Menü

ADS

18 Aralık 2010 Cumartesi

10.Sınıf Edebiyat 2010 - 2011 Sezonu Yeni Müfredat Kitabı Cevapları 2

SAYFA 41
7.AHENK UNSURLARI

Ölçü: 4+3 7’li hece ölçüsü

Uyak ve redifler:
a……..esneyu “yu” redif
a……..osnayu
a……..kasnayu
b……..kükreşür

c…….ıngraşu “şu” redif
c……möngreşü
c…..tanglaşu
b……mangraşur

d……yaşnadı “dı” redif
d…….tuşnadı
d……kişnedi
b……okraşur

e……yagmurın “ın” redif , “r” yarım uyak
e……torın
e……..karın
b…….engreşür

f…….erüşdi “di” redif “ş” yarım uyak
f…….akışdı
f……..örüşdi
b……..ügrişür

g……..kölerdi
g…….ilerdi “di” redif “r” yarım uyak
g…….yılırdı
b……çergeşür


h….saçıldı
h…..suçuldı “dı” redif “l” yarım uyak
h….açıldı
b….yugruşur

ı…..tizildi
ı……yazıldı
ı…….özeldi “dı” redif “l” yarım uyak
b…….adrışur

Sese dayalı edebi sanatlar: Her birimde (dörtlükte) tekrar eden ünsüz harflerle aliterasyon; ünlü harf tekrarlarında ise asonans vardır.

YAPI UNSURLARI:
Nazım birimi: dörtlük
Nazım birimi sayısı: 8
Uyak şeması: aaab/cccb/dddb/eeeb/fffb/gggb/… (düz kafiye örgüsü)
TEMA:Bahar
Nazım türü: Koşuk

8) Edebi sanatlar:
1.birimde Rüzgar kar tipisine benzetilerek teşbih
5.birimde bulutlar kayığa benzetilmiş teşbih
6.birimde dünyanın nefesi denilerek teşhis
7.birimde çiçekler inciye benzetilerek teşbih
8.birimde çiçeklerin sıkılması teşhis
Bu sanatlar anlatımı güçlendirmektedir.

9)”Kuydı bulıt yagmurın” “tümen çeçek tizildi” “kökşin bulut örüşdi” “ajun tını yılırdı” tü tü çeçek çergeşür” gibi ifade kalıpları şiirin temasına uygun şekilde baharın gelişini canlı bir şekilde tasvir edilmesini sağlıyor…
10) Koşuk bahar teması etrafında ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.Tema şiiri ifade ederken vurgu ve tonlamayı belirleyen en önemli faktördür.
11) “Bulutlar gürleyip insanlar bağrışıyor” “Halk soğuktan titreşerek evlerine girdi.” İfadeler dönemin yaşantısını yansıtmaktadır.Halkın sağanak yağmurlar karşısında hayret etmesi ve bağrışması o dönemki insanların tabiat olaylarına takındığı tavrı da gösteriyor…Hayvancılık ve doğayla iç içe yaşıyor olmaları o dönem halkının yaşam tarzı hakkında bilgi veren örneklerdir.


1.etkinlik: Bknz.Hazırlık çalışması

SAYFA 42
1. İslam öncesi Türkler arasında , bir kahraman, bir devlet büyüğü öldüğünde bunlar için yapılan yuğ adı verilen yas törenlerinde kopuz eşliğinde söylenen şiirlere sagu denir.
a. Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir. “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
b. Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
c. Koşuk nazım şekliyle söylenir.
d. Dörtlükler halinde söylenir.
e. 4+3=7’li hece ölçüsüyle yazılır.
f. Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
g. Divanu Lûgatit-Türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.
h. Sagu söyleyen kişilere sagucu ya da ağıtçı denir.

* 2. Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir.
* Kopuz eşliğinde söylenir.
* Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler.
* Nazım birimi dörtlüktür.
* Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca. (aaab cccb dddb)
* Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma'dır.
* Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.

3estan döneminin zihniyeti:

* Destan döneminde ırka(kavmi) özgü özellikler hayata hakimdir.
* Göçebe bir yaşam sürüyorlardı.
* Avcılık, hayvancılık önemli geçim kaynaklarıdır.
* Pagan inanışı, Şamanizm ve GökTanrı inancı Türklerin ilk dinî inancını oluşturuyordu
* Türkler, ehlîleştirdikleri atlarla akıncılık yapmışlar, çiftçilikle uğraşan kavimler üzerinde üstünlük sağlamışlardır…
* Destan döneminin temel zihniyeti olağanüstü varlık ve figürlerin hayata hakim olmasıdır.
* Destan döneminde şimşek, rüzgar, yankı ve yağmur gibi doğal olaylara doğa üstü nitelikler kazandırılmıştır.

4: Sözlü edebiyat döneminde nazım(şiir) en geniş yeri tutar.kopuz denilen bir çalgı eşliğinde söylenirdi.O dönemde şiir yazılmaz ,söylenirdi.Bu yüzden akılda daha iyi tutulması ve gelecek kuşaklara aktarılmasının daha kolay olması sebebiyle nesirden ziyade ezberlenmesi daha kolay olan nazım tercih edilmiştir.

* 5. Ölen kağanları için verilecek en özel hediyenin saçları olduğu
* Cesedin için boşaltılıp bahar yastıklarıyla doldurulması
* Ölenin önce altın tabuta sonra da ince işlemeli tahta bir tabuta konması
* Tam bir hafta boyunca davulların çalması
* Şamanların sagu söylemesi, genç kız ve kadınların ağlaması, şarkılar söylemesi
* Tabutun önünden geçen herkesin kağanın ismini mırıldanması

6) Her iki saguda ölenin ardından duyulan acı çeşitli şekillerde ifade ediliyor.Alp Er Tunga sagusunda da ölen kağanları için ağlayan , kurt gibi uluyan yakalarını yırtan sagular söyleyen insanlar vardır.
7) Sagular yuğ törenlerinde koşuklar ise sığır adı verilen sürek avı törenlerinde söylenen şiirlerdir.Sagu acının bir ifadesi koşuklar ise daha çok aşk, ayrılık, tabiat gibi durumlardaki duyguların ifadesidir.
8) Oğullar adlı metinde insanlar üzüntülerini ağlayarak, şarkılar söyleyerek, çığlıklar atarak davul çalıp dans ederek ortaya koymuşlardır.Benzer adetler günümüzde yapılmamaktadır.Günümüzde insanlar cenazelerde ağlayarak ya da ağıt yakarak üzüntülerini gösterirler.
9) Günümüzde incelediğimiz şiir beznerleri doğum ölüm ve eğlence gibi ortamlarda söylenmemektedir.Ama yöreden yöreye de değişen adet ve gelenekler yok da değildir.

SAYFA 44
DEĞERLENDİRME
1.Sagu bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir, koşuk ise doğa sevgisi, aşk, kahramanlık, yiğitlik konularının işlendiği şiirlerdir.
Sagu “yuğ” törenlerinde koşuk ise “sığır” ve “şölen” adı verilen törenlerde söylenir.
Temaları farklı olduğu için söyleyişleri vurgu ve tonlamaları da farklıdır.
2.(Y)
3.(Y)
4)(D)
5. dörtlük
6)Alp Er Tunga
7) (A) şıkkı
8)(B)
9) Bence soru hatalı;çünkü “dı-m ve di-m “ ekleri aynı görevde(di'li geçmiş zaman ve 1.tekil şahıs eki) olduğu için rediftir.kelimelerin kökünde de benzer ses olmadığı için uyak kullanılmamıştır. Yine de zorlarsak D şıkkı denebilir

SAYFA 45
B.OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER(DESTAN)

HAZIRLIK
İlk Türk Destanları
1.Altay - Yakut
Yaradılış Destanı
2.Sakalar Dönemi
a.Alp Er Tunga Destanı
b.şu Destanı
3.Hun Dönemi
Oğuz Kağan Destanı
4.Köktürk Dönemi
a.Bozkurt Destanı
b.Ergenekon Destanı
5.Uygur Dönemi
a. Türeyiş Destanı
b. Göç Destanı
c.Mani Dininin Kabulü Destanı
İslamiyetin Kabulunden Sonraki Türk Destanları :
1.Karahanlı Dönemi
Satuk Buğra Han Destanı
2.Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi
Manas
3.Türk-Moğol Kültür Dâiresi
Cengiz-name
4.Tatar-Kırım
Timur ve Edige Destanları
5.Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri
a. Seyid Battal Gazi Destanı
b. Danişmend Gazi Destanı
c.Köroğlu Destanı
• Türk destanlarında yer alan kişi, zaman, mekan ve mitolojik ögeler günümüz edebiyatında kullanılmaktadır.Örneğin Nihal ATSIZ’ın “Bozkurtların Ölümü" Göktürk Kağanlığı tarihinden bir bölümü ve Kür Şad Destanı'nı anlattığı romanıdır.Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölümü’nde romanında roman kişileri gibi zaman ve mekân algısı da hep düş, rüya, fantezi hurafe, gibi olağanüstü ögelerle sürekli iç içelik arz eder.Rasim Özdenören’in “Hastalar ve Işıklar” romanında “ışık” miti canlı şekilde anlatılır.Örnek metin:
Yüzbaşı Yağlaklar üç yaşında Ötüken’e getirilmiş bir Kırgız’dı. Kaç yıldır, bir fırsat bulup Kögmen
Dağı’nı aşarak atasının yurduna gitmeği, baba ocağını görmeği tasarlıyor, fakat her yıl bir
engel çıkıyordu. Bu buyruğu alınca artık Kögmen’i aşmak umutlarını bırakmak gerektiğini anladı.
Çünkü kendi yüz atlısıyla bir tümen Çinliyi oyalamak pek yakında Uçmağa varmak demekti. Fakat
pek yakında öleceğini düşünmek onu asla yüksündürmedi. Koca Kırgız yüzbaşı, içinde dirliğe veda
etmenin garipliği de çınlıyan çok gür ve heybetli bir sesle erlerini çabucak çevresine topladıktan
sonra yüz kişiyle on bin Çinliye daldı. Yağlakar, her kılıç vuruşta bir Çinli deviriyor ve : “Al! Kögmen
Dağı aşkına...” diye bağırıyordu, erleri de coşmuşlardı. Onlar da Çinlileri ikiye biçen vuruşlarını
“Ötüken aşkına”, “Kara Kağan aşkına”, “İ-çing Katun aşkına”, Şen-king aşkına” diye bağırarak
yapıyorlar, bir yandan da güneş görmüş kar gibi eriyorlardı.(Hüseyin Nihal ATSIZ “BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ ROMANINDAN alınmıştır.)
• İnsanlar kendisini etkileyen kendilerinde şaşkınlık uyandıran kişi ya da olayları olağanüstü unsurlar ekleyerek ve abartarak anlatmaya yatkındır.Bu şekilde çekirdek gerçekliği olan bir olay zamanla kulaktan kulağa aktarılarak gerçeklikle ilişkisini kaybeder.

• SAYFA 46
1) Şu destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu Destan Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır.
• Olay örgüsü:
• İskender’in Semerkand’ı alıp Türk illerine doğru ilerlemesi
• Türk hükümdarı “Şu”nun Hucend vadisinin kıyılarına 40 öncü kumandan göndermesi
• Halkın Şu’nun hazırlıksız olduğunu düşünmesi ve karamsarlığa kapılması
• İskender’in ırmağı geçmesi,Şu’nun ise onunla savaşmak yerine doğuya çekilmesi
• 22 ailenin doğuya gidenlere katılmaması
• İskender’in bu 22 kişiyi görmesi ve onlara bir şey yapmaması
• Doğu’ya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılması
• Şu’nun Çin tarafına geçmesi
• Şu ile Zülkarney’nin savaşması
• Türk kolunun İskender’in askerlerini bozguna uğratması
• Zülkarneyn ve Şu’nun barışması
• İskender’in Uygur şehirlerini yaptırıp geri dönmesi
• Şu’nun Balasagun’a gelip Şu şehrini kurması ve buraya tılsım koydurması
Kişiler:
Zülkarneyn(İskender), Şu ,Türklerden geriye kalan 22 kişi, diğer iki kişi, vezir
Zamanestanda belirsiz bir zaman söz konusudur.””Geceleyin, sonra, sabah olunca,ertesi gün , sonra” gibi yaklaşık zaman ifadeleri vardır.
Mekan: Semerkand,Balasagun, Şu Kalesi, çadır,Çin,Uygur yakınları, Altın Han dağı…”
4) Metnin yapı unsurları tasvir edilmeden anlatılmıştır.Olayın geçtiği mekanlar sadece yer adı olarak yer almış,bu mekanlarla ilgili betimleme yapılmamıştır.Zaman ifadeleri de belirsizdir, kişiler belirgin ve ayırt edici özellikleriyle anlatılmamıştır.

SAYFA 47
5) Metnin yapı unsurları temayı(iletiyi) vermede ve somutlaştırmayı gerçekleştirmede birer araç işlevi görmektedir.
6) Şu destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu Destan Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır. Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır.
Destandaki olay ve kişiler zamanla halkın ağzında dolaşa dolaşa olağanüstülükler kazanmış ve bugünkü halini almıştır.
7)Şu denilen şehri yaptı.Oraya bir de tılsım koydurdu.Bugün leylekler o şehrin kapısına kadar gelir,fakat şehri geçip gidemezler.Bu tılsımın tesiri bugüne kadar sürmektedir.Bu ve benzeri olağanüstülükler metnin destan olma özelliğinden kaynaklanmaktadır.Çünkü destanlar çekirdek bir gerçekliğin zamanla halkın hayal gücünün etkisiyle olağanüstülük kazanıp yayılması ve sonrasında yazıya geçirilmesiyle oluşur.
8)”Şu Destanı” bir edebiyat metnidir.Kurmacadır.
9)Destanda hem öğretici hem de sanat metni işlevi bir aradadır.

SAYFA 48
10)
Deli Kurt’un analığından dinlediği masalın etkisinde kalması
Gökçen kızın pınardan su almak için gelmesi, Deli Kurt ve yanındakilere yaklaşması
Deli Kurt’un Gökçen isimli kızı görünce onun güzelliğinden adeta büyülenmesi
Gökçen’in pınara gelmesi
Gökçenle Satı Kadın’ın konuşmaları
Gökçen kızın pınardan uzaklaşması Deli Murat’ın kızın etkisinden kurtulamaması
Kişiler:
Deli Kurt,Gökçen kız,Satı Kadın, üç sipahi, Çakır
Zaman: Belirgin zaman ifadeleri yoktur.
Mekan: Pınar başı
11) Her iki metin de anlatmaya bağlı metin olduğu için yapı unsurları olay örgüsü, kişiler yer ve zaman ögelerinden oluşmuştur.”Deli Kurt” romanında kişi ve olaylar canlı bir şekilde tasvir edilmiştir,bu durum Şu Destan’ında yoktur.
12)Destanda kullanılan dil romandaki gibi edebi değildir.Deli Kurt romanında yazar son derece akıcı ve yalın Türkçe’yle bir aşkı oldukça çarpıcı canlı tasvirlerle ve dilin inceliklerini kullanarak anlatmıştır.Destanda ise dil son derece basit ve genelde göndergesel işlevde kullanılmıştır.
13) “Şu Destanında her şeyi öncesi ve sonrasıyla bilen ilahi bakış açılı (hakim) anlatıcı vardır.Anlatıcının hedeflediği kitle halktır.
14) Şu destanı, M.Ö. 330-M.Ö. 327 yıllarındaki olaylarla bağlantılı olan eski bir Türk destanıdır.
Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran'ı ve Türkistan'ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu Destanda Türklerin İskender'le mücadelelerini ve geriye çekilmelerini anlatılmaktadır. Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır.
Deli Kurt, Yıldırım Beyazıd’ ın oğlu isa bey in hiç göremediği çocuğudur. isa bey hamile olan hatununu en çok güvendiği sipahilerden biri olan Çakır’a emanet eder, o da bala hatun’u tımarının yakınındaki anasının obasına götürür ve yerleştirir. bala hatun’un murad adında bir oğlu olur, obada Murad’a “ deli kurt” lakabı takılır...Deli kurt gün geçer gerçek bir sipahi olur, orduya girer, ağasıyla tımar komşusu olur... Bir gün Gökçen adında bir kız görür, bu kız oba halkı tarafından pek tekin görülmez. peri kızıdır diye konuşurlar, doğaüstü güçlerini bilirler, uğraşmazlar. Deli kurt bu kıza gönlünü kaptırır, bir sipahiye yakıştıramaz ama yine de onu düşünmeden edemez...aşkıyla yanar tutuşur, en sonunda aşkını itiraf eder karşılıkda bulur, fakat deli kurt un savaşa gittiği bir sırada obayı sel basar, hem analığı, hem gökçen kızı sel alır gider. savaş dönüşü bunu duyan deli kurt atına atlar ve evini yurdunu bırakarak hiç bilmediği bir yere doğru gider, uzaklaşır...
15) Şu Destanı’nda Şu ve Zülkarneyn destanın baş kişileridir.Olaylar bunların etrafında şekillenir.Deli Kurt’ta ise Deli Kurt ile Gökçen kız romanın baş kahramanıdırlar.Olaylar bu kişilerin etrafında şekillenir.Diğerleri yardımcı karakterdirler…
1.etkinlik: bknz.Hazırlık bölümü

SAYFA 51

16) Her iki destanın teması da kahramanlıktır.Kahramanlık teması evrenseldir

2.ETKİNLİK
Şu Destanı Odysseia
Kişiler Şu, İskender …
Kişiler: Odysseia , Kikonlar,Lotofaglar,Kirke,Kaly psoPenelope,Laertes,Antinoos
Tema: Kahramanlık Kahramanlık
Kişiler bakımından her iki destanda da olağanüstü güçlere sahip kahramanlar bulunmaktadır.
18) Mitolojik unsurlar,hayatla mücadele, dini inançlar ve musiki destan dilinin oluşmasını sağlayan unsurlardır.Destan dili bu ögeler üzerine kurulur.
• 19) Destan dili şiirsel bir yapıya sahiptir, doğal dil değildir.
• Destan dili ahenklidir, doğal dil değildir.
• Destan dilinde sanatsal işlev vardır, doğal dilde genelde göndergesel işlev kullanılır.
• Destan dili mitolojik unusurları barındırır, doğal dil barındırmaz.
• Destan dilinin coşkulu, epik bir anlatımı vardır, doğal dilin genelde yoktur.
• Doğal dil destan diline göre daha akıcıdır.
• Destan dili abartılıdır, doğal dil daha yalın ve sadedir.
• Doğal dildeki göstergelerin karşılama gücü belli yere kadardır.Fakat insanların hayal dünyası sınırsız olduğu için göstergeleri belli bir noktaya kadar kullanabilir.Bu nedenle göstergeleri bir noktaya kadar kullanabilir.Destan dilinin olağanüstülükleri karşılaması ancak bununla mümkün olur.
• 3.etkinlik: bknz. Hazırlık çalışması
20) Oluşumu:
* Halkı derinden etkileyecek bir olayın yaşanması
* Bu olayda öne çıkan bir kahramanın olması
* Toplumda derin izler bırakan olay ve kahramanın destansı öykülerinin ozanlar tarafından söylenmesi ve bunun yayıl¬ması
* Güçlü bir şairin toplum içinde anlatıla anlatıla zenginleştiril¬miş hikâyeleri derleyerek yeniden yazması.
Destanların bir ozan tarafından son hâli verilinceye kadar olan süreçte halkın hayalleri destanlara katılır, zamanla destanlara yeni olaylar da eklenir. Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, ortak bir eser haline gelir.
Tema: Bir milleti derinden etkileyen millet hayatında derin izler bırakan kişi ya da olaylar
Dil-anlatım : Şiirsel ve manzum bir yapı söz konusudur.Anlatıcı her şeyden haberdar olan ilahi bakış açılı anlatıcıdır.Ahenk için genelde devrik cümle kullanılır.
Olağanüstülük: Destanlardaki olay örgüsü hayal gücü ile zenginleştirilmiş ve olağan üstü nitelik kazanarak gerçeklikle bağını koparmıştır.
21.
• Anlatımı sözlüdür.
• Din törenlerinde(şölen,sığır,yuğ) doğmuş, din dışı törenlerde gelişmiştir.
• Edebi ürünler manzumdur.(şiir şeklindedir)
• Edebi ürünler anonimdir, bunlara milli özellikler hakimdir.
• Yalın bir dil kullanılmıştır, dil yabancı etkilerden uzaktır,ÖZTÜRKÇEDİR
• Şiirde “yarım uyak, hece ölçüsü, dörtlükler” kullanılmış.
• Şiir söyleyen kişilere “ozan, kam, baksı, şaman” denilir.
• Bu dönemde “sav, sagu, koşuk, destan” nazım şekilleri görülür.
• Genellikle aşk,tabiat, kahramanlık ve ölüm konuları işlenmiştir.
• 22.Bknz.hazırlık soruları

SAYFA 52
4.etkinlik
Destan parçalarındaki ortak motif “SU” motifidir. Su: Türkler arasında temizleyici, kötü ruhlardan ve hastalıklardan koruyucu bir unsur olarak kabul edilmiş, ateşe bağlı olarak birçok inancın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Türklerin Müslüman olmalarından sonra da ateşle ilgili inanışlar devam etmiş; ateş üzerine tükürmek, ateşi su ile söndürmek, ateşe karşı küfretmek günah kavrama dâhil edilmiştir.

1.) Zülkarneyn’in 22 kişiyi görerek “Bunlarda Türk alametleri var ;bunları görünce kimseye sormadan bunlar için “Türk manend” dedi ki manası “Türk’e benziyorlar” demektir.Bu ad o adamlar için bugüne kadar kaldı.”Diğerleri Altın Kan ve Şu şehrinin adı…(Metinden bulunuz)
Günümüzde de yer adlarının verilişi ile ilgili benzer anlatımlar vardır. Örneğin Tavşanlı ilçesinin adı: Yıldırım Bayezıd yanında bulunan diğer görevlilerle birlikte Bursa’dan Kütahya’ya Germiyan Beyinin kızını görmeye gelirken Tavşanlı sahrasından geçer.O zamanlar buraları fundalık-çalılıktır.Yıldırım Bayezıd,burada avlanır ve tavşanların bol olmasından dolayı da “Buranın tavşanı çok” der.O günden bu güne burası “Tavşanlı”olarak kalır.
2)Her iki destanda da “su” motifi kullanılmıştır.Her iki destanda da Kalaç soyunun etnik kaynağının etimolojik yönden destan yapısı içinde yer alır.Oğuz Kağan Destan’ında daha çok olağanüstülük vardır.
3) Oğuz Kağan da Hakan Şu da Türk hükümdarıdır.İkisi de olağanüstülükler gösteren bir yapıya sahiptir.Mücadeleleri şahsi değil millidir.

SAYFA 53
DEĞERLENDİRME
1) 1- Doğuş (oluşum) aşaması:
Bu aşamada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihî ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevî kahramanlar görülür.
2- Yayılma aşaması:
Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır. Böylece bölgeden bölgeye ve nesilden nesle geçer.
3- Derleme (yazıya geçirme) safhası:
Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün halinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.
2) (D)
3) (D)
4) (D)
5) Bozkurt ve Ergenekon Destan’ıdır.
6) Destan
7) (A)

SAYFA 54:
HAZIRLIK:
1)Tarihimizin ve dilimizin ilk en önemli belgeleri Göktürk Yazıtlar(Orhun Kitabeleri)dir.
*Doğu Göktürklerine aittirler.
*720,732,735 yıllarında dikilmişlerdir.
*Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan, Kültigin adına dikilmişlerdir.
*YollugTigin adlı bir yazara yazdırmıştır.
*Öz Türkçe ile yazılmıştır.
*Türk hakanlarının Göktürkleri nasıl birleştirdiklerini, devleti nasıl idare ettiklerini, gelecek kuşakların ne yapmaları gerektiğini anlatan bir nutuk (söylev)tur.
* Aslında birer mezar taşı olarak tasarlanmışlardır.
* Taşların üç tarafı Göktürk alfabesiyle bir tarafı da Çince yazılmıştır.
* Eserler şu an MOĞOLİSTAN sınırları içindedir.
* 1900' lü yılların başında Strahlanberk tarafından bulunmuş, Danimarkalı Thamson tarafından okunmuşlardır.
*Çinlilere karşı bağımsızlık savaşı yapan, Türk bütünlüğünü yeniden kurmak için içte ve dışta savaşan Göktürklerin hikayesi anlatılır bu yazıtlarda. Bu abideler 38 harfli olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Bunlardan en önemli olanları 3 tanedir.
1.Bilge Tonyukuk Yazıtı: Dört bakana vezirlik etmiş olan Tonyukuk tarafından yazılmıştır. Daha çok Çinlilerle yapılan savaşlar anlatılmaktadır.
2. Kül Tiğin Yazıtı: Göktürk hakanı Bilge Kağan'ın kardeşi Kül Tiğin'in ölümü üzerine Bilge Kağan tarafından dikilmiştir
3. Bilge Kağan Yazıtı: Göktürk hakanı Bilge Kağan'ın ölümünden sonra yazdırılmış bir abidedir. Son iki yazar daha çok dönemin olaylarından, törelerden ve Bilge Kağan'ın ulusuna dilediği iyi dileklerden söz eder.
UYGUR DÖNEMİ YAZILI ESERLERİ
Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan uygur hanlıklarından kalma eserlerdir Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında "kökünç" denilen bir ilkel tiyatro eserleri de vardır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli uygur alfabesiyle yazmışlardır.Altun Yaruk ve Sekiz Yükmek(yığın) adlı eserler Budizm'i anlatan dinsel metinlerdir.Ayrıca Irk Bitig (Fal Kitabı) ve Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade) adlı metinler vardır.
2)Türklerin tarih boyunca kullandığı alfabeler
Göktürk (Orhun) alfabesi: Metinleri Orta Asya’daki Orhun Nehri kıyısında bulunduğu için Göktürk veya Orhun ismi ile anılır. Orhun’da yerleşen Türkler tarafından kullanıldığı için de Türük, Türk Alfabesi denir. Türklere mahsustur ve Esik Kurgan yazısına benzer. Hunlar, Göktürkler ve sathi olarak da Asya ve Avrupa’ya yayılan Türk kavimleri, kullanmıştır. Bu alfabede resmin göze hitap ettiği ve ses haline geldiği açıkça görülür. Göktürk alfabesi otuz sekiz harften meydana gelir. Dördü sesli olup, sekiz sesi karşılar, gerisi sessizdir. Ayrıca ok, ko, uk, ku, ük, kü, nç, nd, gibi heceler ayrı harflerle gösterilmiştir. Sesli harfleri, sessizler okutur. Sağdan sola doğru yazılır. Tonyukuk, Kültigin ve Bilge Kağan hatırasına yazılıp, dikilen Orhun Abideleri bu alfabenin şaheser numunesidir. Bunlar ayrıca Türkçe'nin bilinen ilk yazılı metinleridir.
Uygur alfabesi: Göktürklerden sonra Türkistan’da devlet kuran Uygurlardan adını alır. Uygurlar ve Türkistan’daki Türkler kullandı. On sekiz işaretten meydana gelir. Dördü sesli, gerisi sessizdir. Harfler umumiyetle birbirine bitişiktir, çok defa başta, ortada ve sonda olmak üzere üç şekli vardır. Sağdan, sola doğru yazılır. Sekizinci asırdan, on ikinci asra kadar yaygın, on beşinci asra kadar mevzii bir şekilde görülür. Bu yazının kâtiplerine, bakşı, bakşıgeri veya serbahşı adları da verilmiştir.
Arap alfabesi: Türklerin topluca İslamiyet'i kabulünden, yani 10. asırdan sonra geniş bir sahada bütün Türk-İslam devletleri tarafından kullanıldı. Arap Alfabesi yirmi sekiz harf olmasına rağmen Türklerin kullandığı İslam harfleri otuz bir ile otuz altı harften meydana gelir. Sağdan sola doğru yazılan bu alfabe, bütün Türklüğü kucaklamış ve Türkçe'nin çeşitli lehçelerinde, pekçok kitap, kitabe yazılmıştır. Muazzam ve kesintisiz abidevi eserler bu alfabe ile verildi. Türkiye, İslam alemi ve dünyanın her yerindeki kütüphane ve kitapseverlerin kitaplıklarında İslam harfleriyle yazılmış milyonlarca Türkçe eser mevcuttur. Dünyanın en büyük ve muazzam arşivi, Türk - İslam alfabesiyle yazılan Türkçe evraklarla doludur.
Kiril alfabesi: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği hudutları içinde yaşayan Türkler tarafından kullanılmaktadır. Kiril Alfabesi, ihtiyari olmayıp, Rus ve komünist emperyalizmin zoraki tatbikidir. Komünist idare, Türklere tek bir alfabe kullandırmayıp, milli birliği bozmak için on sekiz Türk boyuna değişik işaretli alfabe kullandırmıştır. Sunî bir Slav alfabesidir. Otuz sekiz harftir. On biri sesli, gerisi sessizdir. Soldan sağa doğru yazılır. Kullanma alanı, Rusya’daki Türkler içindir.
Latin alfabesi: Bu alfabe, 1925 yılında ilk defa Azeri Türklüğü tarafından kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra; 1928’de Türkiye’de kullanılmaya başlandı. Günümüzde, Türkiye ve Avrupa Türkleri kullanır. Latin asıllı yirmi dokuz harften meydana gelir. Sekizi sesli, gerisi sessizdir.
Türkler; Orhun-Türk, Uygur-Sogd, Arap-İslam, Kiril-Slav ve Latin alfabelerinden başka Sogd, Mani, Brahmi, Süryani, Rum, Slav vs. gibi alfabeleri de kısmen kullanmışlardır.
Kaynak: Genel Türk Tarihi / dallog.com


3a) Türk adının geçtiği ilk edebi metin ve şuan bilinen en eski ve ilk Türkçe metin Göktürk yazıtlarıdır. Göktürk yazıtlarında; taşlar üzerine yazılmış ilk Türk tarihi, Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması, devletin ve milletin karşılıklı vazifeleri, Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası, Türk askerinin dehasının, Türk askerlik sanatının esasları, Türk feragat ve faziletinin anlatılması yönünde önemli bir yeri vardır Türk Tarihi açısından.
Göktürk Yazıtları, Türk tarihi, toplum yaşamı, kültürel yapısı yönünden de aydınlatıcı bilgilerle doludur. Yazıtlar Göktürk Kağanlığı'nın resmi ağızdan yazılmış bir tarihi görünümündedir. Tarihte ilk kez Türk adıyla kurulan bu devlet bozkır devletlerinin belirgin özelliklerini taşır. Aynı soydan gelen bütün boylarını "il" adıyla oluşturacak yapıda merkezi otoriteye bağlanması, siyasal erkin hemen bütünüyle orduya dayandırılması, dolayısıyla da iktisadi gücün bu orduyla sağlanması.
b)“Türklük bilincini oluşturmak ve Türk birliğini sağlamak.” Kendinden önceki Kağanlar gibi Bilge Kağan''da, Orta Asya''da Türk birliğini gerçekleştirmeyi siyasal amacı olarak her şeyin üstünde tutmuştur. Ulusuna geçmiş dönemin dağınıklığını, başka ulusların buyruğu alanında geçirilen yılların acılığını verirken çözümü de göstermektedir: “Bilgili ve cesur Kağanların çevresinde ulus toplanmak ve töreyi kurmak. Bir askerlik ve siyaset tarihinden çok farklı olmayan yazıtlarda, “il” e. Ulusal bilince ve ulusal birliğe verilen önemin her biçimde ön planda tutulması boşuna değildir. Var olanın temel koşulu budur. “Zamanı Tanrı yaşar. İnsanoğlu hep ölümlü doğmuştur.” Ama “il” sonsuza dek yaşayacaktır…İl tutacak yer, Ötüken ormanı imiş. Ötüken ormanında daha iyisi hiç yokmuş…
4) Yazılı edebiyat, Türkler arasında yazının kullanıldığı devirlerde başlayan bir edebiyattır. Eldeki en eski ürünler 5. ve 6.yüzyıllarda yazıldığı tahmin edilen Yenisey Kırgızlarına ait balbal adı verilen mezar taşlarıdır. Ancak bu yazıtlar, adlar ve birkaç sözcükten oluşan Türkçe sözlerden ibarettir. Bu yazıtlardaki alfabe daha sonraki dönemlerde kullanılan Göktürk alfabesine göre ilkel bir nitelik taşır.Bu yazıtlar çok tahrip olduğu ve okunamadığı için edebi bir belge niteliği taşımazlar...
Bu sözle sözün söylenince unutulup gittiği, yazının ise asırlar sonrasına taşınabileceği gerçeği vardır.Yani "söz uçar, yazı kalır." da diyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder