Yeniden dirilmeyle ilgili hadis ve ayetler nelerdir?,yeniden dirilis ile ilgili ayetler, yeniden dirilme, yeniden dirilme ile ilgili ayetler, yeniden dirilme ile ilgili hadisler, yeniden dirilmeyle ilgili ayetler
Dediler ki: “Biz yer (toprağın için) de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeniden yaratılmış olacağız?” Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkar edenlerdir. De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.” (Secde Suresi, 10-11)
Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: “Bu şaşılacak bir şey” dediler. “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır).” Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 2-4)
Dediler ki: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” De ki: “İster taş olun, ister demir.” “Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).” Bizi kim (hayata) geri çevirebilir” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: “Ne zamanmış o?” De ki: “Umulur ki pek yakında.” (İsra Suresi, 49-51)
Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” demelerine karşılık cezalarıdır. Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 98-99)
Öldükten Sonra Dirilme Ne Demektir?
Kıyâmet koptuktan sonra her şey yok olacak, hiçbir canlı kalmayacak, yalnız Allah bâki kalacaktır. Bu yokluk bir müddet devam ettikten sonra, Allah, İsrâfil'e Sûr'a ikinci defa üflemesini emredecek; Sûr'a üfürülmesini müteâkip de insanların cisim ve bedenlerini yeniden yaratıp ruhları o bedenlere geri gönderecek, böylece ölüleri ihya edip diriltmiş olacaktır.
Bütün semavî dinler, bu inanç esasında müttefiktirler. Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Kendi yaratılışını unutup, 'bu çürümüş kemikleri kim diriltecek', diyerek bize misal getirene de ki: 'Onu birinci defa kim yoktan vâr etti ise, işte yine O diriltecektir." (Yâ-sîn, 78-79).
Bu âyet, dirilmenin mümkün, hattâ ilk yaratılışa göre daha kolay olduğunu anlatmaktadır.
Şu âyetler de aynı mânâyı te'yid etmektedir:
"Biz ilk yaratışta acz mi gösterdik ki, ikinci yaratışta acze düşelim? Hayır, onlar yeni yaratılıştan şübhe içindedirler."
"Bir de şöyle dediler: 'Biz, kemik ve toz yığını olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.' (Ey Resûlüm onlara) söyle; 'İster taş, ister demir olsun, yahut gönlünüzde büyüyen (dağlar ve gökler gibi kuvvetli) herhangi bir yaratık olsun, muhakkak öldürülecek ve dirileceksiniz'. Onlar şöyle diyeceklerdir: 'O halde, öldükten sonra bizi kim diriltip geri çevirecek?' Sen de ki: 'Sizi ilk defa yaratmış olan kudret sâhibi Allah diriltecek...'" (el-İsrâ, 49-51).
"Onlar: 'Allah ölen kimseyi diriltemez' diye en kuvvetli yeminlerle Allah'a yemîn ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (en-Nahl, 3
"Yağmur rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah'tır. Nihayet bu rüzgârlar buhar ile yüklü, ağır ağır bulutları yüklendiği zaman, bakarsın ki biz, onları ölmüş (kurumuş) memleketere sevketmişizdir. Böylece o bulutla, o yere su indiririz de o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri (nebatatı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz). Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız" (el-A'râf, 57).
Kur'an'da haşirden bahseden âyetler, hep şu husus üzerinde dururlar: "Yoktan vâr etmeye, koskoca kâinatı yaratmaya ve kuruyan ölü toprağı canlandırıp yeşertmeye kadir olan Hak Teâlâ, hiç şübhesiz ölerek toprak olan insan bedenini de yeniden diriltmeye, ruhunu bedenine iade etmeye kadirdir."
Görüldüğü gibi, Kur'an'da haşirden bahseden âyetlerde esas maksad, haşrin nasıl olacağını izah etmek değil, haşrin mümkün olacağını isbattır. âyetlerde haşrin nasıl olacağının sarih olarak zikredilmemesi, Kelâm ve İlâhiyat âlimleri arasında fikir ayrılıklarına yol açmıştır. Münâkaşa, bilhassa haşrin sadece ruhen mi olacağı, yoksa cismanî yani ruh ve beden birlikte mi gerçekleşeceği hususu üzerinde toplanmaktadır.
Ehl-i Sünnet îtikadı, haşrin cismanî olacağı üzerindedir. Haşrin cismânî oluş hikmeti şu şekilde îzah edilmiştir:
"Cisim dediğimiz madde, kendi âleminde yeknesak (monoton) bir durumda değildir. Biz, uzayda yer kaplayan ve ağırlığı olan her şey'e madde diyoruz, ama havaya göre su, suya göre de toprak daha sert ve daha katı bir cisimdir. Seyyareler arasını ve bütün uzayı dolduran, eskilerin havadan daha lâtif bir cisim olduğuna inandıkları ve esir dedikleri şey, eğer bir madde ise (çünkü esirin bir takım enerji dalgaları olduğu söyleniyor) hava buna göre çok katı bir cisim sayılır. Bütün madde cinsleri arasında çeşitli madenlerden meydana gelmiş olan toprak, Allah'ın Kudret, Hâlikıyet ve Rubûbiyet sırrına hepsinden fazla mazhar olmuştur. Bitkilerin hayatına menşe' olan toprak, Allah'ın en üstün mahlûku olan insan hayatına da sahne olmuştur. Böylece toprak, kendinden daha lâtif olan sâir madde cinslerinden daha çok İlâhî lütfa ermiştir. Yani, maddenin en katısı, en üstün durumdadır.
İnsanın mânevî hayata yükselmesine yardım eden duyu organları da maddî unsurlardır. Gözünü kaybeden, şekil ve renklerin güzelliğinden, kulağı işitmeyen de ses ve nağmelerdeki âhengin zevkinden mahrum kalacaktır. Güzel kokudan alınan tad, güzel sesten alınan tada göre daha maddî, yemek ve içmekten alınan lezzet de şekil ve renklerden aldığımız hazza göre daha maddî sayılır. Duyu organlarının sağlam ve sıhhatli olması, düşünceye güzel ve işe yarar malzeme hazırlar. Hasta duyular yanlış idrâklere, yanlış idrâkler de hatâlı düşüncelere yol açarlar. Sağlam ve sıhhatli bir düşünce, mânevî hayatın temel unsurlarından biridir. Görüldüğü gibi insanın mânevî hayata yükselebilmesi, maddî duyulardaki kuvvet ve hassasiyete bağlı kalmaktadır. İnsanın maddî duyulardan ve kuvvetlerden tecrîd edilmesi, onun mânevî hayatta sür'atle yükselmesini te'min edecek yerde, mânevî hayata geçişi tamamen imkânsız kılmaktadır. İnsan vücudu, ruhu Allah'a götürecek bir enerji deposudur ve maddîdir. Bu sebeble de, maddenin ruha zıd ve düşman bir şey olmayıp, ona zemin hazırlayıp destekleyen ve tamamlayan bir vasat olduğunu söyleyebiliriz. âhiret hayatının cismen de mümkün olduğunu gösteren canlı misaller vardır.
İnsan Ölünce Vücudunun Çürüyüp Toprak Olduğunu Biliyoruz. O Hâlde Cismanî Haşir Nasıl Gerçekleşecektir?
Bu hususta Peygamber Efendimiz şu açıklamayı yapmışlardır:
"Bütün âdemoğullarını toprak yiyecektir. Ancak insanın "acbüzzeneb" denilen uzvu bundan müstesnadır. İnsanoğlu ondan yaratılmıştır, yine ondan terkip olunarak vücûda gelecektir."
Hadîsin ifadesine göre, her insanda acbüzzeneb denen çürüyüp kaybolmayan temel bir parçacık vardır. O parçacık, tıpkı çekirdek ve tohum gibidir. Ağaç nasıl çekirdek üzerine inşa ediliyorsa, insan vücudu da acbüzzeneb tohumu üzerine inşa edilecektir. Bu ilk yaratılışta böyle olduğu gibi, diriltilişte de böyle olacaktır. Acbüzzeneb üzerine terekküb eden insan bedenine ruh iade edilecek, böylece o insan, ruh ve cesediyle birlikte diriltilmiş, yeniden yaratılmış olacaktır. Bu hususu, Bediüzzaman şu şekilde ifade etmiştir:
"Nebâtâtın tohumları gibi acbü'z-zeneb denilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî, neşv ü nemâ ile teşekkül eder." (İşârâtü'l-İ'câz).
“İnsan görmüyor mu ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir bakıyorsun ki açıkça inkâr isyan ediyor. Kendi yaratılışını unutup bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve şu çürümüş dağılıp gitmiş kemikleri kim yeniden diriltecek? Diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü o, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran odur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet onların benzerlerini yaratmaya her zaman elbette kadirdir. O her şeyi hakkıyla bilen bir yaratıcıdır.” (Yasin suresi, ayet 77-81)
Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: “Bu şaşılacak bir şey” dediler. “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır).” Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 2-4)
Dediler ki: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” De ki: “İster taş olun, ister demir.” “Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).” Bizi kim (hayata) geri çevirebilir” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: “Ne zamanmış o?” De ki: “Umulur ki pek yakında.” (İsra Suresi, 49-51)
Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” demelerine karşılık cezalarıdır. Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 98-99)
Kıyâmet koptuktan sonra her şey yok olacak, hiçbir canlı kalmayacak, yalnız Allah bâki kalacaktır. Bu yokluk bir müddet devam ettikten sonra, Allah, İsrâfil'e Sûr'a ikinci defa üflemesini emredecek; Sûr'a üfürülmesini müteâkip de insanların cisim ve bedenlerini yeniden yaratıp ruhları o bedenlere geri gönderecek, böylece ölüleri ihya edip diriltmiş olacaktır.
Bütün semavî dinler, bu inanç esasında müttefiktirler. Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Kendi yaratılışını unutup, 'bu çürümüş kemikleri kim diriltecek', diyerek bize misal getirene de ki: 'Onu birinci defa kim yoktan vâr etti ise, işte yine O diriltecektir." (Yâ-sîn, 78-79).
Bu âyet, dirilmenin mümkün, hattâ ilk yaratılışa göre daha kolay olduğunu anlatmaktadır.
Şu âyetler de aynı mânâyı te'yid etmektedir:
"Biz ilk yaratışta acz mi gösterdik ki, ikinci yaratışta acze düşelim? Hayır, onlar yeni yaratılıştan şübhe içindedirler."
"Bir de şöyle dediler: 'Biz, kemik ve toz yığını olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.' (Ey Resûlüm onlara) söyle; 'İster taş, ister demir olsun, yahut gönlünüzde büyüyen (dağlar ve gökler gibi kuvvetli) herhangi bir yaratık olsun, muhakkak öldürülecek ve dirileceksiniz'. Onlar şöyle diyeceklerdir: 'O halde, öldükten sonra bizi kim diriltip geri çevirecek?' Sen de ki: 'Sizi ilk defa yaratmış olan kudret sâhibi Allah diriltecek...'" (el-İsrâ, 49-51).
"Onlar: 'Allah ölen kimseyi diriltemez' diye en kuvvetli yeminlerle Allah'a yemîn ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (en-Nahl, 3
"Yağmur rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah'tır. Nihayet bu rüzgârlar buhar ile yüklü, ağır ağır bulutları yüklendiği zaman, bakarsın ki biz, onları ölmüş (kurumuş) memleketere sevketmişizdir. Böylece o bulutla, o yere su indiririz de o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri (nebatatı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz). Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız" (el-A'râf, 57).
Kur'an'da haşirden bahseden âyetler, hep şu husus üzerinde dururlar: "Yoktan vâr etmeye, koskoca kâinatı yaratmaya ve kuruyan ölü toprağı canlandırıp yeşertmeye kadir olan Hak Teâlâ, hiç şübhesiz ölerek toprak olan insan bedenini de yeniden diriltmeye, ruhunu bedenine iade etmeye kadirdir."
Görüldüğü gibi, Kur'an'da haşirden bahseden âyetlerde esas maksad, haşrin nasıl olacağını izah etmek değil, haşrin mümkün olacağını isbattır. âyetlerde haşrin nasıl olacağının sarih olarak zikredilmemesi, Kelâm ve İlâhiyat âlimleri arasında fikir ayrılıklarına yol açmıştır. Münâkaşa, bilhassa haşrin sadece ruhen mi olacağı, yoksa cismanî yani ruh ve beden birlikte mi gerçekleşeceği hususu üzerinde toplanmaktadır.
Ehl-i Sünnet îtikadı, haşrin cismanî olacağı üzerindedir. Haşrin cismânî oluş hikmeti şu şekilde îzah edilmiştir:
"Cisim dediğimiz madde, kendi âleminde yeknesak (monoton) bir durumda değildir. Biz, uzayda yer kaplayan ve ağırlığı olan her şey'e madde diyoruz, ama havaya göre su, suya göre de toprak daha sert ve daha katı bir cisimdir. Seyyareler arasını ve bütün uzayı dolduran, eskilerin havadan daha lâtif bir cisim olduğuna inandıkları ve esir dedikleri şey, eğer bir madde ise (çünkü esirin bir takım enerji dalgaları olduğu söyleniyor) hava buna göre çok katı bir cisim sayılır. Bütün madde cinsleri arasında çeşitli madenlerden meydana gelmiş olan toprak, Allah'ın Kudret, Hâlikıyet ve Rubûbiyet sırrına hepsinden fazla mazhar olmuştur. Bitkilerin hayatına menşe' olan toprak, Allah'ın en üstün mahlûku olan insan hayatına da sahne olmuştur. Böylece toprak, kendinden daha lâtif olan sâir madde cinslerinden daha çok İlâhî lütfa ermiştir. Yani, maddenin en katısı, en üstün durumdadır.
İnsanın mânevî hayata yükselmesine yardım eden duyu organları da maddî unsurlardır. Gözünü kaybeden, şekil ve renklerin güzelliğinden, kulağı işitmeyen de ses ve nağmelerdeki âhengin zevkinden mahrum kalacaktır. Güzel kokudan alınan tad, güzel sesten alınan tada göre daha maddî, yemek ve içmekten alınan lezzet de şekil ve renklerden aldığımız hazza göre daha maddî sayılır. Duyu organlarının sağlam ve sıhhatli olması, düşünceye güzel ve işe yarar malzeme hazırlar. Hasta duyular yanlış idrâklere, yanlış idrâkler de hatâlı düşüncelere yol açarlar. Sağlam ve sıhhatli bir düşünce, mânevî hayatın temel unsurlarından biridir. Görüldüğü gibi insanın mânevî hayata yükselebilmesi, maddî duyulardaki kuvvet ve hassasiyete bağlı kalmaktadır. İnsanın maddî duyulardan ve kuvvetlerden tecrîd edilmesi, onun mânevî hayatta sür'atle yükselmesini te'min edecek yerde, mânevî hayata geçişi tamamen imkânsız kılmaktadır. İnsan vücudu, ruhu Allah'a götürecek bir enerji deposudur ve maddîdir. Bu sebeble de, maddenin ruha zıd ve düşman bir şey olmayıp, ona zemin hazırlayıp destekleyen ve tamamlayan bir vasat olduğunu söyleyebiliriz. âhiret hayatının cismen de mümkün olduğunu gösteren canlı misaller vardır.
İnsan Ölünce Vücudunun Çürüyüp Toprak Olduğunu Biliyoruz. O Hâlde Cismanî Haşir Nasıl Gerçekleşecektir?
Bu hususta Peygamber Efendimiz şu açıklamayı yapmışlardır:
"Bütün âdemoğullarını toprak yiyecektir. Ancak insanın "acbüzzeneb" denilen uzvu bundan müstesnadır. İnsanoğlu ondan yaratılmıştır, yine ondan terkip olunarak vücûda gelecektir."
Hadîsin ifadesine göre, her insanda acbüzzeneb denen çürüyüp kaybolmayan temel bir parçacık vardır. O parçacık, tıpkı çekirdek ve tohum gibidir. Ağaç nasıl çekirdek üzerine inşa ediliyorsa, insan vücudu da acbüzzeneb tohumu üzerine inşa edilecektir. Bu ilk yaratılışta böyle olduğu gibi, diriltilişte de böyle olacaktır. Acbüzzeneb üzerine terekküb eden insan bedenine ruh iade edilecek, böylece o insan, ruh ve cesediyle birlikte diriltilmiş, yeniden yaratılmış olacaktır. Bu hususu, Bediüzzaman şu şekilde ifade etmiştir:
"Nebâtâtın tohumları gibi acbü'z-zeneb denilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî, neşv ü nemâ ile teşekkül eder." (İşârâtü'l-İ'câz).
“İnsan görmüyor mu ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir bakıyorsun ki açıkça inkâr isyan ediyor. Kendi yaratılışını unutup bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve şu çürümüş dağılıp gitmiş kemikleri kim yeniden diriltecek? Diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü o, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran odur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet onların benzerlerini yaratmaya her zaman elbette kadirdir. O her şeyi hakkıyla bilen bir yaratıcıdır.” (Yasin suresi, ayet 77-81)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder