Menü

ADS

18 Aralık 2010 Cumartesi

11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERS KİTABI SORU VE CEVAPLARI 1

SAYFA 47
7)şiirde;doğadaki müthiş dengeden ve yüce yaratıcının varlığına gücüne ve birliğine delil olduğu vurgulanıyor.
8)varlık aslında tektir.mutlak ve gerçek olan yaratıcıdır.bizlerse gerçekliği yaşayan sanal bir yaşam bilincine sahibiz.biz yaşadığımızı manevi olarak hissederiz.nasıl 1 rakamı bir varlığı simgeliyorsaona sonsuzluğun içinde hiçbir tanım uymuyor ve bir hiçse insanın durumuda odur.çünkü;insanın ve varlığın kaynnağı olan Allahı'ın gücünün ve kudretinin bir sınırı yoktur.
9)bu şiir divan edebiyatının etkisini kaybettiği bir ortamda avrupadan gelen esintilerle yoğurulmuş bir sanat anlayışının içinden çıkmıştır.şiirde idealist düşünce sistemi ön plana çıkmıştır.bununla birlikte dinimizin geleneğinin etkiside şiirde hisseddirilmiştir.
10)kendi yorumun
11)şair,Allah inancını şeklen değil felsefi boyutla açıklamaya çalışmıştır.buda onun idealist bir bakış açısına sahip olduğunu göstermektedir.toplumu bilgilendirmeyede bir anlamda önm verilmiştir.




Sayfa 50 Hazırlık Çalışmaları

1- Roman anlatmaya bağlı edebi metinlerin en uzun türüdür. Romanda olay hikayeye göre daha detaylı anlatılır. Tasvirlere daha geniş yer verilir. Diğer edebi türlerde görülmeyecek kadar karakter yer alır. Her roman yazarından dolayısıyla yazarın yaşadığı dönemden izler taşır. Yazıldığı dönemin sorunlarını ele alır. Bu yüzden realist eserler olarak tanımlanabilirler.
2- Eğer bir roman yazacak olsam öncelikle hangi alanlarda uzman olduğumu tespit ederdim. Daha sonra güncel bir konu üzerine sağlam bir plan kurarak romanımı yazardım.

Sayfa 54 - 55
...::: Sorular :::...

1- Soldan sağa; Dilber’in evden kaçması, soğuktan bayılması, yaşlı kadının evinde gözlerini açması, yaşlı kadının dilberi istemeye gitmesi, Mustafa efendi ve eşinin dilberi satmak istemesi, dilberin Mustafa Efendinin evinde geri götürülmesi, Dilberin Asaf Paşa’nın konağına satılması, Dilber’in Mısır’da ki evden kaçıp bindiği gemiden Nil’e atlayarak intihar etmesi.
2- Zengin bir aileden gelen yazar konaklarda yaşadığından buralarda ki yaşamı bilmektedir. Böylesi konaklarda yaşayan insanlarının hayatlarının detaylarını bilmektedir. Bildiklerini de romanına başarıyla yansıtmıştır diyebiliriz. Roman Tanzimat dönemi toplumunun yaşamından canlı kesitler sunmaktadır. Bu bilgiler doğrultusunda yazarın yaşadığı dönemden etkilendiğini ve bunu eserine yansıttığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
3- Bu romanda beni en çok etkileyen bölüm; Dilber’in eve döndükten sonra dayak yemesi ve aç bırakılmasıdır. Bu durum insanın yaşayabileceği en zor durumlardandır.
4- Resim aşağıda:

5- Sergüzeşt romanında mekan:
a. Mustafa Efendi’nin Konağı
b. Yaşlı kadının evi
c. İkinci kez satıldığı ev olan Asaf Paşa Konağı
d. Mısır’da ki konaklar vs.
Romanda zaman kesin olarak bilinmemekle birlikte daha çok, gece gündüz gibi genel zaman aralıkları kullanılmıştır.
6- Metinde ki kişiler, zaman ve mekan bir araya gelerek romanın büyük olayının ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Küçük olaylar bir araya gelerek büyük olayın oluşmasına vesile olmuşlardır. B) Sergüzeşt romanında kişi zaman ve mekan arasında uyumsuzluk yoktur.
7- Dilber Kafkasya’dan getirilmiş bir esir kızdır. Hürriyeti elinden alınmış bu masum kız Arap halayık Telavet tarafından sürekli dövülmektedir. Memleketini ve annesini özleyen dilber bir gece evden kaçmış yaşlı bir kadın tarafından baygın halde bulunmuştur. Yaşlı kadın acıyarak dilberi evine almıştır. Merhametli bir kadın olan bu yaşlı insan onu Mustafa Efendi’den satın alarak özgürlüğüne kavuşturmak ister. Ancak bu isteği geri çevrilir. Dilber tekrar eski evine getirilmiş sonra da birkaç kişiye daha satıldıktan sonra kendini Mısır’da bulmuştur.daha fazla esir hayatına dayanamayan kızcağız kendini Nil Nehrinin sularına bırakarak intihar etmiştir.

8- Tema: Esarettir. Sergüzeşt macera anlamına gelmektedir. Romanda da dilberin esir hayatından kurtulmak için verdiği mücadele ve yaşadığı maceralar anlatıldığından kelime anlamı ile tema arasında bir bağlantı olduğunu söyleyebiliriz. Çeşitli alternatifler her zaman vardır. Misalen: Kafkas Kızı, Çile, Dilber vs başlıklarda romana koyulabilir.
9- Romanda köle ticareti ve esir hayatı anlatılmaktadır. Bu durumu günümüzle eşleştirmeye çalışamayız çünkü günümüzde köle ticareti yok denecek kadar azdır.

1. Etkinlik:
Eser realizm akımın etkisinde yazılmıştır. Kişiler olay olay örgüsü ve mekan realist özellikler gösterirken yer yer romantizm akımının özellikleri d görülmektedir.

10- Toplumu oluşturan en küçük birim aile olduğundan aileyi etkileyen her olay toplumu da etkiler. Bu yüzden eserlerde aile hayatı ön plandadır.
11- Anlatıcı İlahi bakış açısına sahiptir. 3. Tekil kişi ağzından anlatılmıştır. Anlatıcı Dilberin başından geçenleri kişilere müdahale etmeden tarafsız bir şekilde anlatmıştır.
12- Evet içerir. Yazar sosyal sorunların varlığını işaret ederek toplumu bu konuda bilinçlendirmek istemiştir. B) Tanzimat dönemi romancıları genellikle halka ders vermeyi amaçlamışlar. Toplum için sanat anlayışını benimsemişlerdir.
13- Sergüzeşt romanı için: dil daha sadedir, olağanüstü olaylar yoktur, halka hitap eden bir eserdir. Seciye yer verilmemiştir. (seci: düzyazıda kelimeler arasında ki kafiyeye verilen addır)
2. Etkinlik: Pas (burayı defterime yazmamışım, bir yerlerden bulabilirsem buraya eklerim.)
14- Sami Paşazade Sezai:
a. Sanat toplum için anlayışını benimsemiştir.
b. İyi bir hikaye yazarıdır.
c. Yazdığı hikayelerde realizmin etkisi görülür.
d. Romantizme uygun şiirler yazmıştır.
e. Sade bir kullanmıştır
f. Modern hikayenin kurucusudur.
B) yazar konakta büyümüştür. Bu yüzden konak hayatını, buralarda çalışan insanlarla işverenler arasında ki bağı iyi bilmektedir. Burada da görüldüğü gibi yazar kendi deneyimlerini toplumu etkileyen bir olay üzerine kurgulayarak yazmıştır .


Sayfa 61
soru 1.a:Metnin olay örgüsü şu şekildedir.
-Canan'ın satın alınması
-Felatun Bey'in Polin'i ile birlikte olmaya başlaması
-Canan'ın Rakım'a aşık olması
-Rakım'ın Felatun ile karşılaşması
-Jozefino'nun Rakım'ın evine gelmesi
-Felatun'un mutasarrıf olması
-Canan'ın iyileip evlenmesi
-Rakım'ın Canan'la evlenmesi
1.b:Yazarın görüşlerini belirtmesi roman tekniği açısından büyük bir kusurdur.Yine yazarın bu tarz müdahaleleri okuyucuya eğitme amacı gütmesi,olay örgüsünü şekillendirmiş
2.uygundur.O dönemdeki mirasyedi tiplerin batılı yaşam tarzını benimseyip romandaki olaylarla karşılaşması uygun
3.Belirli davranışlar sergileyip çevreyi etkiliyor.Tiptir.

Karakter çözümleme tablosu
Felatun bey
mirasyedi
Mirasyedi olmasu uçarı olmasına sebep olmuş
kendini bırakmıştır
yoktur
ben olsam böyle uçarı davranışlar sergilemem
Gerçek hayatta var(alt alta yazdım arkadaşlar sırayla yazın)
Rakım Efendi
Çalışkan
Kişiliğinin güçlenmesini sağlamış
Daha dikkatli davranmakta
Can,Canan ve Jozefino üzerinde etkili
Bende onun gibi davranırdım
var
Canan
Sevgisini saklayan
Özgürlüğü alınmış
Çaresiz kalmakta
Yok
Ben olsam sevgimi saklamam
Var
Jozefino
Dost canlısı birisi
Etkisi yoktur
Olaylar karşısında bir tavır sergileyememiş
yok
Gerçek hayatta var
Soru 4:Fötür şapkalı olan(sol taraftaki)Batılı yaşamın temsilcisi Felatun
Fesli olan(sağ taraftaki)Geleneksel yaşamın temsilcisi Rakım
Soru 5: Doğu batı çatışması tema:yanlış batılılaşma
Soru 6:Rakım Efendi ile Canan Romantizmi en iyi ifade eden kahramanlar.Rakım'ın geleneklerine Bağlı yapısı Canan'ın aşkı Romantizmle örtüşüt
Soru 7:Yanlış batılılaşmadır.Kendi milli kültürünü bırakıp Batıya körü körüne bağlı insanlar günümüzde mevcut
soru 8:yapmamışım
Soru 9:a.Okuyucuya bilg vermek amaçlanmış.İçermektedir
b.Roman halkı eğitmek,onlara ders vermek için kullanılabilecek bir araçtır.Sanatta fayda ön plandadır.Romanın halka hitap etmesi sebebiyle konuşma dili unsurlarıyla sade bir dil kullanılmıştır.
11.Dönemin sosyal bir sorununu yansıtması romanın tarihi bir belge değeri taşımasını sağlar


12.a)Ahmet Mithat Efendi

-Tanzimat döneminin en önemli yazarıdır
-Toplumsal konuları işlemiştir
-Sade bir dil kullanmıştır
-Tanzimat döneminde en çok eser veren yazardır
-Genç edebiyatçıları etrafında toplamıştır
12.b)Halkı eğitmeyi amaçladığından sade bir dil kullanmış


Anlama yorumlama
1.Roman olması,sade bir dil kullanılması dönemiyle ilişkilendirilir
2.Aynı temayı işlemelerine rağmen eserlerin farklılığı;sanatçının kendi üslübuyla yazması
3.Sergüzeşt ve Felatun Bey ile Rakım Efendi romanları anlatmaya bağlı edebi metinler olması ve olay çevresiinde gelişmesi dolayısıyla destan,masal,halk hikayesi ve mesneviyle ilişkilendirilebilir
4.Destan,masal,mesnevi mekan ve zaman özellikleri bakımından aynı
Hayali ve olağnüstü mekanlara sahip,belirsiz zaman ifadeleri var
Romanda ise:gerçekçi betimlenmiş mekanlar,belirli ve dolayla zaman ifadeleri
6.etkinlik
Teknik bakımdan zayıf hikaye ile roman arası biryere sahip.Dil sade.Roımanlarda amaçhalkı bilinçlendirmek ve eğitmek olduğundan sanatsal yönün geri planda kalmasına neden olmuş


Ölçme ve Değerlendirme
1)
Y
D
D
2)
-İlahi bakış açısı
-Romantizm,realizm
3)divan-masal yanıt-E
4)Destandaki mekanla romandaki mekanın ortak yönü yapıyı oluşturan unsur olmasıve olayların yaşandığı yeri göstermesidir
farklılık ise destanda olağnüstü mekanlar varken romandaki mekanlar gerçekçidir

SAYFA 65 - 70 ARASI (Şair Evlenmesi)

Hazırlık çalışmaları

1.Tiyatro büyüklerin mektebidir ve tiyatro bir ahlak müessesidir ifadeleri tiyatronun eğiticiliği ve bilgilendiriciliğini ifade etmek için söylenmiştir.

2.Geleneksel tiyaro : Yazılı bir metne dayanmayan doğaçlama olarak ve herhangi bir sahne yapısı gerektirmeyen çoğunlukla yanlış anlamalar üzerine kurulu karagöz, meddah,orta oyunu ve köy seyirlik oyunlarından oluşan kökenli orta asyaya dayanan tiyatrodur.

Modern tiyatro : Yazılı bir metne dayanan sahne yapısı olan dram, trajedi, ve komedi gibi türlere ayrılan Yunanistandaki Dionysos şenliklerine dayanan tiyatrodur.



1,2,3. etkinlikler hariç 1. sorudan 11.ci soruya kadar metinle ilgili tüm soruların cevapların bulabilirsiniz..
blogkafem.blogspot.com


İnceleme
1.Metnin temsilinde rol alan öğrencilerle temsil ettikleri kişiler arasında kurmacanın sınırları içinde bir gerçeklik söz konusudur.

2.Tiyatroda anlatılanlar Tanzimat döneminde görücü usulüyle evliliğe bir eleştiri niteliği taşıdığı için dönemin gerçekliğiyle ilişkilidir.

3.Şair Evlenmesi adlı tiyatro eseri döneminde yaşanan gerçeklikler üzerine kurulu olduğu için tarihi bir belge niteliği taşımaktadır.


4.Bu sorunun cevabı size kalmış.



5.Karekterin tipin en belirgin özelliği nedir ?
müştik bey: heyecanlı aceleci birisidir
Ziba dudu: Saf mizaçlı birisidir.
Habbe Kadın: açık sözlü birisidir
Ebullaklaka: fırsatçı bir kişidir



Karekterin tipin olaylar karşısındaki tavrı nedir ?
Müştak bey: Şaşırmaktadır.
Ziba dudu: Şaşırmaktadır.
Habbe Kadın: Şaşırmaktadır.
Ebullaklaka: Fayda gözetmektedir.



Karekter tip eserden çıkarıldığında eserin içeriğinde ve yapısında değişiklik olur ?
Müştak bey : yapı bozulur
Ziba dudu : yapı bozulur
Habbe Kadın : yapı bozulur
Ebullaklaka : yapı bozulur



Sosyal ortam ve çevrenin bu karekterler üzerinde etkisi var mı ?
Müştak bey: vardır
Ziba dudu: yoktur
Habbe Kadın: yoktur
Ebullaklaka: yoktur


Bu karekterin tipin diğer karekterler üzerinde etkisi varmıdır ?
Müştak bey: yoktur
Ziba dudu: yoktur
Habbe Kadın: yoktur
Ebullaklaka: yoktur


Bu karakter/tipin yerinde olsaydınız olaylar karşısında nasıl davranırdınız?

Kişiden kişiye fark eder. (bu sorunun cevabı size kalmış bişey.)



Metnin yazıldığı dönemde ve gerçek hayatta bu eserdeki karekter tip gibi davranan biri olabilir mi?
Müştak bey: olabilir
Ziba dudu: olabilir
Habbe Kadın: olabilir
Ebullaklaka: olabilir

6.Mekanla ilgili ifadeelr yoktur. Fakat yaşanan olaylardan hareketle mekanın Müştak Beyin evi olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan mekanın gerçeklikle ilişkisi vardır.

7.Verilen şemaya göre olayalr belli bir zamanda belli bir mekanda ve belli bir kişiler arasında yaşanır.


8.Noktalı yere : "modern tiyatro" yazın.



9.Eserde konuşma dili özellikleri görülmektedir bu özellikler yazarın halka hitap ettiğininde bir göstergesidir.

10.Şair Evlenmesinin teması olan görücü usulü bugün de varlığını devam ettirmektedir. Fakat eski dönemlere oranla bugün görücü usulünün daha da azaldığı görülmektedir.
11.Şinasi, Fransız şairlerinden manzum olarak yaptığı ilk ve basit tercümeleri, 1858'de Tercüme-i Manzume adıyla yayınladı. Bunlar, Batı şiiri hakkında Türk okuyucusuna ilk bilgiyi veren çok küçük denemelerdi. Şinasi, bu denemelerden önce şekil bakımından değilse de anlayış bakımından Divan şiirinden tamamıyla farklı denemelerini yapmış bulunuyordu. 1849-1858 arasında Mehmet Reşat Paşa'ya yaptığı dört kaside, eski kalıpları kırarak, Batılı sistemin edebiyatımızdaki öncülüğünü yapıyordu.
Şinasi, geleceğin aydınlığını Batı'da; Batı'nın temsilini ise Fransa'da görmüş bir aydındı. Düşünsel etkinliklerinin ilerici bir fikire dönüşmesini sağlayan Avrupa gidişlerinin ona etkisi ne kadar olursa olsun; Şinasi gibi yeniliğe öncü bir insan bile "duyguları" yönünden hala Doğuludur. Tanzimat döneminin genel özelliği olarak aydınlarımız; her ne kadar fikren Batı'yı destekleseler de duyguları onları hep Doğulu figürlere sevk etmiştir. Bunu bu dönemin önemli kişilerden Ziya Paşa'da daha da iyi görebiliriz.
Batı üslubuyla yazılmış olan "Şair Evlenmesi", buna rağmen yine de içinde geleneksel türk tiyatrosu etkisi taşımaktadır. Eski ile yeni, doğu ile batı arasında bir köprü olma niteliğine sahiptir.
Görücü usulü evliliği, halk diliyle ve yine toplumdan seçilmiş karakterler ile eleştirel boyutta incelemiş olan "Şair Evlenmesi" bu açıdan bakınca batı tiyatrosunu sadece teknik açıdan örnek aldığını göstermektedir...şinasi, bu yeni tekniği Türk tiyatrosuna sokabilmek için, Türk toplumuna ve seyircisine yabancı olmayan bir konuyu alışkın olunan oyun kişileri aracılığıyla ele almıştır.
"Şair Evlenmesi", geleneksel türk tiyatrosunun aksine serim-düğüm-çözüm kısımları bulunan bir olay dizisi üzerine kurulmuştur.Bu anlamda "Şair Evlenmesi", Türk toplumuna ait töresel bir olayı batı teknikleriyle birleştirerek bir ilke imza atmıştır. Daha önce de yazılmış olan oyunların varlığından söz edilse de, "Şair Evlenmesi" ilk Türk tiyatro oyunu olarak kabul edilir.
blogkafem.blogspot.com
sayfa 73
4.etkinlik
1-a)şefika ile atanın birbirini sevmesi,tahire hanımın şefikayı pasaya vermek istemesi,halil beyle tahire hanımın dialogu,şefika ile tahire hanımın dialogu,sefikanın pasayla evlenmeyi kabul etmesi,şefikanın verem olması,atanın bunu öğrenmesi ve zehir içmesi,şefika ile atanın ölümü...
b)şefika ile atayı evlendirirdim.çünkü birbirlerini sevdikleri için aralarında sorun olmazdı.olayları bunun üzerinden yönlendirirdim.
2)tanzimat döneminde de yasanılabilecek olay vardır.
3)mekan kesin belli değil ama mekan evin odası olarak alınabilir.
4)kişiler değiştiğinde eğer karekter özellikleri değişirse anlamda değişir.
5)bence kurulabilir.cünkü tanzimat döneminde pasanın olması örnek olabilir.dönemin zihniyetini yansıtır.o döneme uygun bir eserdir.
6)birinci kutucuk---(halil bey-anlayıslı modern.)
(tahire hanım-anlayıssız.)(sefika-fedakar)
ikinci kutucuk---(halil bey-kızının atayla evlenmesini istemiştir)(tahire hanım-kızını sevmediği bir adamla evlendirmeyi istemiştir)(sefika-babasının borcları için pasayla evlenmek istemiştir)
üçüncü kutucuk---(halil bey-etkilememiştir)(tahire hanım-etkilememştir)(sefika-etkilememiştir)
dördüncü kutucuk---(halil bey-yok)(tahire hanım-sefika üzernde etkisi var)(sefika-yok)
besincikutucuk---(halil bey-kızı atayla elendirirdim)(tahire hanım-bu sekilde davranmazdım)(sefika-sevdiğim kişiyle ewlenmek isterdim)
altıncı kutucuk---(halil bey-ewet)(tahire hanım-kötü biri olabilir)(sefika-olabilir)
5.etkinlik-görücü usulüyle evlenmeyi işlemiştir.ama yanlıs bir yöntemdir.halkı bilgilendirmek amacıyla yazılımıstır.
7)Zavallı cocukta betimleme cok yapılmısıtr.karekter yer alır.sair evlenmesinde tipvardır.sair evlenmesinde komedi tarz işlenmiştir.zavallı cocukta dram işlenmiştir.zavallı cocukta dil sade.sair evlenmesinde dil ağırdır.
8)Doğu-batı çatısması vardır.
9)Eserlerinde romantizm akımını kullanır.vatan sairidir.edebiyatta hürriyet kavramını kullanan ilk sair.en cok nesirleriyle tanınır.tanzimat edebiyatının en hareketli ve en heyacanlı ismidir.

sayfa75
1-Müştak yerine şk olabilir.
2-Geleneksel türk tiyatrosunda kullanılan unsurlar modern türk tiyatrosunda da kullanılmıstır.ilerki zamanlarda ise bu unsurlar kullanılmamıstır.
3-Bir metne dayanması,değişmeyen konuların kullanılması.
4-Sahneler arası gecişte sair evlenmesi zordur.zavallı cocuk daha kolay sahnelenir.

sayfa 76
1-D,D,D
2-Halkı eğitmek,geleneksel türk ,modern.
3-E




blogkafem.blogspot.com


SAYFA 75 - 76



SAYFA 76 - 83




SAYFA 84 - 85


SAYFA 87 - 91



SAYFA 91 - 92 - 93



SAYFA 93-94-95



SAYFA 96 - 97



SAYFA 97 - 98



SAYFA 98





SAYFA 100-101-102



SAYFA 102-103




SAYFA 104-105




SAYFA 106-107



SAYFA 108



Sayfa 108 - 109





Sayfa 110 - 111





Sayfa 112






Sayfa 113 - 114 - 115 - 116






Sayfa 117 - 118 - 119



Ölçme ve Değerlendirme 5. soru (sayfa 119)

Hikâye ve romanda teknik yönden gelişme gözlenir. Kısa hikâye, bu dönemde edebiyatımıza girer. Hikâye ve roman edebî bir çizgiye ulaşır. Batılı anlamda Türk romanı bu dönemde yazılır.

Roman tekniği modern ve sağlamdır. Olayların örgüsü, işlenişi ve konuşmalar başarılı bir biçimde verilir. Eserde, yazar kişiliğini gizler.
Psikolojik romanın ilk örneği, bu devrede görülür (M.Rauf, Eylül).

Kişilerin ruh durumları anlatılır ve çözümlenir; sosyal hayat tasvir edilir.

Gerçek hayat sahnelerine yer verilir (H. Cahit, Hayâl içinde). Hayatta görülen ve görülmesi mümkün olan olay ve kişiler anlatılır.

Tip yaratmada, tasvir ve portrelerde başarı sağlanır. Realist ve natüralist çizgiye yaklaşılır. Realizm ve natüralizm vb... edebî akımlar örnekleriyle birlikte edebiyatımıza girer.

Romanda romantizmin etkisi belirgin biçimdedir. Zamanla realizme yönelme başlar. Roman içinde yaşanılan toplum yaşantısı dile getirilir. Batıya ayak uydurma yolundaki çabalar, romana konu olur. Sanatçının yol gösterici olduğuna inanan romancılar, batılılaşma sürecinde kendilerine göre uygun buldukları örnekleri romana sokarlar (H. Ziya, Aşk ı Memnu),

Romanda, sosyal davalara yer verildiğine rastlanmaz. Çevre özelliklerinden ve milli konulardan yoksundurlar.

Konularını İstanbul'daki seçkinler tabakasından -özellikle- batılı çevrelerden alırlar. Bu nedenle "Salon edebiyatı" oluşturdukları öne sürülür. Aydınlar için yazmış olmaları, halktan uzaklaşmalarına neden olur.

Klâsik vak'a hikâyesi, Halit Ziya ile doruk noktaya ulaşır. Hikâyeler, orta halli ve yoksul insanları konu edinir; İstanbul'un dışına çıkılır (H.Ziya, Bir Yazın Tarihi...)

Hayâl kırıklığı, üzüntü ve başarısız aşklar, hikâye ve romana giren belirgin temalardır. Hikâye ve romanda realizme geçiş, gözlemi getirir, hayâli ikinci sıraya iter. Yazarlar, realizmin ve natüralizmin etkisinde kalırlar.

Kadına özel ilgi, bu dönemde görülür. Kadın; ev içi romanlarındaki kadın tipleri ve kadınlara ait eşyaların tasviri gibi değişik şekillerde ortaya çıkar. Şahıs ve mekân tasvirlerinde üslûp sanatlı ve süslüdür.
Roman ve hikâyelerin dili, üslûbu kusurludur. Süslü ve sanatlı anlatım tutkusu ileri ölçüdedir. Estetik uğruna Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar, hikâye ve romanda geniş ölçüde vardır. Üslûp anlayışı ve arayışı, Türkçenin kimi zaman anlaşılmaz hâle gelmesine sebep olur. ikizli, üçüzlü ve dördüzlü tamlamalarla oluşturulan kullanımlar, karışıklığa neden olur.

Fransız dilinin etkisiyle Türkçenin söz dizimi genişlik kazanır. Cümlenin öğeleri yer değiştirir; bazen cümleler yarıda bırakılır, kesik cümlelere yer verilir. Cümleler isteğe bağlı olarak kısalır ve uzatılır.


Aşk-ı Memnu Konusunun Cevapları

Sayfa 120 - 121 - 122 - 123 - 124 - 125 - 126





Sayfa 127 - 128





Sayfa 128 - 129 - 130





Sayfa 131 - 132 - 133 - 134 - 135 - 136





Sayfa 136 - 137 - 138 - 139





Sayfa 139 - 140 - 141





Sayfa 142 - 143 - 144 - 145 - 146 - 147






Sayfa 150 - 151 - 152 - 153 - 154




Sayfa 154





Sayfa 155 - 156





Sayfa 157 - 158 - 159





Sayfa 160 - 161 - 162






Sayfa 163-164-165-166-167'nin Cevapları






Sayfa 168-169






Sayfa 169-170-171-172






Sayfa 173-174





Sayfa 175-176-177'nin Cevapları





Sayfa 177-178-179'un Cevapları






Sayfa 180-181-182-183-184-185



Sayfa 184
1)-
2)Hikayede anlatılanlar tarihi bir olay üzerine kurulduğu için karşılaşılabilecek olaylar değildir.Hikayenin tarihi bir olayı anlatması evrensel yönünü,Türk tarihine ait bir olayın anlatılması ise yerli yönünü gösterir.
3)Kızıl Elma Neresi adlı hikayedeki Kişiler:
-Kanuni sultan süleyman
-mahmut
-ahmet paşa
-hadım ali paşa
-sokullu mehmet paşa
-haydar paşa
-ayas paşa
-İskender paşa
-Fakih
-Garip
-yeniçeri askeri
-Bostancı

Sayfa 185
1. Etkinlik= 1. grup : Kızıl Elma Neresi adlı hikayedeki Kişiler olay örgüsüne bağlı olarak yapıyı oluşturan unsurlardır.Bu bakımdan olay örgüsünün birbirine bağlanmasınıda kullanmışlardır.
2. grup :Kişiler olay örgüsü çevresinde bütünlük sağlama bakımından birbiriyle ilişkilidir.

4.a)Yazarın anlattığı kişilerle karşılaşması mümkün değildir.
b)Ömer Seyfettin'in bu kişileri seçmesi milli bir konuyu dönemin zihniyetine uyarak anlatmak istemesidir.
5)Hikayedeki temel çatışma halk-devlet üzerine kurulmuştur.
6)Hikayenin teması , Kızıl Elma'nın neresi olduğudur.Tema ile hikaye adı aynıdır.
7)Hikaye ilahi bakış açısına sahip,herşeyi bilen , olaylardan haberdar olan anlatıcı tarafından anlatılmaktadır.
8)Anlatıcı anlatımda, tasvir ve tahlilde doğal dili,edebi dil haline getirerek kullanmıştır.
9)-
10)Kızıl Elma, türk milleti için fethedilcek son yer ise fetih tarihinin bitmesiyle modern dünya için bilimsel ve teknik alanda varılacak son nokta olarak sayılabilir.
11)Kızıl elma neresi adlı hikayede milli bir konunun işlenmesi,Milli edebiyat döneminin zihniyetiyle ilişkilidir.
12)Kızıl elma neresi adlı hikaye Maupassant tarzı hikayeye göre yazılmıştır. Çünkü yazarın amacı olayı anlatmak , olay üzerine kurmaca bir metin oluşturmaktır.

13)
Ömer Seyfettin (1884-1920) Türk edebiyatının en çok okunan hikaye yazarıdır. Asker ve öğretmendir. Türk kısa hikayeciliğinin kurucu ismidir. Ayrıca edebiyatta Türkçülük akımının kurucularındandır. Türkçede sadeleşmenin savunucusudur. Kısa ömrüne çok sayıda eser sığdırmıştır. En tanınan eseri "Kaşağı" isimli öyküsüdür.

1884 yılında Gönen'de (Balıkesir) doğdu. Hatko Çerkezlerindendir. İyi derecede Adige dili konuşurdu. Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'le, Fatma Hanım'ın ikisi küçük yaşlarda ölen dört çocuğundan birisidir. Öğrenimine Gönen'de bir mahalle mektebinde başladı. Ömer Şevki Bey'in görevinin nakli dolayısıyla Gönen'den ayrılan aile İnebolu ve Ayancık'tan sonra İstanbul'a geldi.

Ömer Seyfettin, önce Mekteb-i Osmanî'ye, 1893 ders yılı başında da Askerî Baytar Rüştiyesi'ne kaydedildi. Bu okulu 1896'da tamamlayarak Edirne Askerî İdadîsi'ne devam etti. 1900'de İdadî'yi bitirerek İstanbul'a döndü. Burada Mekteb-i Harbiye-i Şahâne'ye başladı. 1903 yılında Makedonya'da çıkan karışıklık üzerine "Sınıf-ı müstacele" denilen bir hakla imtihansız mezun oldu.

Ömer Seyfettin, mezuniyetten sonra piyade asteğmeni rütbesiyle, merkezi Selanik'te bulunan Üçüncü Ordu'nun İzmir Redif Tümeni'ne bağlı Kuşadası Redif Taburu'na tayin edildi. 1906'da İzmir Jandarma Okulu'na öğretmen olarak atandı. Bu, Ömer Seyfettin için önemlidir; zira bu vesileyle İzmir'deki fikrî ve edebî faaliyetleri takip edecek ve bunlar içerisinde yer alan gençlerle tanışacaktır. Nitekim batı kültürünü tanıyan Baha Tevfik'ten Fransızca bilgisini artırmak için teşvik gördü; Necip Türkçü'den ise sade Türkçe ve millî bir dille yapılan millî edebiyat konusunda önemli fikirler aldı.

Ömer Seyfettin Ocak 1909'da Selanik Üçüncü Ordu'da görevlendiridi. Selanik'te çıkmakta olan Hüsün ve Şiir dergisinin ismi Akil Koyuncu'nun istek ve ısrarı üzerine Genç Kalemler'e çevrildikten sonra 11 Nisan 1911'de Ömer Seyfettin'in Yeni Lisan isimli ilk başyazısı imzasız olarak yayımlandı.

Genç Kalemler yazı heyetini oluşturanlar Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine dağılmak zorunda kaldı. Ömer Seyfettin yeniden orduya çağrıldı, Yanya Kuşatması'nda esir düştü. Nafliyon'da geçen 1 yıllık esareti sırasında sürekli okumuştu. "Mehdi", "Hürriyet Bayrakları" gibi hikâyelerini bu dönemde yazdı. Hikâyeleri Türk Yurdu'nda yayımlandı. Esareti süresince gerek okuyarak, gerekse yaşayarak yazarlık hayatı için önemli olacak tecrübeler kazandı.

Ömer Seyfettin 1913'te esareti bitince İstanbul'a döndü. 23 Ocak 1913'te Enver Paşa'nın organize ettiği Babıali Baskını'na katıldı. Daha sonra askerlikten ayrıldı, yazarlık ve öğretmenlikle hayatını kazanmaya başladı. Türk Sözü dergisinin başyazarlığına getirildi ve burada Türkçü düşüncenin sözcülüğünü yapan yazılar yazdı. 1914 yılında Kabataş Sultanisi'nde öğretmenlik görevine başladı ve bu görevini ölümüne kadar sürdürdü.

1915'te İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerinden Doktor Besim Ethem Bey'in kızı Calibe Hanım'la evlenmiştir. Bu evlilik Güner isimli bir kız çocuğuna rağmen bozulunca tekrar yalnızlığına döndü.

1917'den ölüm tarihi olan 6 Mart 1920'ye kadar geçen zaman birçok acı ve sıkıntıya rağmen verimli bir hikâyecilik dönemini içine alır. Bu dönemde 10 kitap dolduran 125 hikaye yazdı. Hikâye ve makaleleri Yeni Mecmua, Şair, Donanma, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Diken, Türk Kadını gibi dergilerle Vakit, Zaman ve İfham gazetelerinde yayımlandı. Bir yandan öğretmenlik yapmayı sürdürdü.

Hastalığı 25 Şubat 1920'de artınca yazar, 4 Mart'ta hastahaneye kaldırıldı. 6 Mart 1920'de hayata gözlerini yumdu. Önce Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedilir. Daha sonra mezarı buradan yol geçeceği veya araba garajı yapılacağı gerekçesiyle 23 Ağustos 1939'da Zincirlikuyu Asri Mezarlığı'na nakledildi.

En yakın arkadaşı Ali Canip Yöntem, onun hayatını ve mizacını anlatan, en kuvvetli hikayelerinİ içeren Ömer Seyfettin ve Hayatı adlı bir kitap yazdı ve bu kitap 1935 yılında yayımlandı. Kısa bir süre sonra da bütün hikâyeleri bir kitap serisi halinde basılmıştır ve bu hikayeler günümüzde de okunmaktadır.

2. Metin

Sayfa 191
1)-
2)Hikayede anlatılanlar günlük hayatta karşılaşılabilecek türden ,sosyal gerçekliği olan olaylardır.işçilerin kötü şartlarda çalıştırılması konusu hikayenin evrensel,hikayedeki olayların Bursada yaşanması ve bursanın yaşantısından sahneler sunması ise yerli yönünü gösterir.
3)Karakter/Tip Tablosu :

Karakterin tipin en belirgin özelliği nedir?
Hasip Efendi:vicdanına hükmedemeyen birisi
Fotika:çaresiz
Papaz:şefkatli
Saatçizade Hidayet Bey:acımasız

Karakter tip olaylar karşısında nasıl bir tavır sergilemektedir?
Hasip Efendi:vicdanını sorgulamakta
Fotika:çaresizdir.
Papaz:vicadanen rahatsızdır.
Saatçizade Hidayet Bey:umursamazdır.

Sosyal ortam ve çevre bu karakteri tipi nasıl etkilemiştir?
Hasip Efendi:vicdanına söz geçirememesine neden olmuştur.
Fotika:ölümüne sebep olmuştur.
Papaz:vicdanlı olması yönüyle etkilemiştir.
Saatçizade Hidayet Bey:umursamaz, rüşvetçi olmasıyla etkilemiştir.

Bu karakterin tipin diğer karakterler üzerinde etkisi var mıdır?
Hasip Efendi:var
Fotika:var
Papaz:yok
Saatçizade Hidayet Bey:var

Sizce gerçek hayatta bu karakter tip gibi davranan biri olabilir mi?
Hasip Efendilabilir
Fotikalabilir
Papazlabilir
Saatçizade Hidayet Beylabilir

4)yazarın yaşadığı dönem itibariyle anlattığı kişilerle karşılaşması mümkündür.yazarın hikayesinde bu kişileri seçmesi,topluma ve toplumsal konulara yöneldiğini gösterir.
5)Temel çatışma maddiyat-maneviyat üzerine kurulmuştur.hikayedeki tema ise vicdan muhasebesidir.hikayenin teması ile hikayenin adı ,vicdan muhasebesine kaynaklık eden hakk-ı sükuttur.
6)ipekböcekçiliği ve işçiliği ön plana çıkarılmıştır.bu durum anadolunu işçi manzarasını gözler önüne sermektedir.

Sayfa 192
7)yazar anlatımda, tasvirde ve tahlilde , dile sözcükleri kendi anlamları dışında kullanıp, mecaz ve benzetmeler yeni değerler yüklemektedir.
8)hakkı süküt adlı hikaye yazıldığı dönemdeki fabrika ve işçi manzarasını sergilemektedir.
9)Metinde anlatılanlar aradan geçen zaman rağmen aynı şekilde yaşanabilcek olaylar olarak karşımıza çıkmaktadır.
10)Hakkı sükut adlı hikaye olaylar üzerine kurulu olması , durum hikayesine göre daha uzun bir zamanda yaşanması,kişi kadrosunun kalabalıklığı nedeniye maupassant tarzı hikayeye örnektir.
11)http://tr.wikipedia.org/wiki/Refik_Halit_Karay
12)-

Anlama Ve Yorumlama
1)Milli Edebiyat dönemi hikayelerinde milli ve toplumsal konular,sade bir dille ve mauppassant tarzı hikaye çeşidiyle kaleme alınmıştır.
2)servetifunun dönemi hikayesinde işlenen bireysel temalar,milli edebiyat döneminde yerini konuşma dili ve halk söyleyişlerinin yer aldığı sade bir dile bırakmıştır.Milli edebiyat dönemi hikayeleri tarihi bir işlevede sahiptir

Ölçme ve Değerlendirme
1)-realizm
-refik halit karay
-memleket hakiayeleri
2)D
3)E

Sayfa 194
b.Roman - Hazırlık
1)-
2)Milli edebiyat dönemi romanları , adındanda anlaşılacağı üzere milli konuları işlemişlerdir.Devletin içinde bulunduğu felaket ortamı bu düşüncelerin ön planda olmasının sebebidir.

Sayfa 197
1)Ateşten gömlek adlı romanından alınan metin ,romanın serim bölümüne aittir.Romanın teması ilede yemaya hazırlık olması bakımından ilişkilidir.
2)romandaki olaylar, olayların sırası ,kişiler, tasvirler , ele alınan tarihsel süreçten farklıdır.bu olay örgüsünün kurmaca olmasından kaynaklanmaktadır.
3)-
4)romandaki olay örgüsünün aynı konuyu işleyen tarih alanındaki bir eserden farkılık göstermesi,romanını kurmaca gerçekliğe sahip olmasıdır.
5)-

Sayfa 198
6)Karakter çözümleme tablosu :

Karakterin tipin en belirgin özelliği nedir?
İhsan:vatansever
Ayşe:vatansever
Peyami:vatansever

Karakterin tipin romandaki hangi davranışı karakterini en iyi ifade eder?
hepsine fedakarlık yazın

Karakter tip olaylar karşısında nasıl bir tavır takınmaktadır?
hepsine güçlüklere göğüs germekte yazın...

Bu karakter tipin diğer karakterler üzerinde etkisi var mı?
hepsine var yazın...

Sizce gerçek hayatta bu romandaki karakter tip gibi davranan olabilir mi?
hepsine olabilir yazın.....

7)romandaki kişiler toplumun farklı kesiminden seçilmiştir.
8)Romadnaki kahramanlarınSaime hanım doğu batı ikilemini yansıtmaktadır.
diğer kahramanlardada milli yönler ön plandadır.
9)Metindeki kişilerin zamanın,olayların değiştirilmesi mümkün değildir.bu metnin yapı unsurları arasındaki bozulmaz bütünlükten kaynaklanmaktadır.
10)metindeki zaman ile metnin yazıldığı dönem arasında milli bir konuyu işlemesi açısından bir ilişki söz konusudur.
11)ataşten gömlek romanının konusu olan milli mücadele ile romanın adı yaşananlar göz önünde bulundurulsa bir ilişki vardır.

Sayfa 199
12)yazar tarihi bir gerçekliği, sanat eserinin konuyu ele alış tarzına uyarak kurmaca gerçeklik haline getirmiştir.
13)Metin herşeyi bilen, olaylara hakim ihali bakış açısı tarafından anlatılmıştır.
14)yazar kişi ve mekan tasvirlerinde,ve olayları tahlilde dile yüklediği yeni değerlerle edebi dil oluşturmuştur.
15)Verilen şema,olayların belirli kişiler tarafından belirli zamanda ve mekanlarda yaşandığını bu unsurların birbiriyle uyumlu bir bütünlük gösterdiğini ifade etmektedir.
16)metnin yazıldığı dönemin milli ve milliyetçi anlayışına uygun olark kaleme alınmıştır.

2. Etkinlik:
1. grup= türk edebiyatında roman geleneğine bağlıdır.
2.grup = türk edebiyatında kurtuluş savaşının tanığı olan bir yazar tarafından kurmacanın sınırları içinde anlatılmış olması nedeniyle önemlidir.

17)Realizm etkisinde yazılmıştır.
18)romanın dönemdeki diğer romanlarla ortak noktası, milli değerlerin,toplumun savaş karşısındaki durumunun işlenmesi bakımından ortak noktalar vardır.
19HALİDE EDİP ADIVAR

1882'de İstanbul’da doğdu. 9 Ocak 1964’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. 1901'de Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde mezun oldu. Öğretmenleri arasında Rıza Tevfik Bölükbaşı ile sonradan evlendiği ve ilk kocası olan Salih Zeki de vardı. İlk yazıları "Halide Salih" takma adıyla Tanin gazetesinde yayınlandı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. Gerek bu çalışmaları, gerekse müfettişliği sırasında İstanbul semtlerini dolaşması, ona çeşitli kesimlerden insanları tanıma fırsatını verdi. Gericilerin tepkisinden çekindiği için 31 Mart Olayı’nda çocuklarıyla birlikte Mısır’a gitti. Ayaklanmanın bastırılmasından sonra yurda döndü. 1909'dan sonra öğretmenlik, müfettişlik yaptı. Kadınların toplumsal yaşama katılması ve eğitilmesi için çalışan Teâli-i Nisvan Cemiyeti’ni kurdu. 1912’de kurulan Türk Ocağı’na katıldı. 1919'da Wilson Prensipleri Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı. Aynı yıl İzmir'in Yunan ordusu tarafından işgal edilmesini protesto için Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen mitingde yaptığı etkili konuşma büyük yankı uyandırdı. Hakkında soruşturma açılınca, 1917'de evlendiği ikinci eşi Adnan Adıvar birlikte Anadolu'ya geçerek Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Çeşitli cepheleri dolaştı, Mehmetçiklere moral ve destek verdi. Kendisine önce onbaşı, sonra da üstçavuş rütbesi verildi.

Savaş sürerken Atatürk ile siyasi görüş ayrılığına düştü. 1917’de Adnan Adıvar ile birlikte yurtdışına çıktı. Fransa ve İngiltere’de yaşadı. Amerika’da Columbia Üniversitesi, Hindistan’da Delhi İslam Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak dersler verdi. 1939’da Türkiye’ye döndü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi Kürsüsü Başkanı oldu. 1950’de milletvekili seçildi. 4 yıl sonra tekrar üniversiteye döndü. **ümüne kadar kürsü başkanlığı görevini sürdürdü. 1910'da yayınlanan ilk romanı "Seviye Talip" ile 1911'de yayınlanan ilk öykü kitabı "Harap Mabetler" edebiyat çevrelerinde ilgiyle karşılandı. Romanlarının kadınları, Batılı bir anlayışla idealize edilmiş, güçlü ve kültürlü kadınlardı. Kahramanlarının kişiliklerine, ruh yapılarına ve davranışlarına önem vererek bu özelliğiyle Türk romanında yeni bir adım attı. Kurtuluş Savaşı döneminde ulusçu, milli duyguları öne çıkaran roman ve öyküler kaleme aldı. "Yeni Turan", ""Ateşten Gömlek" ve "Vurun *****ye" bu dönemin eserleridir. En tanınmış romanı "Sinekli Bakkal" yazarlığında olgunluk dönemini gösterir. Bu romanda Sinekli Bakkal mahallesinde yaşayan insanlar, aydınlar ve saray çevresi gibi 2'nci Abdülhamit döneminin farklı toplum kesimleri canlandırılır. Bu romanın yazıldığı yıllarda Türkiye bağımsız ve Batı yanlısı bir ülke olmayı tercih etmişti. Bir yandan da Tanzimattan beri süren Batı-Doğu çatışmasından kurtulamamıştı. Halide Edip, "Sinekli Bakkal"da Doğu'nun değerlerini bulup çıkarmak, Batı'nın karşısına koymak amacındadır. Roman "roman yanıyla zayıf olmakla" eleştirildi. Halide Edip'in ingilizce yazılmış incelemeleri de var.

ESERLERİ

ROMAN:
Heyula (1908)
Raik’in Annesi (1909)
Seviye Talip (1910)
Handan (1912)
Yeni Turan (1912)
Son Eseri (1913)
Mev’ud Hüküm (1918)
Ateşten Gömlek (1923)
Vurun *****ye (1923)
Kalp Ağrısı (1924)
Zeyno’nun Oğlu (1928)
Sinekli Bakkal (1936)
Yolpalas Cinayeti (1937)
Tatarcık (1939)
Sonsuz Panayır (1946)
Döner Ayna (1954)
Akile Hanım Sokağı (1958)
Kerim Ustanın Oğlu (1958)
Sevda Sokağı Komedyası (1959)
Çaresaz (1961)
Hayat Parçaları (1963)

ÖYKÜ:
İzmir’den Bursa’ya (Yakup Kadri, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım Us ile birlikte, 1922)
Harap Mabetler (1911)
Dağa Çıkan Kurt (1922)

OYUN:
Kenan Çobanları (1916)
Maske ve Ruh (1945)

ANI:
Türkün Ateşle İmtihanı (1962)
Mor Salkımlı Ev (1963)

Anlama Ve Yorumlama:

1)Milli edebiyat dönemi romanının ortak özellikleri:
-sade bir dil kullanılması
-yapının olay örgüsü , kişi , yer ve zamandan oluşması
-milli ve milliyetçi temalar ile toplumsal sorunların işlenmesi

2)-

3)-ateşten gömlek romanında anlatılanlar , günümüzde bir felaket anında millet olark neler yapabileceğimizi gösteren bir rehber niteliğindedir.

4)klasik türk edebiyatındaki ideal olana ulaşma arzusu,ataşten gömlek romanında ideal olana ulaşma çabası olarak karşımıza çıkar.



SAYFA 200 :
c. Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler Hakkında Çıkarımlarda Bulunma

1)Milli edebiyat dönemi anlatmaya bağlı edebi metinler ve Servetifünun dönemi anlatmaya bağlı edebi metinler

benzerlikler: olay örgüsü kişiler zaman ve mekandan oluşan bir yapı

farklılıklar:

YAPI
milli edebiyat dönemi:bir farklılık söz konusu değildir.
servetifünun dönemi:bir farklılık söz konusu değildir.

TEMA
milli edebiyat dönemi:milli milliyetçi ve toplumsal konular
servetifünun dönemi:bireysel temalar

DİL VE ANLATIM
milli edebiyat dönemi:sade bir dil
servetifünun dönemi:sanatlı ve ağır bir dil

3. Etkinlik:
1. grup = hikayelerin yapısı ; olay örgüsü ,kişiler, zaman ve mekandan oluşmuş, toplumsal ve milli temalar sade bir dille işlenmiştir.
2.grup =romandada yapı olay örgüsü , kişiler, zaman ve mekandan oluşmuş, toplumsal ve milli temalar sade bir dille işlenmiştir.

Sayfa 201
Ölçme Ve Değerlendirme
1)Y,D,D
2)D
3)E
4)Sinekli bakkal = halide edip adıvar
Sodom ve Gomore = yakup kadri karaosmanoğlu
Sürgün=refik halit karay

SAYFA 203
B. Göstermeye Bağlı Edebi Metinler
Hazırlık
Milli Edebiyat dönemi metinlerindede tiyatro dilinin ,halka hitap edildiği için sade olması gerekir.

SAYFA 207
İnceleme
1)Köprülüler adlı metnin olay örgüsü şöyledir:
-yeniçeri mehmetin esir düşmesi
-yeni çeri mehmetin karısı marinin manastıra kapatılmak istenmesi
-türk gemilerinin kuşatma için gelmesi
-yeniçeri mehmet ile karısının kurtarılması
-yeniçeri mehmetin babasının ortaya çıkması
-köprülü ile morozinin konuşması
-köprülü ile morozinin anlaşma imzalaması

2)anlatılanların metinde geçtiği şekliyle yaşanması mümkün değildir.yazar tarihi gerçekliği kurmaca gerçeklik haline dönüştürmüştür.

3)metindeki olay örgüsü tarihsel gerçekliğe kurmaca gerçeklik kazandırmak amacıyla oluşturulmuştur.

4)a)Yeni çeri mehmet, mari, köprülü fazıl ahmet paşadır.
b)metindeki bu kişiler ana karakterler olarak olay örgüsünün merkezinde bulunurlar.
c)ana karakterler anlatılmak istenen tarihsel gerçekliğin verilmesinde kullanılan, her yönden idealize edilmiş kişilerdir.

5)metindeki kişiler ile metnin yazıldığı dönem arasında , dönemin milliyetçilik akımının etkisi bakımından bir ilişki vardır.

6)anlatılan olay 17. yyın ikinci yarısında yaşanmışıtır.

7)metinde anlatılmak istenenlerin yarıntılı, tasvir ve tahlillerle daha rahat anlatılması, yazara daha geniş bir hareket alanı sağlanması bakımından düz yazı halinde kaleme alınmıştır.

8)-

9)Metnin teması türk askerinin kahramanlığıdır.
a)tema tarihsel gerçeklik bakımından gerçeklikle ilişkilidir.
b)tema , dönemdeki türkçülük akımıyla ilişkilidir.

SAYFA 208
10)metindeki kişiler yapının unsurlarındandır.kişileri birinci derece, ikinci derece kahramanlar..... olarak gruplandırmak mümkündür.

11)-

12)-

13)Musahipzade Celal Türk tiyatro ve oyun yazarı. Asıl adı Mahmud Celaleddin'dir. 1935'te çıkarılan Soyadı Kanunu gereğince Musahipoğlu soyadını aldıysa da Musahipzade Celal diye Ünlü oldu. Babası Gazhane Başkatibi Musahipzade Ali Bey, annesi Fıtnat Ecibe Hanımdır. 31 Ağustos 1868'de İstanbul'da doğdu. İlk tahsilini Firuzağa Sıbyan Mektebinde gördü. Sonra Tophane'deki Feyziye Rüşdiyesini ve Süleymaniye Nümune-i Terakki İdadisini bitirdi. 1889'da Babıali Tercüme Odasında katip olarak vazife aldı. Bu arada Hukuk Mektebine devam ettiyse de bitiremedi.

Tercüme Odasındaki memuriyeti sırasında tiyatroyla ilgilenmeye başladı. Çeşitli konaklarda çok defa kendi aralarında arkadaşlarıyla ortaoyunları tertip etti. Pekçoğunda bizzat oynadı. Ermeni Mınakyan Tiyatrosunun temsillerini devamlı olarak takip edince oyun yazmaya karşı merakı arttı. Ahmed Vefik Paşanın Moliére çevirilerini inceledi. Sahne tekniği meseleleriyle derinlemesine ilgilendi. İlk eseri olan Köprülüler'i İkinci Meşrutiyetten sonra 1912 yılında 44 yaşındayken yazdı ve aynı yıl Mınakyan Tiyatrosunda sahnelendi. Bu piyesini, 1913'te İstanbul Efendisi, 1917'de Macun Hokkası, 1919'da Yedekçi, 1920'de Kaşıkçılar ve başka oyunları takip etti.

Çeşitli vazifelerde bulunduktan sonra Üsküdar Defterdarlığındaki vazifesinden 1923'te emekli oldu. Evkaf Müzesine girdi.Cumhuriyetin ilanından sonra daha çok imkanlara kavuşan Musahipzade Celal tiyatro yazmaya devam etti. Arka arkaya tarihi hiciv özelliğinde eserler kaleme aldı.

Hemen hemen bütün tiyatroları Darülbedayi'de ve İstanbul Şehir Tiyatrolarında oynandı. Ayrıca çoğu bestelenip operet veya şarkılı komedi olarak sahneye konuldu. İstanbul Şehir Tiyatrolarında vazife alması ve oyunlarının basitliği, eserlerinin devamlı oynanmasına yol açtı. Böylece yaygın bir şöhret kazandı.

Musahipzade Celal, güldürme gücünün ötesinde bir sanat değeri taşımayan eserlerinde, umumi çizgisi itibariyle Şinasi'nin açtığı yerli komedi çığırını devam ettirdi. Osmanlı Sarayının, bürokrasisinin, aile hayatının, dini müesseselerin, örf ve adetlerin karikatürize edilmiş olan sahneleri, tiyatrolarının hemen hemen değişmez temasını teşkil etti. Osmanlı cemiyet hayatını, temel dini, tarihi değerleri ve şahsiyetleri, hemen hemen hepsini yanlış ve münferit hadiselere dayandırarak gülünç tavır, jest, kıyafet ve tiplerle sahneledi ve alay etti. Musahipzade Celal, 18. yüzyıldaki bazı idari bozuklukları ve din sömürücülüğünü malzeme olarak kullandı. Bunları temelden bozuk göstererek Avrupa'nın töre komedisi geleneğine bağlı taşlama, yergi ve komedi unsurlarını kullanarak seyirci üzerinde duygu sömürüsünde bulundu. Dini ve geleneksel değerlerle alay etmesi yüzünden, halkın tiyatroya karşı nefretini uyandırdı. Musahipzade Celal'in tuttuğu bu yol; Türk tiyatro-sinema sahasında ve toplum hayatımız üzerinde kapanması güç yaralar açtı. Kendi tarihine, kültürüne, dinine ve geleneklerine düşman ve yabancı bir neslin yetişmesine sebep oldu.

Dil ve üslup bakımından da edebi bir değeri olmayan Musahipzade Celal'in eserleri dikkatsiz, aceleyle ve itinasız olarak kaleme alınmıştır. Bu eserlerde dilbilgisi hataları ve cümle düşüklükleri pekçoktur.

Hayatının son döneminde İstanbul Şehir Tiyatrosunun Kütüphanesinde vazife yapan Musahipzade Celal'in (Son yıllarda yazdığı tiyatronun dışında) bir kitabı, önceki çalışmalarıyla kıyas edilirse, Osmanlı tarihine daha objektif, hatta daha bir sempatiyle yaklaştığını gösterir. Mesela, 1946 senesinde yazdığı Eski İstanbul Hayatı adlı hatıra mahiyetindeki kitabında Osmanlı örf ve adetlerini kinden ve istihzadan (alaydan) uzak bir kalemle dile getirmiştir. Üzerinde pek durulmamış ve unutulmaya bırakılmış bazı Osmanlı örf ve adetlerinin repertuvarı olan kitapta, Musahipzade Celal, bizzat yaşadığı veya büyüklerinden dinlediği son iki yüz yıllık Osmanlı aile, hayat, mektep, esnaf teşkilatı ve adetlerini günlük hayatın çeşitli tezahürleri biçiminde işlemiştir.

13 Şubat 1952'de 40. sanat yılı jübilesi yapılan Musahipzade Celal, 20 Ağustos 1959'da İstanbul'da öldü.

Eserleri:
Tiyatro türündeki eserleri şunlardır: Türk Kızı, Köprülüler, İstanbul Efendisi, Lale Devri, Macun Hokkası, Yedekçi, Kaşıkçılar, Atlı Ases, Demirbaş Şarl, İtaat İlamı, Moda Çılgınlıkları, Fermanlı **** Hazretleri, Aynaroz Kadısı, Kafes Arkasında, Bir Kavuk Devrildi, Mum Söndü, Pazartesi... Perşembe, Gül ve Gönül, Balaban Ağa, Selma, Genç Osman.

1936'da iki ciltte toplanan 18 oyunundan geniş bölümler, Orhan Hançerlioğlu'nun incelemesiyle birlikte 1970'te Musahipzade Celal-Bütün Oyunları adıyla yayınlandı. Aynaroz Kadısı ve Bir Kavuk Devrildi oyunları İpek Film Şirketi tarafından sinemaya aktarıldı. 1958'de çıkan bir yangında Bir Kavuk Devrildi'nin filmi yandı. Hatıra türündeki eseri ise “Eski İstanbul Hayatı” adıyla neşredildi.



SAYFA 209
5.MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

1)İslamcılık = Safahat, Mehmet akif ersoy
Türkçülük =Türkleşmek, islamlaşmak, Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları

2)şemaya göre milli edebiyat döneminin kaynakları , devletin ve milletin varlığını devam ettirebilmesi için benimsenen farklı fikir hareketleridir.

Sayfa 210
3) Milli edebiyat dönemi ve milli edebiyat döneminden önceki dönem
benzerlikler:hikaye roman tiyatro makale fıkra ve şiir türüyle tanzimat döneminde olduğu gibi toplumsal konuların işlenmesi

farklılıklar:

TEMA VE EDEBİ TÜR
Milli edebiyat dönemi:roman hikaye tiyatro şiir makale fıkra türleriyle milli ve milliyetçi temalar
milli edebiyat döneminden önceki dönem:servet i fünun ve fecr i ati döneminde roman hikaye şiir türünde bireysel temalar

DÜŞÜNCE VE EDEBİYAT AKIMLARI
Milli edebiyat dönemismancılık islamcılık türkçülük batıcılık ve realizm
milli edebiyat döneminden önceki dönemozitivizm klasisizm romantizm realizm parnazim ve sembolizm

DİL VE ANLATIM
Milli edebiyat dönemi:konuşma dili ve halk söyleyişlerinin bulunduğu sade bir dil
milli edebiyat döneminden önceki dönem:servet i fünun ve fecr i de sanatı, ağır bir dil


Ö.lçme Ve Değerlendirme
1)D,Y,D
2)Ömer SEyfettin......sade ....maupassant
3)C
4)C
5)D
6)A
7)D
8)B
9)Refik Halit, tasvir ve tahliller bakımından zengin sanatlı bir anlatıma sahip , sade bir dille hikayelerini yazmıştır.Anadoluyu ve anadolu insanının hayatını eleştirel bir dille işlemiştir.bunlardan dolayı refik halit,türk hikayeciliğinin dönüm noktalarından biridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder