Kabe'nin tarihçesi hakkinda ansiklopedik bilgi verir misiniz?
Kâbe hakkında ilk kaleme alınan büyük Muhaddis Ezraki’nin Kâbe ve Mekke hakkında yazdığı “Ahbâr-u Mekke” adlı değerli eserinin verdiği sıhhatli bilgiye dayanarak, diğer İslam tarihçilerinin de ittifak ettikleri: “Kâbe bu güne kadar on defa yıkılıp yeniden yapılmıştır.”
Şimdi sırasıyla bu inşaları aşağıda zikredelim, sonra sizin temas ettiğiniz, Fîl suresinde anlatılan ve en sağlam rivayete göre Hz. Peygamber’in (sas) velâdetinden elli gün önce meydana gelen, Fîl vak’ası ile alâkalı münasebetler üstünde duralım.
Kâbe’nin Tarihçesi
Kâbe’yi ziyaret edecek hacıların, bu muazzam ve mukaddes yapının tarihçesi hakkında kısa da olsa bir bilgi sahibi olmalarında fayda mülâhaza edildiğinden, günümüze kadar Kâbe’nin kimler tarafından tamir ve inşa edildiğini aşağıda zikredeceğiz. Bunun için Kâbe hakkında ilk kaleme alınan, büyük muhaddis Ezrakî’nin Kâbe ve Mekke tarihi hakkında yazdığı “AHBÂR’U MEKKE” adlı değerli eserinin verdiği sıhhatli bilgiye dayandık. Ezrakî’nin kitabından çıkardığımız ve diğer İslâm tarihçilerinin de üzerinde ittifak ettikleri netice şudur: Kâbe bugüne kadar on defa yıkılıp yeniden yapılmıştır.
Şimdi sırasıyla bu inşaları aşağıda zikredelim:
1- Meleklerin inşası: Cenab-ı Allah gök ehlinin tavaf etmesi için önce Arşın altında Beyt-i Mâmur’u yarattı. Beyt-i Mâmur’a her gün ve her gece yetmiş bin melek girip çıkar ve bu meleklere Kıyamete kadar buraya girmek için bir daha sıra gelmez.
Yer ehlinin tavaf etmesi için de Cenab-ı Allah meleklerden bir kısmını yeryüzüne göndererek onlara, Beyt-i Mâmur eb’adında bir Beyt yapmalarını emir buyurdu. Melekler de bu emri yerine getirdiler. Beytullah tamamlandıktan sonra Cenab-ı Allah yer ehline, gök ehli Beyt-i Mâmur’u tavaf ettikleri gibi, bu Beyt’i tavaf etmelerini emretmiştir.
Melekler Cennet çadırlarından beyaz bir çadırı yeryüzüne indirerek Harem sınırlarını çizecek şekilde etrafında halka oldular. Kâbe’nin şimdiki yerine Cennetten indirdikleri bu çadırı cinlerin ve şeytanların nazarlarından korudular. Zira Cennetten çıkan bir şeye kim bakarsa, Cennete gitmek ona vacip olur. Melekler bu çadırı tavaf ettiler. Osman b. Yesir ve Atâ b. Ebî Rebâh’dan rivayet edildiğine göre, hiçbir melek yoktur ki, bir vazife ile yeryüzüne insin de Beytullah’ı tavaf etmesin. Melek ihramlı olarak yeryüzüne iner, önce Hacer’ul-Esved önünde istilâm yapar. Sonra Beytullah’ı yedi defa dolaşır. Sonra da Kâbe’nin içinde iki rekât namaz kılıp tekrar göğe çıkar.
2- Âdem’in (as) inşası: Cenab-ı Allah Âdem’i (as) Cennetten yeryüzüne çıkardığı vakit ona şu emri verdi:Ey Âdem! Git, benim için yeryüzünde gökteki Beyt-i Mâmur hizasında bir Beyt yap ki, melekler Arşımın etrafında tavaf ederek bana ibadet ettikleri gibi, sen ve çocukların da O’nu tavaf ederek bana orada ibadet edesiniz.
Âdem (as) Cennetten yeryüzüne indirilince, bir rivayete göre Hindistan’da bulunuyordu. Cenab-ı Allah, O’na Beytullah’ı yapması için emir verdiği zaman, Mekke’ye gelerek Beytullah’ı yapmaya başladı. Cebrail (as) da bu iş için ona yardımcı oldu. Kanatlarını kuvvetlice yere vurarak derin bir temel kazdı. Melekler de Cebrail’in (as) kazdığı bu temele ancak otuz kişinin kaldırabileceği büyüklükte ve hamile deve şeklinde taşlar koyarak Beytullah’ı yapmakta Âdem’e (as) yardımcı oldular. Melekler taşları şu dağlardan getirmişlerdi.
1) Lübnan Dağı
2) Tür-i Zeytâ Dağı
3) Tûr-i Sînâ Dağı,
4) Cûdî Dağı,
5) Hira Dağı.
Âdem (as) inşa ettiği bu Beyti tavaf etti. Hac vazifesini ifa etti. Haccını tamamladıktan sonra şöyle dua etti: “Yâ Rabbi, her çalışanın bir ücreti vardır, benim de bir ücretim vardır. Bunun üzerine Cenab-ı Allah şöyle buyurdu: “Ey Âdem! Seni affettim, Senin zürriyetinden bu Beyt’i ziyarete gelip, günahlarından tevbe edenleri de affettim.”
3- Şît’in (as) bînâsı: Âdem (as) yaşadığı müddet, inşa ettiği bu Beyti tavaf edip haccetti. Vefatından sonra onun yaptığı binayı oğlu Şît (as) yeniden inşa etti. Şît’in (as) yaptığı bu bina Nuh Tufanına kadar devam etti. Nuh Tufanı kopunca bu Beyt yıkılıp yeri, İbrahim’in (as) inşasına kadar meçhul kaldı.
4- İbrahim’in (as) Kâbe’yi inşası: İbrahim (as), Şam tarafında bulunuyordu. Allah’dan aldığı bir emir üzerine süt emme çağındaki oğlu İsmail ile annesi Hacer’i bir melek ve burak yardımı ile o zaman meskûn olmayan şimdiki Mekke’nin bulunduğu yere götürüp Zemzem kuyusunun civarındaki bir ağacın altına bıraktıktan sonra tekrar Şam’a döndü. Mekke vadisinde iki kişi vardı. Hacer ve oğlu İsmail. Cenab-ı Allah onlara Cebrail (as) vasıtasiyle şimdiki Zemzem kuyusunu çıkardı. Zemzem suyunun çıkmasından sonra civar yerlerde oturan Cürhüm kabilesi de buraya gelip yerleşmeye başladılar. Böylece Mekke vadisi şenlenerek Mekke şehri kuruldu. Hz. İsmail delikanlılık çağına geldiği zaman annesini kaybetti. Validesi şimdiki Hatîm’in altına defnedildi. Kendisi Cürhüm kabilesinden evlendi. Hz. İbrahim oğlu ile hanımını iki defa ziyarete geldi, fakat ikisinde de İsmail’le (as) görüşemeden geri döndü. Zira İsmail (as) ava gitmişti. Annesi ise daha önce vefat etmişti.
İbrahim (as), Allah’ın dilediği kadar Şam’da kaldıktan sonra üçüncü defa, Allah’dan Kâbe’yi inşa emrini alarak Mekke’ye geldi. Oğlu İsmail’i (as) Zemzem kuyusu civarında ok yontarken buldu. İsmail oturuyordu. Hz. İbrahim selâm verdi ve onun bulunduğu yere giderek yanına oturdu. Bir müddet hasbihal olduktan sonra oğluna: “Ey İsmail! Cenab-ı Allah bana bir emirde bulundu.” dedi. İsmail (as) da ona “Rabbinin emrini yerine getir, baba” diye mukabelede bulundu. İbrahim (as): “Ey İsmail! Rabbim bana kendisi için bir Beyt yapmamı emretti.” dedi. İsmail (as): Nerede? diye sordu. İbrahim (as) da o civarda sel sularının basmadığı ve üzerinde çakıl taşları bulunan tümsek bir yeri (Şimdiki Beytullah’ın yerini) göstererek: “İşte burada” dedi. İbrahim’le (as) oğlu İsmail (as) beraberce temelleri kazmaya başladılar. Temel kazarken de Kur’an-ı Kerîm’de zikredilen şu duayı okuyorlardı: “Ey Rabbimiz! Bu işi bizden kabul et. Zira sen kabul edicisin, alîmsin.”Temelleri kazdıktan sonra hemen inşaya geçtiler. İsmail Aleyhisselam omuzunda taş taşıyor, ihtiyar babası İbrahim (as) da bu taşları örerek duvar yapıyordu. Temel yükselip İbrahim’in (as) yerden taş alması zorlaşınca merdiven vazifesi görmek üzere, İsmail (as) ona şimdiki “Makâm-ı İbrahim”i getirdi. Makam-ı İbrahim yüksek bir taştı. İbrahim (as) onun üzerinde durarak duvarları örüyordu. İbrahim (as) bu taşın üzerinde durarak Beytullah’ı inşa ettiği için ona bu ad verilmiştir.
İbrahim Aleyhisselam ile İsmail (as), Beytullah’ın inşasını tamamlayınca, Cenab-ı Allah, Cebrail’i (as) göndererek İbrahim’e (as) Beytullah’ı nasıl tavaf edeceğini, nasıl hac yapılacağını öğretti. Bugün yapılan hac usulü o zaman yapılandan farksızdır. Hz. Peygamber de aynı usulü tâkib etmiştir.
5- Amelikalıların inşası: İbrahim’in (as) inşasından sonra Mekke ve Kâbe’nin idaresini ele geçiren Amelikalılar tarafından Kâbe beşinci defa olarak, yıkılıp yeniden yapılmıştır.
6- Cürhümlülerin inşası: Beytullah altıncı defa tamire ihtiyaç gösterince Kâbe’nin idaresini ellerinde bulunduran Cürhüm kabilesi tarafından yıkılıp yapılmıştır.
7- Kusay’ın inşası: Yedinci defa olarak Kâbe, Mekke’nin hâkimiyetini elinde bulunduran Kusay tarafından tamir ve inşa edilmiştir.
8- Kureyş’in inşası: Sekizinci defa olarak Kâbe, Kureyş kabilesi tarafından yıkılıp yapılmıştır. Kâbe’nin bu inşası sırasında Hz. Peygamber gençlik çağında bulunuyordu. Kendisi de bu inşaya katılanlardandı.Bizzat Kâbe için taş taşımış ve Hacer’ul-Esved’in, hangi kabile tarafından yerine yerleştirileceği konusunda çıkan ihtilâfta hakemlik yapmış ve ihtilâfı gidermiştir. Kureyş kabilesi Kâbe duvarlarının çok zayıfladığını ve yıkılmak üzere olduğunu görünce onu tamir için yıkıp yeniden yapmaya karar verdiler. Bu esnada bir Bizans gemisi Cidde yakınlarında Mekke sahiline düşen Şuaybe önlerine gelince parçalandı. Kureyşliler bu haberi alır almaz derhal oraya gittiler. Geminin kerestesini satın alarak Mekke’ye getirdiler. Kâbe’nin inşası için Mekke’de bulunan bütün Kureyş kabilelerine bir nevi vergi yüklediler. Para topladılar. Toplanan paralarla ve elde ettikleri o geminin kerestesi ile Kâbe’nin yeniden inşasına başladılar. Hacer’ul-Esved’in yerleştirileceği köşedeki seviyeye kadar duvar yükseldi. Sıra Hacer’ul-Esved’i- yerine koymaya geldi. Kabileler arasında ihtilâf zuhur etti. Hangi kabilenin taşı yerine koyacağı hususunda anlaşamadılar. Anlaşmazlık o dereceye vardı ki, nerde ise birbirleri ile harbedeceklerdi. Nihayet bu konuda bir hakem seçmeye kardar verdiler. «Şu sokaktan Beytullah’a ilk olarak kim girerse onu hakem seçelim» dediler. Bu anlaşma üzerine belirttikleri sokaktan Hz. Peygamber (sas) çıkageldi. Hepsi O’nun hakemliğinde ittifak ettiler. Hz. Peygamber bu ihtilâfı halletmek için derhal Hacer’ul-Esved’in bir örtü içine konmasını ve her kabileden bir kimsenin bu örtünün bir ucundan tutmasını emretti. Hepsi böyle yaparak taşı konulacağı yer seviyesine kaldırdılar. Hacer’ul-Esved’i ise Hz. Peygamber bizzat kendi eliyle konulacağı yere yerleştirip ihtilâfı tamamen ortadan kaldırdı. O’nun bu hakemliği, bir zaman sonra inançlardaki ihtilâfları da ortadan kaldıracağına bir işaretti.
9- İbn-i Zübeyr’in inşası: Abdullah b. Zübeyr devrin halifesi, Yezîd’e isyan ederek Mekke’ye hâkim olmuştu. Yezîd. Husavn b. Nümeyr’in kumandasında bir ordu göndererek Abdullah b. Zübeyr’i itaat altına almak için Mekke üzerine yürüdü, İbn-i Zübevr’in kuvvetleri Harem-i Şerife sığınarak savunma vaziyeti aldı. Orada güneşin tesirinden kurtulmak için bâzı çadırlar ve hasırdan kulübeler yaptırarak bunların içinde barınıyorlardı. Husayn b. Nümeyr’in kuvvetleri ise Cebel-i Ebî Kubeys’e çıkarak oradan hücuma geçtiler. Harem içinde bulunan askerlere mancınıkla taşlar atmaya başladılar. Bu esnada İbn-i Zübevr’in askerlerinden biri bir yerden bir yere ateş götürürken rüzgâr bu ateşten bir kıvılcımı Kâbe’nin perdeleri üzerine uçurdu ve örtüler ateş alarak kısa zamanda Kâbe yandı. Bunun üzerine İbn-i Zübeyr sonradan yıkılmaya yüz tutan Kâbe duvarlarını yıkıp, şimdiki Hatîm’i de içine alan büyük bir bina yaptı. Ayrıca Kâbe’ye, Rukn-i Irakî ile Rukn-i Yemânî arasında şimdiki Kâbe kapısının tam hizasında ikinci bir kapı daha açtı. Kâbe’nin alanı genişlediğinden, boyu kısa görünüşlü oldu. Bunu önlemek için de, daha önceki bovu on sekiz arşın olan Kâbe’nin yüksekliğini artırarak O’na dokuz arşım daha ilave yaptı. Böylece İbrahim (as) zamanındaki ilk yapı tarzında geniş bir bina inşa edilmiş oldu.
10- Haccac’ın inşası: İbn-i Zübeyr’in isyanı bastırılıp Abdülmelik Mekke’ye hâkim olduktan sonra Mekke valiliğine tâyin edilen Haccac, Kâbe’nin bu yeni şekildeki inşasını uygun bulmayarak onu yıkıp yeniden yapmak istediğini Abdülmelik’e duyurdu. Abdülmelik’in onayını aldıktan sonra Haccac, Kâbe’nin Hatîm tarafındaki duvarını yıkıp binayı kısalttı ve Hz. Peygamber devrinde olduğu şekle irca etti. İbn-i Zübeyr’in Rükn-i Şâmî ile Rükn-i Irakî arasında açtığı ikinci kapıyı da taşlarla kapattı. Bu kapı Kâbe duvarında halen bellidir. Dikkat edenler kapıyı göreceklerdir. Kâbe’nin son şekli Haccac’ın inşa etiği alan mevcut binadır. Ondan sonra bâzı tâmirat görmüş, fakat temelden yıkılmamıştır.
11- Sultan Murad: Kâbe son defa Osmanlı padişahlarından Ahmed oğlu Sultan Murad tarafından 1659/ 1039 H. senesinde tamir edilmiştir. Kâbe’nin cephesindeki duvarında bir çatlama zuhur etti. Daha sonra yağan şiddetli bir yağmurdan mütevellid sel suları Kâbe’yi basarak diğer duvarlarında da çatlamalar oldu. Kâbe’nin Şam cephesindeki duvarı iki taraftan yıkılmaya yüz tuttu. Bu durum sultan Murad’a aksettirildi. Bunun üzerine mühendislerini göndererek Kâbe’yi tamir ettirdi. Kâbe’nin kapısını da altın kaplama yaptırdı. Makâm-ı İbrahim’i de tamir ettirdi. Harem-i Şerifi çakıllarla döşetti.
İşte Kâbe’nin tarihini kısaca zikrettik. Daha geniş bilgi almak için, Eb’ul-Velîd el-Ezrakî’nin «Kâbe ve Mekke Tarihi» adı ile Türkçe’ye tercüme edilen kitabından faydalanın.
Tarihin değişik dönemlerinde tahrip olan veya yıkılan Kâbe’nin Ebrehe ordusundan, İlahi kudret tarafından korunması, yakında Kâbe’ye sahip olarak gönderilecek Efendimiz’in (sas) nübüvvetine işaret içindir.
Üstad Bediüzzaman da bu hadiseyi irhasattan kabul ederek kayda geçmiştir. İrhasattan bahsettiği, 19. mektubun, 16. işaretinin, üçüncü kısmının, beşinci misalinde bu hususu şöyle anlatır;
“Çendan velâdet gecesinde değil, fakat velâdete pek yakın olduğu cihetle, o hadiseler de irhasat-ı Ahmediyedir (asm) ki, Sûre-i “Elem tera keyfe”de nass-ı kat’î ile beyan edilen Vak’a-i Fildir ki, Kâbe’yi tahrip etmek için, Ebrehe namında Habeş meliki gelip, fil-i Mahmudî namında cesîm bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke’ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler. Ebâbil kuşları onları mağlûp ve perişan etmiş, kaçmışlar. Bu kıssa-i acibe, tarih kitaplarında tafsilen meşhurdur. İşte şu hadise, Resul-i Ekrem’in (sas) delâil-i nübüvvetindendir. Çünkü velâdete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâbe-i Mükerreme, gaybî ve harika bir surette, Ebrehe’nin tahribinden kurtulmuştur.”
En doğrusunu Allah bilir.
Necdet İÇEL
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder