ihtiyaçlarimiz için diğer ülkelerden aldiğimiz ve onlara sattiğimız ürünler nelerdir?
Ülkemiz yoğun bir şekilde petrol ve teknoloji ithalatı yapıyor. Bunun yanı sıra tarim ürünleri, tekstil ürünleri ve gıda alanında dış ülkelere ihracatımız var.
29 Şubat 2012 Çarşamba
Şemsi Efendi ilkokulu hakkinda kisa bilgi
Şemsi Efendi ilkokulu hakkinda kisa bilgi,Şemsi Efendi mektebi hakkinda bilgi
Şemsi Efendi Mektebi, Bu günkü Makedonya toprakları içerisinde bulunan Manastır şehrinde bulunan, Şemsi Efendi'nin (ö. 1917) kurucusu olduğu şimdiki Feyziye Mektepleri'nin öncüsü okuldur. Mustafa Kemal Atatürk, Hafız Mehmet Efendi Mektebi'nden sonra burada öğrenimine devam etmiştir. Babası Ali Rıza Bey'in istek ve arzusu burada öğrenimine başlamasıydı ancak Anne Zübeyde Hanım öncelikle Hafız Mehmet Efendi Mektebine başlaması yönünde olunca Şemsi Efendi Mektebi'ne sonraki dönemlerde başlamıştır. Şemsi Efendi Mektebi'nin devamı olan Şişli Terakki Lisesi halen Teşvikiye'de bulunmuş ve şu anda Akatlar'da bulunmaktadır.
Tarihte bilime katki sağlayan Türk-İslam bilginleri kimlerdir?
Tarihte bilime katki sağlayan Türk-İslam bilginleri kimlerdir?
Abdüsselam : ( 1926 - 19 ) Pakistanlı Fizik Bilgini İlk nobel ödülü alan müslüman bilim adamı.
Ahmed Bin Musa : ( 10 yüzyıl ) Sistem mühendisliğinin Öncüsü. Astronom ve Mekanikçi.
Akşemseddin : ( 1389 - 1459 ) Pasteur önce Mikrobu bulan ilk bilim adamı. İstanbulun fethinin manevi babasıdır. Fatih sultan Mehmet' in Hocasıdır
Ali Bin Abbas : ( ? - 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamı. Kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan hipokratesin (Hipokrat) Doğum olayı görüşünü kökünden yıktı.
Ali Bin İsa : ( 11 yüzyıl ) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren müslüman bilim adamı.
Ali Bin Rıdvan : ( ? - 1067 ) Batıya tedavi metodlarını öğreten islam alimi.
Ali Kuşçu : ( ? - 1474 ) Ünlü Bir türk astronomi ve matematik bilginidir.
Ammar : ( 11 yüzyıl ) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan müslüman bilim adamı.
Battani : ( 858 - 929 ) Dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biri trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin.
Beyruni : ( 973 - 1051 ) Dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamı ümit burnu, amerika ve japonyanın varlığından bahseden ilk bilim adamı. Beyruni amerika kıtasının varlığını kristof colomb'un Keşfinden 500 sene önce bildirmiştir. Matematik, Jeoloji, Coğrafya, Tıp, Felsefe, Fizik, Astronomi gibi dallarda eserler yazmıştır. Çağın En Büyük Alimidir.
Bitruci : ( 13 yüzyıl ) Kopernik'e yol açan öncülük eden astronom bilim adamı.
Cabir Bin Eflah : ( 12 yüzyıl ) Ortaçağın büyük matematik ve astronom bilginidir . Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamıdır.
Cabir Bin Hayyan : ( 721 - 805 ) Atom bombası fikrinin ilk mucidi ve kimyanın babası sayılır. Maddenin en Küçük parçası atomun parçalana bileciğini bundan 1200 sene önce söylemiştir.
Cahiz : ( 776 - 869 ) Zooloji İlminin öncülerindendir. Hayvan gübresinden amonyak elde etmiştir.
Cezeri : ( 1136 - 1206 ) İlk sistem mühendisi ve ilk sibernetikçi ve elektronikçi Bilgisayarın babası; oysa bilgisayarın babası yanlış olarak ingiliz matematikçisi Charles Babbage olarak bilinir..
Demiri : ( 1349 - 1405 )Avrupalılardan 400 yıl önce ilk zooloji ansiklopedisini yazan alimdir ... Hayatül hayavan isimli kitabı yazmıştır.
Dinaveri : ( 815 - 895 ) Botanikçi Ve astronom bir alim olarak bilinir.
Ebu Kamil Şuca : ( ? - 951 ) Avrupaya matematiği öğreten islam bilgini.
Ebu'l Fida : ( 1271 - 1331 ) Büyük Bir bilgintarihçi ve coğrafyacıdır.
Ebu'l Vefa : ( 940 - 998 ) Matematik ve Astronomi bilginidir trigonometriye tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı kazandıran matematik bilginidir.
Ebu Maşer : ( 785 - 886 ) Med-cezir olayını (gel-git) ilk keşfeden bilgindir.
Evliya Çelebi : ( 1611 - 1682 ) Büyük Türk seyyahı ve meşhur seyahatnamenin yazarıdır.
Farabi : ( 870 - 950 ) Ses olayını ilk defa fiziki yönden ele alıp açıklayıp izah getiren ilk bilgindir.
Fatih Sultan Mehmet : ( 1432 - 1481 ) İstanbulu feth eden ve Havan topunu icad eden yivli topları döktüren padişahtır fatihin kendi icadı olan ve adı "şahi" olan topların ağırlığı 17 ton ve bakırdan dökülmüş olup 1.5 ton ağırlığındaki mermileri 1 kmileriye atabiliyordu bu topları 100 öküz ve 700 asker ancak çekebiliyordu..
Fergani : ( 9 yüzyıl ) Ekliptik meyli ilk defa tesbit eden astronomi alimi.
Gıyasüddin Cemşid : ( ? - 1429 ) Matematik alimi. Ondalık kesir sistemini bulan çemşid cebir ve astronomi alimi.
Harizmi : ( 780 - 850 ) İlk cebir kitabını yazan ve batıya cebiri öğreten bilgin. Adı algoritmaya isim oldu rakamları Avrupa' ya öğreten bilgin. Cebiri sistemleştiren Bilgin.
Hasan Bin Musa : ( - ) Dünyanın çevresini ölçen, üç kardeşler olarak bilinen üç kardeşten biri..
Hazini : ( 6 - 7 yüzyıl ) Yerçekimi ve terazilerle ilgili izahlarda bulunan bilgin.
Hazerfen Ahmed Çelebi : ( 17 yüzyıl ) Havada uçan ilk Türk. Planörcülüğün öncüsü.
Huneyn Bin İshak : ( 809 - 873 ) Göz doktorlarına öncülük yapan bilgin.
İbni Avvam : ( 8 yüzyıl ) Tarım alanında ortaçağ boyunca kendini kabul ettiren bilgin.
İbni Battuta : ( 1304 - 1369 ) Ülke ülke , kıta kıta dolaşan büyük bir seyyah.
İbni Baytar : ( 1190 - 1248 ) Ortaçağın en büyük botanikçisi ve eczacısıdır.
İbni Cessar : ( ? - 1009 ) Cüzzam hastalığının sebeb ve tedavilerini 900 sene önce açıklayan müslüman doktor.
İbni Ebi Useybia : ( 1203 - 1270 ) TıpTarihi hakkında eşsiz bir eser veren doktor.
İbni Fazıl : ( 739 - 805 ) 12 asır önce ilk kağıt fabrikasını kuran vezir.
İbni Firnas : ( ? - 888 ) Wright kardeşlerden önce 1000 sene önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren alim.
İbni Haldun : ( 1332 - 1406 ) Tarihi ilim haline getiren sosyolojiyi kuran mütefekkir. Psikolojiyi tarihe uygulamış, ilk defa tarih felsefesi yapan büyük bir islam tarihçisidir. Sosyolog ve şehircilik uzmanı.
İbni Hatip : ( 1313 - 1374 ) Vebanın bulaşıcı hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklayan doktor.
İbni Havkal : ( 10 yüzyıl ) 10 asır önce ilmi değeri yüksek bir coğrafya kitabı yazan alim.
İbni Heysem : ( 965 - 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim.
İbni Karaka : ( ? - 1100 ) Dokuzyüz yıl önce torna tezgahı yapan bilgin.
İbni Macit : ( 15 yüzyıl ) Ünlü bir denizci ve coğrafyacı. Vasco da Gama onun bilgilerinden ve rehberliğinden istifade ederek hindistana ulaştı.
İbni Rüşd : ( 1126 - 1198 ) Büyük bir doktor, astronom ve matematikçidir.
İbni Sina : ( 980 - 1037 ) Doktorların sultanı. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor. Hastalık yayan küçük organizmalar, civa ile tedavi, pastör' e ışık tutması, ilaç bilim ustası, dış belirtilere dayanarak teşhis koyma, botanik ve zooloji ile ilgilendi, Fizikle ilgilendi, jeoloji ilminin babası.
İbni Türk : ( 9 yüzyıl ) Cebirin temelini atan islam bilgini.
İbni Yunus : ( ? - 1009 ) Galile'den önce sarkacı bulan astronom.
İbni Zuhr : ( 1091 - 1162 ) Endülüsün en büyük müslüman doktorlarından asırlarca Avrupa'da eserleri ders kitabı olarak okutuldu.
İbnünnefis : ( 1210 - 1288 ) Küçük kan dolaşımını bulan ünlü islam alimi.
İbrahim Efendi : ( 18 yüzyıl )Osmanlılarda ilk denizaltıyı gerçekleştiren mühendis.
İbrahim Hakkı : ( 1703 - 1780 ) Büyük bir sosyolog, psikolog, astronom ve fen adamı. En ünlü eseri marifetnâme, Burçlardan, insan fizyoloji ve anatomisinden bahsetmiştir.
İdrisi : ( 1100 - 1166 ) Yedi asır önce bügünküne çok benzeyen dünya haritasını çizen coğrafyacı.
İhvanü-s Safa : ( 10 yüzyıl ) çeşitli ilim dallarınıiçine alan 52 kitaptan meydana gelen bir ansiklopedi yazan ilim adamı. Astronomi , Coğrafya, Musiki, Ahlâk, Felfese kitapları yazmıştır.
İsmail Gelenbevi : ( 1730 - 1791 ) 18 yüzyılda osmanlıların en güçlü matematikçilerinden.
İstahri : ( 10 yüzyıl ) Minyatürlü coğrafya kitabı yazan bilgin.
Kadızade Rumi : ( 1337 - 1430 ) Çağını aşan büyük bir matematikçi ve astronomi bilgini. Osmanlının ve Türklerin ilk astronomudur.
Kambur Vesim : ( ? - 1761 ) Verem mikrobunu Robert Koch'dan 150 sene önce keşfeden ünlü doktor.
Katip Çelebi : ( 1609 - 1657 ) Osmalılarda rönesansın müjdecisi coğrafyacı ve fikir adamı.
Kazvini : ( 1203 - 1283 ) Ortaçağın Herodot'u müslümanların Plinius'u , astronom ve coğrafyacı bilgin.
Kemaleddin Farisi : ( ? - 1320 ) İbni Heysem ayarında büyük islam matematikçisi, fizikçi ve astronom.
Kerhi : ( ? - 1029 ) İslam Matematikçilerinden.
Kindi : ( 803 - 872 ) İbni Heysem'ekadar optikle ilgili eserleri kaynak olan bilgin. Fizik, felsefe ve matematik alanında yaptığı hizmetleri ile tanınmıştır.
Kurşunoğlu Behram : ( 1922 - ? ) Genelleştirilmiş izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Halen prof. Behram Kurşunoğlu Amerika da florida üniversitesinde teorik fizik merkezinde başkanlık yapmaktadır
Lagarî Hasan Çelebi : ( 17 yüzyıl ) Füzeciliğin atası, osmanlılarda ilk defa füze ile uçan bilgin.
Macriti : ( ? - 1007 ) Matematikte başkan kabul edilen Endülüslü Matematikçi ve astronom.
Mağribi : ( 16 yüzyıl ) Çağının en büyük matematikçilerinden . Mağribinin eseri olan Tuhfetü'l Ada isimli kitabında üçgen, dörtgen, daire ve diğer geometrik şekillerinin yüz ölçümlerini bulmak için metodlar gösterilmiştir.
Maaşallah : ( 72? - 815 ) Meşhur islam astronomlarındandır. Usturlabla İlgili ilk eseri veren bilgindir.
Mes'ûdi : ( ? - 956 ) Kıymeti ancak 18. 19. Yüzyıllarda anlaşılan büyük tarihçi ve coğrafyacı. Mesudi günümüzden 1000 sene önce depremlerin oluş sebebini açıklamıştır. Mesûdinin eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu anlaşılmıştır.
Mimar Sinan : ( 1489 - 1588 ) Seviyesine bugün dahi ulaşılamayan dahi mimar. Mimar Sinan tam manası ile bir sanat dahisidir.
Muhammed Bin Musa : ( 9 yüzyıl ) Dünyanın Çevresini ölçen 3 kardeşten biri. Matematikçi ve astronom.
Mürsiyeli İbrahim : ( 15 yüzyıl ) Piri reisten 52 sene önce bugünküuygun Akdeniz haritasını çizen haritacı. Günümüzden 500 sene önce kadar önce yaşamıştır.
Nasirüddin Tusi : ( 1201 - 1274 ) Trigonometri sahasında ilk defa eser veren, Merağa rasathanesini kuran, matematikçi ve astronom.
Necmeddinü-l Mısri : ( 13 yüzyıl ) Çağının ünlü astronomlarından.
Ömer Hayyam : ( ? - 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün keşfi ömer hayyama aittir.
Piri Reis : ( 1465 - 1554 ) 400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını kristof kolomb 'dan önce bilen ünlü denizci.
Razi : ( 864 - 925 ) Keşifleri ile ün salan asırlar boyunca Avrupa'ya ders veren kimyager doktor ünlü klinikçi. Devrinin En büyük bilgini İbni Sina ile aynı ayarda bir bilgin.
Sabit Bin Kurra : ( ? - 901 ) Newton' dan çok önce diferansiyel hesabını keşfeden bilgin. Dünyanın çapını doğru olarak hesaplayan ilk islam bilgini. Matemetik ve astronomi alimi.
Sabuncu Oğlu Şerefeddin : ( 1386 - 1470 ) Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarındandır. Deneysel fizyolojinin öncülerindendir.
Seydi Ali Reis : ( ?-1562 ) Ünlü bir denizci, matematik ve astronomi alimidir.
Şemsettin Halili : ( ?-1397 ) Büyük bir astronomi bilginidir.
Şihabettin Karafi : ( ? - 1285 ) orta çağın en büyük fizikçi ve hukukçularından.
Takiyyüddin Er Rasit : ( 1521 - 1585 ) İstanbul rasathanesi ilk kuran çağından çok ileride asrın önde gelen astronomi alimidir.
Uluğ Bey : ( 1394 -1449 ) Çağının en büyük astronomu ve trigonometride yeni çığır açan ünlü bir alim ve hükümdar.
Zehravi : ( 936 -1013 ) 1000 sene önce ilk çağdaş ameliyatı yapan böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ve ilk böbrek ameliyatını gerçekleştiren bilim adamı..
Zerkali : ( 1029 - 1087 ) Keşif ve hizmetleri ile ün salmış astronomi alimidir.
Abdüsselam : ( 1926 - 19 ) Pakistanlı Fizik Bilgini İlk nobel ödülü alan müslüman bilim adamı.
Ahmed Bin Musa : ( 10 yüzyıl ) Sistem mühendisliğinin Öncüsü. Astronom ve Mekanikçi.
Akşemseddin : ( 1389 - 1459 ) Pasteur önce Mikrobu bulan ilk bilim adamı. İstanbulun fethinin manevi babasıdır. Fatih sultan Mehmet' in Hocasıdır
Ali Bin Abbas : ( ? - 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamı. Kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan hipokratesin (Hipokrat) Doğum olayı görüşünü kökünden yıktı.
Ali Bin İsa : ( 11 yüzyıl ) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren müslüman bilim adamı.
Ali Bin Rıdvan : ( ? - 1067 ) Batıya tedavi metodlarını öğreten islam alimi.
Ali Kuşçu : ( ? - 1474 ) Ünlü Bir türk astronomi ve matematik bilginidir.
Ammar : ( 11 yüzyıl ) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan müslüman bilim adamı.
Battani : ( 858 - 929 ) Dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biri trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin.
Beyruni : ( 973 - 1051 ) Dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamı ümit burnu, amerika ve japonyanın varlığından bahseden ilk bilim adamı. Beyruni amerika kıtasının varlığını kristof colomb'un Keşfinden 500 sene önce bildirmiştir. Matematik, Jeoloji, Coğrafya, Tıp, Felsefe, Fizik, Astronomi gibi dallarda eserler yazmıştır. Çağın En Büyük Alimidir.
Bitruci : ( 13 yüzyıl ) Kopernik'e yol açan öncülük eden astronom bilim adamı.
Cabir Bin Eflah : ( 12 yüzyıl ) Ortaçağın büyük matematik ve astronom bilginidir . Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamıdır.
Cabir Bin Hayyan : ( 721 - 805 ) Atom bombası fikrinin ilk mucidi ve kimyanın babası sayılır. Maddenin en Küçük parçası atomun parçalana bileciğini bundan 1200 sene önce söylemiştir.
Cahiz : ( 776 - 869 ) Zooloji İlminin öncülerindendir. Hayvan gübresinden amonyak elde etmiştir.
Cezeri : ( 1136 - 1206 ) İlk sistem mühendisi ve ilk sibernetikçi ve elektronikçi Bilgisayarın babası; oysa bilgisayarın babası yanlış olarak ingiliz matematikçisi Charles Babbage olarak bilinir..
Demiri : ( 1349 - 1405 )Avrupalılardan 400 yıl önce ilk zooloji ansiklopedisini yazan alimdir ... Hayatül hayavan isimli kitabı yazmıştır.
Dinaveri : ( 815 - 895 ) Botanikçi Ve astronom bir alim olarak bilinir.
Ebu Kamil Şuca : ( ? - 951 ) Avrupaya matematiği öğreten islam bilgini.
Ebu'l Fida : ( 1271 - 1331 ) Büyük Bir bilgin
Ebu'l Vefa : ( 940 - 998 ) Matematik ve Astronomi bilginidir trigonometriye tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı kazandıran matematik bilginidir.
Ebu Maşer : ( 785 - 886 ) Med-cezir olayını (gel-git) ilk keşfeden bilgindir.
Evliya Çelebi : ( 1611 - 1682 ) Büyük Türk seyyahı ve meşhur seyahatnamenin yazarıdır.
Farabi : ( 870 - 950 ) Ses olayını ilk defa fiziki yönden ele alıp açıklayıp izah getiren ilk bilgindir.
Fatih Sultan Mehmet : ( 1432 - 1481 ) İstanbulu feth eden ve Havan topunu icad eden yivli topları döktüren padişahtır fatihin kendi icadı olan ve adı "şahi" olan topların ağırlığı 17 ton ve bakırdan dökülmüş olup 1.5 ton ağırlığındaki mermileri 1 km
Fergani : ( 9 yüzyıl ) Ekliptik meyli ilk defa tesbit eden astronomi alimi.
Gıyasüddin Cemşid : ( ? - 1429 ) Matematik alimi. Ondalık kesir sistemini bulan çemşid cebir ve astronomi alimi.
Harizmi : ( 780 - 850 ) İlk cebir kitabını yazan ve batıya cebiri öğreten bilgin. Adı algoritmaya isim oldu rakamları Avrupa' ya öğreten bilgin. Cebiri sistemleştiren Bilgin.
Hasan Bin Musa : ( - ) Dünyanın çevresini ölçen, üç kardeşler olarak bilinen üç kardeşten biri..
Hazini : ( 6 - 7 yüzyıl ) Yerçekimi ve terazilerle ilgili izahlarda bulunan bilgin.
Hazerfen Ahmed Çelebi : ( 17 yüzyıl ) Havada uçan ilk Türk. Planörcülüğün öncüsü.
Huneyn Bin İshak : ( 809 - 873 ) Göz doktorlarına öncülük yapan bilgin.
İbni Avvam : ( 8 yüzyıl ) Tarım alanında ortaçağ boyunca kendini kabul ettiren bilgin.
İbni Battuta : ( 1304 - 1369 ) Ülke ülke , kıta kıta dolaşan büyük bir seyyah.
İbni Baytar : ( 1190 - 1248 ) Ortaçağın en büyük botanikçisi ve eczacısıdır.
İbni Cessar : ( ? - 1009 ) Cüzzam hastalığının sebeb ve tedavilerini 900 sene önce açıklayan müslüman doktor.
İbni Ebi Useybia : ( 1203 - 1270 ) Tıp
İbni Fazıl : ( 739 - 805 ) 12 asır önce ilk kağıt fabrikasını kuran vezir.
İbni Firnas : ( ? - 888 ) Wright kardeşlerden önce 1000 sene önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren alim.
İbni Haldun : ( 1332 - 1406 ) Tarihi ilim haline getiren sosyolojiyi kuran mütefekkir. Psikolojiyi tarihe uygulamış, ilk defa tarih felsefesi yapan büyük bir islam tarihçisidir. Sosyolog ve şehircilik uzmanı.
İbni Hatip : ( 1313 - 1374 ) Vebanın bulaşıcı hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklayan doktor.
İbni Havkal : ( 10 yüzyıl ) 10 asır önce ilmi değeri yüksek bir coğrafya kitabı yazan alim.
İbni Heysem : ( 965 - 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim.
İbni Karaka : ( ? - 1100 ) Dokuzyüz yıl önce torna tezgahı yapan bilgin.
İbni Macit : ( 15 yüzyıl ) Ünlü bir denizci ve coğrafyacı. Vasco da Gama onun bilgilerinden ve rehberliğinden istifade ederek hindistana ulaştı.
İbni Rüşd : ( 1126 - 1198 ) Büyük bir doktor, astronom ve matematikçidir.
İbni Sina : ( 980 - 1037 ) Doktorların sultanı. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor. Hastalık yayan küçük organizmalar, civa ile tedavi, pastör' e ışık tutması, ilaç bilim ustası, dış belirtilere dayanarak teşhis koyma, botanik ve zooloji ile ilgilendi, Fizikle ilgilendi, jeoloji ilminin babası.
İbni Türk : ( 9 yüzyıl ) Cebirin temelini atan islam bilgini.
İbni Yunus : ( ? - 1009 ) Galile'den önce sarkacı bulan astronom.
İbni Zuhr : ( 1091 - 1162 ) Endülüsün en büyük müslüman doktorlarından asırlarca Avrupa'da eserleri ders kitabı olarak okutuldu.
İbnünnefis : ( 1210 - 1288 ) Küçük kan dolaşımını bulan ünlü islam alimi.
İbrahim Efendi : ( 18 yüzyıl )Osmanlılarda ilk denizaltıyı gerçekleştiren mühendis.
İbrahim Hakkı : ( 1703 - 1780 ) Büyük bir sosyolog, psikolog, astronom ve fen adamı. En ünlü eseri marifetnâme, Burçlardan, insan fizyoloji ve anatomisinden bahsetmiştir.
İdrisi : ( 1100 - 1166 ) Yedi asır önce bügünküne çok benzeyen dünya haritasını çizen coğrafyacı.
İhvanü-s Safa : ( 10 yüzyıl ) çeşitli ilim dallarını
İsmail Gelenbevi : ( 1730 - 1791 ) 18 yüzyılda osmanlıların en güçlü matematikçilerinden.
İstahri : ( 10 yüzyıl ) Minyatürlü coğrafya kitabı yazan bilgin.
Kadızade Rumi : ( 1337 - 1430 ) Çağını aşan büyük bir matematikçi ve astronomi bilgini. Osmanlının ve Türklerin ilk astronomudur.
Kambur Vesim : ( ? - 1761 ) Verem mikrobunu Robert Koch'dan 150 sene önce keşfeden ünlü doktor.
Katip Çelebi : ( 1609 - 1657 ) Osmalılarda rönesansın müjdecisi coğrafyacı ve fikir adamı.
Kazvini : ( 1203 - 1283 ) Ortaçağın Herodot'u müslümanların Plinius'u , astronom ve coğrafyacı bilgin.
Kemaleddin Farisi : ( ? - 1320 ) İbni Heysem ayarında büyük islam matematikçisi, fizikçi ve astronom.
Kerhi : ( ? - 1029 ) İslam Matematikçilerinden.
Kindi : ( 803 - 872 ) İbni Heysem'e
Kurşunoğlu Behram : ( 1922 - ? ) Genelleştirilmiş izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Halen prof. Behram Kurşunoğlu Amerika da florida üniversitesinde teorik fizik merkezinde başkanlık yapmaktadır
Lagarî Hasan Çelebi : ( 17 yüzyıl ) Füzeciliğin atası, osmanlılarda ilk defa füze ile uçan bilgin.
Macriti : ( ? - 1007 ) Matematikte başkan kabul edilen Endülüslü Matematikçi ve astronom.
Mağribi : ( 16 yüzyıl ) Çağının en büyük matematikçilerinden . Mağribinin eseri olan Tuhfetü'l Ada isimli kitabında üçgen, dörtgen, daire ve diğer geometrik şekillerinin yüz ölçümlerini bulmak için metodlar gösterilmiştir.
Maaşallah : ( 72? - 815 ) Meşhur islam astronomlarındandır. Usturlabla İlgili ilk eseri veren bilgindir.
Mes'ûdi : ( ? - 956 ) Kıymeti ancak 18. 19. Yüzyıllarda anlaşılan büyük tarihçi ve coğrafyacı. Mesudi günümüzden 1000 sene önce depremlerin oluş sebebini açıklamıştır. Mesûdinin eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu anlaşılmıştır.
Mimar Sinan : ( 1489 - 1588 ) Seviyesine bugün dahi ulaşılamayan dahi mimar. Mimar Sinan tam manası ile bir sanat dahisidir.
Muhammed Bin Musa : ( 9 yüzyıl ) Dünyanın Çevresini ölçen 3 kardeşten biri. Matematikçi ve astronom.
Mürsiyeli İbrahim : ( 15 yüzyıl ) Piri reisten 52 sene önce bugünkü
Nasirüddin Tusi : ( 1201 - 1274 ) Trigonometri sahasında ilk defa eser veren, Merağa rasathanesini kuran, matematikçi ve astronom.
Necmeddinü-l Mısri : ( 13 yüzyıl ) Çağının ünlü astronomlarından.
Ömer Hayyam : ( ? - 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün keşfi ömer hayyama aittir.
Piri Reis : ( 1465 - 1554 ) 400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını kristof kolomb 'dan önce bilen ünlü denizci.
Razi : ( 864 - 925 ) Keşifleri ile ün salan asırlar boyunca Avrupa'ya ders veren kimyager doktor ünlü klinikçi. Devrinin En büyük bilgini İbni Sina ile aynı ayarda bir bilgin.
Sabit Bin Kurra : ( ? - 901 ) Newton' dan çok önce diferansiyel hesabını keşfeden bilgin. Dünyanın çapını doğru olarak hesaplayan ilk islam bilgini. Matemetik ve astronomi alimi.
Sabuncu Oğlu Şerefeddin : ( 1386 - 1470 ) Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarındandır. Deneysel fizyolojinin öncülerindendir.
Seydi Ali Reis : ( ?-1562 ) Ünlü bir denizci, matematik ve astronomi alimidir.
Şemsettin Halili : ( ?-1397 ) Büyük bir astronomi bilginidir.
Şihabettin Karafi : ( ? - 1285 ) orta çağın en büyük fizikçi ve hukukçularından.
Takiyyüddin Er Rasit : ( 1521 - 1585 ) İstanbul rasathanesi ilk kuran çağından çok ileride asrın önde gelen astronomi alimidir.
Uluğ Bey : ( 1394 -1449 ) Çağının en büyük astronomu ve trigonometride yeni çığır açan ünlü bir alim ve hükümdar.
Zehravi : ( 936 -1013 ) 1000 sene önce ilk çağdaş ameliyatı yapan böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ve ilk böbrek ameliyatını gerçekleştiren bilim adamı..
Zerkali : ( 1029 - 1087 ) Keşif ve hizmetleri ile ün salmış astronomi alimidir.
Sahn-i Seman Medresesi hangi padişah tarafindan kurulmuştur?
Sahn-ı Seman Medresesi hangi padişah tarafindan kurulmuştur?,Sahn-ı Seman MedresesiSahn-ı Seman Medresesini kuran padişah kimdir,Sahn-ı Seman Medresesini kim kurdu,Sahn-ı Seman Medresesi hakkında bilgi
İstanbul'un ilk Türk yükseköğretim kurumudur. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra kurduğu eğitim kurumları arasında en üst düzeyde eğitim veren yüksek öğrenim kurumudur.
İstanbul'un ilk Türk yükseköğretim kurumudur. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra kurduğu eğitim kurumları arasında en üst düzeyde eğitim veren yüksek öğrenim kurumudur.
Zekeriya Alp kimdir, hayati, biyografisi
Zekeriya Alp kimdir, Zekeriya Alp hayati, Zekeriya Alp biyografisi
Kulüp takımları kariyeri
1968 - 1969 sezonunda Feriköy’den Beşiktaş’a transfer oldu. 1968’den 1978’e kadar 11 sezon boyunca 204 lig maçında forma giydi. Daha çok savunma yönü güçlü olan Zekeriya Alp, 6 gol attı. Zekeriya Alp, sol kanatta görev yapar ve o kanatta attığı deparlarla tanınırdı. İstikrarlı ve centilmen bir futbolcuydu.
Türkiye Birinci Lig’deki ilk resmi golünü 5 Eylül 1971’de Beşiktaş’ın Vefa’yı 3-1 mağlup ettiği karşılaşmada kaydederek takımını 1-0 öne geçirmişti. 22 kez Türk Milli Futbol Takımı’nda forma giyen Zekeriya Alp, Beşiktaş’ın en talihsiz dönemlerinde forma giymişti. Sadece 1975’te bir Türkiye Kupası Şampiyonluğu yaşayan başarılı futbolcu, 1978’de futbolu bıraktı.
Futbolu bıraktıktan sonra spor yazarlığı, TV yorumculuğu ve spor yöneticiliği yaptı. Çeşitli dönemlerde Beşiktaş yönetiminde ve Türkiye Futbol Federasyonu'nda görev aldı. Levent Bıçakçı yönetiminde Türkiye Futbol Federasyonu Basın Sözcülüğü yaptı.
Ece Sükan Benim Bloguma Yakışan Sony VAIO'yu Seçti... Sıra Sende!
Sony, en renkli VAIO serisi için Ece Sükan'la güzel bir işe imza attı. Ünlü moda ikonu Ece Sükan, benim bloguma yakışacak olan rengi belirledi. Blogları tek tek inceleyen Ece Sükan içerik, tasarım ve duruşa göre 6 farklı rengi olan Sony VAIO içinden bana kırmızı VAIO'yu seçti.
Ayrıca Facebook üzerinde yapılmış özel bir aplikasyonla Ece Sükan profil fotoğraflarını inceliyor ve sana yakışan Sony VAIO'yu belirliyor. Sen de fotoğrafa tıklayarak Facebook üzerinden VAIO kazanma şansı yakalayabilirsin…
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Ayrıca Facebook üzerinde yapılmış özel bir aplikasyonla Ece Sükan profil fotoğraflarını inceliyor ve sana yakışan Sony VAIO'yu belirliyor. Sen de fotoğrafa tıklayarak Facebook üzerinden VAIO kazanma şansı yakalayabilirsin…
Bir bumads advertorial içeriğidir.
28 Şubat 2012 Salı
2012 Oscar Takvimi – 84. Akademi Ödülleri
2012 Oscar adayları yani 84. Akademi Ödülleri için yarışacak adaylar henüz açıklanmadı. 2012 Oscar adayları 24 Ocak 2012 tarihinde açıklanacak. Ancak potansiyel adayların hangi filmler ve oyuncular olduğuna dair fikir yürütebiliriz. Her sene olduğu gibi Oscar 2012 öncesi diğer ödül törenleri olduğundan adayların kimler olabileceği yönünde bir oscara hazırlık süreci yaşanacak. Özellikle oscar hazırlığı niteliğinde geçen 2012 Altın Küre (Golden Globe) Ödülleri sırasında oscara adaylığı beklenen birçok filme aşina olacağız.
2012 Altın Küre (Golden Globe) Takvimi belli olmuştu. Golden Globe TimeTable adresinde tüm takvimi görebileceğiniz 69. Altın Küre için adayların belli olacağı tarih ise 15 Aralık 2011gözüküyor. Oscar 2012 ödüllerine kadar olan süreçte golden globe ile beraber takvimi aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
2012 Oscar Ödül Töreni Süreç Takvimi
2012 Altın Küre (Golden Globe) Adayları belirlenecek – 15 Aralık 2011
2012 Altın Küre (Golden Globe) Ödül Töreni – 15 Ocak 2012
2012 Oscar Adayları belirlenecek – 24 Ocak 2011
2012 Altın Küre (Golden Globe) Ödül Töreni – 15 Ocak 2012
2012 Oscar Adayları belirlenecek – 24 Ocak 2011
2012 Oscar Aday Adayları
Albert Nobbs
Yönetmen:Rodrigo Garcia
Oyuncular: Glenn Close, Jonathan Rhys Meyers, Mia Wasikowska, Aaaron Johnson, Brendan Gleeson
Oyuncular: Glenn Close, Jonathan Rhys Meyers, Mia Wasikowska, Aaaron Johnson, Brendan Gleeson
Beginners
Yönetmen: Mike Mills
Oyuncular: Ewan McGregor, Christopher Plummer, Melanie Laurent, Goran Visnjic
Yönetmen: Mike Mills
Oyuncular: Ewan McGregor, Christopher Plummer, Melanie Laurent, Goran Visnjic
Contagion
Yönetmen: Steven Soderbergh
Oyuncular: Matt Damon, Gwyneth Paltrow, Kate Winslet, Marion Cotillard, Jude Law, John Hawkes, Jennifer Ehle, Laurence Fishburne, Bryan Cranston
Yönetmen: Steven Soderbergh
Oyuncular: Matt Damon, Gwyneth Paltrow, Kate Winslet, Marion Cotillard, Jude Law, John Hawkes, Jennifer Ehle, Laurence Fishburne, Bryan Cranston
Coriolanus
Yönetmen: Ralph Fiennes
Oyuncular: Ralph Fiennes, Gerard Butler, Vanessa Redgrave, Brian Cox, Jessica Chastain, Eddie Marsan
Yönetmen: Ralph Fiennes
Oyuncular: Ralph Fiennes, Gerard Butler, Vanessa Redgrave, Brian Cox, Jessica Chastain, Eddie Marsan
A Dangerous Method
Yönetmen: David Cronenberg
Oyuncular: Viggo Mortensen, Michael Fassbender, Keira Knightley, Vincent Cassel, Sarah Gadon
Yönetmen: David Cronenberg
Oyuncular: Viggo Mortensen, Michael Fassbender, Keira Knightley, Vincent Cassel, Sarah Gadon
The Tree of Life
Yönetmen: Terrence Malick
Oyuncular: Brad Pitt, Sean Penn, Jessica Chastain
Yönetmen: Terrence Malick
Oyuncular: Brad Pitt, Sean Penn, Jessica Chastain
The Descendants
Yönetmen: Alexander Payne
Oyuncular: George Clooney, Judy Greer, Matthew Lillard, Shailane Woodley, Beau Bridges
Yönetmen: Alexander Payne
Oyuncular: George Clooney, Judy Greer, Matthew Lillard, Shailane Woodley, Beau Bridges
The Girl With The Dragon Tattoo
Yönetmen: David Fincher
Oyuncular: Rooney Mara, Daniel Craig, Robin Wright, Stellan Skarsgard, Christopher Plummer
Yönetmen: David Fincher
Oyuncular: Rooney Mara, Daniel Craig, Robin Wright, Stellan Skarsgard, Christopher Plummer
Midnight in paris
Yönetmen: Woody Allen
Oyuncular: Rachel McAdams, Owen Wilson, Marion Cotillard, Adrien Brody, Michael Sheen, Kathy Bates, Alison Pill, Tom Hiddleston, Carla Bruni
Yönetmen: Woody Allen
Oyuncular: Rachel McAdams, Owen Wilson, Marion Cotillard, Adrien Brody, Michael Sheen, Kathy Bates, Alison Pill, Tom Hiddleston, Carla Bruni
Hugo Cabret
Yönetmen: Martin Scorsese
Oyuncular: Asa Butterfield, Chloe Moretz, Ben Kingsley, Sacha Baron Cohen, Jude Law, Christopher Lee, Michael Pitt
Yönetmen: Martin Scorsese
Oyuncular: Asa Butterfield, Chloe Moretz, Ben Kingsley, Sacha Baron Cohen, Jude Law, Christopher Lee, Michael Pitt
War Horse
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Jeremy Irvine, Emily Watson, Peter Mullan, David Thewlis, David Kross, Benedict Cumberbatch, Tom Hiddleston
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Jeremy Irvine, Emily Watson, Peter Mullan, David Thewlis, David Kross, Benedict Cumberbatch, Tom Hiddleston
The Ides Of March
Yönetmen: George Clooney
Oyuncular: Ryan Gosling, George Clooney, Marisa Tomei, Evan Rachel Wood, Philip Seymour Hoffman, Paul Giamatti, Max Minghella, Jeffrey Wright
Oyuncular: Ryan Gosling, George Clooney, Marisa Tomei, Evan Rachel Wood, Philip Seymour Hoffman, Paul Giamatti, Max Minghella, Jeffrey Wright
The Iron Lady
Yönetmen: Phyllida Lloyd
Oyuncular: Meryl Streep, Jim Broadbent, Alexandra Roach, Olivia Colman, Anthony Head
Yönetmen: Phyllida Lloyd
Oyuncular: Meryl Streep, Jim Broadbent, Alexandra Roach, Olivia Colman, Anthony Head
Moneyball
Yönetmen: Bennett Miller
Oyuncular: Brad Pitt, Jonah Hill, Philip Seymour Hoffman, Chris Pratt, Robin Wright
Yönetmen: Bennett Miller
Oyuncular: Brad Pitt, Jonah Hill, Philip Seymour Hoffman, Chris Pratt, Robin Wright
My Week With Marilyn
Yönetmen: Simon Curtis
Oyuncular: Michelle Williams, Kenneth Branagh, Eddie Redmayne, Emma Watson, Dougray Scott, Dominic Cooper, Julia Ormond, Judi Dench, Derek Jacobi
Yönetmen: Simon Curtis
Oyuncular: Michelle Williams, Kenneth Branagh, Eddie Redmayne, Emma Watson, Dougray Scott, Dominic Cooper, Julia Ormond, Judi Dench, Derek Jacobi
The Rum Diary
Yönetmen: Bruce Robinson
Oyuncular: Johnny Depp, Amber Heard, Aaron Eckhart, Giovanni Ribisi, Richard Jenkins
Yönetmen: Bruce Robinson
Oyuncular: Johnny Depp, Amber Heard, Aaron Eckhart, Giovanni Ribisi, Richard Jenkins
Tinker, Tailor,Soldier,Spy
Yönetmen: Tomas Alfredson
Oyuncular: Gary Oldman, Tom Hardy, Colin Firth, Mark Strong, Christian McKay
Yönetmen: Tomas Alfredson
Oyuncular: Gary Oldman, Tom Hardy, Colin Firth, Mark Strong, Christian McKay
Take This Waltz
Yönetmen: Sarah Polley
Oyuncular: Seth Rogen, Michelle Williams, Sarah Silverman, Luke Kirby
Yönetmen: Sarah Polley
Oyuncular: Seth Rogen, Michelle Williams, Sarah Silverman, Luke Kirby
We Bought A Zoo
Yönetmen: Cameron Crowe
Oyuncular: Matt Damon, Thomas Haden Church, Colin Ford, Maggie Elizabeth Jones, Scarlett Johansson, Elle Fanning
Yönetmen: Cameron Crowe
Oyuncular: Matt Damon, Thomas Haden Church, Colin Ford, Maggie Elizabeth Jones, Scarlett Johansson, Elle Fanning
The Details
Yönetmen: Jacob Aaron Estes
Oyuncular: Elizabeth Banks, Tobey Maguire, Ray Liotta, Laura Linney, Kerry Washington, Dennis Haysbert, Sam Trammell
Yönetmen: Jacob Aaron Estes
Oyuncular: Elizabeth Banks, Tobey Maguire, Ray Liotta, Laura Linney, Kerry Washington, Dennis Haysbert, Sam Trammell
Dream Hause
Yönetmen: Jim Sheridan
Oyuncular: Daniel Craig, Rachel Weisz, Naomi Watts
Yönetmen: Jim Sheridan
Oyuncular: Daniel Craig, Rachel Weisz, Naomi Watts
The Eye of Storm
Yönetmen: Fred Schepisi
Oyuncular: Charlotte Rampling, Geoffrey Rush, Judy Davis
Yönetmen: Fred Schepisi
Oyuncular: Charlotte Rampling, Geoffrey Rush, Judy Davis
Young Adult
Yönetmen: Jason Reitman
Oyuncular: Charlize Theron, Patrick Wilson, Elizabeth Reaser, Patton Oswalt
Yönetmen: Jason Reitman
Oyuncular: Charlize Theron, Patrick Wilson, Elizabeth Reaser, Patton Oswalt
The Best Exotic Marigold Hotel
Yönetmen: John Madden
Oyuncular: Maggie Smith, Bill Nighy, Dev Patel, Judi Dench, Tom Wilkinson
Yönetmen: John Madden
Oyuncular: Maggie Smith, Bill Nighy, Dev Patel, Judi Dench, Tom Wilkinson
The Deep Blue Sea
Yönetmen: Terence Davies
Oyuncular: Rachel Weisz, Tom Hiddleston, Simon Russell Beale
Yönetmen: Terence Davies
Oyuncular: Rachel Weisz, Tom Hiddleston, Simon Russell Beale
Melancholia
Yönetmen: Lars von Trier
Oyuncular: Kirsten Dunst, Charlotte Gainsbourg, Kiefer Sutherland, John Hurt, Alexander Skarsgard, Charlotte Rampling, Stellan Skarsgard, Udo Kier
Yönetmen: Lars von Trier
Oyuncular: Kirsten Dunst, Charlotte Gainsbourg, Kiefer Sutherland, John Hurt, Alexander Skarsgard, Charlotte Rampling, Stellan Skarsgard, Udo Kier
Madenlerin bulunmasi ve işlenmesinin teknolojinin gelişmesindeki etkileri nelerdir?
Madenlerin bulunmasi ve işlenmesinin teknolojinin gelişmesindeki etkileri nelerdir?
Sanayi devrimi sonrasında teknik cihazların kullanılması, insanın yerine iş gücü açısından daha verimli olan makinelerin kullanılması, ev eşyalarında ve daha bir çok teknolofik alette madenlerin kullanılması madenlerin teknolojideki önemini açıklar... Özellikle kömür madeninin teknolojide etkin bir şekilde kullanıldığını da biliyoruz...
Sanayi devrimi sonrasında teknik cihazların kullanılması, insanın yerine iş gücü açısından daha verimli olan makinelerin kullanılması, ev eşyalarında ve daha bir çok teknolofik alette madenlerin kullanılması madenlerin teknolojideki önemini açıklar... Özellikle kömür madeninin teknolojide etkin bir şekilde kullanıldığını da biliyoruz...
27 Şubat 2012 Pazartesi
Gölge oyunu oynatma araçlari tasvir
Gölge oyunu oynatma araçlari tasvir,Gölge oyunu oynatma tasvir
Türk el sanatlarının sahne sanatına dönüşümünün dünyadaki ilk ve tek örneği olan Karagöz Kukla Tiyatro oyunu ve oyunun figürleri, metin veya senaryoya göre sert ve kalın deriden kesilerek boyanır ve ışıklı perdeye yansıtılır. El ile hareketlendirilen, ses ve müziğe göre ustasının tarzına göre aktiflik kazanan kuklalar (tasvirler) perde yansımasında seyirci görecek biçimlerde karşı karşıya veya arka arkaya dururlar.
Karagöz’ün oynatıldığı beyaz perdeye “ayna” adı verilir. “Hayal Perdesi” adı da verilen ışıklı 85X125 cm. boyutlarında ki tahta tezgahta yansıma olarak gösterilir. Figürler deliklidir ve bu deliklere uygun uzunluktaki tahta çubuklar geçirilir. Perdeler önceleri 2 x 2,5m iken sonraları 110 x 80m ebadında yapılmaya başlanmıştır. İç tarafta perdenin altında kurulmuş “peş tahtası” vardır. Oyunda bunun dışında zil, tef, kamış, nareke (düdük), perdeyi aydınlatacak kandil veya ampul vardır. Bunlar peş tahtası üzerinde bulunur. Oyunda kullanılan tasvirler 32-40 cm büyüklüğünde olup genellikle manda, sığır ve deve derisinden yapılır. Deriler özel bir yöntem ile şeffaf hale getirilir. Daha sonra “nevregan” adı verilen ucu keskin bıçaklarla işlenir. Parçalar birbirine kiriş veya katküt adı verilen iplerle bağlanır. Daha sonra tasvirler çini mürekkebi veya kök boya ile boyanır.
Karagöz’de işlenen konular komik öğelerle verilir. Çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü öğeleridir :
Hacivat’ın semai söyleyerek perdeye geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz’ü çağırdığı ve Karagözle Hacivat’ın kavga ettikleri giriş bölümüne mukaddime denir. Bu bölümde Hacivat’ın söylediği perde gazelinde oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin göstergesi olduğu belirtilerek felsefi tasavvufi anlamı vurgulanır.
Muhavere bölümünde, bu oyunun baş kişileri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan olaylar dizisinden sıyrılmış somutlaştırılmış ikili konuşma yer alır. Muhavere tekerleme biçiminde de olabilir. Bu bölümde Karagöz ve Hacivat’ın kişilik özellikleri ve yaratılış açısından birbirlerine karşıt özellikleri vurgulanır. Muhavereler oyunla ilgili olabildiği gibi, ilgisiz de olabilir. Bunun yanısıra çifte Karagözlü muhavere, gelgeç muhaveresi ve ara muhavere çeşitleri de vardır.
Asıl hikayenin anlatıldığı, diğer tiplerin perdeye geldiği bölüme fasıl adı verilir. Oyun buradaki konuya göre isim alır. Fasılın sonunda oyuncular bir biçimde perdeden ayrılır. Hacivat ve Karagöz kalır.
Oyunun sonunun haber verildiği Karagözle Hacivat arasında geçen bitiş bölümünde seyirciden yapılan hatalar için özür dilenip bir sonraki oyunun duyurusu yapılır ve oyun sona erer.
Karagöz’de hiciv ve taşlama vardır. Bu taşlamalar mizahi bir üslupla devlet yöneticilerine kadar uzanmıştır.
Karagöz, saray tarafından ilgi görmüş ve desteklenmiştir. Yapılan şenliklerde, şehzadelerin sünnet düğünlerinde Karagöz gösterilerine yer verilmiştir.
Karagöz özellikle İstanbul Merkezli Osmanlı kültürüyle bütünleşmiştir. İstanbul’un yaşamını Karagöz oyunlarında görmek mümkündür. Ağalık, Büyük Evlenme, Kayık ve Tahmis bunlardan bazılarıdır. Ferhat ile Şirin, Balıkçı, Cazular, Kanlı Nigar, Leyla ile Mecnun, Ters Evlenme, Tahir ile Zühre, Yalova Sefası, Karagöz’ün Yazıcılığı, Karagöz’ün Aşıklığı, Karagöz’ün Hekimliği vb. Karagöz’ün bilinen diğer oyunlarıdır.
Oynatanlar ise Hayali (Usta), Çırak (Yardımcı), Sandıkkar (2. Yardımcı), Yardak (Hanende), Dayrezen=Dairezen (Def Çalan) ve Hammal’dır. (Karagöz Zembilini Taşıyan)
Osmanlı Dönemi’nin en önemli eğlence türlerinden olan Karagöz, Ramazan’lar da, sünnet düğünlerinde, şenliklerde, kahvehanelerde ve bahçelerde oynatılmaktaydı. Dönemin toplumsal olaylarını eleştirel bir gözle konu edinen Karagöz’ün yaygın olarak İstanbul’da oynatıldığı bilinmektedir. Anadolu’nun diğer kentlerine ise turneye giden sanatçılar aracılığı ile yayılmıştır.
Günümüzde ülkemizi tanıtıcı sanatların başında gelen Karagöz turistik otel ve lokantalarda oynatılmaktadır. Radyo ve daha çok televizyon aracılığı ile seyirciye ulaşmaktadır.
Karagöz çalışmaları Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı’nca yürütülmektedir.
Bu Konunun Etiketleri
karagöz oyunu nasıl bir ortamda, karagöz oyunu nasıl bir ortamda canlandırılır, karagöz oyunu nasıl canlandırılır, karagöz oyunu nasıl ortamda canlandırılır, karagöz oyunu nezaman ve nasıl doğmuştur,
Karagöz perdesi'ni hazırladık, Karagöz Hacıvatımız da hazır, şimdi sıra geldi "Gölge oyunu nasıl oynanır" konusunu irdelemeye. Her zaman savunduğum tez gölge oyununun doğaçlama oynatılmasıdır. Unutmayınız ki eskiden karagöz sanatçıları hemen hemen bugünkü köşe yazarlarının işlevini yerine getirirlermiş, yani güncel olayları mizahi bir dille karagöz perdesinde yorumlarlarmış. Tanzimat'tan sonra batı tiyatrosunun etkisi ile yazılı metin geleneği başlamış. Zaten karagöz sanatımızın bugünkü içler acısı hale düşmesinin en önemli nedenlerinden biri de budur. Sürekli olarak ezberlenmiş bir metni oynatmak seyirci açısından hiç cazip bir durum değildir, o yüzden çevrenizdeki güncel konuları mizahi bir dille perdede oynatmak - oynamak en ideal durumdur, bir kaç örnek vereyim.
Öğrenciler için: Zaman zaman Karagöz Hacıvat gölge oyunu ödevi olan öğrenciler ya da öğrenci velileri benden yazılı bir karagöz metni isterler, benim önerim ise öğrencilerin yaşlarına uygun olacak bir konuyu perdede canlandırmalarıdır, örneğin ikinci sınıfa giden bir öğrenci karagöz hacıvatı eline alıp trafik kurallarını işleyebilir, Hacıvat "Haydi Karagözüm karşıya geçelim" der karagöz ise "Dur yahu Hacıvat görmüyor musun kırmızı ışık yanıyor" der, Hacıvat'ın "Olsun ne olacak kırmızıda geçersek" demesi üzerine Karagöz trafik kurallarını anlatmaya başlar; bunun gibi binlerce örnek verilebilir..
Anne babalar için: Evlerinde çocuklarına Karagöz Hacıvat oynatmak isteyen anne babalar ise evlerinde geçen olayları karagöz perdesinde canlandırabilirler, gölge oyunu perdesini kullanarak çocuklarına vermek istedikleri mesajları, öğretmek istedikleri şeyleri rahatça öğretebilirler, unutmayınız ki gölge oyunu Karagöz Hacıvat çok önemli bir eğitim aracı olarak kullanılabilir. Örneğin, diyelim ki anaokulu çağında parmağını emen bir çocuğunuz var, Karagöz Hacıvat'a parmağını emmemesini, emmeye devam ederse mikrop kapabileceğini, hasta olabileceğini söyleyebilir, ya da annesinin yaptığı herhangi bir yemeği yemeyen çocuğa Karagöz Hacıvat aracılığı ile o yemeğin ne kadar yararlı olduğu, o yemeği yerse çok daha akıllı, çok daha güçlü vs olacağı anlatılabilir. Ya da çocuğunuzun bazı davranışlarını değiştirmek istiyorsanız bunu Karagöz ve Hacıvat ile başarabilirsiniz. Emin olun ki çocuk belki anne babasını dinlemez ama Karagöz'ü dinler. Daha da önemlisi çocuklarımızı televizyon ve internet bağımlılığından kurtarabilir, çocuklarımızın daha sosyal ve yaratıcı olmalarını sağlayabilir ve aile içi sosyal iletişimi güçlendirebilirsiniz.
Dikkat edilmesi gereken husus: Evinizde amatörce Karagöz oynattığınızda dikkat edeceğiniz en önemli konu Karagöz ve Hacıvat'ın zıt fikirleri savunmaları, fakat oyunun sonunda doğru olan fikrin vurgulanmasıdır. Hacıvat tiplemesinin karakteristik özelliği çıkarcı olması dolayısı ile doğru olanı değil işine geleni savunmasıdır, Karagöz ise kendi zararına bile olsa doğru olanı savunur. Ayrıca evinizde çocuğunuza Karagöz oynatırken zaman zaman Karagöz ya da Hacıvat çocuklara söz atar, onları da oyuna dahil ederse tahmin edemeyeceğiniz kadar eğlenceli oyunlar ortaya çıkabilir.
Evinizde kuracağınız gölge oyunu perdesi ile çocuğunuzu televizyon bağımlılığından kurtarabilir ve aile içi sosyal iletişimi kuvvetlendirebilirsiniz.
Türk el sanatlarının sahne sanatına dönüşümünün dünyadaki ilk ve tek örneği olan Karagöz Kukla Tiyatro oyunu ve oyunun figürleri, metin veya senaryoya göre sert ve kalın deriden kesilerek boyanır ve ışıklı perdeye yansıtılır. El ile hareketlendirilen, ses ve müziğe göre ustasının tarzına göre aktiflik kazanan kuklalar (tasvirler) perde yansımasında seyirci görecek biçimlerde karşı karşıya veya arka arkaya dururlar.
Karagöz’ün oynatıldığı beyaz perdeye “ayna” adı verilir. “Hayal Perdesi” adı da verilen ışıklı 85X125 cm. boyutlarında ki tahta tezgahta yansıma olarak gösterilir. Figürler deliklidir ve bu deliklere uygun uzunluktaki tahta çubuklar geçirilir. Perdeler önceleri 2 x 2,5m iken sonraları 110 x 80m ebadında yapılmaya başlanmıştır. İç tarafta perdenin altında kurulmuş “peş tahtası” vardır. Oyunda bunun dışında zil, tef, kamış, nareke (düdük), perdeyi aydınlatacak kandil veya ampul vardır. Bunlar peş tahtası üzerinde bulunur. Oyunda kullanılan tasvirler 32-40 cm büyüklüğünde olup genellikle manda, sığır ve deve derisinden yapılır. Deriler özel bir yöntem ile şeffaf hale getirilir. Daha sonra “nevregan” adı verilen ucu keskin bıçaklarla işlenir. Parçalar birbirine kiriş veya katküt adı verilen iplerle bağlanır. Daha sonra tasvirler çini mürekkebi veya kök boya ile boyanır.
Karagöz’de işlenen konular komik öğelerle verilir. Çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü öğeleridir :
Hacivat’ın semai söyleyerek perdeye geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz’ü çağırdığı ve Karagözle Hacivat’ın kavga ettikleri giriş bölümüne mukaddime denir. Bu bölümde Hacivat’ın söylediği perde gazelinde oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin göstergesi olduğu belirtilerek felsefi tasavvufi anlamı vurgulanır.
Muhavere bölümünde, bu oyunun baş kişileri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan olaylar dizisinden sıyrılmış somutlaştırılmış ikili konuşma yer alır. Muhavere tekerleme biçiminde de olabilir. Bu bölümde Karagöz ve Hacivat’ın kişilik özellikleri ve yaratılış açısından birbirlerine karşıt özellikleri vurgulanır. Muhavereler oyunla ilgili olabildiği gibi, ilgisiz de olabilir. Bunun yanısıra çifte Karagözlü muhavere, gelgeç muhaveresi ve ara muhavere çeşitleri de vardır.
Asıl hikayenin anlatıldığı, diğer tiplerin perdeye geldiği bölüme fasıl adı verilir. Oyun buradaki konuya göre isim alır. Fasılın sonunda oyuncular bir biçimde perdeden ayrılır. Hacivat ve Karagöz kalır.
Oyunun sonunun haber verildiği Karagözle Hacivat arasında geçen bitiş bölümünde seyirciden yapılan hatalar için özür dilenip bir sonraki oyunun duyurusu yapılır ve oyun sona erer.
Karagöz’de hiciv ve taşlama vardır. Bu taşlamalar mizahi bir üslupla devlet yöneticilerine kadar uzanmıştır.
Karagöz, saray tarafından ilgi görmüş ve desteklenmiştir. Yapılan şenliklerde, şehzadelerin sünnet düğünlerinde Karagöz gösterilerine yer verilmiştir.
Karagöz özellikle İstanbul Merkezli Osmanlı kültürüyle bütünleşmiştir. İstanbul’un yaşamını Karagöz oyunlarında görmek mümkündür. Ağalık, Büyük Evlenme, Kayık ve Tahmis bunlardan bazılarıdır. Ferhat ile Şirin, Balıkçı, Cazular, Kanlı Nigar, Leyla ile Mecnun, Ters Evlenme, Tahir ile Zühre, Yalova Sefası, Karagöz’ün Yazıcılığı, Karagöz’ün Aşıklığı, Karagöz’ün Hekimliği vb. Karagöz’ün bilinen diğer oyunlarıdır.
Oynatanlar ise Hayali (Usta), Çırak (Yardımcı), Sandıkkar (2. Yardımcı), Yardak (Hanende), Dayrezen=Dairezen (Def Çalan) ve Hammal’dır. (Karagöz Zembilini Taşıyan)
Osmanlı Dönemi’nin en önemli eğlence türlerinden olan Karagöz, Ramazan’lar da, sünnet düğünlerinde, şenliklerde, kahvehanelerde ve bahçelerde oynatılmaktaydı. Dönemin toplumsal olaylarını eleştirel bir gözle konu edinen Karagöz’ün yaygın olarak İstanbul’da oynatıldığı bilinmektedir. Anadolu’nun diğer kentlerine ise turneye giden sanatçılar aracılığı ile yayılmıştır.
Günümüzde ülkemizi tanıtıcı sanatların başında gelen Karagöz turistik otel ve lokantalarda oynatılmaktadır. Radyo ve daha çok televizyon aracılığı ile seyirciye ulaşmaktadır.
Karagöz çalışmaları Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı’nca yürütülmektedir.
Bu Konunun Etiketleri
karagöz oyunu nasıl bir ortamda, karagöz oyunu nasıl bir ortamda canlandırılır, karagöz oyunu nasıl canlandırılır, karagöz oyunu nasıl ortamda canlandırılır, karagöz oyunu nezaman ve nasıl doğmuştur,
Karagöz perdesi'ni hazırladık, Karagöz Hacıvatımız da hazır, şimdi sıra geldi "Gölge oyunu nasıl oynanır" konusunu irdelemeye. Her zaman savunduğum tez gölge oyununun doğaçlama oynatılmasıdır. Unutmayınız ki eskiden karagöz sanatçıları hemen hemen bugünkü köşe yazarlarının işlevini yerine getirirlermiş, yani güncel olayları mizahi bir dille karagöz perdesinde yorumlarlarmış. Tanzimat'tan sonra batı tiyatrosunun etkisi ile yazılı metin geleneği başlamış. Zaten karagöz sanatımızın bugünkü içler acısı hale düşmesinin en önemli nedenlerinden biri de budur. Sürekli olarak ezberlenmiş bir metni oynatmak seyirci açısından hiç cazip bir durum değildir, o yüzden çevrenizdeki güncel konuları mizahi bir dille perdede oynatmak - oynamak en ideal durumdur, bir kaç örnek vereyim.
Öğrenciler için: Zaman zaman Karagöz Hacıvat gölge oyunu ödevi olan öğrenciler ya da öğrenci velileri benden yazılı bir karagöz metni isterler, benim önerim ise öğrencilerin yaşlarına uygun olacak bir konuyu perdede canlandırmalarıdır, örneğin ikinci sınıfa giden bir öğrenci karagöz hacıvatı eline alıp trafik kurallarını işleyebilir, Hacıvat "Haydi Karagözüm karşıya geçelim" der karagöz ise "Dur yahu Hacıvat görmüyor musun kırmızı ışık yanıyor" der, Hacıvat'ın "Olsun ne olacak kırmızıda geçersek" demesi üzerine Karagöz trafik kurallarını anlatmaya başlar; bunun gibi binlerce örnek verilebilir..
Anne babalar için: Evlerinde çocuklarına Karagöz Hacıvat oynatmak isteyen anne babalar ise evlerinde geçen olayları karagöz perdesinde canlandırabilirler, gölge oyunu perdesini kullanarak çocuklarına vermek istedikleri mesajları, öğretmek istedikleri şeyleri rahatça öğretebilirler, unutmayınız ki gölge oyunu Karagöz Hacıvat çok önemli bir eğitim aracı olarak kullanılabilir. Örneğin, diyelim ki anaokulu çağında parmağını emen bir çocuğunuz var, Karagöz Hacıvat'a parmağını emmemesini, emmeye devam ederse mikrop kapabileceğini, hasta olabileceğini söyleyebilir, ya da annesinin yaptığı herhangi bir yemeği yemeyen çocuğa Karagöz Hacıvat aracılığı ile o yemeğin ne kadar yararlı olduğu, o yemeği yerse çok daha akıllı, çok daha güçlü vs olacağı anlatılabilir. Ya da çocuğunuzun bazı davranışlarını değiştirmek istiyorsanız bunu Karagöz ve Hacıvat ile başarabilirsiniz. Emin olun ki çocuk belki anne babasını dinlemez ama Karagöz'ü dinler. Daha da önemlisi çocuklarımızı televizyon ve internet bağımlılığından kurtarabilir, çocuklarımızın daha sosyal ve yaratıcı olmalarını sağlayabilir ve aile içi sosyal iletişimi güçlendirebilirsiniz.
Dikkat edilmesi gereken husus: Evinizde amatörce Karagöz oynattığınızda dikkat edeceğiniz en önemli konu Karagöz ve Hacıvat'ın zıt fikirleri savunmaları, fakat oyunun sonunda doğru olan fikrin vurgulanmasıdır. Hacıvat tiplemesinin karakteristik özelliği çıkarcı olması dolayısı ile doğru olanı değil işine geleni savunmasıdır, Karagöz ise kendi zararına bile olsa doğru olanı savunur. Ayrıca evinizde çocuğunuza Karagöz oynatırken zaman zaman Karagöz ya da Hacıvat çocuklara söz atar, onları da oyuna dahil ederse tahmin edemeyeceğiniz kadar eğlenceli oyunlar ortaya çıkabilir.
Evinizde kuracağınız gölge oyunu perdesi ile çocuğunuzu televizyon bağımlılığından kurtarabilir ve aile içi sosyal iletişimi kuvvetlendirebilirsiniz.
Zit çalışan kasların hareketteki önemi nedir ?
Zit çalışan kasların hareketteki önemi nedir,Zit çalışan kasların önemi nedir,kasların önemi nedir
Vucut ağırlığının yarısına yakını kasdır. İskeletin üzerini sararak vücudumuza esas şeklini veren ve eklemlerle birlikte hareketi sağlayan yapılara kas denir. Kaslar, kasılıp gevşeyebilen liflerden oluşan yapılardır. İnsanlarda yaptıkları işe göre büyüklüğü ve şekli değişen 600’den fazla kas vardır. Kas dokusu uyaranlara tepki verebilme, uyaranları iletebilme, kasılabilme, uzayabilme ve esneyebilme gibi yeteneklere sahiptirler. Kasların fonksiyonları * Kaslar, çeşitli organların veya vücudun tamamının hareketini sağlar. Duruş ve hareketten sorumlu olan iskeletin üzerindeki kaslar, kemiklere bağlıdır ve eklemlerin etrafında toplanan kaslar birbirlerine zıt yönlerde hareket ederler. * Vücutta madde taşınmasını sağlarlar. * Kalp kası, kan basıncını ayarlar ve kanı tüm vücuda pompalar. * Düz kaslar, sindirim, boşaltım ve üreme sistemlerinin hareketini sağlar. * İskelet kası lenf akımına yardımcı olur. * Kemiklerin etrafında bulunan iskelet kasları hareketle beraber, vücut şeklinin oluşmasını sağlarlar. * Kaslar ısı üretiminde görev alırlar. İskelet kası bir iş yaptığı zaman aynı zamanda ısı üretir. Vücut ısısının yaklaşık %85’i kas kontraksiyonundan meydana gelir. Kasların yapısı Kaslar kas teli denilen çok sayıda ince kas lifinden oluşur. Kas liflerinin membranına sarkolemma, sitoplazmasına ise sarkoplazma denir. Kas hücrelerinde enerji ihtiyacı fazla olduğu için sitoplazmada kasılmayı sağlayan çok sayıda mitokondri bulunur. Kasların yapısında aktin ve miyozin denen miyofilamentler bulunur. Miyozin filamenti yaklaşık 200 miyozin molekülünden oluşmuştur. Miyozin başı kas kasılmaları sırasında önemli görevlere sahiptir. Miyozin başı ATPaz işlevine sahiptir. Aktin ise proteinlerden oluşmuştur. Kaslar kemiklere kirişlerle bağlanmıştır. Kiriş; kırmızı kasların ucunda bulunan beyaz renkli, sağlam ve kası kemiğe bağlayan kısımdır. Kas tipleri 3 ana tip kas vardır.; iskelet kasları, düz kaslar ve kalp kası. İskelet kasları (çizgili kaslar,istemli kaslar) İskelet etrafında bulunan, hareketi sağlayan ve istemli olarak hareket ettirdiğimiz kaslardır. Bu kaslar, tüm kas boyunca uzayan çok sayıda liften oluşmuştur. Bu lifler de miyofibrillerden meydana gelir. Her miyofibrilde ise yanyana uzayan aktin ve miyozin filamentleri bulunur. Bu filamentler, dizilişlerinden dolayı bir koyu bir açık bölge oluşturarak miyofibrilin enine çizgili görünmesini sağlarlar. Yüz ve mimik kasları, gövdede bulunan kol kasları, kaburgalar arası kaslar, kol ve bacak kasları isteğimize bağlı olarak hareket ettirebildiğimiz kaslardır. Kalp kası Sadece kalpte bulunur. Miyofibrillerin dizilişi yönünden iskelet kasına, istemsiz kasılması açısından düz kasa benzer. Kalp kası hücrelerinde bol miktarda bulunan mitokondri, kasın devamlı çalışmasını sağlar. Kalp kas lifi dallanmış ve birbiri içine geçmiş şekildedir. Düz Kaslar İsteğimiz dışında, kendiliğinden çalışırlar. Çalışmaları otonomik sinir sistemine bağlıdır. Vücutta en çok sindirim, dolaşım, solunum ve ürogenital sistemler gibi içi boşluklu sistemlerde bulunur. İskelete bağlı değildir. Düz kaslar barsak duvarı, damar duvarı, rahim kasları gibi iç organlarda bulunan kaslar düz kaslardır. Uzun süre yorulmadan kasılmalarını sürdürebilirler. Kasların kasılması Kasların kasılmasında kalsiyum ve magnezyumun rolü vardır. Kasın kasılması, miyozin moleküllerinin başından oluşan çapraz köprülerin aktin miyofilamentini çekmesi ile ortaya çıkar. Kasılan kasın boyu kısalır ve böylece bağlı bulunduğu kemiği çekerek iş yapmış olur. Kas kasılması için gerekli enerji kaynağı ATP’dir. Enerjinin çoğu çapraz köprülerin aktin filamentlerini çekmesinde kullanılır. Kasılmada esas enerji kaynağı besinlerle alınan karbonhidrat, yağ ve proteinlerin oksidatif yıkımından elde edilen ATP’dir. ATP’yi yeniden oluşturabilmek için gerekli enerji kaynağı, kasta depolanmış olan glikojenden gelir. Kasılma tipleri İzometrik kasılma : Bu kasılma tipinde kasın boyunda önemli bir değişiklik olmaz. İzotenik kasılma : Belirli bir yüke karşı yapılan ve kas boyunda kısalmanın görüldüğü kasılma tipidir. Tetanik kasılma : Uyarıların hızlı bir şekilde tekrar edilmesi sonucunda kasın gevşemeden sürekli kasılması durumudur. Spazm ve kramp iskelet kasında görülen tetanik kasılmaya örnektir. Vücut kasları Mimik ve çiğneme kasları Yüz mimiklerinin belirginleşmesini sağlayan kaslardır. Gülümseme, konuşma, dudak hareketleri, çiğneme sırasında gerçekleşen tüm hareketler, nefes alıp verme sırasında burun deliklerinin genişlemesini, yüzle ilgili tüm ifadelerin gelişmesini sağlayan kaslardır. Boyun kasları Başın sağa sola döndürülmesini, öne eğilmesini, arkaya bükülmesini, dikliğini ve boyun derisinin gerginliğini sağlayan kaslardır. Sırt kasları Omuzu aşağıya ve yukarıya çeken, kolun rotasyonunu (kendi ekseni etrafında dönmesini) ve addüksiyonunu (orta hatta yaklaşmasını) sağlayan kaslardır. Göğüs kasları M.pectoralis major, göğüsteki yüzeysel kastır, kolun addüktörü ve içe rotatörüdür. M.pectoralis minör göğsün yukarı kısmında ve derinde bulunan kastır. Diyafram, göğüs kafesini kapatan, göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran ince bir kastır. Nefes alıp vermede önemli bir role sahiptir. Kasıldığında göğüs boşluğunu genişletip büyüterek nefes alınmasını sağlar. Karın kasları Diyaframın solunum için iniş çıkışını, işeme, ıkınma ve doğum olayı ile belin öne ve yana eğilmesi gibi görevleri yerine getiren kaslardır. Omuz ve kol kasları Kolun orta hatta yaklaştıran, orta hattan uzaklaştıran, kolu büken , eklem açısını azaltan ve genişleten kaslardır. Önkol ve el kasları Önkolda ele ve bileğe doğru uzanan çok sayıda kas vardır. Önkol, el ve parmak hareketlerini sağlayan kaslardır. Leğen ve uyluk kasları Uyluk kemiğini büken, eklem açısını azaltan ve arttıran, tüm hareketlerini sağlayan kaslardır. Bacak ve ayak kasları Diz eklemini büken, ayak ekleminin içe ve dışa döndüren, ayak ve parmakların hareketlerini sağlayan kaslardır. |
Isaac Newton'un bitirdiği okullar nelerdir?
Isaac Newton'un bitirdiği okullar nelerdir?, Isaac Newton hayatı, Isaac Newton biyografisi
On iki yaşında Grantham'da King's School'a yazılan Newton, bu okulu 1661'de bitirdi. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi'ndeki Trinity Kolej'e girdi. Nisan 1665'te bu okuldan lisans derecesini aldı. Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı.
Sir Isaac Newton, (Doğumu 4 Ocak 1643 – Ölümü 31 Mart 1727). İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof ve simyacıdır. Tarihteki en büyük matematikçi ve bilim adamlarından biri olduğu düşünülür. Bilim devrimine ve heliyosentirizm'in gelişmesinde büyük katkıları olmuştur.
HAYATI:
Sir Isaac Newton 4 Ocak 1643'te İngiltere'nin Lincolnshire kentinde doğdu. Çiftçi olan babasını doğumundan üç ay önce kaybetmişti. Annesi ikinci kez evlendi. İkinci evlilikten üç üvey kardeşi olan Isaac anneannesinde kalıyordu. On iki yaşında Grantham'da King's School'a yazılan Newton, bu okulu 1661'de bitirdi. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi'ndeki Trinity Kolej'e girdi. Nisan 1665'te bu okuldan lisans derecesini aldı. Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı.
Salgından korunma amacıyla annesinin çiftliğine sığınan Newton, burada geçirdiği iki yıl boyunca en önemli buluşlarını gerçekleştirdi. 1667'de Trinity Kollej'e öğretim üyesi olarak döndüğünde diferansiyel ve integral hesabın temellerini atmış, beyaz ışığın renkli bileşenlerine ayrıştırılabileceğini saptamış ve cisimlerin birbirlerini, uzaklıklarının karesi ile ters orantılı olarak çektikleri sonucuna ulaşmıştı. Çekingenliği yüzünden Newton her biri bilimde devrim yaratacak nitelikteki bu buluşların çoğunu uzun yıllar sonra (örneğin türev ve integral hesabı 38 yıl sonra) yayınlamıştır.
Lisansüstü çalışmasını ertesi yıl tamamlayan Newton 1669'da henüz 27 yaşındayken Cambridge Üniversitesi'nde matematik profesörlüğüne getirildi. 1671'de ilk aynalı teleskopu gerçekleştirdi, ve ertesi yıl Royal Society üyeliğine seçildi. Royal Society'e sunduğu renk olgusuna ilişkin bildirisinin eleştirilere hedef olması, özellikle Robert Hooke tarafından şiddetle eleştirilmesi üzerine Newton tümüyle içine kapanarak, bilim dünyasıyla ilişkisini kesti.
1675'de optik konusundaki iki bildirisi yeni tartışmalara yol açtı. Hooke makalelerdeki bazı sonuçların kendi buluşu olduğunu, Newton'un bunlara sahip çıktığını öne sürdü. Bütün bu tartışma ve eleştiriler sonucunda 1678'de ruhsal bunalıma giren Newton ancak yakın dostu ünlü astronom ve matematikçi Edmond Halley'in çabalarıyla altı yıl sonra bilimsel çalışmalarına geri döndü.
Cambridge Üniversitesi'nde Katolikliği yaygınlaştırma ve egemen kılma çabalarına karşı başlatılan direniş hareketine öncülük eden Newton, kral düşürüldükten sonra 1689'da üniversitenin parlamentodaki temsilciliğine seçildi. 1693'de yeniden bir ruhsal bunalıma girdi ve yakın dostlarıyla, bu arada Samuel Pepys ve John Locke ile arası bozuldu. İki yıl süren bir dinlenme döneminden sonra sağlığına yeniden kavuştuysa da bundan sonraki yaşamında bilimsel çalışmaya eskisi gibi ilgi duymadı. Daha sonra 1699'da Fransız Bilimler Akademisi'nin yabancı üyeliğine 1703'de Royal Society'nin başkanlığına seçildi.
BAŞARILARI:
Gelmiş geçmiş bilim adamlarının en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Isaac Newton, matematik ve fizikte çok önemli buluşlar gerçekleştirdi. Matematikte (a+b)ª ifadesinin üstel seriye açınımını veren genel iki terimli teoremini buldu. Newton'un bilime en büyük katkısı mekanik alanındadır. Merkezi Kuvvet yasası ile Kepler yasalarını birlikte ele alarak kütleçekim yasasını ortaya koydu. Newton hareket yasaları olarak bilinen eylemsizlik ilkesi, kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına eşit olduğunu ifade eden yasa ve etki ile tepkinin eşitliği fiziğin en önemli yasalarındandır.
Newton yaptığı çalışmalarda bazı hesaplamaların içinden çıkamayınca kendi bulduğu formüllere uyması için bazı varsayımlar ortaya atmak zorunda kalmıştır. Kendisi de bu varsayımların hatalı olduğunu bilmesine rağmen bunları kullanmak zorunda kalmış. İlerleyen yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla Newton'un bu hataları tespit edilmiştir. Ama yine de yaptığı çalışmalara kıyasla bunlar göz ardı edilmiştir.Isaac Newton bu çalışmaları ile ün kazanmıştır.
ESERLERİ:
Method of Fluxions
De Motu Corporum in Gyrum (1684)
Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (1687)
Opticks (1704)
Arithmetica Universalis (1707)
An Historical Account of Two Notable Corruptions of Scripture(1754)
On iki yaşında Grantham'da King's School'a yazılan Newton, bu okulu 1661'de bitirdi. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi'ndeki Trinity Kolej'e girdi. Nisan 1665'te bu okuldan lisans derecesini aldı. Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı.
Sir Isaac Newton, (Doğumu 4 Ocak 1643 – Ölümü 31 Mart 1727). İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof ve simyacıdır. Tarihteki en büyük matematikçi ve bilim adamlarından biri olduğu düşünülür. Bilim devrimine ve heliyosentirizm'in gelişmesinde büyük katkıları olmuştur.
HAYATI:
Sir Isaac Newton 4 Ocak 1643'te İngiltere'nin Lincolnshire kentinde doğdu. Çiftçi olan babasını doğumundan üç ay önce kaybetmişti. Annesi ikinci kez evlendi. İkinci evlilikten üç üvey kardeşi olan Isaac anneannesinde kalıyordu. On iki yaşında Grantham'da King's School'a yazılan Newton, bu okulu 1661'de bitirdi. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi'ndeki Trinity Kolej'e girdi. Nisan 1665'te bu okuldan lisans derecesini aldı. Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı.
Salgından korunma amacıyla annesinin çiftliğine sığınan Newton, burada geçirdiği iki yıl boyunca en önemli buluşlarını gerçekleştirdi. 1667'de Trinity Kollej'e öğretim üyesi olarak döndüğünde diferansiyel ve integral hesabın temellerini atmış, beyaz ışığın renkli bileşenlerine ayrıştırılabileceğini saptamış ve cisimlerin birbirlerini, uzaklıklarının karesi ile ters orantılı olarak çektikleri sonucuna ulaşmıştı. Çekingenliği yüzünden Newton her biri bilimde devrim yaratacak nitelikteki bu buluşların çoğunu uzun yıllar sonra (örneğin türev ve integral hesabı 38 yıl sonra) yayınlamıştır.
Lisansüstü çalışmasını ertesi yıl tamamlayan Newton 1669'da henüz 27 yaşındayken Cambridge Üniversitesi'nde matematik profesörlüğüne getirildi. 1671'de ilk aynalı teleskopu gerçekleştirdi, ve ertesi yıl Royal Society üyeliğine seçildi. Royal Society'e sunduğu renk olgusuna ilişkin bildirisinin eleştirilere hedef olması, özellikle Robert Hooke tarafından şiddetle eleştirilmesi üzerine Newton tümüyle içine kapanarak, bilim dünyasıyla ilişkisini kesti.
1675'de optik konusundaki iki bildirisi yeni tartışmalara yol açtı. Hooke makalelerdeki bazı sonuçların kendi buluşu olduğunu, Newton'un bunlara sahip çıktığını öne sürdü. Bütün bu tartışma ve eleştiriler sonucunda 1678'de ruhsal bunalıma giren Newton ancak yakın dostu ünlü astronom ve matematikçi Edmond Halley'in çabalarıyla altı yıl sonra bilimsel çalışmalarına geri döndü.
Cambridge Üniversitesi'nde Katolikliği yaygınlaştırma ve egemen kılma çabalarına karşı başlatılan direniş hareketine öncülük eden Newton, kral düşürüldükten sonra 1689'da üniversitenin parlamentodaki temsilciliğine seçildi. 1693'de yeniden bir ruhsal bunalıma girdi ve yakın dostlarıyla, bu arada Samuel Pepys ve John Locke ile arası bozuldu. İki yıl süren bir dinlenme döneminden sonra sağlığına yeniden kavuştuysa da bundan sonraki yaşamında bilimsel çalışmaya eskisi gibi ilgi duymadı. Daha sonra 1699'da Fransız Bilimler Akademisi'nin yabancı üyeliğine 1703'de Royal Society'nin başkanlığına seçildi.
BAŞARILARI:
Gelmiş geçmiş bilim adamlarının en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Isaac Newton, matematik ve fizikte çok önemli buluşlar gerçekleştirdi. Matematikte (a+b)ª ifadesinin üstel seriye açınımını veren genel iki terimli teoremini buldu. Newton'un bilime en büyük katkısı mekanik alanındadır. Merkezi Kuvvet yasası ile Kepler yasalarını birlikte ele alarak kütleçekim yasasını ortaya koydu. Newton hareket yasaları olarak bilinen eylemsizlik ilkesi, kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına eşit olduğunu ifade eden yasa ve etki ile tepkinin eşitliği fiziğin en önemli yasalarındandır.
Newton yaptığı çalışmalarda bazı hesaplamaların içinden çıkamayınca kendi bulduğu formüllere uyması için bazı varsayımlar ortaya atmak zorunda kalmıştır. Kendisi de bu varsayımların hatalı olduğunu bilmesine rağmen bunları kullanmak zorunda kalmış. İlerleyen yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla Newton'un bu hataları tespit edilmiştir. Ama yine de yaptığı çalışmalara kıyasla bunlar göz ardı edilmiştir.Isaac Newton bu çalışmaları ile ün kazanmıştır.
ESERLERİ:
Method of Fluxions
De Motu Corporum in Gyrum (1684)
Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (1687)
Opticks (1704)
Arithmetica Universalis (1707)
An Historical Account of Two Notable Corruptions of Scripture(1754)
Kutlamalar, törenlerdeki uygulamalar Türk kültürünün zenginliğiyle ilgili hangi bilgileri vermektedir?
Kutlamalar, törenlerdeki uygulamalar Türk kültürünün zenginliğiyle ilgili hangi bilgileri vermektedir?
Dört mevsimin yaşandığı, binlerce doğal bitkinin yetiştiği, verimli topraklara sahip Türkiye, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biridir. Antalya yakınlarındaki Karain mağarasında yapılan arkeolojik kazılarda Paleolitik Çağ'ın alt, orta ve üst evrelerine ilişkin eserler bulunmuştur. Paleolitik Çağ'ın, genellikle günümüzden iki milyon yıl önce başlayıp on bin yıl önce son bulduğu kabul edilmektedir. Aşağı Fırat havzasında, Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılarda da Paleolitik Çağ'la ilgili yeni buluntulara rastlanılmıştır. Mağaralardaki renkli duvar resimleriyle tanınan Mezolitik Çağ'a ait buluntular. Tekeköy, Belbaşı ve Beldibi kazılarında elde edilmiştir. Eski Yakındoğu ve Ege'nin en gelişmiş Neolitik Çağ yerleşim merkezi ise Konya'nın 52 km. güneydoğusundaki Çatalhöyük'tür. Burada yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö. 6800-5700 yıllarına ilişkin evler, eşyalar, heykeller ve duvar resimleri bulunmuştur. Burdur'un 25 km. güneybatısındaki Hacılar da Anadolu'daki diğer bir Neolitik Çağ yerleşim merkezidir. Hacılar'da Neolitik Çağ eserlerinin yanı sıra Erken Kalkolitik Çağ'dan kalma bakır-taş eserler ve boyalı çanak çömleklere de rastlanılmıştır. Denizli'de Beycesultan, Yozgat'ta Alişar, Çorum'da Alacahöyük'te yapılan kazılarda Geç Kalkolitik Çağ'a ait eserler elde edilmiştir. Van Tilkitepe ise Orta Kalkolitik Çağ'a ait eserleriyle tanınmıştır. Karaman yakınlarındaki Canhasan'da da Kalkolitik Çağ'ın erken, orta, geç evrelerine ilişkin eserler bulunmuştur.
Anadolu, M.Ö. IV. binin sonu ile III. binin başlarında Eski Tunç Çağı'na girmiştir. Her türlü maddenin işlendiği bu döneme ait Alacahöyük, Eskiyapar, Arslantepe, Kültepe, Mahmatlar, Kayapınar, Horoztepe, Dündartepe, Alişar, Beycesultan, İkiztepe, Ahlatlıbel ve Karaoğlan'dan elde edilen birbirinden güzel eserler müzelerimizde sergilenmektedir.
M.Ö. 1950 yılından itibaren Anadolu yazılı tarih dönemine girdi. Asur Ticaret Kolonileri döneminde (M.Ö. 1950-1750) Asurlular ile Anadolu'daki Geç Hattilerin oluşturduğu şehir devletleri arasında zengin bir ticaret ve kültür alışverişi yaşandı. Sayıları yirmiye yaklaşan pazar (Karum) kuruldu. Kültepe'deki Kaniş Karumu en önemli merkez durumundaydı. Kültepe, Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy kazılarında bu döneme ait zengin malzeme bulunmuştur.
Hititler, M.Ö. 1750 yılında Anadolu'nun merkezi sistemle yönetilen ilk devletini kurdular. Eski Hitit Krallığı adı verilen bu devletin başkenti Hattuşaş-Boğazköy'dü. Zamanla zayıflayan Eski Hitit Krallığı, M.Ö. II. binin ikinci yarısında yeniden kuvvetlendi ve bir imparatorluk durumuna geldi. Hitit İmparatorluğu M.Ö. 1200'lerde Ege göçlerinin etkisiyle yıkıldı. Saldırılardan kaçan Hititlerin bir bölümü, Toroslarda Hitit Beylikleri olarak varlıklarını M.Ö. 700 yıllarına kadar sürdürdüler. Hititlere ait eserler Boğazköy, Alacahöyük, Eskiyapar, İnandık, Maşathöyük, Kargamış, Zincirli, Arslantepe, Karatepe, Sakçagözü ve Hitit egemenliği altındaki diğer yerlerde yapılan arkeolojik kazılarda elde edilmiştir.
Hitit İmparatorluğu'nu yıkan Frigler, M.Ö. 1200-700 yılları arasında Anadolu'nun bir bölümüne egemen oldular. Yönetim merkezleri Ankara yakınlarındaki Gordion'du. M.Ö. VIII. yüzyılın ikinci yarısında en parlak dönemlerini yaşadılar. M.Ö. VII. yüzyılın başlarında Kimmer akınları sonucu zayıfladılar. Önce Lidya egemenliğine girdiler ve M.Ö. 550 yıllarında Persler tarafından tarih sahnesinderı silindiler. Friglere ait en önemli eserler başkent Gordion'da yapılan kazılarda bulunmuştur. Frig uygarlığının etkisini sürdürdüğü dönem M.Ö. 750-300 yılları arasıdır.
Van Gölü çevresinde M.Ö. I. binin başlarında başkent Tuşba (Van) olmak üzere bir devlet kuran Urartular, kültürel mirasımıza önemli eserler kattılar. En parlak dönemlerini M.Ö. IX-VIII. yüzyıllarda yaşayan Urartulara ait eserler Altıntepe, Toprakkale, Çavuştepe, Adilcevaz, Patnos, Kayalıdere ve diğer Urartu yerleşim yerlerindeki kazılar sonucu elde edilerek müzelerimize konmuştur. Fildişi işçiliği Urartu sanatı içinde ayrı bir önem taşımaktadır. M.Ö. 600 yıllarında Urartu devletinin egemenliği sona erdi, bir süre sonra Persler Anadolu'ya sahip oldular. Pers egemenliği M.Ö. 545-333 yılları arasında devam etti.
M.Ö. II. binin sonlarındaki Dor göçleriyle Batı Anadolu'da ilk Hellen kolonileri kurulmaya başladı. Batı Anadolu'da M.Ö. 1050'den itibaren İon Uygarlığının etkisi arttı. Karya, Likya ve Lidya Uygarlıkları M.Ö. VII- VI. yüzyıllarda en parlak dönemlerini yaşadılar. Ege Bölgesi'nin orta bölümünde başkentleri Sardes olmak üzere M.Ö. 700 yıllarına doğru bir devlet kuran Lidyalılar altın ve gümüşten tarihte ilk sikkeleri bastılar. Lidya Devleti, M.Ö. 546'da Persler tarafından yıkıldı. Ancak, Lidya uygarlığı M.Ö. 300'e kadar etkisini sürdürdü. Perslerin Batı Anadolu'daki egemelikleri sırasında Yunan ve Pers kültürlerinin kaynaşması sonucu Greco- Pers Stili eserler ortaya çıktı.
Büyük İskender'in Anadolu'yu işgaliyle Anadolu'da Hellenistik Dönem (M.Ö. 333-30) başladı.
Bu dönemde Ege Bölgesi kentleri mimarî eserlerle donatıldı. Heykel sanatı gelişti. M.Ö. 30 yıllarından itibaren Roma egemenliği altında büyük bir kültürel gelişme görüldü. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu'da Bizans dönemi eserleri ortaya çıktı. Hıristiyanlığın yayılmasına paralel olarak dinî yapılarda ve eserlerde büyük artış görüldü. Bizans dönemi 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafindan fethiyle son buldu. Bu dönemde Ege Bölgesi kentleri mimarî eserlerle donatıldı. Heykel sanatı gelişti. M.Ö. 30 yıllarından itibaren Roma egemenliği altında büyük bir kültürel gelişme görüldü. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu'da Bizans dönemi eserleri ortaya çıktı. Hıristiyanlığın yayılmasına paralel olarak dinî yapılarda ve eserlerde büyük artış görüldü. Bizans dönemi 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından fethiyle son buldu.
Türkler, Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde XI. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu'ya yerleşmeye başladılar. Bizanslılara karşı 1071 tarihinde kazanılan Malazgirt Zaferi Anadolu'nun kapılarını Türklere açtı. Büyük Selçukluların devamı olan Türkiye Selçukluları döneminde (1075-1318) bir yandan eski şehirler onarıldı, yeni yapılarla donatıldı, diğer yandan da yeni yerleşim merkezleri kuruldu. İslâmiyet'in gerektirdiği dinî yapılanma, öğretim kuruluşlarına, hastanelere öncelik verildi. Moğol istilâsı sonucu zayıflayan Türkiye Selçukluları Devleti'nin yıkılması üzerine Türkiye'de Beylikler Dönemi (1318-1453) başladı. Selçuklu sanatının sürdürüldüğü bu dönemde önemli eserler yapıldı. Çinicilikte büyük gelişme görüldü. 1299'da önce devlet, daha sonra da imparatorluk kuran Osmanlılar, Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu'da birliği sağladılar. Fatih Sultan Mehmet'le başlayan yükseliş döneminde imparatorluk Orta Avrupa'dan İran içlerine, Kırım'dan Kuzey Afrika kıyılarına kadar genişledi. Osmanlı İmparatorluğu, kendi kültürünü yeni topraklarına taşırken oralardan da beğendiği unsurları aldı. Böylece zengin bir kültür mozaiği ortaya çıktı.
XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı kültüründe Avrupa etkisi görülmeye başladı. 1789 Fransız İhtilâli'nin dünyaya yaydığı milliyetçilik akımı sonucu, her ulus kendi kültürünü koruma ve vatanları üzerinde siyasal egemenliklerini kazanma yolunda çalışmalar yaptı. Osmanlı Devleti bünyesindeki uluslar birer birer egemenliklerini kazanırlarken Türk kültürüne önem verilmeye başlandığı görüldü.
1914-1918 I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti müttefikleriyle birlikte yenildi. Toprakları işgal edildi.
Yüce Atatürk'ün önderliğinde kazanılan Türk Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti'nden zengin bir kültürel miras devralmıştı. Atatürk, bu zengin mirası gün ışığına çıkarma, koruma ve tanıtma konusunda önemli çalışmalar başlattı. Türk Dil ve Tarih Kurumlannı kurdu. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ni öğrenime açtı. Müzeciliğe önem verdi. Topkapı Sarayı'nı, Ayasofya'yı müze haline getirdi. Arkeolojik kazılara önem vererek pek çok eserin müzelerimize girmesini sağladı. Günümüzde, 1994 yılı itibariyle ören yeri sayısı 525'e, kamu müzesi sayısı 184'e, özel müze sayısı 80'e, müzelerdeki eser sayısı da 2.456.691'e yükselmiştir.
Türkiye, bir uygarlıklar beşiği ve kültürler mozaiği olarak dünyanın kültür zengini ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Doğal güzelliklerini, kültürel zenginliğiyle bütünleştirerek turizm alanında büyük atılımlar yapmıştır.
Ülkemizde eski uygarlıklara ait eserlere en az Türk eserleri kadar önem verilmektedir. Bugün Balkanlarda, Orta Avrupa'da Türk eserlerinin pekçoğu yok edilmişken, Türkiye'de sanat değeri taşısın taşımasın tüm yabancı kökenli eserler koruma altına alınmıştır.
Türkiye, şaheser niteliğinde binlerce esere sahiptir. Dünyanın 7 Harikası'ndan Efes Artemis Tapınağı ve Halikarnas Bodrum Mausoleumu da vaktiyle Türkiye topraklarında bulunuyordu. Türkiye'nin kültürel zenginliklerinin bir bölümüyle birlikte bu iki şahesere ait parçalar da bugün dünyanın önemli müzelerinde sergilenmektedir. Türkiye'de sadece şaheser nitelikli çiniler bir araya.getirilmeye çalışılsa ciltler dolusu eser ortaya çıkar. Yalılar, köşkler, camiler, medreseler, şadırvanlar, çeşmeler, ahşap minberler, kıyafetler müstakil kitaplara sığmaz. Ne mutlu ki, birbirinden güzel, şaheser niteliğinde binlerce esere sahip bir ülkeyiz.
Dört mevsimin yaşandığı, binlerce doğal bitkinin yetiştiği, verimli topraklara sahip Türkiye, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biridir. Antalya yakınlarındaki Karain mağarasında yapılan arkeolojik kazılarda Paleolitik Çağ'ın alt, orta ve üst evrelerine ilişkin eserler bulunmuştur. Paleolitik Çağ'ın, genellikle günümüzden iki milyon yıl önce başlayıp on bin yıl önce son bulduğu kabul edilmektedir. Aşağı Fırat havzasında, Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılarda da Paleolitik Çağ'la ilgili yeni buluntulara rastlanılmıştır. Mağaralardaki renkli duvar resimleriyle tanınan Mezolitik Çağ'a ait buluntular. Tekeköy, Belbaşı ve Beldibi kazılarında elde edilmiştir. Eski Yakındoğu ve Ege'nin en gelişmiş Neolitik Çağ yerleşim merkezi ise Konya'nın 52 km. güneydoğusundaki Çatalhöyük'tür. Burada yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö. 6800-5700 yıllarına ilişkin evler, eşyalar, heykeller ve duvar resimleri bulunmuştur. Burdur'un 25 km. güneybatısındaki Hacılar da Anadolu'daki diğer bir Neolitik Çağ yerleşim merkezidir. Hacılar'da Neolitik Çağ eserlerinin yanı sıra Erken Kalkolitik Çağ'dan kalma bakır-taş eserler ve boyalı çanak çömleklere de rastlanılmıştır. Denizli'de Beycesultan, Yozgat'ta Alişar, Çorum'da Alacahöyük'te yapılan kazılarda Geç Kalkolitik Çağ'a ait eserler elde edilmiştir. Van Tilkitepe ise Orta Kalkolitik Çağ'a ait eserleriyle tanınmıştır. Karaman yakınlarındaki Canhasan'da da Kalkolitik Çağ'ın erken, orta, geç evrelerine ilişkin eserler bulunmuştur.
Anadolu, M.Ö. IV. binin sonu ile III. binin başlarında Eski Tunç Çağı'na girmiştir. Her türlü maddenin işlendiği bu döneme ait Alacahöyük, Eskiyapar, Arslantepe, Kültepe, Mahmatlar, Kayapınar, Horoztepe, Dündartepe, Alişar, Beycesultan, İkiztepe, Ahlatlıbel ve Karaoğlan'dan elde edilen birbirinden güzel eserler müzelerimizde sergilenmektedir.
M.Ö. 1950 yılından itibaren Anadolu yazılı tarih dönemine girdi. Asur Ticaret Kolonileri döneminde (M.Ö. 1950-1750) Asurlular ile Anadolu'daki Geç Hattilerin oluşturduğu şehir devletleri arasında zengin bir ticaret ve kültür alışverişi yaşandı. Sayıları yirmiye yaklaşan pazar (Karum) kuruldu. Kültepe'deki Kaniş Karumu en önemli merkez durumundaydı. Kültepe, Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy kazılarında bu döneme ait zengin malzeme bulunmuştur.
Hititler, M.Ö. 1750 yılında Anadolu'nun merkezi sistemle yönetilen ilk devletini kurdular. Eski Hitit Krallığı adı verilen bu devletin başkenti Hattuşaş-Boğazköy'dü. Zamanla zayıflayan Eski Hitit Krallığı, M.Ö. II. binin ikinci yarısında yeniden kuvvetlendi ve bir imparatorluk durumuna geldi. Hitit İmparatorluğu M.Ö. 1200'lerde Ege göçlerinin etkisiyle yıkıldı. Saldırılardan kaçan Hititlerin bir bölümü, Toroslarda Hitit Beylikleri olarak varlıklarını M.Ö. 700 yıllarına kadar sürdürdüler. Hititlere ait eserler Boğazköy, Alacahöyük, Eskiyapar, İnandık, Maşathöyük, Kargamış, Zincirli, Arslantepe, Karatepe, Sakçagözü ve Hitit egemenliği altındaki diğer yerlerde yapılan arkeolojik kazılarda elde edilmiştir.
Hitit İmparatorluğu'nu yıkan Frigler, M.Ö. 1200-700 yılları arasında Anadolu'nun bir bölümüne egemen oldular. Yönetim merkezleri Ankara yakınlarındaki Gordion'du. M.Ö. VIII. yüzyılın ikinci yarısında en parlak dönemlerini yaşadılar. M.Ö. VII. yüzyılın başlarında Kimmer akınları sonucu zayıfladılar. Önce Lidya egemenliğine girdiler ve M.Ö. 550 yıllarında Persler tarafından tarih sahnesinderı silindiler. Friglere ait en önemli eserler başkent Gordion'da yapılan kazılarda bulunmuştur. Frig uygarlığının etkisini sürdürdüğü dönem M.Ö. 750-300 yılları arasıdır.
Van Gölü çevresinde M.Ö. I. binin başlarında başkent Tuşba (Van) olmak üzere bir devlet kuran Urartular, kültürel mirasımıza önemli eserler kattılar. En parlak dönemlerini M.Ö. IX-VIII. yüzyıllarda yaşayan Urartulara ait eserler Altıntepe, Toprakkale, Çavuştepe, Adilcevaz, Patnos, Kayalıdere ve diğer Urartu yerleşim yerlerindeki kazılar sonucu elde edilerek müzelerimize konmuştur. Fildişi işçiliği Urartu sanatı içinde ayrı bir önem taşımaktadır. M.Ö. 600 yıllarında Urartu devletinin egemenliği sona erdi, bir süre sonra Persler Anadolu'ya sahip oldular. Pers egemenliği M.Ö. 545-333 yılları arasında devam etti.
M.Ö. II. binin sonlarındaki Dor göçleriyle Batı Anadolu'da ilk Hellen kolonileri kurulmaya başladı. Batı Anadolu'da M.Ö. 1050'den itibaren İon Uygarlığının etkisi arttı. Karya, Likya ve Lidya Uygarlıkları M.Ö. VII- VI. yüzyıllarda en parlak dönemlerini yaşadılar. Ege Bölgesi'nin orta bölümünde başkentleri Sardes olmak üzere M.Ö. 700 yıllarına doğru bir devlet kuran Lidyalılar altın ve gümüşten tarihte ilk sikkeleri bastılar. Lidya Devleti, M.Ö. 546'da Persler tarafından yıkıldı. Ancak, Lidya uygarlığı M.Ö. 300'e kadar etkisini sürdürdü. Perslerin Batı Anadolu'daki egemelikleri sırasında Yunan ve Pers kültürlerinin kaynaşması sonucu Greco- Pers Stili eserler ortaya çıktı.
Büyük İskender'in Anadolu'yu işgaliyle Anadolu'da Hellenistik Dönem (M.Ö. 333-30) başladı.
Bu dönemde Ege Bölgesi kentleri mimarî eserlerle donatıldı. Heykel sanatı gelişti. M.Ö. 30 yıllarından itibaren Roma egemenliği altında büyük bir kültürel gelişme görüldü. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu'da Bizans dönemi eserleri ortaya çıktı. Hıristiyanlığın yayılmasına paralel olarak dinî yapılarda ve eserlerde büyük artış görüldü. Bizans dönemi 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafindan fethiyle son buldu. Bu dönemde Ege Bölgesi kentleri mimarî eserlerle donatıldı. Heykel sanatı gelişti. M.Ö. 30 yıllarından itibaren Roma egemenliği altında büyük bir kültürel gelişme görüldü. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu'da Bizans dönemi eserleri ortaya çıktı. Hıristiyanlığın yayılmasına paralel olarak dinî yapılarda ve eserlerde büyük artış görüldü. Bizans dönemi 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından fethiyle son buldu.
Türkler, Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde XI. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu'ya yerleşmeye başladılar. Bizanslılara karşı 1071 tarihinde kazanılan Malazgirt Zaferi Anadolu'nun kapılarını Türklere açtı. Büyük Selçukluların devamı olan Türkiye Selçukluları döneminde (1075-1318) bir yandan eski şehirler onarıldı, yeni yapılarla donatıldı, diğer yandan da yeni yerleşim merkezleri kuruldu. İslâmiyet'in gerektirdiği dinî yapılanma, öğretim kuruluşlarına, hastanelere öncelik verildi. Moğol istilâsı sonucu zayıflayan Türkiye Selçukluları Devleti'nin yıkılması üzerine Türkiye'de Beylikler Dönemi (1318-1453) başladı. Selçuklu sanatının sürdürüldüğü bu dönemde önemli eserler yapıldı. Çinicilikte büyük gelişme görüldü. 1299'da önce devlet, daha sonra da imparatorluk kuran Osmanlılar, Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu'da birliği sağladılar. Fatih Sultan Mehmet'le başlayan yükseliş döneminde imparatorluk Orta Avrupa'dan İran içlerine, Kırım'dan Kuzey Afrika kıyılarına kadar genişledi. Osmanlı İmparatorluğu, kendi kültürünü yeni topraklarına taşırken oralardan da beğendiği unsurları aldı. Böylece zengin bir kültür mozaiği ortaya çıktı.
XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı kültüründe Avrupa etkisi görülmeye başladı. 1789 Fransız İhtilâli'nin dünyaya yaydığı milliyetçilik akımı sonucu, her ulus kendi kültürünü koruma ve vatanları üzerinde siyasal egemenliklerini kazanma yolunda çalışmalar yaptı. Osmanlı Devleti bünyesindeki uluslar birer birer egemenliklerini kazanırlarken Türk kültürüne önem verilmeye başlandığı görüldü.
1914-1918 I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti müttefikleriyle birlikte yenildi. Toprakları işgal edildi.
Yüce Atatürk'ün önderliğinde kazanılan Türk Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti'nden zengin bir kültürel miras devralmıştı. Atatürk, bu zengin mirası gün ışığına çıkarma, koruma ve tanıtma konusunda önemli çalışmalar başlattı. Türk Dil ve Tarih Kurumlannı kurdu. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ni öğrenime açtı. Müzeciliğe önem verdi. Topkapı Sarayı'nı, Ayasofya'yı müze haline getirdi. Arkeolojik kazılara önem vererek pek çok eserin müzelerimize girmesini sağladı. Günümüzde, 1994 yılı itibariyle ören yeri sayısı 525'e, kamu müzesi sayısı 184'e, özel müze sayısı 80'e, müzelerdeki eser sayısı da 2.456.691'e yükselmiştir.
Türkiye, bir uygarlıklar beşiği ve kültürler mozaiği olarak dünyanın kültür zengini ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Doğal güzelliklerini, kültürel zenginliğiyle bütünleştirerek turizm alanında büyük atılımlar yapmıştır.
Ülkemizde eski uygarlıklara ait eserlere en az Türk eserleri kadar önem verilmektedir. Bugün Balkanlarda, Orta Avrupa'da Türk eserlerinin pekçoğu yok edilmişken, Türkiye'de sanat değeri taşısın taşımasın tüm yabancı kökenli eserler koruma altına alınmıştır.
Türkiye, şaheser niteliğinde binlerce esere sahiptir. Dünyanın 7 Harikası'ndan Efes Artemis Tapınağı ve Halikarnas Bodrum Mausoleumu da vaktiyle Türkiye topraklarında bulunuyordu. Türkiye'nin kültürel zenginliklerinin bir bölümüyle birlikte bu iki şahesere ait parçalar da bugün dünyanın önemli müzelerinde sergilenmektedir. Türkiye'de sadece şaheser nitelikli çiniler bir araya.getirilmeye çalışılsa ciltler dolusu eser ortaya çıkar. Yalılar, köşkler, camiler, medreseler, şadırvanlar, çeşmeler, ahşap minberler, kıyafetler müstakil kitaplara sığmaz. Ne mutlu ki, birbirinden güzel, şaheser niteliğinde binlerce esere sahip bir ülkeyiz.
Hulisi behçet hangi buluşu bulmuştur?
Hulisi behçet hangi buluşu bulmuştur?,Hulisi behçet kimdir, Hulisi behçet hayatı,Hulisi behçet biyografisi
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sırasında Edirne'deki askerî hastanede dermatoloji ve zührevi hastalıklar uzmanı olarak çalışmıştır. Savaştan sonra (1918-1919 arası) tıbbi bilgisini geliştirmek amacı ile önce Budapeşte'ye sonra da Berlin'e gitmiştir. Birçok ünlü meslektaşı ile tanışma fırsatı bulmuştur.
Türkiye'ye döndükten sonra serbest çalışmaya başlamış; önce Hasköy Cinsel Hastalıkları Hastane'sinde (Haliç) başhekim olmuş sonra Vakıf Gureba Hastanesi'ne geçmiştir. O dönemde İstanbul Tıp Fakültesi'nin bir parçası olan hastanede profesörlük de yapmıştır.
1923'te meşhur bir diplomatın kızı olan Refika Davaz ile evlenmiştir. Evliliklerinden bir kızı vardır.
Bilimsel çalışmaları
1933'de eski Dar-ül Funun'dan İstanbul Üniversitesi yeni kurulmuştu. Bu reform döneminde İstanbul Üniversitesi'nde dermatoloji o zamanki adıyla Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğini kurmuş ve profesör seçilmiştir. Hulusi Behçet Türk akademisinde profesör unvanını alan ilk kişidir. Mesleğinin ilk yıllarından beri dermatoloji konusunda üretken bir bilim adamı olarak birçok ulusal ve uluslararası kongreye orijinal makalelerle katılmış ve birçok bilimsel dergide makalesi yayınlanmıştır.
Ünlü Alman patolojicisi Prof. Schwartz onun için : « Behçet dünya çapında ünlü bir bilim adamı ama Türkiye'de değil. » demiş ve eklemiştir: « o her zaman yurtdışında buluşlarını tanıtıyor; bunun için onu Türkiye'de bulamıyorsunuz. »
Behçet yeni jenerasyonların eğitimine yardımcı olmak için çok sayıda makaleyi Türkçe'ye çevirdi ve Kore gibi çok uzak ülkelerle ilişki kurmak için uluslararası derlemelerde orijinal olgu sunuları yayınladı. 1922'den itibaren frengi üzerinde çalışmalar yaptı ve frenginin tanısı tedavisi kalıtımsal özellikleri serolojisi ve toplumsal yönleri üzerine birçok uluslararası makale yayınladı. Leishmaniasis (Oriental sore) 1923'den itibaren Dr. Behçet'in üzerinde çalıştığı bir diğer hastalıktı. Hakkında pek çok makale yayınladı ve diathermi ile tedavisinde başarılı oldu. Bir leishmania olgusunda kabuk kaldırıldığında görünen "tırnak belirtisini" ilk defa tanımladı. Yayınlanmış eserlerinin bir kısmı parazitoz ile ilgiliydi. 1923 yılında Türkiye'deki "gale cereal - uyuz?" etkenlerini tanımladı.
O aynı zamanda Türk tıbbının gelişiminde yayıncılıkta da öncüydü ve 1924'de Türkiye'deki "Turkish Archives of Dermatology and Syphilology" isimli ilk dermato-veneroloji dergisinin sorumlusuydu.
Doktor Hulusi Behçet (1889-1948).
Ünlü Türk doktor Hulusi Behçet bugün bütün dünya*da onun adıyla anılan bir hastalığı ilk tanımla*yan kişidir. 1910'da Askeri Tıbbiye'yi bitir*dikten sonra Gülhane Askeri Hastanesi'nde deri hastalıkları konusunda uzmanlaşan Hu*lusi Behçet bu ilk yıllarda araştırmalarını özellikle frengi üzerinde yoğunlaştırdı. Bir bakteriden ileri gelen frengi cinsel yolla bula*şan (zührevi) bir hastalıktır. Türkiye'de fren*ginin önlenmesinde Hulusi Behçet'in ve hoca*sı Eşref Ruşen'in büyük katkıları olmuştur. Daha sonra çeşitli askeri hastanelerde çalışan Hulusi Behçet iki yıl kadar da Budapeşte ve Berlin'deki bazı hastanelerin deri hastalıkları ve frengi kliniklerinde gönüllü asistanlık yap*tı. Türkiye'ye dönünce 1923'te İstanbul'daki Zührevi Hastalıklar Hastanesi'nin ertesi yıl da Gureba Hastanesi'nin başhekimliğine atandı. 1933'te İstanbul Üniversitesi Tıp Fa-kültesi'nde deri hastalıkları ve frengi profe*sörlüğüne getirilen Hulusi Behçet ölünceye kadar bu görevi sürdürdü.
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sırasında Edirne'deki askerî hastanede dermatoloji ve zührevi hastalıklar uzmanı olarak çalışmıştır. Savaştan sonra (1918-1919 arası) tıbbi bilgisini geliştirmek amacı ile önce Budapeşte'ye sonra da Berlin'e gitmiştir. Birçok ünlü meslektaşı ile tanışma fırsatı bulmuştur.
Türkiye'ye döndükten sonra serbest çalışmaya başlamış; önce Hasköy Cinsel Hastalıkları Hastane'sinde (Haliç) başhekim olmuş sonra Vakıf Gureba Hastanesi'ne geçmiştir. O dönemde İstanbul Tıp Fakültesi'nin bir parçası olan hastanede profesörlük de yapmıştır.
1923'te meşhur bir diplomatın kızı olan Refika Davaz ile evlenmiştir. Evliliklerinden bir kızı vardır.
Bilimsel çalışmaları
1933'de eski Dar-ül Funun'dan İstanbul Üniversitesi yeni kurulmuştu. Bu reform döneminde İstanbul Üniversitesi'nde dermatoloji o zamanki adıyla Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğini kurmuş ve profesör seçilmiştir. Hulusi Behçet Türk akademisinde profesör unvanını alan ilk kişidir. Mesleğinin ilk yıllarından beri dermatoloji konusunda üretken bir bilim adamı olarak birçok ulusal ve uluslararası kongreye orijinal makalelerle katılmış ve birçok bilimsel dergide makalesi yayınlanmıştır.
Ünlü Alman patolojicisi Prof. Schwartz onun için : « Behçet dünya çapında ünlü bir bilim adamı ama Türkiye'de değil. » demiş ve eklemiştir: « o her zaman yurtdışında buluşlarını tanıtıyor; bunun için onu Türkiye'de bulamıyorsunuz. »
Behçet yeni jenerasyonların eğitimine yardımcı olmak için çok sayıda makaleyi Türkçe'ye çevirdi ve Kore gibi çok uzak ülkelerle ilişki kurmak için uluslararası derlemelerde orijinal olgu sunuları yayınladı. 1922'den itibaren frengi üzerinde çalışmalar yaptı ve frenginin tanısı tedavisi kalıtımsal özellikleri serolojisi ve toplumsal yönleri üzerine birçok uluslararası makale yayınladı. Leishmaniasis (Oriental sore) 1923'den itibaren Dr. Behçet'in üzerinde çalıştığı bir diğer hastalıktı. Hakkında pek çok makale yayınladı ve diathermi ile tedavisinde başarılı oldu. Bir leishmania olgusunda kabuk kaldırıldığında görünen "tırnak belirtisini" ilk defa tanımladı. Yayınlanmış eserlerinin bir kısmı parazitoz ile ilgiliydi. 1923 yılında Türkiye'deki "gale cereal - uyuz?" etkenlerini tanımladı.
O aynı zamanda Türk tıbbının gelişiminde yayıncılıkta da öncüydü ve 1924'de Türkiye'deki "Turkish Archives of Dermatology and Syphilology" isimli ilk dermato-veneroloji dergisinin sorumlusuydu.
Doktor Hulusi Behçet (1889-1948).
Ünlü Türk doktor Hulusi Behçet bugün bütün dünya*da onun adıyla anılan bir hastalığı ilk tanımla*yan kişidir. 1910'da Askeri Tıbbiye'yi bitir*dikten sonra Gülhane Askeri Hastanesi'nde deri hastalıkları konusunda uzmanlaşan Hu*lusi Behçet bu ilk yıllarda araştırmalarını özellikle frengi üzerinde yoğunlaştırdı. Bir bakteriden ileri gelen frengi cinsel yolla bula*şan (zührevi) bir hastalıktır. Türkiye'de fren*ginin önlenmesinde Hulusi Behçet'in ve hoca*sı Eşref Ruşen'in büyük katkıları olmuştur. Daha sonra çeşitli askeri hastanelerde çalışan Hulusi Behçet iki yıl kadar da Budapeşte ve Berlin'deki bazı hastanelerin deri hastalıkları ve frengi kliniklerinde gönüllü asistanlık yap*tı. Türkiye'ye dönünce 1923'te İstanbul'daki Zührevi Hastalıklar Hastanesi'nin ertesi yıl da Gureba Hastanesi'nin başhekimliğine atandı. 1933'te İstanbul Üniversitesi Tıp Fa-kültesi'nde deri hastalıkları ve frengi profe*sörlüğüne getirilen Hulusi Behçet ölünceye kadar bu görevi sürdürdü.
26 Şubat 2012 Pazar
Takiyüddin kimdir, yaşadiği coğrafya neresidir, buluşlari nelerdir?
Takiyüddin kimdir, Takiyüddin yaşadiği coğrafya neresidir, Takiyüddin buluşlari nelerdir?,Takiyüddin hayati,Takiyüddin biyografisi
Osmanlı'nın en önemli astronomlarından olan Takiyüddin, 1526 yılında Şam'da doğmuş, Mısır ve Şam'da yetişmiştir. 1550 yılında İstanbul'a gelen Takiyüddin, 1570 den sonra III. Murat'ın fermanıyla Tophane sırtlarında bir gözlemevi kurmuştur. Sinüs/tanjant kavramlarını bilime kazandırıp bunların hesaplarını tablolar halinde kullanıma sunmuş, 841'i Türkçe 1337 eser oluşturmuştur. Akıldışı söylentiler sonucu Tophane sırtlarındaki gözlemevi padişah emriyle 1580 de kapatılmıştır. Yeni bir gözlemevi ancak 300 yıl sonra kurulmuş ancak bu sefer de 31 Mart ayaklanmasına kurban gitmiştir. Oysa Fatih 100 yıl kadar önce astronomi eğitimi için Ali Kuşçu yu Semerkanta göndermiştir ve 1596 yılında ölmüştür.Kabri şamdaki Etarn dadır.
Takiyüddin döneminin en büyük bilginidir. Matematik ve astronomi başta olmak üzere birçok alanda araştırmaları vardır. Özellikle trigonometri alanındaki çalışmaları övgüye değerdir. Özellikle trigonometri alanındaki çalışmaları övgüye değerdir. 16. yüzyılın ünlü astronomu Copernicus sinüs fonksiyonunu kullanmamış, sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjanttan söz etmemiştir; oysa Takiyüddin bunların tanımlarını vermiş, kanıtlamalarını yapmış ve cetvellerini hazırlamıştır.
Takiyüddin, trigonometrik fonksiyonların kesirlerini, ilk defa ondalık kesirlerle göstermiş ve birer derecelik fasılalarla 1 dereceden 90 dereceye kadar hesaplanmış sinüs ve tanjant tabloları hazırlamıştır. Bu dönemde, logaritma tabloları veya hesap makineleri olmadığı için, trigonometrik hesaplamalarda ya bu cetveller ya da rub, yani "trigonometrik çeyreklik" denilen basit bir alet kullanmıştır.
Takiyüddin'in aritmetik alanındaki çalışmaları da oldukça önemlidir. Kendisine özgü pratik bir rakamlama sistemi geliştirmiş ve çok eskiden beri kullanılmakta olana altmışlık kesirlerin yerine ondalık kesirleri kullanmaya başlamıştır. Takiyüddin, ondalık kesirleri kuramsal olarak incelemiş ve bunlarla dört işlemin nasıl yapılacağını örnekleriyle göstermiştir. Batı'da, bu düzeye, yaklaşık on sene sonra yazılmış olan (1585) Simon Stevin'in (1548-1620) eseri ile ulaşılabilmiştir.
Ondalık kesirleri, Uluğ Bey'in Semerkand Gözlemevi'nde müdürlük yapan Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşi'nin Miftâhü'l-Hisâb (Aritmetiğin Anahtarı, 1427) adlı yapıtından öğrenmiş olan Takiyüddin'e göre, el-Kâşi'nin bu konudaki bilgisi, kesirli sayıların işlemleriyle sınırlı kalmıştır; oysa ondalık kesirlerin, trigonometri ve astronomi gibi bilimin diğer dallarına da uygulanarak genelleştirilmesi gerekir.
Acaba Takiyüddin'in ondalık kesirleri trigonometri ve astronomiye uygulamak istemesinin gerekçesi nedir? Osmanlıların kullanmış oldukları hesaplama yöntemlerini, yani Hind Hesabı denilen onluk yöntemle Müneccim Hesabı denilen altmışlık yöntemi tanıtmak maksadıyla yazmış olduğu Bugyetü't-Tüllâb min İlmi'l-Hisâb (Aritmetikten Beklediklerimiz) adlı çok değerli yapıtında Takiyüddin, ondalık kesirleri altmışlık kesirlerin bir alternatifi olarak gösterdikten sonra, dokuz başlık altında, ondalık kesirli sayıların iki katının ve yarısının alınması, toplanması, çıkarılması, çarpılması, bölünmesi, karekökünün alınması, altmışlık kesirlerin ondalık kesirlere ve ondalık kesirlerin altmışlık kesirlere dönüştürülmesi işlemlerinin nasıl yapılacağını birer örnekle açıklamıştır.
Ancak Takiyüddin'in tam sayı ile kesrini birbirinden ayırmak için bir simge kullanmadığı veya geliştirmediği görülmektedir; örneğin 532.876 sayısını, "5 Yüzler 3 Onlar 2 Birler 8 Onda birler 7 Yüzde birler 6 Binde birler" biçiminde veya "532876 Binde birler" biçiminde sözel olarak ifade etmekle yetinmiştir.
Ayrıca, yüzbinler basamağı ile yüzbinde birler basamağı arasında kalan kesirli sayıların kolayca mertebelendirilebilmesi, yani tam ve kesir kısımlarının birbirlerinden ayrılabilmesi için bir tablo düzenlemiştir. Çarpma, bölme ve karekök alma işlemlerinden sonra sonuç sayısının tam ve kesir kısmını anlayabilmek için bu tabloya bakmak yeterlidir. Yalnız bu tablonun işlemlerde sağlayacağı kolaylık, ondalık simgesinin sağlayacağı kolaylıktan daha fazla değildir.
Takiyüddin, bu yapıtında göksel konumların belirlenmesinde kullanılan altmışlık yöntemin hesaplama açısından elverişli olmadığını bildirir; çünkü altmışlık yöntemde, kesir basamakları çok olan sayılarla çarpma ve bölme işlemlerini yapmak çok vakit alan bıktırıcı ve yıldırıcı bir iştir; bugün kullandığımız onluk kerrat cetveline benzeyen altmışlık kerrat cetveli bile bu güçlüğün giderilmesi için yeterli değildir. Oysa onluk yöntemde, kesir basamakları ne kadar çok olursa olsun, çarpma ve bölme işlemleri kolaylıkla yapılabileceği için, Ay ve Güneş'in yanında gözle görülebilen Merkür, Venüs, Mars, Jupiter ve Satürn'ün gökyüzündeki devinimlerini gösterir tabloları düzenlemek ve kullanmak eskisi kadar güç olmayacaktır.
Bu önerisiyle gökbilimcilerinin en önemli güçlüklerinden birini gidermeyi amaçlayan Takiyüddin, açıları veya yayları ondalık kesirlerle gösterirken, bunların trigonometrik fonksiyonlarını altmışlık kesirlerle gösteremeyeceğini anlamış ve ondalık kesirleri trigonometriye uygulamak için Sidretü'l-Müntehâi'l-Efkâr fi Melekûti'l-Feleki'd-Devvâr (Gökler Bilgisinin Sınırı) adlı yapıtında birim dairenin yarıçapını 60 veya 1 olarak değil de, 10 olarak aldıktan sonra kesirleri de ondalık kesirlerle göstermiştir.
Zâtü'l-Ceyb olarak bilinen bir gözlem aletini tanıtırken, "Bir cetvelin yüzeyini altmışlı sinüse göre, diğerini ise bilginlere ve gözlem sonuçlarının hesaplanmasına uygun düşecek şekilde kolaylaştırıp, yararlılığını ve olgunluğunu arttırdığım onlu sinüse göre taksim ettim." demesi bu anlama gelmektedir.
Takiyüddin, ondalık kesirlerin trigonometri ve astronomiye nasıl uygulanabileceğini kuramsal olarak gösterdikten sonra, 1580 yılında bitirmiş olduğu Teshilu Zici'l-A'şâriyyi'ş-Şâhinşâhiyye (Sultanın Onluk Yönteme Göre Düzenlenen Tablolarının Yorumu) adlı katalogunda uygulamaya geçmiştir. İstanbul Gözlemevi'nde yaklaşık beş sene boyunca yapılmış gözlemlere göre düzenlenen bu katalog, diğer kataloglarda olduğu gibi kuramsal bilgiler içermez; yalnızca Yermerkezli sistemin ilkelerine uygun olarak belirlenmiş gezegen konumlarını gösterir tablolara yer verir.
Takiyüddin 1584 yılında İstanbul'da tamamlamış olduğu Ceridetü'd-Dürer ve Haridetü'l-Fiker (İnciler Topluluğu ve Görüşlerin İncisi) adlı başka bir yapıtında, son adımı atmış ve birim dairenin yarıçapını 10 birim almak ve kesirleri, ondalık kesirlerle göstermek koşuluyla bir Sinüs - Kosinüs Tablosu ile bir Tanjant - Kotanjant Tablosu hesaplayarak matematikçilerin ve gökbilimcilerin kullanımına sunmuştur. Eğer Takiyüddin bu tabloları hazırlanırken birim uzunluğu 10 birim olarak değil de, 1 birim olarak benimsenmiş olsaydı, bugün kullanmakta olduğumuz sisteme ulaşmış olacaktı.
Batı'da ondalık kesirleri kuramsal olarak tanıtan ilk müstakil yapıt, Hollandalı matematikçi Simon Stevin (1548-1620) tarafından Felemenkçe olarak yazılan ve 1585'de Leiden'de yayımlanan De Thiende'dir (Ondalık). 32 sayfalık bu kitapçıkta, Stevin, sayıların ondalık kesirlerini gösterirken hantal da olsa simgelerden yararlanma yoluna gitmiş ve ondalık kesirleri, uzunluk, ağırlık ve hacim gibi büyüklüklerin ölçülmesi işlemlerine de uygulamıştır. Ancak, De Thiende'de ondalık kesirlerin trigonometri ve astronomiye uygulandığına dair herhangi bir bulgu yoktur. Bu durum, Takiyüddin'in yapmış olduğu araştırmaların matematik ve astronomi tarihi açısından çok önemli olduğunu göstermektedir. Takiyüddin cebirle de ilgilenmiş ve ikinci derece denklemlerinin çözümünde aritmetiksel yolu izlemiştir.
Takiyüddin başarılı çalışmalar sergilediği bir diğer alan olan optik konusunda Göz ve Bakış Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap (Kitâbu Nur-i Hadakati'l-Ebsâr ve Nur-i Hadikati'l-Enzâr) adlı bir yapıt kaleme almıştır. Bu kitabın dikkat çekici yönü, temel dokusunun İslâm Dünyası'nda yaklaşık sekiz yüzyıl önce başlatılmış olan köklü ve başarılı optik çalışmalar sonucu elde edilmiş temel argümanlar, problemlerden oluşturulmuş olmasıdır.
Öyle ki, elde edilen yüksek düzey, 17. yüzyıla kadar batıda güncelliğini koruyan temel tartışmaların çerçevesini oluştururken, aynı şekilde, Osmanlı İmparatorluğu'nda da bütün canlılığıyla etkinliğini sürdürmüştür. Bu durumu anlamak ve anlamlandırmak zor değildir. Çünkü 17. yüzyıla kadar batıda optik konusunda egemen olan görüş İbnü'l-Heysem'in bir tür gelenek haline dönüşmüş olan görüşleridir. Bu görüşte temel olan düşüncenin iki boyutu vardır:
Optik problemlerin tam anlamıyla birer geometri problemine dönüştürülerek konunun geometrik olarak incelenmesi;
Problemin aynı zamanda nedensel olarak açıklanmasıdır. Ayrıca bu iki temel düşünce ayrıntılı ve çok ustalıklı olarak düzenlenmiş deneylerle de desteklenmiştir.
Bu tarz bir araştırma modeli çeviriler yoluyla batıya aktarılırken, doğuda ise 14. yüzyılda Kemâlüddin el-Fârisi'nin Optiğin Düzeltilmesi adlı ayrıntılı yorum kitabıyla daha yüksek düzeyli tartışmalara olanak ve zemin hazırlanmıştır. Daha sonra 1579 yılında bu kez Takiyüddin, hem İbnü'l-Heysem'in hem de Kemâlüddin el-Fârisi'nin çalışmalarına dayanarak Kitâbu Nûr'u yazmıştır.
Kitap bir giriş ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Kitapta tartışılan temel konular, ışık, görme, ışığın göze ve görmeye olan etkisi ve ışıkla renk arasındaki ilişki, ışığın farklı ayna türlerinde uğradığı değişimler, yansıma kanunun deneysel olarak kanıtlanması, farklı ortamların ışık üzerine etkileri, ve kırılmadır.
Takiyüddin'in temel düşüncesini ışığın doğrusal çizgilerde ancak küresel olarak yayıldığı savına dayandırmıştır. Bu tür bir ışık tasarımı İslâm Dünyası'nda konuya getirilmiş yeni bir bakış açısıdır ve bu bakımdan önem taşımaktadır.
Kitapta ele alınan diğer bir konu da yansımadır. Burada ışığın aynalarda uğradığı değişimler ve çeşitli aynalarda görüntünün nasıl oluştuğu deneysel olarak tartışılmıştır. Kırılma konusunda ise yoğunluğu farklı ortamlarda ışığın uğradığı değişimleri inceleyen Takiyüddin, yaptığı bütün deneysel ve matematiksel irdelemeler sonucunda, kırılma kanununu bulamamıştır. Fakat konuyu tamamen geometrik olarak ele alan, trigonometriyi işin içine sokmayan ve açılar arasında oranlar ya da eşitsizlikler kurmak yoluna dayanan değişik bir yaklaşım getirmeye çalışmıştır.
Takiyüddin aynı zamanda yetenekli bir teknisyendir. Güneş saatleri ve mekanik saatler yapmıştır. Cep, duvar, masa saatlerinin yanında astronomik saatlerle gözlem saatlerini anlattığı Mekanik Saat Yapımı adlı kitabı, Batı Dünyası da dahil olmak üzere, bu yüzyılda bu konuda kaleme alınmış en kapsamlı kitaptır.
Takiyüddin, ayrıca göllerden, ırmaklardan ve kuyulardan suları yukarı çıkarmak için çeşitli araçlar tasarlamış ve bunları bir eserinde ayrıntılarıyla tasvir etmiştir. Araştırmalar, Takiyüddin'in ağabeyi olan Necmeddin ibn Marûf'un da iyi bir bilim adamı olduğunu ve özellikle astronomi ile ilgilendiğini ortaya koymuştur.
Osmanlı'nın en önemli astronomlarından olan Takiyüddin, 1526 yılında Şam'da doğmuş, Mısır ve Şam'da yetişmiştir. 1550 yılında İstanbul'a gelen Takiyüddin, 1570 den sonra III. Murat'ın fermanıyla Tophane sırtlarında bir gözlemevi kurmuştur. Sinüs/tanjant kavramlarını bilime kazandırıp bunların hesaplarını tablolar halinde kullanıma sunmuş, 841'i Türkçe 1337 eser oluşturmuştur. Akıldışı söylentiler sonucu Tophane sırtlarındaki gözlemevi padişah emriyle 1580 de kapatılmıştır. Yeni bir gözlemevi ancak 300 yıl sonra kurulmuş ancak bu sefer de 31 Mart ayaklanmasına kurban gitmiştir. Oysa Fatih 100 yıl kadar önce astronomi eğitimi için Ali Kuşçu yu Semerkanta göndermiştir ve 1596 yılında ölmüştür.Kabri şamdaki Etarn dadır.
Takiyüddin döneminin en büyük bilginidir. Matematik ve astronomi başta olmak üzere birçok alanda araştırmaları vardır. Özellikle trigonometri alanındaki çalışmaları övgüye değerdir. Özellikle trigonometri alanındaki çalışmaları övgüye değerdir. 16. yüzyılın ünlü astronomu Copernicus sinüs fonksiyonunu kullanmamış, sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjanttan söz etmemiştir; oysa Takiyüddin bunların tanımlarını vermiş, kanıtlamalarını yapmış ve cetvellerini hazırlamıştır.
Takiyüddin, trigonometrik fonksiyonların kesirlerini, ilk defa ondalık kesirlerle göstermiş ve birer derecelik fasılalarla 1 dereceden 90 dereceye kadar hesaplanmış sinüs ve tanjant tabloları hazırlamıştır. Bu dönemde, logaritma tabloları veya hesap makineleri olmadığı için, trigonometrik hesaplamalarda ya bu cetveller ya da rub, yani "trigonometrik çeyreklik" denilen basit bir alet kullanmıştır.
Takiyüddin'in aritmetik alanındaki çalışmaları da oldukça önemlidir. Kendisine özgü pratik bir rakamlama sistemi geliştirmiş ve çok eskiden beri kullanılmakta olana altmışlık kesirlerin yerine ondalık kesirleri kullanmaya başlamıştır. Takiyüddin, ondalık kesirleri kuramsal olarak incelemiş ve bunlarla dört işlemin nasıl yapılacağını örnekleriyle göstermiştir. Batı'da, bu düzeye, yaklaşık on sene sonra yazılmış olan (1585) Simon Stevin'in (1548-1620) eseri ile ulaşılabilmiştir.
Ondalık kesirleri, Uluğ Bey'in Semerkand Gözlemevi'nde müdürlük yapan Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşi'nin Miftâhü'l-Hisâb (Aritmetiğin Anahtarı, 1427) adlı yapıtından öğrenmiş olan Takiyüddin'e göre, el-Kâşi'nin bu konudaki bilgisi, kesirli sayıların işlemleriyle sınırlı kalmıştır; oysa ondalık kesirlerin, trigonometri ve astronomi gibi bilimin diğer dallarına da uygulanarak genelleştirilmesi gerekir.
Acaba Takiyüddin'in ondalık kesirleri trigonometri ve astronomiye uygulamak istemesinin gerekçesi nedir? Osmanlıların kullanmış oldukları hesaplama yöntemlerini, yani Hind Hesabı denilen onluk yöntemle Müneccim Hesabı denilen altmışlık yöntemi tanıtmak maksadıyla yazmış olduğu Bugyetü't-Tüllâb min İlmi'l-Hisâb (Aritmetikten Beklediklerimiz) adlı çok değerli yapıtında Takiyüddin, ondalık kesirleri altmışlık kesirlerin bir alternatifi olarak gösterdikten sonra, dokuz başlık altında, ondalık kesirli sayıların iki katının ve yarısının alınması, toplanması, çıkarılması, çarpılması, bölünmesi, karekökünün alınması, altmışlık kesirlerin ondalık kesirlere ve ondalık kesirlerin altmışlık kesirlere dönüştürülmesi işlemlerinin nasıl yapılacağını birer örnekle açıklamıştır.
Ancak Takiyüddin'in tam sayı ile kesrini birbirinden ayırmak için bir simge kullanmadığı veya geliştirmediği görülmektedir; örneğin 532.876 sayısını, "5 Yüzler 3 Onlar 2 Birler 8 Onda birler 7 Yüzde birler 6 Binde birler" biçiminde veya "532876 Binde birler" biçiminde sözel olarak ifade etmekle yetinmiştir.
Ayrıca, yüzbinler basamağı ile yüzbinde birler basamağı arasında kalan kesirli sayıların kolayca mertebelendirilebilmesi, yani tam ve kesir kısımlarının birbirlerinden ayrılabilmesi için bir tablo düzenlemiştir. Çarpma, bölme ve karekök alma işlemlerinden sonra sonuç sayısının tam ve kesir kısmını anlayabilmek için bu tabloya bakmak yeterlidir. Yalnız bu tablonun işlemlerde sağlayacağı kolaylık, ondalık simgesinin sağlayacağı kolaylıktan daha fazla değildir.
Takiyüddin, bu yapıtında göksel konumların belirlenmesinde kullanılan altmışlık yöntemin hesaplama açısından elverişli olmadığını bildirir; çünkü altmışlık yöntemde, kesir basamakları çok olan sayılarla çarpma ve bölme işlemlerini yapmak çok vakit alan bıktırıcı ve yıldırıcı bir iştir; bugün kullandığımız onluk kerrat cetveline benzeyen altmışlık kerrat cetveli bile bu güçlüğün giderilmesi için yeterli değildir. Oysa onluk yöntemde, kesir basamakları ne kadar çok olursa olsun, çarpma ve bölme işlemleri kolaylıkla yapılabileceği için, Ay ve Güneş'in yanında gözle görülebilen Merkür, Venüs, Mars, Jupiter ve Satürn'ün gökyüzündeki devinimlerini gösterir tabloları düzenlemek ve kullanmak eskisi kadar güç olmayacaktır.
Bu önerisiyle gökbilimcilerinin en önemli güçlüklerinden birini gidermeyi amaçlayan Takiyüddin, açıları veya yayları ondalık kesirlerle gösterirken, bunların trigonometrik fonksiyonlarını altmışlık kesirlerle gösteremeyeceğini anlamış ve ondalık kesirleri trigonometriye uygulamak için Sidretü'l-Müntehâi'l-Efkâr fi Melekûti'l-Feleki'd-Devvâr (Gökler Bilgisinin Sınırı) adlı yapıtında birim dairenin yarıçapını 60 veya 1 olarak değil de, 10 olarak aldıktan sonra kesirleri de ondalık kesirlerle göstermiştir.
Zâtü'l-Ceyb olarak bilinen bir gözlem aletini tanıtırken, "Bir cetvelin yüzeyini altmışlı sinüse göre, diğerini ise bilginlere ve gözlem sonuçlarının hesaplanmasına uygun düşecek şekilde kolaylaştırıp, yararlılığını ve olgunluğunu arttırdığım onlu sinüse göre taksim ettim." demesi bu anlama gelmektedir.
Takiyüddin, ondalık kesirlerin trigonometri ve astronomiye nasıl uygulanabileceğini kuramsal olarak gösterdikten sonra, 1580 yılında bitirmiş olduğu Teshilu Zici'l-A'şâriyyi'ş-Şâhinşâhiyye (Sultanın Onluk Yönteme Göre Düzenlenen Tablolarının Yorumu) adlı katalogunda uygulamaya geçmiştir. İstanbul Gözlemevi'nde yaklaşık beş sene boyunca yapılmış gözlemlere göre düzenlenen bu katalog, diğer kataloglarda olduğu gibi kuramsal bilgiler içermez; yalnızca Yermerkezli sistemin ilkelerine uygun olarak belirlenmiş gezegen konumlarını gösterir tablolara yer verir.
Takiyüddin 1584 yılında İstanbul'da tamamlamış olduğu Ceridetü'd-Dürer ve Haridetü'l-Fiker (İnciler Topluluğu ve Görüşlerin İncisi) adlı başka bir yapıtında, son adımı atmış ve birim dairenin yarıçapını 10 birim almak ve kesirleri, ondalık kesirlerle göstermek koşuluyla bir Sinüs - Kosinüs Tablosu ile bir Tanjant - Kotanjant Tablosu hesaplayarak matematikçilerin ve gökbilimcilerin kullanımına sunmuştur. Eğer Takiyüddin bu tabloları hazırlanırken birim uzunluğu 10 birim olarak değil de, 1 birim olarak benimsenmiş olsaydı, bugün kullanmakta olduğumuz sisteme ulaşmış olacaktı.
Batı'da ondalık kesirleri kuramsal olarak tanıtan ilk müstakil yapıt, Hollandalı matematikçi Simon Stevin (1548-1620) tarafından Felemenkçe olarak yazılan ve 1585'de Leiden'de yayımlanan De Thiende'dir (Ondalık). 32 sayfalık bu kitapçıkta, Stevin, sayıların ondalık kesirlerini gösterirken hantal da olsa simgelerden yararlanma yoluna gitmiş ve ondalık kesirleri, uzunluk, ağırlık ve hacim gibi büyüklüklerin ölçülmesi işlemlerine de uygulamıştır. Ancak, De Thiende'de ondalık kesirlerin trigonometri ve astronomiye uygulandığına dair herhangi bir bulgu yoktur. Bu durum, Takiyüddin'in yapmış olduğu araştırmaların matematik ve astronomi tarihi açısından çok önemli olduğunu göstermektedir. Takiyüddin cebirle de ilgilenmiş ve ikinci derece denklemlerinin çözümünde aritmetiksel yolu izlemiştir.
Takiyüddin başarılı çalışmalar sergilediği bir diğer alan olan optik konusunda Göz ve Bakış Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap (Kitâbu Nur-i Hadakati'l-Ebsâr ve Nur-i Hadikati'l-Enzâr) adlı bir yapıt kaleme almıştır. Bu kitabın dikkat çekici yönü, temel dokusunun İslâm Dünyası'nda yaklaşık sekiz yüzyıl önce başlatılmış olan köklü ve başarılı optik çalışmalar sonucu elde edilmiş temel argümanlar, problemlerden oluşturulmuş olmasıdır.
Öyle ki, elde edilen yüksek düzey, 17. yüzyıla kadar batıda güncelliğini koruyan temel tartışmaların çerçevesini oluştururken, aynı şekilde, Osmanlı İmparatorluğu'nda da bütün canlılığıyla etkinliğini sürdürmüştür. Bu durumu anlamak ve anlamlandırmak zor değildir. Çünkü 17. yüzyıla kadar batıda optik konusunda egemen olan görüş İbnü'l-Heysem'in bir tür gelenek haline dönüşmüş olan görüşleridir. Bu görüşte temel olan düşüncenin iki boyutu vardır:
Optik problemlerin tam anlamıyla birer geometri problemine dönüştürülerek konunun geometrik olarak incelenmesi;
Problemin aynı zamanda nedensel olarak açıklanmasıdır. Ayrıca bu iki temel düşünce ayrıntılı ve çok ustalıklı olarak düzenlenmiş deneylerle de desteklenmiştir.
Bu tarz bir araştırma modeli çeviriler yoluyla batıya aktarılırken, doğuda ise 14. yüzyılda Kemâlüddin el-Fârisi'nin Optiğin Düzeltilmesi adlı ayrıntılı yorum kitabıyla daha yüksek düzeyli tartışmalara olanak ve zemin hazırlanmıştır. Daha sonra 1579 yılında bu kez Takiyüddin, hem İbnü'l-Heysem'in hem de Kemâlüddin el-Fârisi'nin çalışmalarına dayanarak Kitâbu Nûr'u yazmıştır.
Kitap bir giriş ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Kitapta tartışılan temel konular, ışık, görme, ışığın göze ve görmeye olan etkisi ve ışıkla renk arasındaki ilişki, ışığın farklı ayna türlerinde uğradığı değişimler, yansıma kanunun deneysel olarak kanıtlanması, farklı ortamların ışık üzerine etkileri, ve kırılmadır.
Takiyüddin'in temel düşüncesini ışığın doğrusal çizgilerde ancak küresel olarak yayıldığı savına dayandırmıştır. Bu tür bir ışık tasarımı İslâm Dünyası'nda konuya getirilmiş yeni bir bakış açısıdır ve bu bakımdan önem taşımaktadır.
Kitapta ele alınan diğer bir konu da yansımadır. Burada ışığın aynalarda uğradığı değişimler ve çeşitli aynalarda görüntünün nasıl oluştuğu deneysel olarak tartışılmıştır. Kırılma konusunda ise yoğunluğu farklı ortamlarda ışığın uğradığı değişimleri inceleyen Takiyüddin, yaptığı bütün deneysel ve matematiksel irdelemeler sonucunda, kırılma kanununu bulamamıştır. Fakat konuyu tamamen geometrik olarak ele alan, trigonometriyi işin içine sokmayan ve açılar arasında oranlar ya da eşitsizlikler kurmak yoluna dayanan değişik bir yaklaşım getirmeye çalışmıştır.
Takiyüddin aynı zamanda yetenekli bir teknisyendir. Güneş saatleri ve mekanik saatler yapmıştır. Cep, duvar, masa saatlerinin yanında astronomik saatlerle gözlem saatlerini anlattığı Mekanik Saat Yapımı adlı kitabı, Batı Dünyası da dahil olmak üzere, bu yüzyılda bu konuda kaleme alınmış en kapsamlı kitaptır.
Takiyüddin, ayrıca göllerden, ırmaklardan ve kuyulardan suları yukarı çıkarmak için çeşitli araçlar tasarlamış ve bunları bir eserinde ayrıntılarıyla tasvir etmiştir. Araştırmalar, Takiyüddin'in ağabeyi olan Necmeddin ibn Marûf'un da iyi bir bilim adamı olduğunu ve özellikle astronomi ile ilgilendiğini ortaya koymuştur.
Koordinat geometrisini geliştiren ünlü fransiz matematikçi kimdir?
Koordinat geometrisini geliştiren ünlü fransız matematikçi kimdir?,Koordinat geometrisini kim geliştirdi,kordinat sistemi ünlü fransız matematikçi kimdir?
Rene Deskartes'tir...
Rene Deskartes'tir...
Refik Saydam kimdir? Ülkemizde bilimsel gelişme sürecine katkıları nelerdir?
Refik Saydam kimdir? Ülkemizde bilimsel gelişme sürecine katkıları nelerdir?
Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi 27 Mayıs 1928 gün ve 1267 sayılı yasa tasarısıyla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı olarak kurulmuştur. Daha sonra bu kanun gelişen ihtiyaçlar karşısında değiştirilerek 4 Ocak 1941'de 3959 sayılı yasa ile görev, yetki ve sorumlulukları yeniden belirlenmiştir.
En son olarak Müessesenin ismi 14 Aralık 1983 gün ve 18251 sayılı Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayınlanan 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile "Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı" olarak değiştirilmiş ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı kuruluş haline getirilmiştir. Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden teşkilatlandırılmıştır.
Kuruluş yıllarında; Bakteriyoloji, Kimyevi Tahlilat, Farmakodinami ve Immünbiyoloji olmak üzere 4 şubeden oluşmuştu. Ayrıca meteoroloji istasyonu, özel konferans salonu ve bir de kütüphane bulunmaktaydı.
Ortaya çıkan yeni sağlık sorunlarına cevap verebilmek amacıyla aşağıda belirtilen sıra çerçevesinde görev alanı da genişletilmiştir.
1931 yılında, ağız yoluyla uygulanan BCG Aşısı üretimine başlanıldı.
1932 yılında, serum üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu, dışarıdan serum ithali durduruldu.
1933 yılında, Simple Metodu ile kuduz aşısı üretimi ele alındı.
1934 yılında, İstanbul Aşıhanesi, Enstitü bünyesine nakledildi ve çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi.
1935 yılında, Farmakoloji Şubesi kurularak yerli ve yabancı ilaçlar ile diğer hayati maddelerin kontrolüne geçildi.
1936 yılında, Hıfzıssıhha Okulu açıldı.
1937 yılında, kuduz serumu üretilmeye başlandı.
1942 yılında, tifus aşısı ve akrep serumu üretimine başlandı.
1947 yılında, Biyolojik Kontrol Laboratuvarı kuruldu. Enstitü bünyesinde bir aşı istasyonu açıldı. Bu yıldan itibaren deri içi (intradermal) BCG aşısı üretimine geçildi.
1948 yılında, ülkemizde ilk olarak boğmaca aşısı üretimine başlandı. Aynı yıl içinde, Viroloji ve Virüs Aşıları Şubesi kurularak ilk defa influenza virüsü, New-Castle virüsü ve tavuk vebası üzerine araştırmalar ele alındı.
1950 yılında, İnfluenza Laboratuvarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanındı ve İnfluenza aşısı üretimine başlandı.
1951 yılında, ilk kez antibiyotiklerin ve bazı vitaminlerin kalite kontrolüne başlandı.
1954 yılında, İlaç Kontrol Şubesi kuruldu.
1956 yılında, tetanoz aşısı daha modern metodlarla üretilmeye başlandı.
1958 yılında, ilk kez frenginin modern yöntemlerle teşhisi ele alındı.
1965 yılında, ilk kez kuru çiçek aşısı üretimine ve sistematik serum konsantrasyon ve purifikasyonuna başlandı.
1966 yılında, Kolera Referans Laboratuvarı kuruldu.
1968 yılında, Hematoloji Laboratuvarı, Anti-test Serum Üretimi Laboratuvarı açıldı.
1969 yılında, Farmakoloji ve Toksikoloji Şubesi ayrı birimler olarak genişletildi ve Pirojen Testi ve Analitik Toksikoloji Laboratuvarları hizmete girdi.
1970 yılında, fibrinojen, albumin ve gamma globulin üretimine başlandı.
1973 yılında Pestisit Laboratuvarı açılarak insektisit, rodentisit ve mollusitlerin ruhsat ve piyasa kontrolleri ile etkenlik ve kalıntı kontrolleri yapılmaya başlandı.
1974 yılında, Mikoloji Laboratuvarı açıldı.
1976 yılında, kuru BCG aşısının deneysel üretimine başlandı.
1979 yılında, Toksoplazma-Listeria ve ASO, Latex Laboratuvarları faaliyete geçti.
1982 yılında, 26.08.1982 tarih ve 1214 sayılı yazı ile Hıfzıssıhha Okulu Başkanlığımıza bağlandı.
1983 yılında, kuru BCG aşısı üretimine başlandı.
En son olarak Müessesenin ismi 14 Aralık 1983 gün ve 18251 sayılı Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayınlanan 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile "Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı" olarak değiştirilmiş ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı kuruluş haline getirilmiştir. Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden teşkilatlandırılmıştır.
Kuruluş yıllarında; Bakteriyoloji, Kimyevi Tahlilat, Farmakodinami ve Immünbiyoloji olmak üzere 4 şubeden oluşmuştu. Ayrıca meteoroloji istasyonu, özel konferans salonu ve bir de kütüphane bulunmaktaydı.
Ortaya çıkan yeni sağlık sorunlarına cevap verebilmek amacıyla aşağıda belirtilen sıra çerçevesinde görev alanı da genişletilmiştir.
1931 yılında, ağız yoluyla uygulanan BCG Aşısı üretimine başlanıldı.
1932 yılında, serum üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu, dışarıdan serum ithali durduruldu.
1933 yılında, Simple Metodu ile kuduz aşısı üretimi ele alındı.
1934 yılında, İstanbul Aşıhanesi, Enstitü bünyesine nakledildi ve çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi.
1935 yılında, Farmakoloji Şubesi kurularak yerli ve yabancı ilaçlar ile diğer hayati maddelerin kontrolüne geçildi.
1936 yılında, Hıfzıssıhha Okulu açıldı.
1937 yılında, kuduz serumu üretilmeye başlandı.
1942 yılında, tifus aşısı ve akrep serumu üretimine başlandı.
1947 yılında, Biyolojik Kontrol Laboratuvarı kuruldu. Enstitü bünyesinde bir aşı istasyonu açıldı. Bu yıldan itibaren deri içi (intradermal) BCG aşısı üretimine geçildi.
1948 yılında, ülkemizde ilk olarak boğmaca aşısı üretimine başlandı. Aynı yıl içinde, Viroloji ve Virüs Aşıları Şubesi kurularak ilk defa influenza virüsü, New-Castle virüsü ve tavuk vebası üzerine araştırmalar ele alındı.
1950 yılında, İnfluenza Laboratuvarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanındı ve İnfluenza aşısı üretimine başlandı.
1951 yılında, ilk kez antibiyotiklerin ve bazı vitaminlerin kalite kontrolüne başlandı.
1954 yılında, İlaç Kontrol Şubesi kuruldu.
1956 yılında, tetanoz aşısı daha modern metodlarla üretilmeye başlandı.
1958 yılında, ilk kez frenginin modern yöntemlerle teşhisi ele alındı.
1965 yılında, ilk kez kuru çiçek aşısı üretimine ve sistematik serum konsantrasyon ve purifikasyonuna başlandı.
1966 yılında, Kolera Referans Laboratuvarı kuruldu.
1968 yılında, Hematoloji Laboratuvarı, Anti-test Serum Üretimi Laboratuvarı açıldı.
1969 yılında, Farmakoloji ve Toksikoloji Şubesi ayrı birimler olarak genişletildi ve Pirojen Testi ve Analitik Toksikoloji Laboratuvarları hizmete girdi.
1970 yılında, fibrinojen, albumin ve gamma globulin üretimine başlandı.
1973 yılında Pestisit Laboratuvarı açılarak insektisit, rodentisit ve mollusitlerin ruhsat ve piyasa kontrolleri ile etkenlik ve kalıntı kontrolleri yapılmaya başlandı.
1974 yılında, Mikoloji Laboratuvarı açıldı.
1976 yılında, kuru BCG aşısının deneysel üretimine başlandı.
1979 yılında, Toksoplazma-Listeria ve ASO, Latex Laboratuvarları faaliyete geçti.
1982 yılında, 26.08.1982 tarih ve 1214 sayılı yazı ile Hıfzıssıhha Okulu Başkanlığımıza bağlandı.
1983 yılında, kuru BCG aşısı üretimine başlandı.
Nasreddin Tusi'nin yaşadığı tarih, milliyeti, astronomi bilimine katkısı nelerdir?
Nasreddin Tusi'nin yaşadığı tarih, milliyeti, astronomi bilimine katkısı nelerdir?
Yaşadığı coğrafya: Bağdat
Yaşadığı tarih:1201-1274 13.yüzyıl
Astronomi bilimine katkısı:trigonometreyi astronominin bir dalı olmaktan çıkararak,başlı başına bir ilim haline getirdi ve bu husüsta bir eser yazdı...
Yaşadığı coğrafya: Bağdat
Yaşadığı tarih:1201-1274 13.yüzyıl
Astronomi bilimine katkısı:trigonometreyi astronominin bir dalı olmaktan çıkararak,başlı başına bir ilim haline getirdi ve bu husüsta bir eser yazdı...
musiki lügati nedir? musiki lügati ne anlama gelir?
Musiki lügati nedir? musiki lügati ne anlama gelir?
Musiki lugati, müzik dili anlamına gelir...
Musiki Lugati Ahmet Adnan Saygun’un 1925 yılında Fransız La Grande Encyclopedie’den müzikle ilgili makaleleri çevirerek meydana getirdiği eserin adıdır.
Musiki lugati, müzik dili anlamına gelir...
Musiki Lugati Ahmet Adnan Saygun’un 1925 yılında Fransız La Grande Encyclopedie’den müzikle ilgili makaleleri çevirerek meydana getirdiği eserin adıdır.
Orhun yazıtlarının Türk kültürüne sanat ve estetik anlayışına katkıları nelerdir?
orhun yazıtlarının türk kültürüne sanat ve estetik anlayışına katkıları nelerdir, orhun yazıtları türk kültürüne sanat ve estetik anlayışına katkıları nelerdir, orhun yazıtlarının türk kültürüne katkıları, orhun yazıtlarının türk kültürüne sanat ve estetik, orhan yazıtlarının türk kültürüne sanat ve estetik anlayışına katkıları nelerdir
Orhun yazıtlarının Türk kültürüne sanat ve estetik anlayışına katkıları nelerdir?
Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri, taşlar üzerine yazılarak bırakılmış eserlerdir. Bunlar üç taş halindedir. Bunlardan birincisi 720 yılında Tonyukuk tarafından diktirilen ve yine Tonyukuk tarafından yazdırılan taştır. Diğer iki kitabeden birisi 732 yılında Kültigin adına, diğeri 735 yılında Bilge Kağan adına dikilmiştir.
Yazıtlarda kullanılan dil, yabancı tesirlerden uzak, sade bir dildir. Yer yer realist bir tarih dili, yer yer milli ve sosyal eleştiri cümleleri, yer yer kudretli bir hitabet dili ile yazılmıştır.
Yazıtlarda Türk milletinin benliğini unutmaması gerektiği, düşmanın tatlı sözlerine, hediyelerine aldanmayıp vatanın birlik ve beraberliği için çalışılması gerektiği anlatılmıştır.
Yazıtlar aynı zamanda Türk boylarının isimlerini içeren yazılı bir belgedir.
Regular – irregular verbs / Düzenli – düzensiz fiiller
İNGİLİZCE VERBS -FİİLLER
İngilizcede fiiller üç ayrı şekilde gruplandırılabilirler. Bunlar
düzenli fiiller – düzensiz fiiller
geçişli fiiller – geçişsiz fiiller
yardımcı filler – sıradan ( asıl ) fiiller
İngilizcede fiiller üç ayrı şekilde gruplandırılabilirler. Bunlar
düzenli fiiller – düzensiz fiiller
geçişli fiiller – geçişsiz fiiller
yardımcı filler – sıradan ( asıl ) fiiller
İngilizcede fiiller düzenli fiiller ve düzensiz fiiller olarak ikiye ayrılır. Bir fiilin düzenli olup olmadığını anlamının bir yolu yoktur. İngilizcede 250 civarında düzensiz fiil vardır. Bu düzensiz filler ezberlenirse geriye kalan fiiller düzenlidir denebilir.
Aşağıda düzensiz fiiller listesi vardır. Bu düzensiz fiillerden yaklaşık 100 tanesi çok kullanılan ve İngilizce öğrenenler tarafından ezberlenmesi gereken fiillerdir. Bunlar ezberlenirse iş büyük ölçüde kolaylaşır.
Aşağıda düzensiz fiiller listesi vardır. Bu düzensiz fiillerden yaklaşık 100 tanesi çok kullanılan ve İngilizce öğrenenler tarafından ezberlenmesi gereken fiillerdir. Bunlar ezberlenirse iş büyük ölçüde kolaylaşır.
Düzenli fiillerde fiilin ikinci ve üçüncü halinde fiile -ed eki eklenir.
open opened opened
start started started
start started started
“Düzensiz fiiller” ise adından da anlaşılacağı gibi düzensizdirler. Bazen fiilin üç hali de aynı olur, bazen da üç hali de farklı farklı olur.
cut cut cut
go went gone
go went gone
Bazen birinci ve ikinci haller, bazen ikinci ve üçüncü haller, bazen de birinci ve üçüncü haller aynı olur.
beat beat beaten
buy bought bought
come came come
Bazı fiiller ise hem düzenli hem düzensiz olarak kullanılabilirler.
buy bought bought
come came come
Bazı fiiller ise hem düzenli hem düzensiz olarak kullanılabilirler.
burn burned burned veya burn burnt burnt
knit knitted knitted veya knit knit knit
knit knitted knitted veya knit knit knit
IRREGULAR VERBS
xxx
Infinitive (Present)(1. Hali) | Simple Past Tense(2. Hali) | Past Participle(3. Hali) |
arise | arose | arisen |
awake | awoke | awoken |
am / is / are | was, were | been |
babysit | babysat | babysat |
bear | bore | borne |
beat | beat | beaten |
become | became | become |
befall | befell | befallen |
begin | began | begun |
behold | beheld | beheld |
bend | bent | bent |
bet | bet | bet |
bind | bound | bound |
bite | bit | bitten |
bleed | bled | bled |
blow | blew | blown |
break | broke | broken |
breed | bred | bred |
bring | brought | brought |
build | built | built |
burn | burned/burnt | burned/burnt |
buy | bought | bought |
cast | cast | cast |
catch | caught | caught |
choose | chose | chosen |
cling | clung | clung |
come | came | come |
cost | cost | cost |
creep | crept | crept |
cut | cut | cut |
deal | dealt | dealt |
dig | dug | dug |
dive | dived, dove | dived |
do | did | done |
drag | dragged | dragged |
draw | drew | drawn |
dream | dreamed, dreamt | dreamed, dreamt |
drink | drank | drunk |
drive | drove | driven |
drown | drowned | drowned |
eat | ate | eaten |
fall | fell | fallen |
feed | fed | fed |
feel | felt | felt |
fight | fought | fought |
find | found | found |
fit | fit | fit |
flee | fled | fled |
fling | flung | flung |
fly | flew | flown |
forbid | forbade | forbidden |
forget | forgot | forgotten, forgot |
forgive | forgave | forgiven |
forsake | forsook | forsaken |
forswear | forswore | forsworn |
foretell | foretold | foretold |
freeze | froze | frozen |
get | got | gotten, got |
give | gave | given |
go | went | gone |
grind | ground | ground |
grow | grew | grown |
hang (suspend) | hung | hung |
have | had | had |
hang (execute) | hanged | hanged |
hear | heard | heard |
hide | hid | hidden |
hold | held | held |
hurt | hurt | hurt |
keep | kept | kept |
kneel | knelt, kneeled | knelt, kneeled |
knit | knit, knitted | knit, knitted |
know | knew | known |
lay (put) | laid | laid |
lead | led | led |
leap | leapt, leaped | leapt, leaped |
learn | learnt, learned | learnt, learned |
leave | left | left |
lend | lent | lent |
let | let | let |
lie (recline) | lay | lain |
light | lighted, lit | lighted, lit |
lose | lost | lost |
make | made | made |
mean | meant | meant |
meet | met | met |
mislay | mislaid | mislaid |
mislead | misled | misled |
misspeak | misspoke | misspoken |
misspend | misspent | misspent |
pay | paid | paid |
prove | proved | proved, proven |
put | put | put |
quit | quit | quit |
read | read | read |
ride | rode | ridden |
ring | rang | rung |
rise | rose | risen |
run | ran | run |
saw | sawed | sawn |
say | said | said |
see | saw | seen |
seek | sought | sought |
sell | sold | sold |
send | sent | sent |
set | set | set |
shake | shook | shaken |
shed | shed | shed |
shine | shone | shone |
shoe | shod | shod |
shoot | shot | shot |
show | showed | shown |
shrink | shrank | shrunk, shrunken |
shut | shut | shut |
sing | sang | sung |
sink | sank | sunk |
sit | sat | sat |
slay | slew | slain |
sleep | slept | slept |
slide | slid | slid |
sling | slung | slung |
speak | spoke | spoken |
spend | spent | spent |
spill | spilled/spilt | spilled/spilt |
spin | spun | spun |
spit | spat/spit | spat/spit |
spread | spread | spread |
spring | sprang | sprung |
stand | stood | stood |
steal | stole | stolen |
stick | stuck | stuck |
sting | stung | stung |
stink | stank | stunk |
stride | stroke | - |
strike | struck | struck, stricken |
string | strung | strung |
strive | strove | striven |
swear | swore | sworn |
sweep | swept | swept |
swim | swam | swum |
swing | swung | swung |
take | took | taken |
teach | taught | taught |
tear | tore | torn |
tell | told | told |
think | thought | thought |
throw | threw | thrown |
tread | trod | trodden |
wake | woke | woken |
wear | wore | worn |
understand | understood | understood |
win | won | won |
wind | wound | wound |
withdraw | withdrew | withdrawn |
withhold | withheld | withheld |
withstand | withstood | withstood |
wring | wrung | wrung |
write | wrote | written |
Düzenli fiiller her zaman sonlarına ..ed eki almakla geçmiş zaman olurlar.
Düzenli Fiillerden Bazıları:
Ask | Asked | Sormak |
Clean | Cleaned | Temizlemek |
Cook | Cooked | Yemek pişirmek |
Fill | Filled | Doldurmak |
Help | Helped | Yardım etmek |
Laugh | Laughed | Gülmek |
Learn | Learned | Öğrenmek |
Like | Liked | Beğenmek |
Live | Lived | Yaşamak |
Look | Looked | Bakmak |
Open | Opened | Açmak |
Owe | Owed | Borçlu olmak |
Play | Played | Oynamak |
Show | Showed | Göstermek |
Smoke | Smoked | İçmek (sigara vb.) |
stay | stayed | Kalmak |
Talk | Talked | Konuşmak |
Translate | Translated | Tercüme etmek |
Use | Used | Kullanmak |
Walk | Walked | Yürümek |
Wash | Washed | Yıkamak |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)