyon, Kütahya ve Denizli’de üretilir.



Ayçiçeği : Denizel etkilerin sokulmadığı İç Batı Anadolu’da sulanabilen alanlarda yetişir.



Baklagiller : Uşak, bölgede nohut üretiminin en fazla yapıldığı yerdir.

Yeniden dirilmeyle ilgili hadis ve ayetler nelerdir?

Yeniden dirilmeyle ilgili hadis ve ayetler nelerdir?,yeniden dirilis ile ilgili ayetler, yeniden dirilme, yeniden dirilme ile ilgili ayetler, yeniden dirilme ile ilgili hadisler, yeniden dirilmeyle ilgili ayetler

Dediler ki: “Biz yer (toprağın için) de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeniden yaratılmış olacağız?” Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkar edenlerdir. De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.” (Secde Suresi, 10-11)

Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: “Bu şaşılacak bir şey” dediler. “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır).” Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 2-4)

Dediler ki: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” De ki: “İster taş olun, ister demir.” “Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).” Bizi kim (hayata) geri çevirebilir” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: “Ne zamanmış o?” De ki: “Umulur ki pek yakında.” (İsra Suresi, 49-51)

Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” demelerine karşılık cezalarıdır. Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 98-99)

Öldükten Sonra Dirilme Ne Demektir?

Kıyâmet koptuktan sonra her şey yok olacak, hiçbir canlı kalmayacak, yalnız Allah bâki kalacaktır. Bu yokluk bir müddet devam ettikten sonra, Allah, İsrâfil'e Sûr'a ikinci defa üflemesini emredecek; Sûr'a üfürülmesini müteâkip de insanların cisim ve bedenlerini yeniden yaratıp ruhları o bedenlere geri gönderecek, böylece ölüleri ihya edip diriltmiş olacaktır.
Bütün semavî dinler, bu inanç esasında müttefiktirler. Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Kendi yaratılışını unutup, 'bu çürümüş kemikleri kim diriltecek', diyerek bize misal getirene de ki: 'Onu birinci defa kim yoktan vâr etti ise, işte yine O diriltecektir." (Yâ-sîn, 78-79).
Bu âyet, dirilmenin mümkün, hattâ ilk yaratılışa göre daha kolay olduğunu anlatmaktadır.
Şu âyetler de aynı mânâyı te'yid etmektedir:
"Biz ilk yaratışta acz mi gösterdik ki, ikinci yaratışta acze düşelim? Hayır, onlar yeni yaratılıştan şübhe içindedirler."
"Bir de şöyle dediler: 'Biz, kemik ve toz yığını olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.' (Ey Resûlüm onlara) söyle; 'İster taş, ister demir olsun, yahut gönlünüzde büyüyen (dağlar ve gökler gibi kuvvetli) herhangi bir yaratık olsun, muhakkak öldürülecek ve dirileceksiniz'. Onlar şöyle diyeceklerdir: 'O halde, öldükten sonra bizi kim diriltip geri çevirecek?' Sen de ki: 'Sizi ilk defa yaratmış olan kudret sâhibi Allah diriltecek...'" (el-İsrâ, 49-51).
"Onlar: 'Allah ölen kimseyi diriltemez' diye en kuvvetli yeminlerle Allah'a yemîn ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (en-Nahl, 3
"Yağmur rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah'tır. Nihayet bu rüzgârlar buhar ile yüklü, ağır ağır bulutları yüklendiği zaman, bakarsın ki biz, onları ölmüş (kurumuş) memleketere sevketmişizdir. Böylece o bulutla, o yere su indiririz de o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri (nebatatı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz). Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız" (el-A'râf, 57).
Kur'an'da haşirden bahseden âyetler, hep şu husus üzerinde dururlar: "Yoktan vâr etmeye, koskoca kâinatı yaratmaya ve kuruyan ölü toprağı canlandırıp yeşertmeye kadir olan Hak Teâlâ, hiç şübhesiz ölerek toprak olan insan bedenini de yeniden diriltmeye, ruhunu bedenine iade etmeye kadirdir."
Görüldüğü gibi, Kur'an'da haşirden bahseden âyetlerde esas maksad, haşrin nasıl olacağını izah etmek değil, haşrin mümkün olacağını isbattır. âyetlerde haşrin nasıl olacağının sarih olarak zikredilmemesi, Kelâm ve İlâhiyat âlimleri arasında fikir ayrılıklarına yol açmıştır. Münâkaşa, bilhassa haşrin sadece ruhen mi olacağı, yoksa cismanî yani ruh ve beden birlikte mi gerçekleşeceği hususu üzerinde toplanmaktadır.
Ehl-i Sünnet îtikadı, haşrin cismanî olacağı üzerindedir. Haşrin cismânî oluş hikmeti şu şekilde îzah edilmiştir:
"Cisim dediğimiz madde, kendi âleminde yeknesak (monoton) bir durumda değildir. Biz, uzayda yer kaplayan ve ağırlığı olan her şey'e madde diyoruz, ama havaya göre su, suya göre de toprak daha sert ve daha katı bir cisimdir. Seyyareler arasını ve bütün uzayı dolduran, eskilerin havadan daha lâtif bir cisim olduğuna inandıkları ve esir dedikleri şey, eğer bir madde ise (çünkü esirin bir takım enerji dalgaları olduğu söyleniyor) hava buna göre çok katı bir cisim sayılır. Bütün madde cinsleri arasında çeşitli madenlerden meydana gelmiş olan toprak, Allah'ın Kudret, Hâlikıyet ve Rubûbiyet sırrına hepsinden fazla mazhar olmuştur. Bitkilerin hayatına menşe' olan toprak, Allah'ın en üstün mahlûku olan insan hayatına da sahne olmuştur. Böylece toprak, kendinden daha lâtif olan sâir madde cinslerinden daha çok İlâhî lütfa ermiştir. Yani, maddenin en katısı, en üstün durumdadır.
İnsanın mânevî hayata yükselmesine yardım eden duyu organları da maddî unsurlardır. Gözünü kaybeden, şekil ve renklerin güzelliğinden, kulağı işitmeyen de ses ve nağmelerdeki âhengin zevkinden mahrum kalacaktır. Güzel kokudan alınan tad, güzel sesten alınan tada göre daha maddî, yemek ve içmekten alınan lezzet de şekil ve renklerden aldığımız hazza göre daha maddî sayılır. Duyu organlarının sağlam ve sıhhatli olması, düşünceye güzel ve işe yarar malzeme hazırlar. Hasta duyular yanlış idrâklere, yanlış idrâkler de hatâlı düşüncelere yol açarlar. Sağlam ve sıhhatli bir düşünce, mânevî hayatın temel unsurlarından biridir. Görüldüğü gibi insanın mânevî hayata yükselebilmesi, maddî duyulardaki kuvvet ve hassasiyete bağlı kalmaktadır. İnsanın maddî duyulardan ve kuvvetlerden tecrîd edilmesi, onun mânevî hayatta sür'atle yükselmesini te'min edecek yerde, mânevî hayata geçişi tamamen imkânsız kılmaktadır. İnsan vücudu, ruhu Allah'a götürecek bir enerji deposudur ve maddîdir. Bu sebeble de, maddenin ruha zıd ve düşman bir şey olmayıp, ona zemin hazırlayıp destekleyen ve tamamlayan bir vasat olduğunu söyleyebiliriz. âhiret hayatının cismen de mümkün olduğunu gösteren canlı misaller vardır.

İnsan Ölünce Vücudunun Çürüyüp Toprak Olduğunu Biliyoruz. O Hâlde Cismanî Haşir Nasıl Gerçekleşecektir?

Bu hususta Peygamber Efendimiz şu açıklamayı yapmışlardır:
"Bütün âdemoğullarını toprak yiyecektir. Ancak insanın "acbüzzeneb" denilen uzvu bundan müstesnadır. İnsanoğlu ondan yaratılmıştır, yine ondan terkip olunarak vücûda gelecektir."
Hadîsin ifadesine göre, her insanda acbüzzeneb denen çürüyüp kaybolmayan temel bir parçacık vardır. O parçacık, tıpkı çekirdek ve tohum gibidir. Ağaç nasıl çekirdek üzerine inşa ediliyorsa, insan vücudu da acbüzzeneb tohumu üzerine inşa edilecektir. Bu ilk yaratılışta böyle olduğu gibi, diriltilişte de böyle olacaktır. Acbüzzeneb üzerine terekküb eden insan bedenine ruh iade edilecek, böylece o insan, ruh ve cesediyle birlikte diriltilmiş, yeniden yaratılmış olacaktır. Bu hususu, Bediüzzaman şu şekilde ifade etmiştir:
"Nebâtâtın tohumları gibi acbü'z-zeneb denilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî, neşv ü nemâ ile teşekkül eder." (İşârâtü'l-İ'câz).


“İnsan görmüyor mu ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir bakıyorsun ki açıkça inkâr isyan ediyor. Kendi yaratılışını unutup bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve şu çürümüş dağılıp gitmiş kemikleri kim yeniden diriltecek? Diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü o, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran odur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet onların benzerlerini yaratmaya her zaman elbette kadirdir. O her şeyi hakkıyla bilen bir yaratıcıdır.” (Yasin suresi, ayet 77-81)

Marmara Bölgesi'ne ait yöresel şiir ve maniler nelerdir? Marmara bölgesiyle ilgili kısa şiir

Marmara Bölgesi'ne ait yöresel şiir ve maniler nelerdir?,marmara bolgesi ile ilgili siirler, marmara bolgesi siir, marmara bolgesine ait siirler, marmara bolgesinin manileri, marmara bolgesinin siirleri,


Mevcut yazılı kaynaklarda derlenmiş özgün manilere rastlanmaktadır. Günümüzde düğünlerde, kına gecelerinde mani söyleme geleneği kimi yörelerde canlılığını korumaktadır. Yörede gelini ağlatmak için, ya da geline söyletilen maniler şunlardır.

Evlerim ıssız kaldı
Destiler susuz kaldı
Evdeki yengelerim
Görümcesiz kaldı.
Potin bağım çözüldü
Bağla hey anam bağla
Yarın öğleden sonra
Otur da beni ağla
Gelinlik çarşafı
Belime bağlasınlar
Beni seven dostlarım
Arkadan ağlasınlar.
Avlu dibinde keser
Bizim köye yel eser
Bizim köyün kızları
Hem eserdir hem güzel
Ayağımda yemeni
Altı yok üstü yeni
Babam köye kız vermez
Yeminlidir yeminli
Alan düzün yolları
Tahtadan tahtaya mı?
Yar bizim buluşmamız
Haftadan haftaya mı?
Bugün hava yaz yarim
Mintanı beyaz yarim
Bisikletin üstünde
Bana mektup yaz yarim
Mektup yazarsan yarim
Koy kibrit kutsuna
Bizim oradan geçerken
At evin arkasına
Oturdum arsına
Acıyor musun yarim
Ağanın parasına
Masa üstünde pekmez
O pekmez bana yetmez
Sakarya’nın kızları
Başlıksız gelin gitmez
Ev üstüne ev yaptım
Çıktım üstüne baktım
Yarim gelecek diye
Çifte lambalar yaktım
Çapa kazarım çapa
Hayrola da hayrola
O kız bana yar ola
Yar olmazsa can ola
Derdime derman ola

İn dereye dereye Bahçenin kapısını
Sarı erik yemeye Bir vuruşta açarım
Annem yumurta satmış Dünür yolla sevdiğim
Seni evlendirmeye Vermezlerse kaçarım

Ayakkabımın teki Hey babam hain babam
Yarimin adı Zeki Hayattan attın beni
İste beni babamdan Bin lira para için
Sana verirler belki Ellere verdin beni.

MARMARA
ben marmaranın bir şehrinde,
güller,çiçekler içinde
doğdum,büyüdüm,
şimdi bir okullu oldum,
zorluklarla karşılaşıp yenmeyi öğrendim,
marmara bölgesinde.
işte şimdi akıllıyım bu bölgede,
işte şimdi yazıyorum bu şiiri size...

Rüya, yıldız ve ay ile ilgili şiir, mani, tekerleme örnekleri

Rüya, yıldız ve ay ile ilgili şiir, mani, tekerleme örnekleri , ay ile ilgili maniler, ay ve yildizla ilgili maniler, ruya ile ilgili siirler, tekerlemeler ruya, yildizla ilgili mani,

AYDEDE
Aydede ne güzelsin.
Yıldızlarla gezersin.
Geceleri Dünya’yı,
Işığınla bezersin.

Uzaya baktım gece,
Sonu gelmez bilmece.
Güneş ışık kaynağı,
Ay yansıtır sadece.

Aydede dolunay bak,
Sanki gümüşten tabak.
Sonra yarım ay olur.
Hilâlim gökte bayrak.

Kenan DEMİREL
Sınıf öğretmeniyim. Öğrencilerime derslerde katkı olması için yaptığım çalışmadır

Aydede Tutuklandı!


Rüzgarın imzası
Dalganın köpüğünde.
Duydum ki
Gece
Ay vurmuş denizin yüreğine.
Görenlerin ifadesi,
Denizin
Kanı bile mavi.
Görevini yapmış tabi
Kolluk kuvvetleri,
Tutuklamış bulutlar
Gökyüzünde
Aydede'yi


Ayvalık - 20.10.2006

Hüseyin Hikmet Esen



Yıldız ile ilgili şiirler
Yıldızlardan GeceyeGöz kırpması gecede
Bilirim an zamanlarda kalmış
Fırtına savurganlığı içimde
Pervasızca ıslandığım yamur
Söküp almalı içimden geçenleri
Salkım salkım hüzünleri
Yadigar kalmış anılar
Fısıltısı yalnız insanların
Durgunluğunda geçen ömürlerde
Fahişesi yoksulluğun
Dıramı koşanların, delirenlerin
Aşk acısı çeken sevdalıların
Şeytan çıkartmasında, kırılganlığın ötesinde
Turuncu günlerden kalma
Hapisliğin zor zamanlarında
Şiir yazması duvarlarında
Esiri papatya fallarından umutlu
Gerçeğin ötesinde, sevda yarası yüreğimde
Yaramaz çocuklar egzantereler kuşatması
Sokak araları inceliğinde
Yürüyüş solukzuz kahfe kıvamında
Sarmışsa sis perdesi üzerlerine
Hatırlamakla ihtiyarlığın senelerini
Kaç zaman, kaç sayızıs gün gelip geçmişliğin söylentisi
Gün görmüş vucutlarda, haykırış çığlıkları
Adın yazılı… yıldızlardan geceye
Güneşten güne
Yağmurlardan bulutlara
Hatıralardan geçmişe
Akışında hayatın insanlara
Kalpten bedene…
Çankırı – Ekim 2006
Kaynak: Mavi Ajanda Süleyman Baran
———
YıldızlarYıldızlara derin derin bakarım,
Seni yıldızlarda ararım,
Sen gelmezsin yıldızlara sorarım,
Sevdan ölüm, günler zulüm, sen gelmez oldun gülüm.
Yıldızlar gibi sende ulaşılmazsın,
Gönlümden çıkmaz orda kalırsın,
Ne yerini söyler ne selam yollarsın,
Sevdan ölüm, günler zulüm, sen gelmez oldun gülüm.
Hani sevmek ömür boyuydu,
Ayrılmak yok sevmek çoktu,
Bırakıp kaçmak hesapta yoktu,
Sevdan ölüm, günler zulüm, sen gelmez oldun gülüm.
Selahattin Ocaklı
Rüya şiirleri, rüya ile ilgili şiirler
Rüya Bile Olsa
Rüya görmek nasıl bir duygu
Ben göremem de merak ettim
Bazıları Renkli görüyoruz der
Bazıları siyah beyaz
Ben bilmem ki ne renk olur
Hiç rüya görmedim desem inanırmısın
Birgün arkadaşım
Rüyamda seni gördüm dedi
Ben seni hiç görmedim
Dedim ya rüya nedir bilmem
Keşke görebilseydim seni
Rüya bile olsa…
Bazen uyanmak istemezlermiş
Güzel olurmuş öyle diyorlar
Hissetmek ve yaşamak gerekirmiş
Dedim ya rüya nedir bilmem
Bildiğim bir şey var
Seni görmek isterdim rüya da olsa
Senin o mercan gözlerini görmek
Mis kokulu saçlarını koklamak
Ve yanımda olduğunu hissetmek
Rüya bile olsa…
Seninle gezmek isterdim
Uçsuz bucaksız çölleri
Senin bir damla suyun olmak isterdim
Rüya ya
Sadece sen ve ben
Birde sevgimiz olmalı yanımızda
Ellerini hissetmeliyim
Sesini duymalıyım kulaklarımda
Birde
Evet birde dokuna bilmeliyim
Dudaklarına
Rüya bile olsa…
Bir anda uyanmak zor olsa gerek
Dedim ya
Hiç rüya göremem ben
Sadece hayal ediyorum şuan
Seninle gezmeliyiz
Sokak sokak
Aşmalıyız bütün zorlukları
Yolun sonunda seni bulmalıyım
Kolların belimde
Gözlerin gözlerimde olmalı
Rüya da olsa…
Adını söylerken dudaklarım titremeli
Yüzünü gördüğümde içim gülümsemeli
Sevgini yaşamak beni mutlu etmeli
Sen olmalısın birde ben
Dedim ya
Ben hiç rüya görmem
Ama sen olmalısın görecek olsam
Sen olmalısın
Rüyalarımı süsleyen
Seninle olmalıyım
Rüya bile olsa…
Sana kavuşmalıyım
Nuran Kara
Bir Rüya Gördüm
Bir rüya gördüm
ıslak kaldırımlarında
isyansız adımların atıldığı
caddeler gördüm
Kara kıştan korkmayan
ısınabilen insanlar gördüm
Okumak isteyen her çocuğun
okuyabildiğini gördüm
Herkes evine ekmek götürüyordu
boş giden yoktu
ben gördüm
harika bir rüya gördüm
Bir şehir gördüm
hasta olan herkes ilacını alabiliyordu
gençler gördüm
yaşamla savaşmıyor barışıyorlardı
ben bir rüya gördüm
çok güzeldi
imkansız aşkların olmadığı bir rüya
insanların gülebildiği bir rüya
kavga yok savaş yok
yoksulluk yok açlık yok
küçümseme yok
gözyaşı yok
Kaybolan gençlik yok
yalan yok
kırılmış hayaller yok
yalnızca mutluluk var
Ben bir rüya gördüm
cennet gibi bir memleket gördüm
ben seni gördüm
seni gördüm
Hacı Halil İstanbullu
Sol menüden maniler bölümünden mani örneklerine ulaşabilirsiniz...

İyonik bileşiklerin özellikleri nelerdir?

İyonik bileşiklerin özellikleri nelerdir?,iyonik bag ozellikleri, iyonik bag ve ozellikleri, iyonik bagin ozellikleri, iyonik baglarin ozellikleri, iyonik katilarin ozellikleri


İyonik Bileşikler

Bu tür bileşikler, bir metal ile ametallerin tepkimeye girince oluşan bileşikleri belirten terim. Metal atomları bir ya da birden çok elektron vererek artı yüklü iyonu oluştururlarken, ametal atomları elektron alarak eksi yüklü iyonlara dönüşürler (Bkz: Elektrik Yükü) . Oluşan ürün, artı ve eksi yüklü iyonların düzenli bir yerleşimde bulundukları katı bir maddedir; iyonlar birbirlerine, iyonik bağ adı verilen çekim kuvvetiyle bağlıdırlar. Katı madde eritildiğinde ya da çözündürüldüğünde, iyonlar düzenli yerleşimden ayrılarak birbirlerinden bağımsız hareket etmeye başlarlar. Her iyonik bileşik tek bir metal ile tek bir ametaldan kurulu değildir; sözgelimi amonyum klorür, NH,+ iyonları ve Cl" iyonları, sodyum karbonatsa Na+ iyonları ile COr" iyonları içerir
 ler. 

İyonik bileşikler, ergime ve kaynama noktalan yük­sek billursu katılardır. Suda çözünür, ama, tolüen gibi organik çözücülerde çözünmezler. Katı haldeyken elekt­riği yalıtmalanna karşılık, eriyik ya da çözelti halindey­ken elektriği iletirler: Bu iletime kimyasal ayrışma eşlik eder ve olaya *elektroliz adı verilir.

Mart, nisan, mayıs aylarının son on yıllık hava durumu hakkında bilgi

Mart, nisan, mayıs aylarının son on yıllık hava durumu hakkında bilgi, 2010 mayis hava durumu, aylarin hava durumu, martta hava durumu, mayis 2010 hava durumu, yillik hava durumu,


ocak:8.6 şubat:9.3 mart:11.6 nisan:15.8 mayıs:20.6 haziran:25.2 temmuz:27.5 agustos:26.9 eylül:23.4 ekim:18.4 kasım:14.o aralık:10.5

27 Aralık 2010 Pazartesi

Yeni yıl konulu kompozisyon örneği, Yeni yıl temalı kompozisyon örneği

Yeni yıl konulu kompozisyon örneği, Yeni yıl temalı kompozisyon örneği,yeni yil ile ilgili kompozisyon, yeni yil kompozisyon, yeni yil kompozisyonlari, yeni yilla ilgili kompozisyon, yilbasi ile ilgili kompozisyon,
Halid Şener

Düşlerdeki Yeni Yıl



Düşlerdeki Yeni Yıl`Hayatın nasıl akıp gittiğini seyretmek istersen, bir nehrin kenarına otur ve izle`. Gün sabah olunca, o günü bitti sayabilirsin. Hafta, pazartesi olunca haftayı gitti kabul edebilirsin. Ay, ilk haftaya ulaşınca ayı bitti sayabilirsin. Yıl Ocak dedimi yılı da bitti kabul edebilirsin. İşte her insanın bir günü, bir haftası, bir ayı, bir yılı ve netice itibariyle çocukluk, gençlik, ihtiyarlık ve derken koca bir ömür aynen bu şekilde eriyip gidiyor. Evet ömür insanın elinde an be an eriyip giden bir buz gibidir. İşte hayatın özeti bazen bir dakika, bazen bir gün, bazen bir hafta ve belki bir ay… İnsanlık toptan 19. 20. ve 21 asırda adeta dünyanın, paranın, makamın, şöhretin kulu ve kölesi oldu. İnsanlık değişik izimlerin cenderdesinde, kah sağa tos kah sola toslayıp duruyor ve bir türlü aradığı ve arzuladıklarına ulaşamıyor. Yani şöyle, insanlık her yüzyılda çeşit çeşit buluşlara imza atıyor, türlü türlü sanatları icra ediyor, her yeni yıl insanlığa yeni teknik ve teknolojik imkanlar sunuyor ama bir türlü gerçek insanlık sanatını ifa ve icra edemiyor. İnsanlık asırlardır kaybettiği huzuru arıyor, her yeni yıl insanlık hesabına yeni ümitlerin ve temennilerin düşlendiği yıl oluyor. Ama sadece `düşlerdeki dünya` olarak hayallerde kalıyor. Dünyada mevcut dünya kadar kuruluş, başta BM ve Unicef olmak üzere bir türlü insanlığın problemlerini çözemiyor, çözmek bir yana artan problemlere engel bile olamıyor. Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik. Ama bu arada basit bir sanatı unuttuk ; kardeş olarak yaşamayı… İnsanlar kim bilir her yeni yıla ne hayallerle girerler. Hayaller ülkeye göre değişiyor, Amerika`da, Avrupa`da, Afrika`da, Asya`da hayallerin ve düşlerin arasında uçurumlar var. Amerika`da ve Avrupa`da yeni yıl hayalleri ve hediyeleri yeni evler, arabalar, bilgisayarlar ve daha neler neler…Afrika`da ve Asya`da bir yudum su, bir parça ekmek, bir kırık kalem, bir yırtık ayakkabı ve hepsinden önemlisi bir `yitik sevda`… İşte fark bu kadar basit… Afrika`da ki bir çocuğu hayal edin acaba yeni yıl onun için ne ifade ediyor. Irak`ta, Afganistan`da, Pakistan`da, Filistin`de, New Orleans`ta, Açe`de yani dünyanın her hangi bir yerinde evsiz, yurtsuz, yuvasız kalmış bir anneye, babaya, çocuğa yeni yıl ne anlatabilir ki gelecek adına. Başının üzerinden yeni yılı kutlama maceralarına matuf havai fişeklerden öte füzeler, bombalar düşen insanlar ne düşünüyordur acaba yeni yılla alakalı. Çocuğunun karnını doyuracak bir lokma bulmaktan yoksun bir baba için ne anlamı var yeni yılın. Yavrusuna bir yudum süt verememiş bir anne için yeni yıl, eski yıl ne farkeder. Anneler gününde annesine bir gül verememiş bir çocuk için yalancı bir yılın ne anlamı olabilir ki! Dünyanın dört bir yanında yeni yıl büyük bir keyifle kutlanıyor. Neyi kutluyor bütün dünya. Ömründen bir yılın geçmesini mi? Saçlarına düşen ak saçların bayramını mı kutluyor insanlar. Anlamsız ve bir okadar da manasız geçirdiği bir yılın bitişini mi? Dünyada her gün açlıktan, soğuktan, hastalıktan, terörden ölen binlerce insanın ölümü mü kutlanıyor. Belkide geleceğe dair insanlık hesabına düzülen bir yığın projenin kutlamasımı bütün bunlar. Yoksa ihtiyar dünyamızın ve canı gırtlağına gelmiş insanlığın bir kaç problemini çözdüğümüzden dolayı mı bütün bu çılgınca eğlenceler ve kutlamalar… Yeni bir yıl arıyor ve hayal ediyorum. Yeni hemde yepyeni bir yıl. İçinde alabildiğine sevginin hüküm ferma olduğu, gerçek dostlukların zirveye ulaştığı, kavganın ve her türlü insanlık dışı tavır ve davranışların mezara gömüldüğü, açlıkların, sefaletlerin, eğitimsizliğin ayaklar altına alındığı bir yıl arıyorum. Yeni bir yıl düşlüyorum. Dünyada kimsenin katledilmediği, açlıktan ölmediği, hor ve hakir görülmediği, savaşların bitip tükendiği bir yıl. Bir yıl intizar ediyorum, herkesin birbirine saygı ile baktığı, ahlakın en yüksek burçlara bir insanlık sancağı olarak dikildiği, aile gibi toplumun en önemli çekirdeğinin hava alıp çürümediği ve toplumu da zehirlemediği bir yıl. Bir yıl gördüm düşlerimde, kan ve gözyaşının tarihe karıştığı, renk körlerinin yokolduğu, dil, din, ırk ve her türlü ayrımcılığın Evet her yeni yıl ve yeni gün elimize verilen boş ve beyaz bir kağıt gibidir. Kimileri onu bir çocuk gibi kullanır ve sonra çöpe fırlartır. Kimileri ise onun üzerine bir sanat icra eder, bir şiir yazar, mükemmel bir hayat kompozisyonu inşa eder, hayat serencamesini nakış nakış örer. Halbuki her yıl bedavadan verilir bize bütün bu günler. Sonra her gün koca bir gün daha verilir ve bu ölünceye kadar devam eder. Aslında bir gün, bir ay, bir yıl ve bir ömür hepsi aynı şey değilmi. Birinin diğerinde farkı nedir. Zamanlarını en kötü şekilde kullananlar, en çok, zamanın kısalığından şikayet edenlerdir diyor, La Bruyere. *Bir yılın değerini anlamak için, final sınavını geçememiş bir öğrenciye sor. *Bir ayın değerini anlamak için erken doğum yapmış bir anneye sor. *Bir haftanın değerini anlamak için haftalık bir gazetenin editörüne sor. *Bir saatin değerini anlamak için buluşmak için bekleyen aşıklara sor. *Bir dakikanın değerini anlamak için treni, otobüsü veya uçağı kaçıran birine sor. *Bir saniyenin değerini anlamak için bir kazadan sağ çıkmış birine sor. *Bir milisaniyenin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanmış birine sor. *Vakit kimse için beklemez. Sahip olduğun her dakikanın kıymetini bil. Onu bazı özel kişilerle paylaştığında değerini daha iyi bileceksin.

26 Aralık 2010 Pazar

Maddelerin yapısal modellerinin bilinmesi ne gibi kazançlar sağlar?

Maddelerin yapısal modellerinin bilinmesi ne gibi kazançlar sağlar?,maddelerin yapisal, maddelerin yapisal modelleri, maddenin yapisal modelleri, madelerin yapisal olmasi, yapisal modeller, 

maddenin yapısal özellikleriniaraştıran bilim insanları,elde ettikleri yapı maddelerini herkezle paylaşmışlardır.Bu çalışmalar sayesinde maddeleri oluşturan atomların yapı içindeki dizilimleri hakkında bilgi sahibiyiz.Atomların ve atom kümelerinin yapı içindeki dizilimleri maddeden maddeye farklılık gösterebilir.Örneğin;elmas,demir ve bakırı oluşturan atomların dizilişlerine bakarak hangisini bakır,hangisinin demir,hangisinin elmas olduğu bulunabilir.

maddenin bölünemeyen cok kücük taneciklerden olştuğunu milattan 400 yıl önce filozof democritus(demokritus) ileri sürmüstür.
dalton'dan elli yılsonra atomtan daha küçük paçaçıkların da oldugunu ve atomun bölünebildiği dolaylı yollardan kantlanmıstır.
merie curie (meri küri) ve becquerel(bekerel) yaptıkları calısmalar sonucunda atomların bölünebildiğini acık olarak göstermişlerdi

Yurdumuzdaki doğal afetler nelerdir? Türkiyede yaşanan doğal afetler nelerdir

Yurdumuzdaki doğal afetler nelerdir?, ulkemizde dogala afetler nelerdir, yurdumuzda dogal afetler, yurdumuzda yasanan dogal afetler, yurdumuzdaki dogal afetler, yurdumuzdaki dogal afetler nelerdir


Türkiye’de Depremlerin Dağılışı:


Türkiye deprem haritası incelendiğinde Türkiye’nin büyük bir bölümünde şiddetli depremlerin olduğu görülmektedir.


Özellikle Kuzey Anadolu Fay Kuşağı, Batı Anadolu Fay Kuşağı, Doğu Anadolu Fay Kuşağı ve yakın çevresinde büyük depremler olmuştur.


Depremler ile Yer Şekillerinin İlişkisi:


Fay hatları dağlar ile çöküntü alanlarının kesiştiği yerlerden geçmektedir. Dolayısı ile dağların uzanışı ile fayların uzanışı paralellik göstermektedir. Türkiye’deki Dağlar ile fay hatları genel olarak doğu-batı uzanışlıdır. 


Türkiye’nin 1.derece aktif fayları Kuzey Anadolu Dağları, Batı Anadolu Dağları ve Güneydoğu Toros dağlarına paralel uzanmaktadır.


Her yerde aynı şiddette deprem olmamasının sebepleri:


Fayların türü ve fayların uzunluğu her yerde farklı şiddette deprem üretmektedir.

(Orman Yangınları)




Ormanların yoğun, yangınların az olduğu yerler:


Türkiye’nin Kuzey kıyıları: Karadeniz bölgesi, özellikle doğu ve batı Karadeniz bölümleri ile Marmara bölgesinde Yıldız dağlarının kuzey yamaçları.


Kuzeydoğu Anadolu; Kars ve Ardahan çevresi


Türkiye’de Orman yangınlarının az olduğu yerlerde yangın azlığının sebepleri:


Buralarda yaz kuraklığının olmaması, sıcaklıkların fazla yükselmemesi, ağaçların ve orman altı otlarının sürekli yeşil yanmaya dirençli olması. Havanın genelikle nemli ve yağışlı olması yangınlara karşı dirençli olmasını sağlamaktadır.


1937-2000 Arası orman yangın sayısı ve yanan alan ilişkisi:


1937-2000 yılları arasındaki orman yangınları sayısı ile yangın alanları arasında istikrarsız bir ilişki vardır. Yani bazı yıllar az yangınlarda daha fazla alan kaplayan orman yanmıştır.


Günümüze doğru orman yangınları sayısı genel orak artmakta iken, yanan orman alanı ise azalmaktadır.


Nedeni: Orman yangınlarını önlemeye yönelik tedbirlerin etkili olmasıdır.


Yangınlarla mücadelede başarılı olunurken, yangın oluşumunu önlemede başarısızlık vardır.


Yangınlara karşı en iyi mücadele yangının oluşumunu önlemektir. Bu nedenle bütün insanlarımız yangıların olmaması için gerekli bilince ve davranışa sahip olmalıdır.






Çığ felaketi olan yerlerin coğrafi özellikleri:


Çığ felaketi özellikle yer şekillerinin dağlık ve engebeli olduğu, çok eğimli yüzeylerin fazla olduğu yerler ile kar yağışının çok olduğu yüksek yerlerde meydana gelmektedir. 


Genel olarak buralarda bitki örtüsü fakirdir. 


Bu özellikler; en etkili çığ felaketi olan Tunceli, Bingöl, Bitlis gibi Doğu Anadolu Bölgesinin doğu kesimlerinde etkili olmasına sebep olmaktadır.


Çığ Felaketinin Yerleşmelere zarar vermesinin sebepleri:


Yerleşmelerin dik yamaçların eteklerinde kurulması, 


Eğimli yüzeylerde yol açılması


Yamaçlardaki bitki örtüsünün tahrip edilmesi


Yerleşmeleri çığ felaketine karşı koruyacak tedbirlerin alınmaması


Türkiye’de Çığ felaketinin en az en çok olacağı iki örnek şehir:


En az: İzmir, kar yağışının olmaması, eğimli yüzeylerin azlığı


En Fazla: Hakkari, Eğimli yüzeylerin çok olması, kar yağışının çok olması ve uzun süre yerde kalması.



(Afetler Genel)





TÜRKİYE’DE EN ÇOK YAŞANAN AFETLER VE NEDENLERİ


1-Depremler


Jeolojik yapı, 


Faylar: Fayları Türü, Fayların Uzunluğu


2-Sel ve Taşkınlar


Yağış Miktarı


Bitki Örtüsü


Arazi Kullanımı


Jeomorfolojik özellikler: Yer Şekilleri, Eğim


Drenaj Özellikleri: Yatak özellikleri, Drenaj Sistemi


3- Kütle Hareketleri


Kayaç Türü


Tabakaların Uzanışı


Suya Doygunluk


Arazi Kullanımı: Yanlış yerleşimlerin etkisi, Yol tünel köprü yapımı, Maden ocağı açma


Jeomorfolojik özellikler: Eğim, Yer Şekli


4- Orman Yangınları


Türkiye’nin Matematik Konumu


İnsan Faktörü


Jeomorfolojik özellikler: Engebe, Eğim, Toprak özellikleri


İklim Özellikleri: Sıcaklık, Nem, Basınç, Rüzgarlar


5- Çığ


Bitki örtüsü: Sıklığı, Türü


İklim Özellikleri: Sıcaklık, Yağış
Jeomorfolojik Özellikler: Eğim, Yer Şekli

Elektrik olmasaydı ne olurdu?

Elektrik olmasaydı ne olurdu?,elektrik olmasa ne olurdu, elektrik olmasaydi, elektrik olmasaydi ne olurdu, elektrik olmasaydi neler olurdu, elektriksiz yasam nasil olurdu, Elektirikli aletlerin keşfinden önce insanların yaşayışları nasıldı?

Elektrik olmasa her şey çok farklı olurdu.Belki de insanoğlunun en büyük icadı bu olmuştur.Son yüzyıldaki olağanüstü gelişmelerin temel etkeni elektriktir.

İletişim, haberleşme, ulaşım,sağlık,eğitim; neredeyse bütün alanlara kadar uzanan bir yelpazede etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Bilim elektriğe çok şey borçludur.

Elektriğin belki de en büyük getirisi, boşa giden, verimsiz geçen akşam saatlerini ve geceleri de insanın birşeyler üretebileceği şekle getirmiş olmasıdır.Yapay güneşlerimiz var artık her yerde ve geceler de gündüzler kadar anlamlı.

Elektrik, bir çağı kapatacak kadar tarihe damgasını vurmuş, milyonlarca kıvılcımın kaynağı ve özü olmuştur.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Göktürk Devleti'nin kurucusu, başkenti ve alfabesi hakkında bilgi

Göktürk Devleti'nin kurucusu, başkenti ve alfabesi hakkında bilgi,gokturk devletinin baskenti, gokturklerin baskenti, kok turk devleti, kok turk devletinin baskenti, kok turk devletinin kurucusu


  • Başkentleri Orta Asya’da Karakurum yakınında Ötüken kentiydi
  • Devletin kuruluşunda kağan, Bumin’di.
  • Alfabesi göktürk alfabesidir
  • Kullandıkları takvim:12 hayvanlı takvim
  • Devleti Kağan ünvanlı hükümdar yönetirdi.
  • Kağanın eşine hatun denirdi.
  • Kağandan sonra gelen en yüksek rütbe Yabguluktur.
  • Şehzadelere Tigin veya Tegin, Şad denirdi. 
  • Şehzade eşlerine de Konçuy adı verilirdi.
  • Tiginler, genel valilik, başkomutanlık gibi önemli memuriyetleri yaparlardı.
  • Boy hükümdarına Kan (Han) denmektedir.
  • Tarkan, Çur, Apa, Tudun,Yıldıy büyük memuriyetlerdendir.

Göktürk Devleti'ni, Kağan ünvanlı hükümdar yönetirdi. Kağan'da Bilgelik, Alplık ve Erdemlilik özellikleri aranırdı. İl denilen ülkeyi bilgili, kahraman, özü sözü doğru, erdemli devlet başkanı yönetirdi. Kağan'ın vazifeleri arasında savaş gücüyle devleti kurma ve düzene koyma, yeni alınan yerlere iskân, töre yani kanunları düzenlemek, halkı doyurup giydirmek vardı.Ülke geniş bölge teşkilatı gereğince Doğu ve Batı olmak üzere ikili devlet sistemine göre idâre edilirdi.
Kağanın eşine hatun denirdi.Kağandan sonra gelen en yüksek rütbe Yabguluktur'. Göktürkler, devlet idaresinin en soylu, tecrübeli Türk boylarının elinde kalmasına dikkat etmişlerdir.Önceleri sayısı bir olan Yabgu’ya, devlet genişledikçe ihtiyaç çoğalmış, Batı Türkistan gibi bölgelere de yenileri atanmıştır. Şehzadelere Tigin veya TeginŞad; eşlerine deKonçuy adı verilirdi. Tiginler, genel valilik, başkomutanlık gibi önemli memuriyetleri yaparlardı. Boy hükümdarına Kan (Han) denmektedir. Tarkan, Çur, Apa, Tudun,Yıldıy büyük memuriyetlerdendir.
Göktürk ordusu, yükselme döneminde Asya’nın en güçlü askeri kuvvetiydi. Ordunun üçte ikisi süvari, biri de piyadeydi. Akınlarda ve savaşlarda süratli hareket etmek esastı. Gece ve gündüz sıkı yürüyüşle yol alan ve atlarına nöbetle binen Türk süvarisi, hiç ümit edilmedik anda, hiçbir haber alma şansı bırakmadan düşman ordusuna saldırırdı. Savaşta düşman asker miktarı yüzbinleri bulursa, Türk ordusu kırdırılmazdı. Bozkır taktiği ile ilk önce geri çekilinirdi. Merkez üssünden ayrılan düşman, vurkaç ve gerilla savaşı ile yıpratılıp, ani baskınla yok edilirdi.Göktürklerin bayrak ve tuğlarının tepesinde altından yapılmış kurt başlı heykel bulunurdu. Tuğ ile davul da bağımsızlık sembolleriydi.
Göktürklerin başkenti Ötüken’dir. Burası Orhun Irmağı ile Selenge Irmağı'nın Tarim kolu arasında, ormanlar içinde bitki örtüsü ve suyu bol bir şehirdi. Ötüken’den başka Barshan, Çargelen-Çumgal, Çaldıvar, Atbaş, Şirdakbeg, Nanageldi, Fergana, Yassıkugart, Çikircik başlıca Göktürk şehirleridir.
Göktürklerde karar, seçim, insan ve hayvan sayımı için ziyafetli devlet meclisi mahiyetinde Kenğeş Meclisi toplanırlardı.

Enzim ve substrat ilişkisini gösteren grafik

Enzim ve substrat ilişkisini gösteren grafik,enzim grafikleri, enzim substrat, enzimlerin grafikleri, substrat, substrat hucre

Enzim substrat arasında ilişki anahtar ve kilit modeline benzetilmesine rağmen enzimin aktif bölgesinin sabit bir yapısı olmadığı bazı moleküller için şekil değişikliklerine uğradığı belirlenmiştir. Şekil 4’de gösterildiği substratlar enzimin aktif bölgesine tutunduklarında enzimle substrat arasında zayıf bağlar oluşur ve enzimin şekli değişir. Bu değişiklik substratla enzim arasındaki uyumu, bağlanma isteğini ve kuvvetini artırır. Reaksiyon sona erdiğinde enzim herhangi bir değişikliğe uğramaksızın açığa çıkar. Bu şekilde enzimin substratın durumuna göre şeklini ayarlamasına induced-fit hipotezi denmektedir.

• Enzimler takım halinde çalışırlar. Birinin son ürünü kendisinden sonraki enzimin substratı (etkilediği madde) olabilir. Örneğin amilaz enzimi nişastayı iki glikozlu maltoza, maltaz enzimi de maltozu glikoza parçalar. Glikoz da bir seri enzim aracılığı ile laktik aside dönüştürülür. Yani, reaksiyonların her basamağında ayrı bir enzim görev alır.

Yukarıdaki reaksiyonlar dizisinde E3 bozulursa ürün oluşmaz. Ürünün oluşabilmesi için ortama E3 ilave edilmelidir.

• Enzim tepkimeleri çift yönlü olup, moleküllerin parçalanmasını veya birleşmesini sağlarla. Enzimler, tepkimenin yönünü değil, dengenin oranını belirler. Örneğin lipaz yağı parçalayabildiği gibi; aynı zamanda gliserinle yağ asidinin birleşmesini de sağlar.

Denge noktası; yani, tepkimenin hangi yöne gideceği “termodinamik yasalarına” göre belirlenir. Çünkü denge bir tarafa doğru giderken enerji verir, tersine enerji alır. Dengenin yönünü belirleyen faktörleri; konsantrasyon, gerekli ısı ve basınç şeklinde sıralayabiliriz.
• Enzimlerin protein kısmı ribozomlarda sentezlenir. Eğer DNA’nın enzimi sentezleten bölümü bozulursa (mutasyon) ilgili enzim yapılamaz. Sonuçta enzimin etkilediği reaksiyon gerçekleşmediği için hücre, ölüme dahi gidebilir
  • Enzimler reaksiyondan değişmeden çıktıkları için aynı tip reaksiyonlarda tekrar tekrar kullanılabilir.
  • Genellikle reaksiyonları çift yönlü olarak etkilerler. Yani moleküllerin parçalanmasını veya birleşmesini sağlar.
  • Enzimler tepkimeleri (reaksiyonları) hızlandırır.
  • Enzimler hücre içinde üretilmelerine rağmen, hücre içinde ve hücre dışında çalışabilir. Örnek, bağırsaktaki enzimler hücre dışında çalışır. Solunum enzimleri hücre içinde çalışırlar.
  • Enzimler takım halinde çalışırlar. Yalnız her basamakta farklı bir enzim görev yapar.
  • Enzimlerin adlandırılması genel olarak katalize ettikleri reaksiyonun niteliğine göre yapılır. Çoğu zaman enzimin etki ettiği substrata "az" eki getirilerek isimlendirilir. Örneğin sükrozu parçalayan enzime "sükraz", fosfor ekleyen enzime "fosforilaz" veya laktozun iki üniteye parçalanma reaksiyonunu katalize eden enzime "laktaz" denilir. Dekarboksilasyon reaksiyonu katalize eden enzime "dekarboksilaz" denir. Enzimler etkili olduğu substratın sonuna "litik" eki getirilmek yoluyla da isimlendirilirler. Örneğin proteinleri parçalayan enzimlere "proteazlar" denildiği gibi "proteolitik enzimler" de denilir. Lipitleri veya lipoidleri parçalayan enzimler "lipolitik enzimler" diye adlandırılırlar. Bunun yanında inaktif enzimler substrat yada tepkime sonuna –jen eki alırlar. Pepsinojen, tripsinojen gibi (not: glikojen bir pasif enzim değildir. polisakkarittir. –jen le bitmesi sizi yanıltmasın) Pepsinojen , HCl ile aktif hale geçerek Pepsin adını alır.

Grafikler için inceleyiniz

Doğal afetler nerelerde görülür?

Doğal afetler nerelerde görülür?,cig nerelerde gorulur, deprem en cok nerelerde gorulur, deprem nerelerde gorulur, dogal afetler nerelerde gorulur, heyelan nerelerde gorulur

DOĞAL AFETLER

Jeolojik Afetler
Meteorolojik Afetler

Doğada hiçbir şey durağan değildir. Gerçekte doğa, düzenli değişimlere sahiptir.

Bu değişimler bazen önceden tahmin edilebilir gelişmelerdir veya mevsimsel hava koşullarında olduğu gibi normal bir döngüsel olaylar dizisidir. Buna rağmen büyük çoğunluğu önceden tahmin edilememektedir. Önceden tahmin edilemeyen bir olay meydana geldiğinde ve bu olay olağanüstü bir özellik gösterdiğinde hem insanlar, hem de çevrenin diğer öğeleri için bir tehlike halini alır. Bu durumda, böylesi bir olay, doğal afet olarak tanımlanır.

Doğal afet kavramının ortaya çıkışı ile ilgili bir diğer özellik ise, doğal bir çevrede varlığını sürdüren toplumların beklenmedik bir anda canlarının, mallarının ya da güvenliklerinin tehlikeye girmesi veya yok olmasıdır. Bunlar çığ, kıyı erozyonu, kuraklık, deprem, sel, sis, don, dolu, toprak kayması, yıldırım, kar, kasırga (tropikal siklon, tayfun), hortum, volkanik patlamalar, tsunami ve rüzgârdır. Bazı çevresel bozulmalar da bir afet nedeni olabilir veya bunların yayılmaları bir afetin ortaya çıkmasına sebep olabilir (sözgelimi, ormanların yok edilmesi ve çölleşme gibi ).

En genel tanımıyla afet; insanların yaralanmalarına ya da yaşamlarını yitirmelerine neden olan ve/veya mal, tarım ve çevreye zarar veren tehlikeli durumlar veya olaylardır.

Sıklık ve tehdit: Bazıları çok sık meydana gelirler ve bu nedenle de diğerlerine göre çok daha büyük bir tehdit oluştururlar

Etki süresi: Bazıları uzun bir dönem sonrasında biterken, bazıları ise süre sınırlamasına sahip değildir (bir hortum sınırlı bir sürede sona ererken, bir kuraklık yıllarca sürebilir).

Başlangıç hızı: Bazı felaketler aniden bazıları da günler ya da saatler öncesinden uyararak meydana gelirler

Etki alanı: Bazı felaketler küçük bir alanda etkili olurken bazıları ülkenin tamamını etkileyebilirler. Bazıları ise tek bir afetin neden olduğu ve başlangıçta küçük bir alanda etkili olan fakat zincirleme reaksiyonlarla diğer birçok afete de sebep teşkil eden ve böylece çok daha büyük alanlarda etkisini gösteren felaketlerdir

Tahrip gücü: Bu durum çoğunlukla zararın tipine göre değişir.

Önceden tahmin edilebilirliği: Bazı afetler belirli bir düzende ve belirli bir yolu izlerler, bazıları ise aniden ortaya çıkarlar ve etkileri tahmin edilemez (sözgelimi, bir nehir taşkını, genellikle, taşkın ovası olarak bilinen bir alanla sınırlıyken, zehirli gaz sızıntıları sınır tanımazlar ).

Kontrol edilebilirliği ve insanlara zararı: Bazı felaketlerde, bizler, tamamen çaresiz kalırız ve felaketleri kendi doğal akışlarına bırakmak zorunda oluruz. Bazılarında ise, oluşumlarını önleyemesek bile etkilerini en aza indirebilecek önlemleri almamız mümkündür (sözgelimi,

tornadolar ve orman yangınları için önceden tedbir alınabilir ve kontrol altında tutulabilir.).

Doğal Afetler Nelerdir?

a) Deprem

b) Kuraklık,

c) Su Baskını (sel),

d) Volkan Patlaması

e) Kaya Düşmesi,

f) Fırtınana, Kasırga, Tayfun, Hortumlar,

g) heyelan,

h) Tsunami (Dev dalgalar),

i) Çığ.

j) Göktaşı düşmesi

k) Ani iklim değişimleri

l) Doğal radyasyon



Başa dön


JEOLOJİK AFETLER

Yer Kürenin Yapısı
Levha Hareketleri
Deprem ve Faylar




Yer hareketlerinin meydana getirdiği Afetlere, Jeolojik afetler denir.

Bunlar deprem, volkan patlamaları, toprak kayması, Tsunami ve benzerleri dir.

Başa dön


Yerküre'nin Yapısı


Yerküre’nin içi ile ilgili bilgilerimiz en üst katmanlar dışında ikinci elden. Yerbilim (jeoloji) çalışmaları ile yapısı anlaşılmaya çalışılan Yerküre’ye ait bilgilerin çoğu, sismik dalgaların incelenmesi sayesinde elde ediliyor. Depremler sonucu oluşan doğal veya bilim adamlarının oluşturduğu yapay sismik dalgaların, farklı yapılardaki katmanlarda farklı davrandıkları biliniyor. Yerküre içinde hareket eden bu dalgaların davranışlarının incelenmesi sonucunda Yerküre’nin iç yapısı anlaşılabiliyor.



Yerküre’nin merkezinde katı haldeki nikel ve demirden oluşan İç Çekirdek bulunuyor. Bu çekirdeği çevreleyen Dış Çekirdek ise, içindeki sülfür ve oksijen nedeniyle ergime noktası düştüğü için sıvı halde bulunan nikel ve demirden oluşuyor. 4.5 milyar yıldır soğumasına rağmen hala çok sıcak olan çekirdek, Yerküre’nin manyetik alanının oluşmasındaki etken. Daha sonra gelen ve Alt Manto ve Üst Manto diye ikiye ayrılan Manto ise, kısmen ya da tümüyle eriyik durumdaki kayaçlardan oluşan magmayı içeriyor. Demir, magnezyum, silikat ve oksijence zengin mineralleri içeren Manto’dan sonra, bu katmanların en incesi olan ve okyanuslar ile kıtaları barındıran Yerkabuğu bulunuyor. Oksijen ve silikatca zengin Yerkabuğu’nda, okyanus kabuğunu oluşturan bazalt, en çok

bulunan kayaç. Kıtalardan oluşan kabuk kısmı ise bazalt ile daha az yoğun olan granit, kumtaşı, kireçtaşı gibi kayaçları barındırıyor..

Yerküre’nin üst katmanları fiziksel olarak ayrı bir bölümlemeyle de incelenebilir. Litosfer (taşküre) adı verilen sert katman, Yerkabuğu ve Üst Manto’nun en üst kısmından oluşur. Astenosfer ise Litosfer’in altındaki, plastik özellikleri gösteren akışkan Üst Manto bölümüdür. Litosfer tek parça değildir, okyanus ve kıtaların sınırlarından farklı şekilde levhalara bölünmüştür.



Manto katmanı, yeryüzündeki hareketliliğin en büyük nedenidir. Manto’nun alt bölümleri üst bölümlerine göre çok daha sıcaktır. Burada oluşan konveksiyonda, daha sıcak olan magma yükselir, soğur, katılaşır ve Üst Manto’daki daha soğuk kayaların batmasına neden olur. Batan bu kayalar, tekrar ısınır, ergir ve yükselir. Henüz tam anlamıyla modellenemeyen bu devinim, Litosfer’deki levhaların hareket etmesine neden olur.


Levha Hareketleri
Başa dön

Yerküre’nin üst katmanları, bir bütün halinde olmayıp, sürekli hareket halinde olan levhalardan oluşuyor. Manto’daki ısı akımlarının neden olduğu bu hareketler sırasında levhalar birbirinden uzaklaşır, yaklaşır birbirlerine çarpar veya birbirlerine göre yanal olarak kayarlar . Bu hareketlilik sonucunda, levha sınırlarında, uzun zaman dilimleri ile baktığımızda yeni okyanuslar, yeni kıtalar, sıradağlar ve yanardağlar oluşur. Depremler ve volkanik aktivitelerin nedeni de tüm bu hareketliliktir.


Günümüzde Litosfer’de 1 ila 15 cm/yıl arasında hızlarla hareket halinde bulunan 7 ana ve birçok küçük levha vardır. Bunların hareketleri çok karmaşıktır ve bu hareketlerin niteliğinin tam olarak saptanması, depremlerin zamanının önceden kestirilmesi için gereklidir.

Levhaların birbirleriyle etkileşimleri bakımından levha hareketlerini 3 ana başlıkta toplayabiliriz. Uzaklaşma-ayrılma; yakınlaşma-çarpışma; yanal yer değiştirme-sıyırma. Bu hareket türleri, aynı zamanda bu sınırlarda oluşan depremlerin ve volkanik faaliyetlerin niteliklerini de belirler.

Başa dön

Uzaklaşan-Ayrılan Levhalar
Birbirinden uzaklaşan levhaların aralarındaki yarıktan , Astenosfer’den gelen magma yeryüzüne yayılır. Bu eriyik yüzeye çıktıkça katılaşır ve yerkabuğuna eklenir. Astenosfer’den gelen eriyik kuvvet uygulamaya ve böylece levhalar birbirinden ayrılmaya devam eder. Bu ayrılma genelde daha ince olan okyanus tabanında görülür ve Atlas Okyanusu ortasındaki sırt buna çok iyi bir örnektir. Bu ayrılma kıtada meydana gelirse yeni bir okyanus tabanı oluşuyor demektir. Doğu Afrika’daki ayrılma henüz bir deniz oluşması için yeterli değilse de, gidiş o yöndedir. Bu tür ayrılmalar, Astenosfer’den gelen eriyiğin katılaşarak taşlaşmasına ve levhaların büyümesine neden olur.
Uzaklaşan levhalar arasında Litosfer çok ince olduğu için, buralarda büyük depremlere yol açacak enerji birikimleri olmaz. Buradaki depremlerin odakları çoğu zaman yüzeye yakındır.

Yakınlaşan-Çarpışan Levhalar
Levhaların birbirine yaklaşması ve çarpışması ise üç değişik şekilde olabilir:
Okyanusal ve kıtasal levha karşılaşmalarında, daha yoğun olan okyanusal levha (yoğunluğu 2.8 - 3.0 gr/cm3) , kıtasal levhanın (yoğunluğu 2.7 gr/cm3) altına dalar. Alta dalan kısım derinlere indiğinde ergimeye başlar ve bu magmanın bir kısmı, kıta tarafında yanardağ kümelerinin oluşumuna neden olur. Güney Amerika Levhası’nın altına dalan Nazca Levhası’nın yol açtığı And Dağları buna bir örnektir.
İki okyanusal levhanın karşılaşmasında da, yine bir levha diğerinin altına dalar. Yukarıdakine benzer şekilde yüzeye çıkan magma okyanus tabanında yanardağlar oluşturmaya başlar. Eğer bu aktivite devam ederse, yanardağ okyanus yüzeyini aşabilecek yüksekliğe erişir ve adalar oluşur. Filipinler’deki birçok volkanik ada bu şekilde oluşmuştur.
İki kıtasal levhanın karşılaşmasında ise, genellikle levhalardan hiçbiri diğerinin altına dalmaz. Levhaların arada sıkışan bölümleri yeni dağlar oluşturur. Himalayalar’ın halen süren oluşumu buna iyi bir örnektir. Yakınlaşan ve çarpışan levhaların sınırlarında oluşan depremler çok değişik derinliklerde ve büyüklüklerde olabilir. Özellikle bir levhanın diğerinin altına daldığı bölgelerde odakları derinlerde büyük depremler oluşur.

Yakın

Yanal Yer Değiştirme-Sıyırma
İki levhanın birbirini sıyırarak yer değiştirmesi sırasında Litosfer’de artma veya azalma olmaz. İki levha arasındaki sürtünme çok fazla olduğu için harekete belli bir süre direnç gösterirler. Bu bölgede artan gerilim periyodik büyük depremler ile çözülür. Kuzey Anadolu fay hattı ve Kaliforniya’daki San Andreas fay hattında bu tip levha hareketi gözlenir.
Bu tip levha hareketlerinde oluşan depremlerin odakları çoğunlukla yüzeye yakın veya orta derinliktedir. Sürtünme ve kırılma uzunca bir hat boyunca oluşabileceği için büyük depremler meydana gelebilir.

Sıcak Noktalar
Depremlerin ve volkanik aktivitenin büyük bir kısmı levha sınırları çevresinde oluşur.


Ancak volkanik kökenli olan Hawaii ve çevresindeki adalar örneğinde olduğu gibi levha sınırlarına çok uzak volkanik oluşumlar da vardır. Bunlar mantoda sıcaklığı çok yüksek olan ve bu nedenle sıcak nokta adı verilen küçük bölgelerden yerkabuğu dışına kadar yükselen magma etkisiyle oluşur. Levhalar hareketli ama sıcak noktalar sabit olduğu için sıra sıra yanardağlar veya yanardağ adaları ortaya çıkar.

Levha hareketlerinin incelenmesi sayesinde bugün, büyük depremlerin % 90’nın nerelerde olacağını bilebiliyoruz. Ancak zamanlarını kestirmek için levha sınırlarındaki davranışların detaylı olarak araştırılması gerekiyor.


Depremler ve Faylar
Başa dön

Hareket eden levhalar birbirleri üzerine kuvvet uygularlar. Bu kuvvet yerkabuğundaki kayaçların direnç göstermesi yüzünden belli bölgelerde enerji birikimine yol açar. Bu enerji, kayaçların kırılma sınırını aştığı anda da kırılma (faylanma) olur ve biriken enerji açığa çıkar. Levha hareketleri yüzünden birikmiş gerilme enerjisinin aniden boşalmasına deprem diyoruz. (Ayrıca aktif volkanların içindeki hareketlilik nedeniyle oluşan ve yapıları farklı olan küçük depremler de vardır.)





Normal Fay
Ters Fay
Doğrultu Atımlı Faylar






Çöküntü: İki normal faylanma arasındaki bloğun çökmesi sonucu oluşur
Yükselti: İki normal faylanma arasında yüksekte kalan bloğa denir



Deprem sırasında açığa çıkan enerji, ses veya su dalgalarına benzeyen ve sismik dalgalar adı verilen dalgalar ile yayılır. Bu dalgalardan Cisim Dalgaları, P dalgaları ve S dalgaları olarak ikiye ayrılır. P dalgaları, en hızlı yayılan bu yüzden deprem kayıt aletlerinde (sismograf) en önce görülen dalgalardır. P dalgalarında, titreşim hareketi yayılma doğrultusu ile aynıdır. Daha yavaş yayılan S dalgaları, kayıt aletlerinde ikincil olarak görülen ve titreşim hareketi yayılma doğrultusuna dik olan dalgalardır. S dalgaları sıvı içinde yayılamazlar. Yüzey Dalgaları ise Cisim Dalgaları’na göre daha yavaş yayılırlar ancak genlikleri daha büyüktür. Hızı daha fazla olan Love ve genliği daha büyük olan Rayleigh dalgaları olarak ikiye ayrılırlar. Yapılarda yıkıma yol açan dalgalar S dalgaları ile yüzey dalgalarıdır.





Deprem sırasında yer yüzeyinde de çeşitli değişimler gözlenir:

Yüzey Kırıkları: Deprem odağı eğer yüzeye yakınsa yüzeyde de kırılmalar görülür.

Heyelanlar, Çökmeler: Sağlam olmayan zeminlerde, sismik dalgalar nedeniyle toprak hareket eder.

Çamur Akıntıları: Yeraltı sularının harekete geçmesiyle oluşur.

Zemin Sıvılaşması: Suya doygun zeminler sismik dalgalar nedeniyle sıvı gibi davranır.

Tsunamiler: Okyanus kıyılarında dev deniz dalgaları oluşur.


METEOROLOJİK AFETLER

Seller ve Nehir Taşkınları
Kar ve Buzlanma
Çığ Tehlikesi

Kuraklık, Çölleşme ve Küresel Isınma
Çevre Kirliliği ve Kıtlık Tehlikesi
Diğerleri



Atmosfer olayları sonucu ortaya çıkan afetlerdir.


Bunlar, atmosfer olaylarının, insan için yararlı olduğu en uygun sınırı aşmasıyla meydana gelirler. Meteorolojik olaylar, atmosfer olayları ve özelliklerinin insana yararlı olma sınırını aştığı andan itibaren afet özelliğini kazanmaktadır. Başka bir ifadeyle bunlar normale göre; aşırı, fazla şiddetli ya da eksik olduğu zaman, zararlı olmakta ve artık afet şeklinde nitelendirilmektedir.

Yeryüzündeki doğal afetlerin çok büyük bir bölümü meteorolojik tehlikelerden kaynaklanır. Atmosferdeki hava hareketleriyle, okyanus yüzeyi ve yeryüzü şartlarına bağlı olarak gelişir, yer yer büyük zararlar doğururlar. Ülkeler ve mevsimlere göre değişen etkileri vardır. Bazıları başlı başına doğal afettir. Bireysel veya toplum düzeyde zaman zaman hayati derecede etkili sonuçlar doğuruyor.

Meteorolojik ve Hidrolojik Karakterli Doğal Afetler

1) Seller- Nehir Taşkınları-Su Baskını

2) Kar, Buzlanma ve Tipi

3) Çığ

4) Don-aşırı soğuk

5) Fırtına Şiddetli rüzgârlar, Hortumlar, Tayfunlar,

6) Dev dalgalar, Tsunami

7) İklim değişikliği, Kuraklık , küresel ısınma

8) Yıldırım

9) Sıcak hava dalgaları,

10) Sağanak yağış, Dolu

11) Sis

12) Orman yangını



1) SELLER ve NEHİR TAŞKINLARI


Sel hasarı

Aşırı yağışlar veya diğer nedenlerle bir yerin geçici olarak sular altında kalması sonucu meydana gelen hasar ve kayıplardır. Yerleşim bölgelerinde, ekili alanlarda, ulaşım güzergâhlarında etkili olur.

Ani sel

Kısa süreli ve şiddetli yağışlar neticesinde nehirlerde, su kanallarında yağmur sularının hızla yükselerek, cadde ve sokaklarda akmasıyla oluşan hasarlar su altında bırakarak ve ulaşımı aksatarak etkili olur.

Nehir taşkınları

Meteorolojik nedenlerle kendiliğinden gelişen hallerde veya baraj kapaklarının açılmasıyla nehrin normal yatağının dışına taşarak çevreye zarar vermesi durumu su altında bırakarak, evleri ve altyapıyı yıkarak etkili olur.

Nasıl etkiliyor

Bir karış sel suyu bile insanı düşürebilir,

Diz seviyesindeki sel suyu otomobili sürükler,

Güçlü seller, ağaçları ve kayaları yuvarlar,

Enerji ve iletişim hatlarını tahrip eder,

Sellerin getirdiği çamur ve mil tabakası çevreyi kaplar,

Toprak kaymalarına neden olur,

Toprak kaymalarıyla akarsu yatağı genişler,

Nehir yataklarında bulunan yerleşim alanlarını ve endüstriyel tesisleri yıkar,

Altyapıyı kullanılmaz hale getirir,

Hayvan barınaklarında kayıplara neden olur,

Sulara kapılan canlılar boğulup ölebilir veya kaybolabilir,

Neler yapılmalı

Nehir ve dere yatakları mutlaka ıslah edilmelidir,

Sel tehlikesine maruz alanlar yerleşime ve endüstriye kapatılmalıdır,

Var olan yerleşimler daha güvenli bölgeleri nakledilmelidir,

Meteorolojik gözlem ve tahminler dikkatle takip edilmelidir,

Sürekli tehdit altında olan yerlerde erken uyarı sistemi oluşturulmalıdır,

Erken uyarı mesajıyla tehlikeli bölge tahliye edilmelidir.



2) KAR VE BUZLANMA


Sıfır derecenin altındaki hava sıcaklığında, buz kristalleri halinde yere ulaşan yağışın donarak buzlanması ve yaşamı olumsuz etkilemesi.

Tipi

Kar yağışı ve şiddetli rüzgâr nedeniyle görüş mesafesinin ortadan kalkmasının, yarattığı hayati tehlike.

Nasıl etkiliyor

Hava, deniz ve kara ulaşımı yavaşlar veya tamamen durur,

Enerji hatları ve dağıtım noktaları sorunlar çıkar,

Kazalar nedeniyle önemli ekonomik kayıplar oluşur,

Donma sebebiyle can kaybına neden olur.

Neler yapılmalı

Meteorolojik tahminler ve uyarılar doğrultusunda davranılmalıdır,

Zorunlu olmadıkça seyahat edilmemelidir,

Ulaşıma çıkan araçlar gerekli tedbirleri almalıdır,

Sağılıkla ilgili tedbirleri almadan evden dışarı çıkılmamalıdır.



Don:

Hava sıcaklığının kritik değerin altına düşmesi bitkilerin gelişimini engellediği için özellikle meyve ve sebze yetiştiriciliğinde bir çok zararlara neden olur. Ülkemizde don olayı, daha çok Akdeniz ve Ege Bölgesinde Mart, İç Anadolu ve Trakya’da Nisan, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Haziran ayına kadar görülebilmektedir.

Don gerekli önlemler alınmadığında üretimin düşmesine neden olarak ülkemizin ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Don tahmini ve uyarıları özellikle hem tarım hem de ulaşım sektörleri için önemlidir.

Dolu:

Kümülonimbus gibi konvektif bulutlardan yere düşen, farklı şekil ve büyüklüğe sahip, topa benzer veya düzensiz parçalar halindeki sert buz şeklindeki yağış türü. Büyüklükleri ve hızlı düşüşleri nedeniyle insan, hayvan ve bitkiler için tehlike yaratabilirler. Aynı tehlike uçaklar içinde söz konusudur. Dolu kış yağışı değil yaz yağışıdır.

Kar erimesinin etkileri

Hidrolojik-Atmosferik modeller ve yeni izleme ve veri işleme teknolojilerin kullanımı ile kar suyundan sağlanacak faydalar ve taşkın zararlarının azaltılması önemli bir konudur. İlkbahar mevsimlerinde, dağlık bölgelerde kar erimesinden kaynaklanan su potansiyelinin belirlenmesi ve taşkınların doğuracağı zararların önlenmesi yurdumuz açısından önemlidir. Karla kaplı alanlar, uydu teknolojileri ile tespit edilebilir ve yüksek kotlara yerleştirilecek otomatik kar-meteorolojik rasat parkları ile su potansiyeli saptanarak ani erimelerden ve sağanak yağışlardan oluşacak sel felaketleri azaltılabilir.

3) ÇIĞ TEHLİKESİ

Başa dön

Dağlık ve eğimli arazilerde, vadi yamaçlarında, tabakalar halinde birikmiş olan kar kütlesinin iç ve dış etkilerle aşağı doğru hızla kayması çığ olarak adlandırılır.

Kendiliğinden gelişen,

Yer hareketleri (deprem, volkan patlaması vb.) ile tetiklenen,

Kayakçılar tarafından oluşturulan,

Ses sonucu meydana gelen, çığ olabilir.

Nasıl etkiliyor

Çığ, Ülkemizde genellikle kış aylarında oluşur,

Hızla harekete geçerek yerleşim yerlerini, tesisleri ve yolları tamamen kapatabilir,

Çığ altında kalanların yaşama şansı çok az olur,

Neler yapılmalı

Meteorolojik gözlemlere bağlı olarak çığ uyarılar takip edilmelidir,

Çığ tehlikesi ve risk haritaları hazırlanmalıdır,

Çığ tehlikesi olan yerlerde çığ kalkanları ve tüneller yapılmalıdır,

Tetikleyici olabilecek gürültülere sebep olunmamalıdır.



4) KURAKLIK, ÇÖLLEŞME ve KÜRESEL ISINMA

Başa dön

Kuraklık

İklimin nem yönünden olumsuz değişmesi sonucu (bir bölgede nem miktarındaki geçici dengesizliğin o bölgedeki su kıtlığına neden olması) su kaynaklarını, tarımı ve tüm canlıları olumsuz etkilemesidir. Kuraklık, yavaş gelişen ancak çok derin zararlara neden olan doğal afettir. Kuraklık doğa kanunudur.

ETKİLERİ

Su kaynakları azalır,

Nüfus artışıyla birlikte artan su ihtiyacı yeterince karşılanamaz,

Tarımsal üretim düşer, giderek nüfusunun ihtiyacına yetmez.



Neler yapılmalı

Var olan su kaynaklarının yönetimi için planlar geliştirilmeli,

Suyun dünyadaki dolaşımı olan “Hidrolojik Çevrim” bozulmamalı,



Çölleşme

Kuraklık nedeniyle dünya üzerindeki verimli toprak miktarının belirli bölgelerde hızla azalması, çorak hale gelmesidir. Çölleşen toprağı bir daha geri kazanmak mümkün olmaz.



Ne yapılabilir

Akarsu havzaları ve rejimleri kontrol altına alınmalı,

Ağaçlandırma ve orman geliştirme programları uygulanmalı,

Uluslar arası anlaşma ve sözleşmelere uyulmalıdır.



Küresel ısınma

Atmosferdeki doğal sera etkisinin, insan faaliyetleri sonucunda daha da artarak küresel boyutta aşırı ısınmaya neden olmasıdır.



Nedenleri; Fosil yakıtların dumanı ve endüstri gazları dengeyi bozması,

CO2, metan, vb gazlar kontrolsüz olarak atmosfere salınması,

Yer atmosfer arasında, doğal “Karbon Döngüsü”nün dengesinin bozulması,

Maliyet artışları getireceği için yeterli derecede önlem alınmamasıdır.

ETKİLERİ

Her yıl milyonlarca ton “Karbon”un atmosferde birikmesi,

Atmosferdeki fazla ısınmanın hızlı bir iklim değişimi yaratması,

Kutupların ve dağ buzulların erimesine sebep olması,

Kıyılarda deniz seviyesinin yükselmesi,

Okyanus akıntılarının değişimi ile iklim dengesizliği,

1998 yılı tarihteki en sıcak yıl olarak kayda geçmiştir.

Deniz Seviyesi Değişimleri

Günümüzün en önemli çevre sorunlarından biri küresel ısınma ve küresel iklim değişimidir. İklim değişimi senaryolarına göre iklim değişikliğinden en fazla, deniz seviyesinin yükselmesinden dolayı, kıyı bölgelerimiz etkilenecektir. Özellikle deniz su seviyesi artan bir hızla yükselmeye devam ederse gelecekte tuzlu deniz suyu ve dalgalar, denizlerin fırtınalardan dolayı kabarmaları çok daha yıkıcı etkilere sahip olabilecektir. Bu etkiler,

a. Alçak arazinin su altında kalması,

b. Plajlar ve dik sahillerde erozyon,

c. Yeraltı ve yüzey sularının tuzlanması,

d. Taban suyunun yükselmesi,

e. Fırtına ve sel tahribatının artması,

f. Deniz suyu seviyesindeki yükselme şeklinde özetlenebilir.



Neler yapılmalı

Atmosfere salınan gazlar kontrol altına alınıp azaltılmalı,

“Kyoto Protokolü” hükümleri istisnasız uygulanmalı,

Birleşmiş Milletler sözleşmelerinin uygulaması denetlenmeli,

İhlal eden ülkelere ağır yaptırımlar getirilmelidir.





5)ÇEVRE KİRLİLİĞİ ve KITLIK TEHLİKESİ

Başa dön



Kıtlık tehlikesi

Kıtlık, tarımsal üretimin sağlıklı bir hayat sürmek için gerekli beslenmeye imkan vermeyecek düzeye düşmesidir.





SEBEPLERİ

Kuraklık ve yetersiz sulamanın, ürün verimini düşürmesi,

Çevre kirliği ve tarım alanlarının yerleşime açılmasının üretimi azaltması,





NELER YAPILABİLİR

Uzun vadeli kuraklıkla mücadele planları hazırlanıp uygulanmalı.







6)DİĞERLERİ

Başa dön



Hortum ve su hortumu:

Hortum (tornado), dünyanın her yerinde meydana gelen insanların canı ve malı için önemli tehlikeler oluşturan atmosfer olaylarından biridir.

Orman Yangınları:

Orman yangınlarının çoğuna bilerek veya bilmeyerek insanlar neden olur; hava şartları ise yangınlarda önemli bir çevre ve tetik faktörüdür.

Sıcak Hava Dalgaları:

Çok sıcak ve nemli havalarda, havadaki yüksek nem vücuttan terin buharlaşmasını yavaşlatır. Terin buharlaşması canlılar için doğal bir soğuma mekanizmasıdır. Sıcak, nemli hava sadece bunaltıcı değil aynı zamanda insan sağlığı için de tehlikelidir. Yüksek sıcaklık ile nemin birlikte oluşması ölümlere sebep olabilir. Küresel ısınma ile birlikte ülkemizde sıcak hava dalgaları daha sık, daha uzun süreli ve şiddetli olabilecektir.

Yıldırım:

Tek bir yıldırım, 100,000 amper kadar büyüklükte elektrik akımı oluşturabilir çarptığında insanları ve hayvanları elektrikle yükleyebilirler. Birçok kurban tarlada çalışırken, ata binerken, dışarıda oynarken, spor veya çobanlık yaparken, dağlarda gezerken ya da küçük teknelerle denize açılmışken dolaylı veya doğrudan yıldırım tarafından çarpılmıştır. Yıldırımlardan dolayı olan can ve mal kayıplarını azaltabilmemiz için insanlarımızın açık arazide, bina içinde ve otomobilde nasıl davranmaları gerektiği ve yıldırımla ilgili uyarıların, ilk yardım hakkındaki bilgilerin, gerekli zamanlarda hava durumu programları ile verilmesi gerekir.

Meteorolojik-Hidrolojik karakterli doğal afetleri deprem gibi diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellik, meteorolojik afetlerin “Önceden Tahmin Edilerek Erken Uyarılarının Yapılabilmesi" dir. Bu özellikten de yararlanarak, gelişmiş ülkelerin afet yönetim programlarının bir parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı, planlama ve eğitim ile can kayıplarında önemli azalmalar ve ekonomik zararlarda da önemli düşüşler sağlamıştır. Bu nedenle ülkemizde de meteorolojik karakterli sel, taşkın, çığ düşmesi dolu ve fırtına gibi doğal afetlerin zararlarını azaltmak ve gerekli tedbirleri alabilmek için bu tür afetlere yönelik tahminlerin yapılması ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir.

Bu tehlikeler hakkında bilgili olmak ve önerilen önlemleri uygulamakla etkileri azaltır.

Geçmişte Türkiye'de yaşanan çığ felaketleri hakkında bilgi

cig felaketi, cig felaketi nedir, cig felaketleri, turkiyede cig, turkiyede cig felaketi,Geçmişte Türkiye'de yaşanan çığ felaketleri hakkında bilgi 
ÇIĞ NEDİR
ÇIĞ: Dağlık, engebeli ve eğimli rüzgar altı yamaçlarda, tabakalaşmış kar örtüsünün vadi tabanına doğru yerçeki etkisiyle hızla kayması olayıdır. (Kar tabakasının iç ve dış kuvvetler etkisi ile yamaç eğimi yönünde gösterdiği akma hareketidir.)
Çığ, ülkemizde özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinde dağlık kesimlerde kış ve ilkbahar mevsimlerinde karşılaştığımız büyük can ve mal kaybına neden olan bir doğal afettir. Meydana gelen her çığ, yüzlerce vatandaşımızın ölümüne sebep olmakta, hayatta kalanların kalplerinde onarılmaz yaralar açmakta ve büyük acılara sebep olmaktadır. Örneğin 1991-1992 kış mevsiminde Güneydoğu Anadolu da meydana gelen çığ olaylarında 384 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bunun yanında milyarlarca lira maddi zararlar vererek ülke ekonomisini de olumsuz etkilenmiştir
Böylesine büyük maddi ve manevi yaralar açan çığ felaketini önlemek, neden olacağı can ve mal kaybını en aza indirebilmek için sürekli çalışmak, halkı bu konuda aydınlatmak, hatalı yerleşim ve davranışlardan sakınmalarını Böylece çığın sebep olacağı zararlar azaltılarak yeni kayıpların önlenebileceği gibi ülke ekonomisine büyük darbeler indiren bu felakete karşı halkımız bilinçli davranacaktır.

TÜRKİYE'DE ÇIĞ
TÜRKİYE’DEKİ ÇIĞ BÖLGELERİ:
Türkiye’deki çığ olaylarının büyük kısmının ARALIK-MART aylarında, çoğunluğunun Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin dağlık kesimlerinde ve Karadeniz Bölgesinin bazı kesimlerinde meydana geldiği görülmektedir. 
Geçmişte yaşanan çığ felaketleri; arazi yapısı, güneşin etkisi ve ARALIK-MART döneminde bölgede esen hakim rüzgarların esme istikametleri ile birlikte değerlendirilerek Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde çığ ihtimali yüksek olan kesimler, 


Karadeniz bölgesinde: Küre ve Soğanlı Dağları, 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde: Tecer, Yama, Otlukbeli, Munzur, Karagöl, Palandöken, Kargapazarı, Aras Güneyi, Muş Güneyi, Kavuşşahap, Van Doğusu ve Hakkari Dağları.

Değerlendirmelere göre, çığ olaylarının en fazla görüldüğü iller sırasıylaBingöl, Tunceli ve Bitlis’tir. 


Ölümcül çığ olaylarının büyüklüğü açısından sıralamaŞırnak, Tunceli, Bayburt, Hakkari, Bitlis ve Siirt’tir. 

Yapılan araştırmalara göre ; Doğu, Güneydoğu ve Kuzey Anadolu yerleşim bölgelerinde meydana gelen çığ olayları, can kaybı açısından deprem felaketinden sonra ikinci derecede önem arz eden doğal afet durumundadır

TÜRKİYE’DE MEYDANA GELEN ÇIĞLAR

1958 yılından beri Türkiye’de afet kayıtlarına geçmiş 448 adet çığ olayında can kaybı miktarı 850 kişidir.


Bu kaybın en çarpıcı örneği; 1991-1992 kış mevsiminde 328 kişinin hayatını kaybetmiş olmasıdır. Çığın sosyal etkisi sadece can kayıplarıyla sınırlı değildir. 

Çığdan etkilenen alanlardaki maddi kayıpları karşılayamayan insanların bölgeden göç etmesi de sosyal bir sonuçtur. 

Ekonomik açıdan bakıldığında ise bölgede çığların verdiği hasarların kısa sürede telafi edilememesinin getirdiği zorluk nedeniyle oluşan üretim ve iş gücü kayıpları giderek artmakta ve bazı bölgelerin turizm potansiyeli dahi dolaylı olarak etkilenmektedir

"Bak postacı geliyor" şarkısının notaları

"Bak postacı geliyor" şarkısının notaları,bak postaci geliyo notalari, bak postaci geliyor notalari, bak postaci sarkisinin notalari, postaci notalari, postaci sarkisinin notalari


BAK POSTACI GELİYOR KEMAN NOTALARI

RE DO RE Mİ RE DO RE
LA DO Sİ LA Sİ Sİ
RE DO Mİ RE DO Sİ
LA DO Sİ LA SOL SOL

Dini semboller nedir, dini sembollere örnek resimler

Dini semboller nedir, dini sembollere örnek resimler,dini sembol nedir, dini semboller, dini semboller nelerdir, dini semboller resmi, dini sembollerin adlari,
Hint Dini Sembolleri
  • Lakşmi Yıldızı
  • Lakşmi Yıldızı, bir kompleks {8/2} yıldız figürüdür. Hinduizm'deki sembollerden olan bu yıldız sembolü, tanrıça Lakşmi'nin Aşthalakşmi, sekiz formu veya "servet çeşitleri"ni temsil etmektedir.

Hristiyan Dini Sembolleri

Kelt haçı, Hristiyan haçı'nın kesişim yerine bir halka eklenmesi ile oluşur. Keltik Hristiyanlık'ın karakteristik sembolüdür, ancak kökeni Hristiyanlık öncesine dayanır.
Halka ile birleştirilmiş haçların Hristiyanlık öncesinden gelen birçok türü bulunur. Sıklıkla Güneş haçı olarak adlandırılan bu tür haçlara pagan Kuzeybatı Avrupa'da (İskandinav mitolojisi'nde tanrı Odin'in sembolüdür.) veya Pireneler ve İber Yarımadası'nda rastlanabilir. Ancak Hristiyan haçı ile ortak bir köken ya da bağlantıya dair bir kanıt yoktur.





Petrus Haçı veya Aziz Petrus Haçı ters çevrilmiş bir Latin haçıdır. Bu sembolün kökeni Petrus'un ters biçimde çarmıha gerilmesidir; İsa ile aynı şekilde çarmıha gerilmek için fazla değersiz olduğunu düşünmüştü ve bu nedenle ters biçimde çarmıha gerilmişti.
Petrus'un isteği üzerine baş aşağı çarmıha gerildiğini ilk bildiren kişi İskenderiyeli bilgin Origen'dir. Bazı katolikler bu tür haçı, İsa ile karşılaştırıldığında değersizliğin bir sembolü olarak kullanmaktadırlar.
Sıklıkla satanizm ile ilişkilendirilmiştir. Alistair Crowley sembolün lütufun tersi veya İsa'nın lütfundan uzaklaşmak anlamına sahip olduğunu ileri sürmüştür.





İchtys (Yunanca: ἰχθύς, transliterasyonları: ichtys, icthys veya ikhthus) Yunanca "balık" anlamına gelen kelimedir. Kesişen iki yay parçası içeren bir sembolü tanımlamakta kullanılır, bu sembolün ismidir. Bir balığı andıran sembol, ilk Hıristiyanlar tarafından kullanılan gizli bir semboldü.





Budizm Dini Sembolleri








Svastika (Sanskritçe: स्वस्तिक ) veya Gamalı haç, tarih öncesi dönemlerden kalma sembol.
Kökenbilim [değiştir]

Gamalı haç ismi Yunanca gama (Γ) harfine ve haç şekline (+) atfen verilmiştir. Svastika kelimesi Sanskritçe'deki su (iyi) ve asti (olmak) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. "İyi olmak, mutlu ve sağlıklı olmak" anlamlarına gelir. [1]
Svastika Hinduizm, Budizm ve Jainizm'e göre kutsaldır. Kökeni pek çok antik uygarlığa, örneğin Mayalar, Navarrolar ve Sümerler'e, M.Ö. 4000'li yıllara dayanır.
Vişnu'nun 108 sembolünden biridir ve kolları saat yönünde dönük olan şekliyle, başarı ve uğurun yanısıra hayatın kaynağı olan güneş ışığını simgeler. Kolları ters yöne dönük şekli ise geceyi ve uğursuzluğu ifade eder.
Svastika'nın dört kolu, dört kozmik gücü (ateş,su,hava,toprak) simgelemektedir. Ayrıca bazı kaynaklarda, eski dönemlerde bu sembol sayesinde dört kozmik gücün etki altına alınıp büyü yapıldığı belirtilir.
Bazı kaynaklarda da Svastika'nın dört adet L harfinden oluştuğu ve bunların Light-Life-Love-Luck yani Işık-Yaşam-Sevgi-Şans anlamına geldiği belirtilir.
Nazi Partisi'nde kullanımı [değiştir]

 
Nazi svastikası


Gamalı haç, I. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Alman Nazi partisi ve hükümeti tarafından amblem olarak kullanılmaya başlanmıştır.Daha sonra Nazi Almanyası'nında bayrağı olmuştur.

24 Aralık 2010 Cuma

Bağlam, bağdaşıklık ve bağdaştırma nedir?

Bağlam, bağdaşıklık ve bağdaştırma nedir?,alisilmis bagdastirma ornekleri, bagdastirma, bagdastirma nedir, bagdastirma ornekleri, baglam nedir,

BAĞLAŞIKLIK
Tanım: Bir metinde dil öğelerinin (ek, kelime ve kelime grupları) dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine (cümle oluşturulmasına) bağlaşıklık (dil bilgisi bağıntısı) adı verilir. Bağlaşıklık cümlede aşağıda unsurların gerçekleşmesinde etkilidir.

1. Bağlaşıklık cümlede anlam belirsizliğini ve bundan kaynaklanan anlatım bozukluğunu engeller.
Ör: Geleceğini annemden duydum.==> “Onun geleceğini annemden duydum.” ve ya “Senin geleceğini annemden duydum.”
Yarışmada birinci olduğuna sevindim. ==> “Senin yarışmada birinci olduğuna sevindim.” Ya da “Onun yarışmada birinci olduğuna sevindim.”

2. Eklerin eksik veya yanlış kullanılmasına ve bundan doğacak anlatım bozukluğuna engel olur.
Ör: Bu çocuklar fakir ülkenin, savaş nedeniyle gerekli eğitimi alamayan çocuklardır.==>
Bu çocuklar fakir ülkenin, savaş nedeniyle gerekli eğitimi alamayan çocuklarıdır.
Senin en sevdiğim yanın derslerine düzenli çalıştığındır. ==> Senin en sevdiğim yanın derslerine düzenli çalışmandır.

3. Dolaylı tümleç eksikliğini ve bundan kaynaklanan anlatım bozukluklarını engeller.
Ör: Öğrencileri rahat edecekleri odalara yerleştirip, en iyi imkânları sağladı. ==>Öğrencileri rahat edecekleri odalara yerleştirip onlara en iyi imkânları sağladı.
Burada daha çok eski arkadaşlarını arıyor, hasret duyuyordu. ==> Burada daha çok eski arkadaşlarını arıyor, onlara hasret duyuyordu

4. Nesne eksikliklerini ve bundan kaynaklanan anlatım bozukluklarını engeller.
Ör: Televizyona çok bakıyor, akşama kadar kapatmıyor. ==> Televizyona çok bakıyor, televizyonu akşama kadar kapatmıyor
Herkesin fikrine saygı gösteriyor, dinliyor.==> Herkesin fikrine saygı gösteriyor, onları dinliyor

5. Özne eksikliğini ve bundan kaynaklanan anlatım bozukluklarını engeller:
Ör: Kapıya dayanmayın, dün boyandı ==> Kapıya dayanmayın, kapı dün boyandı.
Nüfus sayımı bu yıl yapıldı, bir hayli artmış==> Nüfus sayımı bu yıl yapıldı, nüfusumuz bir hayli artmış

6. Fiilin veya yardımcı fiilin yanlış kullanılmasını ve bundan doğan anlatım bozukluklarını engeller
Ör: Ekşiyi az, acıyı ise hiç sevmezdi ==> Ekşiyi az sever, acıyı ise hiç sevmezdi.
Kitap için kendine verilen paranın eksik ve yeterli olmadığını söyledi. ==> Kitap için kendine verilen paranın eksik olduğunu ve yeterli olmadığını söyledi
Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı zarar mı belli değil Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı zarar mı verdi belli değil

7. Kelimelerin cümle içinde yanlış yerde kullanılmasını ve bundan kaynaklanan anlatım bozukluklarını engeller.
Ör: Alınan bu karar savaşta askerin daha çok ölmesine neden oldu ==> Alınan bu karar savaşta daha çok askerin ölmesine neden oldu
İzinsiz inşaata girilmez ==> İnşaata izinsiz girilmez.

8. Gereksiz kelime kullanılmasını ve bundan doğacak anlatım bozukluklarını engeller:
Ör: Yalnız gitmekten korkmuş, annesiyle birlikte gitmiş. ==> Yalnız gitmekten korkmuş, annesiyle gitmiş
Yüksek sesle bağırmana gerek yok ==> Bağırmana gerek yok.

9. Tamlama yanlışlıklarını ve bundan doğacak anlatım bozukluklarını engeller
Ör: Kaza yerine birçok askerî ve polis aracı geldi ==> Kaza yerine birçok askerî araç ve polis aracı geldi
Bu önlemler ekonomik ve sağlık açısından olumlu sonuçlar verdi  Bu önlemler ekonomik açıdan ve sağlık açısından olumlu sonuçlar verdi

10. Etken ve edilgen fillerin bir arada kullanılmasını ve bundan doğacak anlatım bozukluklarını engeller:
Ör: Bütün yemekleri hazırlayıp bir kenara koyulmalıdır “Bütün yemekleri hazırlayıp bir kenara koymalıdır” ve ya Bütün yemekler hazırlanarak bir kenara koyulmalıdır.
Bazı yolcuların giriş işlemleri yapmaya başlandı Bazı yolcuların giriş işlemleri yapılmaya başlandı

11. Ek fiilin kullanılmamasını ve bundan doğacak anlatım bozukluklarını engeller
Ör: Boyu kısa bedeni de pek biçimli değildi Boyu kısaydı bedeni de pek biçimli değildi
O yaşlı şair geleneklere bağlı, ama yeniliklere kapalı değildi O yaşlı şair geleneklere bağlıydı, ama yeniliklere kapalı değildi

12. Farklı yüklemlerin aynı özneye bağlanmasını ve bundan doğacak anlatım bozukluklarını engeller.
Ör: Hiç kimse okula gelmedi, geziye gitti  Hiç kimse okula gelmedi, herkes geziye gitti
Annem hiçbirimizi azarlamaz, severdi  Annem hiçbirimizi azarlamaz, hepimizi severdi
Her gün okula geç geliyor, erken gelmiyor  Her gün okula geç geliyor hiç erken gelmiyor.
Herkes konuşuyor, ders dinlemiyor.  Herkes konuşuyor, hiç kimse ders dinlemiyor


BAĞDAŞIKLIK
Tanım: Dil öğelerinin (ek, kelime ve kelime grupları) aralarında oluşturdukları anlam bağıntılarına denir. Kelimelerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana gelerek oluşturdukları söz gruplarına bağdaştırma denir. Bağdaşıklık cümlelerde aşağıdaki durumlarda etkili olarak anlam bozukluklarını engeller.

1. Birbiriyle çelişen ifadelerin bir arada bulunmasını ve bundan doğabilecek anlatım bozukluklarını engeller.
Ör: Sanırım bu işi mutlaka kabul edecektir.  Bu işi mutlaka kabul edecektir ve ya Sanırım bu işi kabul edecektir
Gönderdiğim paketi eminim bugüne kadar almış olmalısınız Gönderdiğim paketi eminim bugüne kadar aldınız veya Gönderdiğim paketi bugüne kadar almış olmalısınız.

2. Olumlu ve olumsuz durumlarda kullanılacak fillerin karıştırılmasını ve bundan doğabilecek anlatım bozukluklarını engeller: ( Olumlu durumlar için: sağladı, vesile oldu, sağladı; olumsuz durumlar için ise: neden oldu, sebep oldu, yol açtı vb. fiiller kullanılır.
Ör: Bana yardım ederek kısa sürede işi bitirmeme sebep oldu.  Bana yardım ederek işi kısa sürede bitirmemi sağladı
Laf taşıyarak aralarının bozulmasına katkıda bulundu.  Laf taşıyarak aralarının bozulmasına sebep oldu.

3. Cümlenin kurumundaki mantık hatalarını ve bundan kaynaklanan anlatım bozukluklarını engeller.
Ör: Sigara içmeye devam ederseniz ölürsünüz hatta kanser bile olursunuz.  Sigara içmeye devam ederseniz kanser olursunuz hatta ölürsünüz.
Bırakın düşmeden yürümeyi koşamaz bile o.==> Bırakın koşmayı düşmeden yürüyemez bile o.

4. Yakın sesli ve ya yakın anlamlı kelimelerin anlamlarının birbiriyle karıştırılmasını ve bundan doğacak anlatım bozukluklarını engeller.
Ör: Başvurduğu işyerinden son öğretim durumunu gösterir belge istediler.  Başvurduğu işyerinden son öğrenim durumunu gösterir belge istediler
Yunus’un saçları büyümüş.  Yunus’un saçları uzamış

5. Deyimlerin yanlış kullanılmasını ve bundan kaynaklanacak anlatım bozukluklarını engeller.
Ör: O kadar sinirliydi ki yüzünden dökülen bin parçaydı.  O kadar sinirliydi ki yüzünden düşen bin parçaydı
Çocuk, arkadaşlarının dediklerine kulak astığı için bu duruma düştü.==> Çocuk arkadaşlarının dediklerine kulak asmadığı için bu duruma düştü.

Adam hâkimin odasının önünden geçerken içeriye göz gezdirdi.==> Adam hakimin odasının önünden geçerken içeriye göz attı.

İç organların resimli açıklamaları, iç organların resimleri ve açıklamaları

İç organların resimli açıklamalarını bulabilir misiniz?, ic organlarimiz resimli, insanin ic organlari resimli, sag taraftaki organlar, sol taraftaki organlar, vucudun sol tarafindaki organlar,İç organların resimli açıklamaları, iç organların resimleri ve açıklamaları

İç Organlarımızı Tanıyalım




Kalp 


İçi boş, kas yapısında bir organ olan kalp göğüs boşluğu içinde her iki akciğer arasında büyük bir alanı kaplar. Etrafı, perikard adı verilen bir zar ile sarılıdır. Kalp, iki akciğer arasında tepesi aşağıda tabanı yukarıda bir koni gibidir. Üçte biri orta çizginin sağında, üçte ikisi sol yanındadır. Genel olarak sternum ( iman tahtası ) arkasında eğik olarak durur. Ekseni, yukarıdan aşağıya, arkadan öne ve sağdan sola doğrudur.
Günde yaklaşık 100 bin, yılda 40 milyon, tüm insan hayatı boyunca yaklaşık 2,5 milyar kere, hiç durmadan yaklaşık 8 ton kanı vücuda pompalar.
Büyüklüğü yetişkin bir insan kalbinin büyüklüğü yaklaşık olarak yumruğunun büyüklüğü ile eşdeğer sayılır. Taban tepe uzaklığı 12 cm, en geniş yerinde 8-9 cm, ön-arka çapı 6 cm. dir. Erkekte ağırlığı 280-340 gr. kadında 230-280 gr. arasındadır. Bölümleri; Sağ atrium (Sağ kulakçık) Sol atrium (Sol kulakçık) Sağ ventrikül (Sağ karıncık) Sol ventrikül (Sol karıncık)
Her canlıda dokuların, organların ve hücrelerin; oksijen, karbondioksit, aminoasitler, yağlar, vitaminler ve mineraller gibi madde ve besinlere gereksinimi vardır.
Metabolizma faaliyetleri sonucunda oluşan artık ürünlerin de vücuttan uzaklaştırılması, vücut ısısının düzenlenmesi, asit-baz dengesinin korunması, hormonlar ve enzimlerin vücudun gerekli bölgelerine taşınması gerekir. Bütün bu işlemleri kalp ve damarlardan oluşan dolaşım sistemi yapar.
Kalp bu sistem içerisinde motor görevi yapar. Kalp dakikada 60-80 vuruş arasında değişen bir hızla kanı vücuda pompalar.

Karaciğer


Diyaframın hemen altında, sağ tarafta, yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığında koyu kırmızı renkte yumuşak bir organdır.
Karaciğerin görevi :
a. Proteinlerin üretilmesi ve depolanması, protein metabolizmalarının birçok yan üretimlerinin tanzim ve kontrol edilmesi.
b. Şekerin depolanması ve kanda bulunması gereken şeker miktarının ayarlanması.
c. Vücuttaki toksik ve zararlı maddelerin nötralize edilmesi.
d. Depo edilmiş yağların kullanılması.
e. Kanın pıhtılaşması için gerekli maddelerin üretilmesi.
f. Safra ve safra tuzlarımın üretilmesi. Bunlar kanallardan bağırsaklara ifraz edilmekte ve sindirime yardımcı olmaktadırlar.
g. Kırmızı kan hücreleri ve başka kan elemanlarımın üretimi için gerekli ve önemli olan maddelerin üretimi ve depolanması.
h. Günde yaklaşık olarak 4 su bardağı (1 litre) safra salgılar.
i. Vücudun ısısını ayarlar.
j. Vücudun ihtiyacı olan su ve vitaminleri yapar.
k. Kan miktarını ayarlar.
l. Hormonların görevleri üzerinde etkili olur.

Akciğer

Göğüs boşluğu içinde bulunan ve solunuma yarayan organ. Göğüs boşluğunun sağ ve sol yanlarında bulunan iki ayrı parçadan meydana gelmiştir. Üzeri Plevra denen bir zarla kaplıdır. İçerisi, hava ile dolu olan ve "akciğer kesecikleri" denen boşluklardan yapılmıştır. Sağ akciğer üç loba, sol akciğer iki loba ayrılmıştır. İç yan yüzlerinden bronşlar, atardamarlar, toplardamarlar lenfalar ve sinirler çıkar. Ana görevi atmosferdeki oksijeni kan dolaşımına nakletmek ve kan dolaşımındaki karbondioksiti atmosfere çıkartmaktır.

Soluk Borusu

Nefes borusu (soluk borusu) veya trakea, vücutta solunan havanın geçtiği, boru şeklinde bir organdır. Bu boru havayı ciğerlerimize göndermemizi sağlar.Omurgalılarda trakea havanın boğazdan akciğerlere geçişini sağlarken, omurgasızlarda dışarıdaki havayı doğrudan iç dokulara ulaştırır.
Eğer soluk borumuza kazayla yiyecek kaçarsa soluk alamayıp tıkanabilir.Bu nedenle, biz yutkunurken küçük dil soluk borumuzu kapatır ve yiyeceklerin yemek borusundan aşağıya doğru gidip midemize ulaşmasını sağlar.


İnce Bağırsak
İnce bağırsak kıvrımlı bir yüzey yapısına sahiptir ki bu besinlerin bağırsak duvarından difüzyonu ve böylece de emilimi için uygun olan yüzey alanını arttır. Yetişkin bir insanın ince bağırsağı, ortalama olarak, yaklaşık 7 metre uzunluğundadır.

Kalın Bağırsak (kolon)
İnce bağırsak ile anüs arasındaki kısımdır. Toplam uzunluğu 1.5 metre olup, sindirim sisteminin beşte birini oluşturur. Karın içerisinde ters dönmüş U harfi şeklinde karnın sağ alt tarafından kör barsak (çekum ) ile başlar ve yukarı doğru çıkar (çıkan kolon) karaciğer altından keskin bir dönüşle karnı yatay olarak (transvers kolon) geçer Sol üst köşede yerleşen dalağın altına geldiğinde yine keskin bir dönüş yaparak sol taraftan aşağıya doğru yönelir (inen kolon). İnenkolon, sigmoid kolon denilen kolonun son kısmı ile Rektumla birleşir.

Mide
Karın bölgesinin sol tarafında, kaburga kemiklerinin arkasında ve diyaframın altında, oyuk ve torba biçiminde olan bir organdır. Boş mide yaklaşık 15 - 20 santim uzunluğunda, 7,5 - 10 santim genişliğindedir.
Sindirim aygıtının yemek borusu ile bağırsak başı arasında bulunan kısmı olup, içine giren yiyeceklerin kimyasal ve fiziksel olarak parçalandığı yerdir. Mide kendi çıkardığı asitten kendini korumak için yapışkan, alkalen-bazik bir mukus da üretir.




Böbrek
Omurgalılarda bulunan fasulye şeklinde boşaltım organlarıdırlar.
Böbreğin görevi ,proteinlerin parçalanması sonucunda oluşan üre gibi zararlı maddeleri vücuttan uzaklaştırırken, diğer yandan vücudun sıvı, mineral ve asit-alkali dengesini de düzenler.

Pankreas
Karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır. Salgılarıyla sindirim fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler.Karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır. Salgılarıyla sindirm fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler.
Ortalama 15-20 cm uzunluğunda ve kadınlarda 55 gr erkeklerde 70 gr ağırlığındadır. Önden arkaya doğru yassılaşan pankreasın düzensiz olan biçimi çengele benzetilebilir.
Yetişkinlerde, günde 800-900 cm³ pankreas özsuyu salgılanır.

Yemek Borusu
Yenilen gıdaların ağızdan sonraki geçiş bölgesi, boğaz.İçten dışa doğru örtü epiteli, düz kas ve bağ dokudan oluşmuştur. Besinler yemek borusundan geçerken yemek borusu peristaltik hareketler yapar. Yemek borusunda sindirim gerçekleşmez. Besinler yemek borusundan mideye geçiş yapar. Yemek borusu ağız ve mideyi birleştirir.

Dalak
Karın boşluğunun solunda, midenin arka tarafında bulunan dalak; eskimiş kırmızı kan hücrelerini yok eder, gerektiği zaman da yeni kırmızı kan hücreleri imal eder. Sıtma ve tifo gibi bulaşıcı hastalıklar veya kansızlık sonucu dalak hastalanabilir.

Apandis
İnsanlarda, kalın barsağın bir çıkıntısı olan körbarsağın alt bölümüne tutunmuş, serbest olan öbür ucu çıkmaz halinde sonlanan solucan şeklinde bir barsak çıkıntısı. Bu çıkıntının uzunluğu, 7-12 cm. dir.Görevi bademciklerin ve lenf düğümlerinin görevine benzer; kalınbağırsakta bulunan mikropları yok ederek hastalık yapmalarını önlemeğe çalışır.

Safra kesesi
Karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karacigerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organ.Kesenin görevi, safrayı depolayıp, yoğunlaştırmak, ve gerekli aralıklarla oniki parmak barsağına safra salgılamaktır.Yemek yendiği zaman safrakesesi kasılır ve konsantre safra ince barsağa akar ve yemeklerin sindirilmesine yardım eder.

Anüs (makat)
Sindirim kanalının bitiş kısmı. Dışkılar boşaltım sırasında anüsten geçerek vücuttan atılırlar.

Rektum

Kalın bağırsağın son bölümüdür. Anüse açılır. Dışkının atılımdan önce tutulduğu yerdir. Rektumun son birkaç santimetresi deriye benzer bir doku ile kaplıdır. Kalın barsağın genişlemesi sonucu oluşan ortalama 15 cm uzunluğunda olup sindirim sistemimizin son kısmıdır.

Onikiparmak Bağırsağı
Onikiparmak bağırsağı midenin hemen ötesinde 5 - 10 santim kadar uzayan incebağırsağın bir kısmıdır. C harfi görünümündedir. Bu bağırsağın her zaman mide ile ilişik görülmesinin nedeni ise, mideye tesir eden rahatsızlıkların çoğunlukla onikiparmak bağırsağını da etkilemekte olmasından ileri gelmektedir.
Onikiparmak bağırsağının çeperi gıda maddelerinin sindirimine yardımcı olan bazı usareleri üretmektedir.. Safra onikiparmak bağırsağında depo edilmektedir ve pankreas usareleri da bu bağırsağa dökülmektedir.