Kur’an-ı Kerim, daha çok hangi konular üzerinde durmuştur?
Kuranı Kerimde üzerinde en çok durulan konular üç kategoride incelenir. Bunlar;
1-İman
2-İbadet
3-Ahlak
30 Kasım 2012 Cuma
Kişilik gelişiminde değerlerin etkisi nedir?
Kişilik gelişiminde değerlerin etkisi nedir?
Dini ve ahlaki değerler, insan kişiliğine iyiliksever, büyüklerine saygılı, adaletli, hoşgörülü, arkadaşını kendine tercih eden, doğru ve dürüst bir yapı kazandırmaya çalışır. Allah inancı, insan bilincini, evreni yaratan bilince bağlar; böylece benlik, başıboşluktan kurtulmuş olur. Ahiret inancı insana sorumluluk bilinci kazandırır; böylece insan, bilinçli hareket eden bir kişiliğe sahip olur.
Her ibadetin insan karakterine kattığı olumlu bir etki vardır. Oruç tutmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi aksatmayanlar, zaman içinde yardımsever, iyi bir insan kişiliğine sahip olurlar.
Dini ve ahlaki değerlerin toplum gözünde kıymetini yitirmesi, insanların kötü ve zararlı kişilikler kazanmasına yol açar. Yalnızca kazanmayı ön plana çıkaran piyasa koşulları, insanlara, zayıf ve güçsüzlere yaşam alanı tanımayan, acımasız bir kişilik kazandırır.
Anlatım: Dr. Ali Kuzudişli
“Değer, örf ve âdet” kavramlarının anlamları nedir?
“Değer, örf ve âdet” kavramlarının anlamları nedir?
ÖRF
Örfler, çoğu zaman toplumun katı beklentileri olarak nitelenen birtakım örnek tutum ve davranışlardır Örfler, aynı zamanda toplumu, herhangi bir değer sisteminin bünyesini oluşturan temel taşlarını da temsil ederler Bu değerler sistemi, toplumsal yapının durumuna göre giderek özel bir hukuk sistemine göre ya da o sistemdeki bir yasa maddesine de gerekçe olur
Örflerin bireyle birey, bireyle aile, bireyle komşular ve akrabalar, bireyle halk ve ulus arasındaki ilişkileri, davranışları, tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır Toplumun her üyesini sürekli olarak baskı altında tutan örfler, zorlayıcı yaptırıcı ya da yasaklayıcı yaptırımlarıyla bireyin grupla cemaatla ya da toplumla uygunlaşımını sağlarlar Öte yandan cins, yaş, sınıf ve mesleklere göre belirlenmiş çeşitli örfler bunlar arasında bağlantıyı koruma, kollama, pekiştirme ve denetleme işlevleriyle de yüklüdürler Örflere karşı çıkma kimi toplumlarda yasaya karşı çıkmayla bir tutulur; hatta zaman zaman yasaların da üstünde tutularak katı ve bağışlamasız bir tutumla birey cezalandırılır
ADET
Adetler, tıpkı örfler gibi birçok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemektedirler Toplumsal yaşamın düzenli gitmesinde, kuralların uygulanmasında adetler etkili olmaktadırlar; örneğin karşılama ve uğurlamalar; yemek ve sofra düzenleri; geçiş dönemleriyle ilgili kutlama ve kutsamalar; kız isteme, nişanlılık ve evlenme usülleri; cinsler, yaş grupları, meslek mensupları arasındaki ilişkilerin biçimleri; selamlaşma, hatır sorma sırasında uyulması gereken kurallar; bayramlar, mevsimler, önemli günlerle ilgili davranış biçimleri; 'yas alma', 'baş sağlığı dileme' gibi durumlarda söylenecek sözler, takınılacak tavırlar ve tutumlar adetlerin alanına girerler
Adetler çeşitli kökenlerden kaynaklanmış ve biçimlenmişlerdir; bunlar içerisinde geçmiş zamanların yaşama biçimleri, dünya görüşleri, ilginç rastlantı ve olaylar önemli bir yer tutarlar Bir toplumda, toplumun bütününü ilgilendiren adetler olduğu gibi, çeşitli mesleklerin, mezheplerin, etnik grupların vb kendilerine özgü adetleri vardırAdetlerin pratikteki uygulanışını giderek gelenekleşmesini sağlayan bu konuda bilinçli yada bilinçsiz görev üstlenen yaş ve cins gruplarıyla dinsel liderler, dernek yöneticileri, oyun grubu başkanları bulunmaktadır Kimi adetler oldukça durağan ve sürekliyken, kimisi de zamanla değişebilen niteliktedir Adetlerden bir bölümü toplumun büyük değişim çalkantısına ayak uydurarak özlerinde ve biçimlerinde sınırlı değişmelere uyarak benliklerini bir dereceye kadar korurken, bir bölümü de tıpkı canlı organizmalar gibi etkinliği ve diriliğini zamanla yitirerek gün gelir ortadan kalkarlar
GELENEK
Gelenekler geniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine geçirilebilen bilgi, tasarım, boş inanç, yaşantı biçimi; daha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür Dar anlamda ise, kuşaklar boyunca bir toplumun örneğin kutsal yada politik işleri gibi önemli konulardaki görüşlerdir Gelenekler sözlü ve yazılı olmak üzere iki bölüme ayrılırlar Tıpkı adetler gibi, ama onlardan daha güçlü olarak toplumsal yaşamın düzenlenmesinde ve denetlenmesinde önemli rol oynarlarNitelikleri bakımından genellikle tutucu olan gelenekler aile, hukuk, din ve politika gibi toplumsal kurumlar üzerinde etkilidirler; bilim ve sanat, geleneklerin daha az etkisi altındadırlar Bireyin bağlı bulunduğu grubun yada toplumun geleneklerine karşı çıkması, bu karşı çıkışın derecesine göre bireyin toplulukça afarozundan saldırıya uğramasına, hor görülmesinden alaya alınmasına kadar genişleyen tepki türlerinde biçimlenir Geleneklerin tıpkı örfler gibi yasalarla belirlenmiş türleri vardır Yasa, geleneklere ve onlara aykırı davranışlar için verilecek olan cezaları bir ölçüye sokmaya çalışır Gelenekler, genellikle yasalardan çok daha geniş bir alanı yönetirler
GÖRENEK
Göreneğin örfe, adete, geleneğe bakarak yaptırım gücü daha zayıftır Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekdeki yapılmalı özelliği görenekteki yapılabilme özelliğini alır En yalın tanımıyla bir şeyi görüle geldiği gibi yapma alışkanlığı olan görenek, öteki sosyal alışkanlık gibi gerekli ve uygun görülenleri kapsar Ama bunların mutlaka yerine getirilmesini istemez Öteden beri yapıla gelmekte olan, fakat henüz adet durumunu kazanmamış olan bu davranış biçimlerine grubun, toplumun gelişmesin uygun yenilikler eklenir Bunlar süreklilik kazandığı gibi, bir süre sonra ortadan kalkabilirler
Görenekler, günlük yaşantımızın gerekli gördüğü ilişkilerin düzenlenmesinde, bireyler arasındaki sürtüşmeleri azaltmakta, toplumsal ilişkilerin kolaylaşmasında, belirleyici rol oynarlar Komşu ziyaretlerinde, hasta yoklamalarında alış-verişte, ortak taşıtlara inip binmede, tanışma ve tanıştırılmalarda nasıl davranılacağını belirleyerek ilişkilerin düzenli gitmesine yardımcı olurlar
ÖRF
Örfler, çoğu zaman toplumun katı beklentileri olarak nitelenen birtakım örnek tutum ve davranışlardır Örfler, aynı zamanda toplumu, herhangi bir değer sisteminin bünyesini oluşturan temel taşlarını da temsil ederler Bu değerler sistemi, toplumsal yapının durumuna göre giderek özel bir hukuk sistemine göre ya da o sistemdeki bir yasa maddesine de gerekçe olur
Örflerin bireyle birey, bireyle aile, bireyle komşular ve akrabalar, bireyle halk ve ulus arasındaki ilişkileri, davranışları, tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır Toplumun her üyesini sürekli olarak baskı altında tutan örfler, zorlayıcı yaptırıcı ya da yasaklayıcı yaptırımlarıyla bireyin grupla cemaatla ya da toplumla uygunlaşımını sağlarlar Öte yandan cins, yaş, sınıf ve mesleklere göre belirlenmiş çeşitli örfler bunlar arasında bağlantıyı koruma, kollama, pekiştirme ve denetleme işlevleriyle de yüklüdürler Örflere karşı çıkma kimi toplumlarda yasaya karşı çıkmayla bir tutulur; hatta zaman zaman yasaların da üstünde tutularak katı ve bağışlamasız bir tutumla birey cezalandırılır
ADET
Adetler, tıpkı örfler gibi birçok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemektedirler Toplumsal yaşamın düzenli gitmesinde, kuralların uygulanmasında adetler etkili olmaktadırlar; örneğin karşılama ve uğurlamalar; yemek ve sofra düzenleri; geçiş dönemleriyle ilgili kutlama ve kutsamalar; kız isteme, nişanlılık ve evlenme usülleri; cinsler, yaş grupları, meslek mensupları arasındaki ilişkilerin biçimleri; selamlaşma, hatır sorma sırasında uyulması gereken kurallar; bayramlar, mevsimler, önemli günlerle ilgili davranış biçimleri; 'yas alma', 'baş sağlığı dileme' gibi durumlarda söylenecek sözler, takınılacak tavırlar ve tutumlar adetlerin alanına girerler
Adetler çeşitli kökenlerden kaynaklanmış ve biçimlenmişlerdir; bunlar içerisinde geçmiş zamanların yaşama biçimleri, dünya görüşleri, ilginç rastlantı ve olaylar önemli bir yer tutarlar Bir toplumda, toplumun bütününü ilgilendiren adetler olduğu gibi, çeşitli mesleklerin, mezheplerin, etnik grupların vb kendilerine özgü adetleri vardırAdetlerin pratikteki uygulanışını giderek gelenekleşmesini sağlayan bu konuda bilinçli yada bilinçsiz görev üstlenen yaş ve cins gruplarıyla dinsel liderler, dernek yöneticileri, oyun grubu başkanları bulunmaktadır Kimi adetler oldukça durağan ve sürekliyken, kimisi de zamanla değişebilen niteliktedir Adetlerden bir bölümü toplumun büyük değişim çalkantısına ayak uydurarak özlerinde ve biçimlerinde sınırlı değişmelere uyarak benliklerini bir dereceye kadar korurken, bir bölümü de tıpkı canlı organizmalar gibi etkinliği ve diriliğini zamanla yitirerek gün gelir ortadan kalkarlar
GELENEK
Gelenekler geniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine geçirilebilen bilgi, tasarım, boş inanç, yaşantı biçimi; daha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür Dar anlamda ise, kuşaklar boyunca bir toplumun örneğin kutsal yada politik işleri gibi önemli konulardaki görüşlerdir Gelenekler sözlü ve yazılı olmak üzere iki bölüme ayrılırlar Tıpkı adetler gibi, ama onlardan daha güçlü olarak toplumsal yaşamın düzenlenmesinde ve denetlenmesinde önemli rol oynarlarNitelikleri bakımından genellikle tutucu olan gelenekler aile, hukuk, din ve politika gibi toplumsal kurumlar üzerinde etkilidirler; bilim ve sanat, geleneklerin daha az etkisi altındadırlar Bireyin bağlı bulunduğu grubun yada toplumun geleneklerine karşı çıkması, bu karşı çıkışın derecesine göre bireyin toplulukça afarozundan saldırıya uğramasına, hor görülmesinden alaya alınmasına kadar genişleyen tepki türlerinde biçimlenir Geleneklerin tıpkı örfler gibi yasalarla belirlenmiş türleri vardır Yasa, geleneklere ve onlara aykırı davranışlar için verilecek olan cezaları bir ölçüye sokmaya çalışır Gelenekler, genellikle yasalardan çok daha geniş bir alanı yönetirler
GÖRENEK
Göreneğin örfe, adete, geleneğe bakarak yaptırım gücü daha zayıftır Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekdeki yapılmalı özelliği görenekteki yapılabilme özelliğini alır En yalın tanımıyla bir şeyi görüle geldiği gibi yapma alışkanlığı olan görenek, öteki sosyal alışkanlık gibi gerekli ve uygun görülenleri kapsar Ama bunların mutlaka yerine getirilmesini istemez Öteden beri yapıla gelmekte olan, fakat henüz adet durumunu kazanmamış olan bu davranış biçimlerine grubun, toplumun gelişmesin uygun yenilikler eklenir Bunlar süreklilik kazandığı gibi, bir süre sonra ortadan kalkabilirler
Görenekler, günlük yaşantımızın gerekli gördüğü ilişkilerin düzenlenmesinde, bireyler arasındaki sürtüşmeleri azaltmakta, toplumsal ilişkilerin kolaylaşmasında, belirleyici rol oynarlar Komşu ziyaretlerinde, hasta yoklamalarında alış-verişte, ortak taşıtlara inip binmede, tanışma ve tanıştırılmalarda nasıl davranılacağını belirleyerek ilişkilerin düzenli gitmesine yardımcı olurlar
Toplumu birleştiren temel değerlerin nelerdir?
Toplumu birleştiren temel değerlerin nelerdir?
Toplumdaki farklı anlayışları ve bölgesel kültürleri birleştiren, herkesin ortak paydasını oluşturan değerlere temel değerler denir. Örneğin vatan, ülkü, bayrak, bağımsızlık gibi değerler, bu topraklarda yaşayan bütün insanları kuşatan temel değerlerdir.
Yüzyıllar boyunca aynı geçmişe sahip oluşumuz, aynı inançları paylaşmamız, aynı yurtta yaşamamız, bizi birbirimize bağlar; aradaki farklılıkları unutturur.
Sevinçli günlerimizde temel değerler etrafında bir araya geliriz. Bireysel sıkıntılarımızı unutur; herkesle beraber seviniriz. Ülkemizin bir tarafında meydana gelen acı bir olay, hepimizi yasa boğar; yardım için elimizden geleni yapmaya gayret ederiz.
Bir ülkenin temel değerleri, onun en kıymetli varlığıdır. Bu nedenle değerlerimize sahip çıkmalı, herhangi bir nedenle öz değerlerimizi küçük görmemeliyiz.
Kur’an’ın akla ve düşünmeye verdiği önemi vurgulayan bir ayet meali
Kur’an’ın akla ve düşünmeye verdiği önemi vurgulayan bir ayet meali bularak defterinize
yazınız.
"Rabbimiz ALLAH (c.c.) şöyle buyurmaktadır. "Ne zaman onlara: ALLAHın indirdiklerine uyun' denilse onlar: 'Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız' derler. Ya atalarınız aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?..."(Bakara 170) Atalarının izini sürdürmekte ısrar eden beyinsizler, sağır, kör ve akıl edemeyenler, tüm insanlığı da kendileri gibi olmaya zorlamakta .İnanmak, inancını yaşamak isteyen akıllı insana karşı koymak Hz. Musa'ya karşı çıkan Fir’avunun, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e karşı çıkan Ebu Cehillerin özellikleridir. Müslüman akıllıdır. Yani aklını en doğru en güzel şekilde kullanandır.
Not:Aşağıdaki sayılar:1.sayı sure ismini(numarasını )2.sayı ayet sayısını gösterir.45.surenin 5.ayeti gibi)
45:5 - | Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır. |
49:4 - | (Resülüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir. |
40:67 - | "Sizi (önce) bir topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir aleka (embriyo)dan yaratan, sonra sizi bir bebek olarak çıkaran, sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlar olmanız için yaşatıp büyüten O'dur. İçinizden kimi de daha önce vefat ettiriliyor. (Bunları Allah) belirli bir süreye ulaşasınız ve aklınızı kullanasınız diye (böyle yapıyor)." |
36:68 - | Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güçve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı? |
29:63 - | Andolsun ki onlara, "Gökten su indirip, onunla ölümünün ardındanyeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah " derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah'a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar. |
25:44 - | Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar. |
Böyle bir sevmek hangi Türk şairin bir şiiridir?
İslam alimlerinden optik ilminin kurucusu olarak bilinen kişi kimdir
İslam alimlerinden optik ilminin kurucusu olarak bilinen kişi kimdir, optik ilminin kurucusu kimdir?
İbni Heysem : ( 965 - 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim.
İbni Heysem : ( 965 - 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim.
Osmanli sultani 2. Murad'in türbesi hangi ildedir
Osmanlı sultanı 2. Murad'ın ikinci Murad'ın türbesi hangi ildedir?
Sultan II.Murad’ın (1403-1451) türbesi, Muradiye’de türbelerin bulunduğu bahçenin en büyük ve görkemli girişin hemen karşısında yer almaktadır. Kitabesinde belirtildiğine göre, Sultan II.Murad’ın 1451 yılında ölümü üzerine, vasiyeti uyarınca oğlu Fatih Sultan Mehmet tarafından 1451 yılında yaptırılmıştır. Ayrıca padişahın ölümünden önce hazırladığı vasiyetine göre 1443 yılında ölen büyük oğlu Alaaddin’in yakınına yalnızca kendisinin gömülmesini istemiştir. Ayrıca Allah’ın rahmetinin üzerine yağması için toprağa gömülerek, üzerinin açık bırakılmasını arzu etmiştir. Bu nedenle, dikdörtgen planlı türbenin üzerindeki sekizgen kasnaklı, sekiz sütunun taşıdığı kubbe yağmuru içeriye alacak biçimde açık bırakılmıştır.
Türbe 13.45x13.45 m. ölçüsünde kare planlıdır. Ortada dört ayak ve dört sütunun taşıdığı bir kasnak üzerine oturmuş bir kubbe ve bunun çevresinde de tonozlu bir galerisi bulunmaktadır. Buradaki sütunlar Bizans döneminden kalmıştır. Ortadaki kubbe sekizgen kasnaklı olup, kubbeye geçişler tromplar aracılığı ile sağlanmıştır. Vasiyeti üzerine de kubbe kilit taşı yerine yuvarlak bir açıklık bırakılmıştır. Mezarının üzeri toprakla örtülü basit bir mezardır.
Son derece sade, duvarları kesme köfeki taşı ile tuğladan yapılmıştır. Ayrıca sedefli motiflerle bezeli kapı saçağının güzel bir ağaç işçiliği vardır. Türbenin doğusundaki pencere kapı haline getirilmiş ve buraya 7.25x7.80 m. ölçüsünde bir yapı eklenmiştir. Bu bölümde Sultan II.Murad’ın oğlu Sultan Alaaddin, Şehzade Ahmet, Şehzade Orhan ve kızı Şehzade Hatun’un sandukaları bulunmaktadır. Bu bölümün üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu türbe kapısı üzerine de 5.51x1.86 m. ölçüsünde üç satırlık nesih yazılı bir kitabe yerleştirilmiştir:
Besmele…. Eselî ve ebedî varlıkla muttasıf ve mimtaz olan Allah’a hamd ve sena olsun. Batıl dinlerden uzak, kolaylıklar gösteren İslâm Dinini beşeriyete lütf ettiği Peygamber Efendimize ve onun ehli beytine ve eshabına salât ve selâmlar olsun. İmdi; bu yokluğa mahkûm ve aldatıcı, yorgunluk ve sıkıntı âleminden sonu gelmeyen ve sevinçlilerle dolu olan, zenginlik ve fer3ah âlemine, zamanların sultanlarının sultanı, diyarların ve kara ve deniz memleketlerinin sahib gazi ve mücahitlerin padişahı, zaif ve biçarelerin sığınağı, Osman oğullarının mabihüliftiharı, lütufkâr Allahımızın iyaneti ile seçilmiş olan padişah oğlu padişah Beyazıd Han oğlu Mehmed oğlu Murad h.855 senesi muharreminin ilk Çarşamba günü kuşluk vakti göçtü. Allah onu cennetlerin cihannümalarına yerleştirsin ve rahmet taneleri de üzerinde olsun.
Türbe 1743, 1781, 1790 ve 1844 yıllarında onarılmıştır.
Sultan II.Murat Turbesi (Osmangazi) |
Sultan II.Murad’ın (1403-1451) türbesi, Muradiye’de türbelerin bulunduğu bahçenin en büyük ve görkemli girişin hemen karşısında yer almaktadır. Kitabesinde belirtildiğine göre, Sultan II.Murad’ın 1451 yılında ölümü üzerine, vasiyeti uyarınca oğlu Fatih Sultan Mehmet taraf... |
Türbe 13.45x13.45 m. ölçüsünde kare planlıdır. Ortada dört ayak ve dört sütunun taşıdığı bir kasnak üzerine oturmuş bir kubbe ve bunun çevresinde de tonozlu bir galerisi bulunmaktadır. Buradaki sütunlar Bizans döneminden kalmıştır. Ortadaki kubbe sekizgen kasnaklı olup, kubbeye geçişler tromplar aracılığı ile sağlanmıştır. Vasiyeti üzerine de kubbe kilit taşı yerine yuvarlak bir açıklık bırakılmıştır. Mezarının üzeri toprakla örtülü basit bir mezardır.
Son derece sade, duvarları kesme köfeki taşı ile tuğladan yapılmıştır. Ayrıca sedefli motiflerle bezeli kapı saçağının güzel bir ağaç işçiliği vardır. Türbenin doğusundaki pencere kapı haline getirilmiş ve buraya 7.25x7.80 m. ölçüsünde bir yapı eklenmiştir. Bu bölümde Sultan II.Murad’ın oğlu Sultan Alaaddin, Şehzade Ahmet, Şehzade Orhan ve kızı Şehzade Hatun’un sandukaları bulunmaktadır. Bu bölümün üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu türbe kapısı üzerine de 5.51x1.86 m. ölçüsünde üç satırlık nesih yazılı bir kitabe yerleştirilmiştir:
Besmele…. Eselî ve ebedî varlıkla muttasıf ve mimtaz olan Allah’a hamd ve sena olsun. Batıl dinlerden uzak, kolaylıklar gösteren İslâm Dinini beşeriyete lütf ettiği Peygamber Efendimize ve onun ehli beytine ve eshabına salât ve selâmlar olsun. İmdi; bu yokluğa mahkûm ve aldatıcı, yorgunluk ve sıkıntı âleminden sonu gelmeyen ve sevinçlilerle dolu olan, zenginlik ve fer3ah âlemine, zamanların sultanlarının sultanı, diyarların ve kara ve deniz memleketlerinin sahib gazi ve mücahitlerin padişahı, zaif ve biçarelerin sığınağı, Osman oğullarının mabihüliftiharı, lütufkâr Allahımızın iyaneti ile seçilmiş olan padişah oğlu padişah Beyazıd Han oğlu Mehmed oğlu Murad h.855 senesi muharreminin ilk Çarşamba günü kuşluk vakti göçtü. Allah onu cennetlerin cihannümalarına yerleştirsin ve rahmet taneleri de üzerinde olsun.
Türbe 1743, 1781, 1790 ve 1844 yıllarında onarılmıştır.
Sekizgenin iç açilari toplami kaç derecedir?
Çocuklar duymasin adli dizide haluk karakterinin mesleği nedir
Çocuklar duymasin adli dizide haluk karakterinin mesleği nedir?
İnşaat mühendisidir...
İnşaat mühendisidir...
29 Kasım 2012 Perşembe
Veda Hutbesi’nin içerdiği evrensel prensipler nelerdir?
Veda Hutbesi’nin içerdiği evrensel prensipler nelerdir?
1- Herkesin can, mal ve namusu tecâvüzden korunmuştur.
2- Kimsenin, kimseye zarar vermeye hakkı yoktur.
3- Bütün Müslümanlar kardeştir.
4- Bütün borçlar iâde edilecek ve borç olarak alınanın dışında bir fazlalık (fâiz) ödenmeyecektir.
5- Kan dâvâları ve âdâleti şahsen yerine getirmek yasaklanmıştır.
6- Kadınlar, erkeklerin hayat arkadaşlarıdır, buna göre onlara iyi muâmele edilmesi emredilmiş, onların da tıpkı erkekler gibi mal ve mülke şahsî tasarruf hakları olduğu öngörülmüştür.
7- İnsanların ırk ve renk farkı gözetilmeksizin birbirine eşit oldukları belirtilmiştir.
8- Aile ve toplum hayatına zarar veren zina vb. davranışlar yasaklanmıştır.
9- Kuran-ı Kerim’in, insanlara bir emânet olarak bırakıldığı ve sımsıkı sarılınması tavsiye edilmiştir.
10- Cahiliyyet döneminde Araplar arasında ihtilâf konusu olan gün, ay ve yıl hesaplamasına açıklık getirilmiş, çıkar için bazı ayların helâl, bazı ayların haram sayılması ve bunların yerlerinin değiştirilmesi yasaklanmış, bir yıl on iki ay olarak tespit edilmiştir. Ayrıca Mekke ve çevresinin kutsallığına işâret edilmiştir.
11- Emânetlerin, sâhiplerine mutlaka iâdesi vurgulanmıştır.
Vedâ Hutbesinin hukuk açısından insan haklarına getirdiği değerler açıktır. Dînî , ilmî, sosyal, idârî, siyâsî ve ailevî birtakım hak ve vazifeler getirmiştir. Bu hutbenin sosyolojik tarih açısından da önemi inkâr edilemez. Hz. Peygamber bu hitâbesinde cahiliyyet döneminin bütün âdet ve geleneklerini yıkmış, her biri bir devrim niteliğinde olan hak ve vazifelerle ilgili hükmünü bildirmiştir.Bu hitabenin irad olunduğu gün, İslâmiyet, bütün kudret ve ihtişâmıyla, dünyaya hitap ediyor, cahiliyyet döneminin bütün karanlıklarıyla ve sapıklıklarıyla geçmiş ve kapanmış olduğunu bildiriyordu.
1- Herkesin can, mal ve namusu tecâvüzden korunmuştur.
2- Kimsenin, kimseye zarar vermeye hakkı yoktur.
3- Bütün Müslümanlar kardeştir.
4- Bütün borçlar iâde edilecek ve borç olarak alınanın dışında bir fazlalık (fâiz) ödenmeyecektir.
5- Kan dâvâları ve âdâleti şahsen yerine getirmek yasaklanmıştır.
6- Kadınlar, erkeklerin hayat arkadaşlarıdır, buna göre onlara iyi muâmele edilmesi emredilmiş, onların da tıpkı erkekler gibi mal ve mülke şahsî tasarruf hakları olduğu öngörülmüştür.
7- İnsanların ırk ve renk farkı gözetilmeksizin birbirine eşit oldukları belirtilmiştir.
8- Aile ve toplum hayatına zarar veren zina vb. davranışlar yasaklanmıştır.
9- Kuran-ı Kerim’in, insanlara bir emânet olarak bırakıldığı ve sımsıkı sarılınması tavsiye edilmiştir.
10- Cahiliyyet döneminde Araplar arasında ihtilâf konusu olan gün, ay ve yıl hesaplamasına açıklık getirilmiş, çıkar için bazı ayların helâl, bazı ayların haram sayılması ve bunların yerlerinin değiştirilmesi yasaklanmış, bir yıl on iki ay olarak tespit edilmiştir. Ayrıca Mekke ve çevresinin kutsallığına işâret edilmiştir.
11- Emânetlerin, sâhiplerine mutlaka iâdesi vurgulanmıştır.
Vedâ Hutbesinin hukuk açısından insan haklarına getirdiği değerler açıktır. Dînî , ilmî, sosyal, idârî, siyâsî ve ailevî birtakım hak ve vazifeler getirmiştir. Bu hutbenin sosyolojik tarih açısından da önemi inkâr edilemez. Hz. Peygamber bu hitâbesinde cahiliyyet döneminin bütün âdet ve geleneklerini yıkmış, her biri bir devrim niteliğinde olan hak ve vazifelerle ilgili hükmünü bildirmiştir.Bu hitabenin irad olunduğu gün, İslâmiyet, bütün kudret ve ihtişâmıyla, dünyaya hitap ediyor, cahiliyyet döneminin bütün karanlıklarıyla ve sapıklıklarıyla geçmiş ve kapanmış olduğunu bildiriyordu.
“Vahiy, Mushaf, tecvit ve tefsir” kavramlarının anlamlarını
"Vahiy, Mushaf, tecvit ve tefsir” kavramlarının anlamlarını öğreniniz.
Vahiy: Yüce Allahım emir ve yasaklarını peygamberlerine bildirmesidir.
Mushaf: Kuranı kerimin bir diğer adıdır. Sayfalara yazılmış anlamına gelmektedir.
Tecvit: Kuranı okuma esnasında uyulması gereken kıraat kurallarıdır.
Tefsir: Kuran ayetlerinin asla uygun biçimde yorumlanmasıdır.
Vahiy: Yüce Allahım emir ve yasaklarını peygamberlerine bildirmesidir.
Mushaf: Kuranı kerimin bir diğer adıdır. Sayfalara yazılmış anlamına gelmektedir.
Tecvit: Kuranı okuma esnasında uyulması gereken kıraat kurallarıdır.
Tefsir: Kuran ayetlerinin asla uygun biçimde yorumlanmasıdır.
Hz. Muhammed, İslam dinini yaymak için neler yapmıştır?
Hz. Muhammed, İslam dinini yaymak için neler yapmıştır?
İslâm'da asıl olan barıştır. Savaş, zulmün önlenmesi, hakkın kabûl ettirilmesi için meşrû kılınmıştır. 13 seneye yaklaşan Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk yılında, müşriklerden gördükleri bunca zulüm, işkence ve haksızlığa rağmen, mü'minlere sabırlı olmaları, Allah'ın dinini güzellikle tebliğe çalışmaları emredilmiş, savaşa izin verilmemişti.
İslâm'da asıl olan barıştır. Savaş, zulmün önlenmesi, hakkın kabûl ettirilmesi için meşrû kılınmıştır. 13 seneye yaklaşan Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk yılında, müşriklerden gördükleri bunca zulüm, işkence ve haksızlığa rağmen, mü'minlere sabırlı olmaları, Allah'ın dinini güzellikle tebliğe çalışmaları emredilmiş, savaşa izin verilmemişti.
Hicretten sonra Müslümanlar, giderek müşriklere karşı koyabilecek duruma geldiler. Üstelik Müslümanların düşmanları çoğaldı, sabır yolu ile barışı sürdürmek artık mümkün değildi. Bundan dolayı Hicretin 2'inci yılı başlarında Safer ayında;
"Zulüm ve haksızlığa uğratılarak, kendilerine savaş açılan kimselere (mü'minlere) savaş izni verildi. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kâdirdir. Onlar, 'Rabbımız Allah'tır' dediler diye, haksız yere yurtlarından (Mekke'den) çıkarıldılar..." (el-Hacc Sûresi, 39-40) anlamındaki âyet-i kerimelerle Müslümanlara, kendilerini savunmak üzere savaş izni verildi.
Mekke müşrikleriyle, Medine'de bulunan Müslümanlar arasında, sırasıyla Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları oldu. Mekke müşrikleri Medine'yi basmak, Hz. Rasûlullah (s.a.s.)'i öldürmek, Müslümanlığı yok etmek için her çâreye baş vurdular; bütün imkân ve güçlerini ortaya koydular; fakat amaçlarına ulaşamadılar. Müslümanların günden güne güçlenmelerine, sayılarının artmasına engel olamadılar.
Ancak Medine dışındaki kabîleler, Müslümanlığın ne olduğunu yeterince bilmiyorlardı. Kâbe'nin komşusu ve koruyucusu olduğu için saygı duydukları Kureyş kabîlesi, kendi içlerinden çıktığı halde Hz. Muhammed (s.a.s.)'in peygamberliğini kabûl etmemiş, hatta onu yurdundan çıkarmışlardı. Bu yüzden, Müslümanlığın Medine dışındaki kabîlelere tanıtılabilmesi ve geniş ölçüde yayılmasının sağlanabilmesi için, Mekkelilerle barış yapılmasına ihtiyaç vardı. Rasûlullah (s.a.s.), Mekkelilerle barış yaparak, diğer kabîlelerle serbestçe ilişkiler kurmayı arzu ediyordu.
Hudeybiye Anlaşmasıyla iki taraf arasında barış ve güvenlik sağlandı. Artık, Müslümanlığın yayılması için herkese ve her tarafa duyurma zamanı gelmişti. Rasûlullah (s.a.s) Hudeybiye'den dönünce bu konuyu ashâbıyle istişâre etti. Büyük ve komşu devletlerin hükümdarlarıyla bazı Arap beyliklerine mektup ve elçi gönderilmesi kararlaştırıldı. Üzerinde "Muhammed Rasûlullah" yazılı gümüş bir yüzük yaptırıldı, mektuplar bununla mühürlendi.
Elçiler ve Gönderildikleri Hükümdarlar
Bizans Kayser'i Hirakliyus'a, İran Kisrâ'sı Hüsrev Perviz'e, Habeşistan Necâşisi Ashame'ye, Mısır (İskenderiyye) Mukavkısı Cüreyc'e, Gassan Emîri Hâris b. Ebî Şemmer'e ve Yemâme Emîri Hevze b.Ali'ye elçiler ve mektuplar gönderildi.
Daha sonra, Mekkelilerin anlaşmayı bozmaları üzerine Mekke fethedildi ve Kabe bütün putlardan temizlendi. Mekke'nin fethiyle birlikte İslam'n yayılışı ivme kazandı ve kısa sürede geniş bir coğrafyaya yayıldı.
Suffa’nın, İslam dininin yayılmasına katkısı nasıl olmuştur?
Akabe Biatları’nın İslam dini için önemi nedir?
Mekkelilerin Hz. Muhammed’e karşı tutumları nasıl olmuştur?
“Hilfu’l-Fudul, tebliğ, hicret ve suffa” kavramlarının anlamı nedir?
“Hilfu’l-Fudul, tebliğ, hicret ve suffa” kavramlarının anlamı nedir?
“Hilfu’l-Fudul" islam öncesi mekkede kurulan, peygamberimizinde üyesi olduğu, faziletliler topluluğu isimli örgüttür.
Tebliğ: allah'ın mesajlarının insanlara anlatılması ve açıklanmasıdır.
Hicret: 622 yılında Müslümanların Mekkeden medineye göç etmesi olayıdır.
Suffa: Medine'de mescidi Nebiye birleşik şekilde kurulan ilk okuldur.
“Hilfu’l-Fudul" islam öncesi mekkede kurulan, peygamberimizinde üyesi olduğu, faziletliler topluluğu isimli örgüttür.
Tebliğ: allah'ın mesajlarının insanlara anlatılması ve açıklanmasıdır.
Hicret: 622 yılında Müslümanların Mekkeden medineye göç etmesi olayıdır.
Suffa: Medine'de mescidi Nebiye birleşik şekilde kurulan ilk okuldur.
Veda Hutbesi’ni okuyarak insan hakları açısından değerlendiriniz
Veda Hutbesi’ni okuyarak insan hakları açısından değerlendiriniz.
Veda Hutbesi, İslami ilimler açısından da, insan hakları açısından da manevi ve tarihi bir öneme sahiptir. 632 yılında Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam (s.a.v) tarafından buyrulan bu hutbe, İslam Toplumu ilk İnsan Hakları Belgesi olarak da kabul edilir.
Şu anda demokratik ülkelerde insan hakları kavramının içinde anayasalarda ve kanunlarda yer alan, kadın hakları, çocuk hakları, yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, kişi hak ve hürriyeti, suçta sorumluluk, özel hayatın gizliliği, mal ve can emniyeti, eşitlik, işkencenin yasaklanması gibi kavramlar yaklaşık 14 asır önce Veda Hutbesi'nde açıkça yer almaktadır.
Herkesin ama özellikle insan hakları konusunda araştırma yapanların, bu sitede de yer alan çeşitli bildirgelerin, uluslararası sözleşmelerin, evrensel beyannamelerin yanında Veda Hutbesi'ni de titizlikle okumalarını tavsiye ediyoruz:
Hamd, yüce Allah'a mahsustur. Ona hamd eder , ondan af diler ve ona tevbe ederiz.
Nefislerimizin fenalıklarından ve kötü amellerimizden ona sığınırız. "Allah'ın hidâyet ettiğini, kimse doğru yoldan çıkaramaz. " "Allah'ın şaşırttığını da kimse doğru yola getiremez. "
Şahâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. O, birdir, onun eşi ve benzeri yoktur. Yine şahâdet ederim ki, Muhammed, onun kulu ve Resulüdür .
Nefislerimizin fenalıklarından ve kötü amellerimizden ona sığınırız. "Allah'ın hidâyet ettiğini, kimse doğru yoldan çıkaramaz. " "Allah'ın şaşırttığını da kimse doğru yola getiremez. "
Şahâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. O, birdir, onun eşi ve benzeri yoktur. Yine şahâdet ederim ki, Muhammed, onun kulu ve Resulüdür .
Ey İnsanlar!
Belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha hiç buluşamayacağım .
Dikkat ediniz! Belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha hiç buluşamayacağım.
Dikkat ediniz! Belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha hiç buluşamayacağım .
Sözlerimi iyi dinleyip ezberleyen kişiye, Allah rahmet eylesin. Belki ulaştırılan kişi, dinleyenden daha anlayışlı olabilir .
Belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha hiç buluşamayacağım .
Dikkat ediniz! Belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha hiç buluşamayacağım.
Dikkat ediniz! Belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha hiç buluşamayacağım .
Sözlerimi iyi dinleyip ezberleyen kişiye, Allah rahmet eylesin. Belki ulaştırılan kişi, dinleyenden daha anlayışlı olabilir .
Ey İnsanlar!
Rabbinize kulluk (ibadet ) ediniz.
Beş vakit namazınızı kılınız.
Ramazan ayında orucunuzu tutunuz.
Beytullah (Kâ'be)'ı hacc ediniz.
Gönül hoşluğu ile mallarınızın zekâtını veriniz.
Âmirlerinize itaat ediniz.
Ki, Rabbinizin Cennetine girebilesiniz .
Rabbinize kulluk (ibadet ) ediniz.
Beş vakit namazınızı kılınız.
Ramazan ayında orucunuzu tutunuz.
Beytullah (Kâ'be)'ı hacc ediniz.
Gönül hoşluğu ile mallarınızın zekâtını veriniz.
Âmirlerinize itaat ediniz.
Ki, Rabbinizin Cennetine girebilesiniz .
Ey İnsanlar!
Bu hangi gündür?
Bu ayınız hangi aydır?
Bu beldeniz hangi beldedir (biliyor musunuz)?
Gününüz, haram ve dokunulmaz bir gündür.
Ayınız, haram ve dokunulmaz bir aydır.
Beldeniz (Mekke), haram ve mübarek bir beldedir .
Bu hangi gündür?
Bu ayınız hangi aydır?
Bu beldeniz hangi beldedir (biliyor musunuz)?
Gününüz, haram ve dokunulmaz bir gündür.
Ayınız, haram ve dokunulmaz bir aydır.
Beldeniz (Mekke), haram ve mübarek bir beldedir .
Ey İnsanlar!
İşte, kanlarınız, mallarınız ve namuslarınız da, yüce Rabbinize kavuşuncaya kadar, öyle mukaddestir ve doku- nulmazdır; bunlara tecavüz yasaklanmıştır .
Dikkat edin!
Tebliğ ettim mi? (Üç kere)
Ey Allah'ım! Bunlara tebliğte bulunduğuma şahid ol ! (Üç kere)
Biliniz ki (Ahirette) ben, önceden gelip Havuz başında sizi bekleyeceğim. Başka ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim. Sakın çok günah işleyip de yüzümü kara çıkarmayınız .
Benden görmüş, benden işitmiş ve benden sormuş olduğunuz konularda, bana isnat ederek yalan uyduran kimse, cehennemdeki yerine hazırlansın .
Haberiniz olsun ki, ben bazı erkek ve kadınlara şefaat edeceğim . Ancak kurtarmak istediğim halde, bazılarına şefaat etme imkânım olamıyacaktır. "Ya Rabbî, onlar da benim arkadaşlarımdır/ümmetimdir." diyeceğim. Yüce Allah bana "Senden sonra onların neler yaptığını sen bilmezsin." buyuracaktır .
Kimin yanında bir emanet varsa, hemen onu sahibine versin .
İyi biliniz ki, üç şey, Müslümanların kalplerine kin ve kıskançlık sokmaz:
1. İhlâsla amel etmek,
2. Emir sahiplerine/yöneticilere nasihatte bulunmak,
3. Müslümanların cemaatine / âlimlere - ki, onlar dua ederlerse, duaları kabul olur ve arkalarındakilere de ulaşır - (itikat ve salih amelde) uymak .
Dört şeye çok dikkat edin: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Allah'ın haram kıldıldığı hiçbir nefsi öldürmeyin. Hırsızlık etmeyin. Zina etmeyin .
İşte, kanlarınız, mallarınız ve namuslarınız da, yüce Rabbinize kavuşuncaya kadar, öyle mukaddestir ve doku- nulmazdır; bunlara tecavüz yasaklanmıştır .
Dikkat edin!
Tebliğ ettim mi? (Üç kere)
Ey Allah'ım! Bunlara tebliğte bulunduğuma şahid ol ! (Üç kere)
Biliniz ki (Ahirette) ben, önceden gelip Havuz başında sizi bekleyeceğim. Başka ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim. Sakın çok günah işleyip de yüzümü kara çıkarmayınız .
Benden görmüş, benden işitmiş ve benden sormuş olduğunuz konularda, bana isnat ederek yalan uyduran kimse, cehennemdeki yerine hazırlansın .
Haberiniz olsun ki, ben bazı erkek ve kadınlara şefaat edeceğim . Ancak kurtarmak istediğim halde, bazılarına şefaat etme imkânım olamıyacaktır. "Ya Rabbî, onlar da benim arkadaşlarımdır/ümmetimdir." diyeceğim. Yüce Allah bana "Senden sonra onların neler yaptığını sen bilmezsin." buyuracaktır .
Kimin yanında bir emanet varsa, hemen onu sahibine versin .
İyi biliniz ki, üç şey, Müslümanların kalplerine kin ve kıskançlık sokmaz:
1. İhlâsla amel etmek,
2. Emir sahiplerine/yöneticilere nasihatte bulunmak,
3. Müslümanların cemaatine / âlimlere - ki, onlar dua ederlerse, duaları kabul olur ve arkalarındakilere de ulaşır - (itikat ve salih amelde) uymak .
Dört şeye çok dikkat edin: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Allah'ın haram kıldıldığı hiçbir nefsi öldürmeyin. Hırsızlık etmeyin. Zina etmeyin .
Ey İnsanlar !
İyi biliniz ki, câhiliyet devrine ait her çirkin âdet, ayaklarımın altındadır.
Buna göre, câhiliyet devrinin bütün kan davaları kaldırılmıştır, hükümsüzdür. Kaldırdığım ilk kan davası da bize ait kan davalarından Abdulmuttalib'in torunu Râbia'nin (Hâris'in ) kan davasıdır.
Her türlü riba (tefecilik/faizcilik) kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz, Abdulmuttalib'in oğlu Abbâs'ın faizidir .
Ancak ana paranız size aittir, sizin hakkınızdır. Bundan dolayı ne fazla isteyip borçlulara zulmediniz, ne de hakkınızdan az alıp mazlum duruma düşünüz! Allah, faizin yasak olduğunu bildirmiştir .
Dikkat edin! Her suç sahibi, kendi suçundan ancak kendisi sorumludur. Hiçbir câninin işlediği suçun cezasını evlâdı çekmez. Hiç bir evlâdın suçundan da babası sorumlu tutulamaz .
İyi biliniz ki, câhiliyet devrine ait her çirkin âdet, ayaklarımın altındadır.
Buna göre, câhiliyet devrinin bütün kan davaları kaldırılmıştır, hükümsüzdür. Kaldırdığım ilk kan davası da bize ait kan davalarından Abdulmuttalib'in torunu Râbia'nin (Hâris'in ) kan davasıdır.
Her türlü riba (tefecilik/faizcilik) kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz, Abdulmuttalib'in oğlu Abbâs'ın faizidir .
Ancak ana paranız size aittir, sizin hakkınızdır. Bundan dolayı ne fazla isteyip borçlulara zulmediniz, ne de hakkınızdan az alıp mazlum duruma düşünüz! Allah, faizin yasak olduğunu bildirmiştir .
Dikkat edin! Her suç sahibi, kendi suçundan ancak kendisi sorumludur. Hiçbir câninin işlediği suçun cezasını evlâdı çekmez. Hiç bir evlâdın suçundan da babası sorumlu tutulamaz .
Ey İnsanlar!
Bugün şeytan, kesin olarak şu topraklarınızda kendisine tapılmaktan, temelli olarak ümidini kesmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, onu sevindirmiş olacaksınız .
Dininizi korumak için ondan sakınınız!
Bugün şeytan, kesin olarak şu topraklarınızda kendisine tapılmaktan, temelli olarak ümidini kesmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, onu sevindirmiş olacaksınız .
Dininizi korumak için ondan sakınınız!
Ey İnsanlar!
Şüphe yok ki, zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü haline dönmüştür.
Allah katında, ayların sayısı, on ikidir .
Bunlardan dördü, haram aylardır ki, üçü, birbiri ardınca gelir: Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem.
Bir de Cumâd (e'l-âhire) ile Şa'ban arasındaki Mu- dar'ın ayı Receb'tir .
Şüphe yok ki, zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü haline dönmüştür.
Allah katında, ayların sayısı, on ikidir .
Bunlardan dördü, haram aylardır ki, üçü, birbiri ardınca gelir: Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem.
Bir de Cumâd (e'l-âhire) ile Şa'ban arasındaki Mu- dar'ın ayı Receb'tir .
Ey İnsanlar!
Kadınların hakkında Allah'tan korkunuz.
Çünkü siz onları, ancak Allah'ın bir emaneti olarak aldınız ve onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz.
Kadınların hakkında Allah'tan korkunuz.
Çünkü siz onları, ancak Allah'ın bir emaneti olarak aldınız ve onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz.
Ey İnsanlar!
Şüphe yok ki, sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır.
Onların da sizin üzerinizde hakları vardır .
Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; aile mahremiyetinizi, hiçbir kimseye çiğnetmemeleri ve hoşlanmadığınız bir kimseyi izniniz olmadıkça aile yuvanıza sokmamalarıdır.
Eğer onlar bunun aksini yaparlarsa, onları uyarmanızda bir sakınca yoktur .
Dikkat edin! Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru bir şekilde yörenin âdet ve geleneklerine göre, her türlü yiyecek, giyecek (ve mesken) ihtiyacını sağlamanızdır .
Kadınlar hakkında size, hayırlı olmanızı, onlara iyi davranmanızı tavsiye ederim .
Size haber vereyim mi?
Mü'min, insanların canları ve malları konusunda emin oldukları kişidir.
Müslüman, insanların elinden ve dilinden rahatsız olmadıkları kimsedir.
Mücahid, Allah'a itaatte nefsiyle mücadele edendir.
Muhacir ise, hata ve günahlardan uzaklaşandır .
Şüphe yok ki, sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır.
Onların da sizin üzerinizde hakları vardır .
Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; aile mahremiyetinizi, hiçbir kimseye çiğnetmemeleri ve hoşlanmadığınız bir kimseyi izniniz olmadıkça aile yuvanıza sokmamalarıdır.
Eğer onlar bunun aksini yaparlarsa, onları uyarmanızda bir sakınca yoktur .
Dikkat edin! Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru bir şekilde yörenin âdet ve geleneklerine göre, her türlü yiyecek, giyecek (ve mesken) ihtiyacını sağlamanızdır .
Kadınlar hakkında size, hayırlı olmanızı, onlara iyi davranmanızı tavsiye ederim .
Size haber vereyim mi?
Mü'min, insanların canları ve malları konusunda emin oldukları kişidir.
Müslüman, insanların elinden ve dilinden rahatsız olmadıkları kimsedir.
Mücahid, Allah'a itaatte nefsiyle mücadele edendir.
Muhacir ise, hata ve günahlardan uzaklaşandır .
Ey İnsanlar!
İlim ölmeden ve çekilmeden önce onu alınız (öğreniniz)...
Dikkat edin! İlmin gitmesi demek, onu taşıyanların (âlimlerin) gitmesidir . (Üç kere)
İlim ölmeden ve çekilmeden önce onu alınız (öğreniniz)...
Dikkat edin! İlmin gitmesi demek, onu taşıyanların (âlimlerin) gitmesidir . (Üç kere)
Ey İnsanlar!
Ben size öyle bir emanet bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça, yolunuzu asla şaşırmazsınız. O, Allah'ın kitabı (Kur'ân-ı Kerim)dır (Allah'ın Peygamberinin sünnetidir. ).
Ben size öyle bir emanet bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça, yolunuzu asla şaşırmazsınız. O, Allah'ın kitabı (Kur'ân-ı Kerim)dır (Allah'ın Peygamberinin sünnetidir. ).
Ey İnsanlar!
Sözümü iyi dinleyiniz ve aklınızda iyi tutunuz.
Müslüman Müslümanın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar kardeştir.
Din kardeşinize ait olan bir mal, gönül rızası ile olmadıkça, başkası için helâl olmaz. Nefsinize (kendinize) de zulmetmeyiniz (Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır).
Allah aşkına tebliğ ettim mi?
Ey Allah'ım, şâhid ol !
Sakın, Sakın! Benden sonra kâfirler olarak câhiliyet devrine dönüp birbirinizin boynunu vurmayınız .
Gündüzün sonunda bir müddet Allah yolunda çalışmak (cihad etmek), dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır .
Aynı şekilde gündüzün evvelinde bir müddet Allah yolunda çalışmak (cihad etmek), dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır .
Sözümü iyi dinleyiniz ve aklınızda iyi tutunuz.
Müslüman Müslümanın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar kardeştir.
Din kardeşinize ait olan bir mal, gönül rızası ile olmadıkça, başkası için helâl olmaz. Nefsinize (kendinize) de zulmetmeyiniz (Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır).
Allah aşkına tebliğ ettim mi?
Ey Allah'ım, şâhid ol !
Sakın, Sakın! Benden sonra kâfirler olarak câhiliyet devrine dönüp birbirinizin boynunu vurmayınız .
Gündüzün sonunda bir müddet Allah yolunda çalışmak (cihad etmek), dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır .
Aynı şekilde gündüzün evvelinde bir müddet Allah yolunda çalışmak (cihad etmek), dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır .
Ey İnsanlar!
Rabbiniz bir, babanız da birdir; hepiniz, Âdem'in soyundansınız. Âdem ise, topraktandır .
Allah katında sizin en şerefliniz, en takva sahibi olanınız , Allah'ın emirlerini en çok yerine getiren, yasaklarından da en çok korkanınızdır.
Dikkat edin! Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Araba; beyazın siyaha, siyahın beyaza bir üstünlüğü yoktur. Şeref ve üstünlük, ancak takva/Allah'tan çok kork- ma iledir.
Tebliğ ettim mi ?
Burada bulunananlar, bunları bulunmayanlara tebliğ etsin . Belki ulaştırılan kişi, dinleyenden daha anlayışlı olabilir .
Rabbiniz bir, babanız da birdir; hepiniz, Âdem'in soyundansınız. Âdem ise, topraktandır .
Allah katında sizin en şerefliniz, en takva sahibi olanınız , Allah'ın emirlerini en çok yerine getiren, yasaklarından da en çok korkanınızdır.
Dikkat edin! Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Araba; beyazın siyaha, siyahın beyaza bir üstünlüğü yoktur. Şeref ve üstünlük, ancak takva/Allah'tan çok kork- ma iledir.
Tebliğ ettim mi ?
Burada bulunananlar, bunları bulunmayanlara tebliğ etsin . Belki ulaştırılan kişi, dinleyenden daha anlayışlı olabilir .
Ey İnsanlar!
Şüphe yok ki, Allah her hak sâhibine hakkını (Kur'ân-ı Kerim'de) vermiştir.
Vârise, vasiyete gerek yoktur .
Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir.
Zina eden için (suçunun karşılığı) mahrumiyet vardır.
Babasını reddedip soyunu inkâr eden veya kendisini efendisinden başkasına nispet eden kişi, Kıyamet gününe kadar, kesilmeksizin Allah'ın gazabına, meleklerin ve bütün Müslümanların lânetine uğrasın !
Kadın kocasının malından onun izni olmadan bir şey veremez. Evdeki yemek bile olsa.
Ödünç alınan şey, geri verilmelidir. Menfaatlenmesi için verilen mal veya arazi, iade edilmelidir. Borç ödenmesi gerekir. Kefil, kefaleti karşılığında borçludur .
Şüphe yok ki, Allah her hak sâhibine hakkını (Kur'ân-ı Kerim'de) vermiştir.
Vârise, vasiyete gerek yoktur .
Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir.
Zina eden için (suçunun karşılığı) mahrumiyet vardır.
Babasını reddedip soyunu inkâr eden veya kendisini efendisinden başkasına nispet eden kişi, Kıyamet gününe kadar, kesilmeksizin Allah'ın gazabına, meleklerin ve bütün Müslümanların lânetine uğrasın !
Kadın kocasının malından onun izni olmadan bir şey veremez. Evdeki yemek bile olsa.
Ödünç alınan şey, geri verilmelidir. Menfaatlenmesi için verilen mal veya arazi, iade edilmelidir. Borç ödenmesi gerekir. Kefil, kefaleti karşılığında borçludur .
Ey İnsanlar!
Kölelerinize (Hizmetinizde, emrinizde olanlara) karşı iyi davranınız.
Kölelerinize (Hizmetinizde, emrinizde olanlara) iyi bakınız. Onlara da yediğinizden yedirmeğe, giydiğinizden giydirmeğe çalışınız.
Eğer affedemeyeceğiniz bir suç işlerlerse, kendilerini bırakın, onlara izin veriniz. Fakat (onlara, güçsüzdürler diye) asla eziyet ve işkence yapmayınız .
Kölelerinize (Hizmetinizde, emrinizde olanlara) karşı iyi davranınız.
Kölelerinize (Hizmetinizde, emrinizde olanlara) iyi bakınız. Onlara da yediğinizden yedirmeğe, giydiğinizden giydirmeğe çalışınız.
Eğer affedemeyeceğiniz bir suç işlerlerse, kendilerini bırakın, onlara izin veriniz. Fakat (onlara, güçsüzdürler diye) asla eziyet ve işkence yapmayınız .
Ey İnsanlar!
Allah'tan korkunuz. Sizin başınıza burnu ve kulağı kesik Habeşî biri amir/yönetici olarak atansa dahi, Allah'ın Kitab'ına uyduğu müddetçe, onu dinleyiniz ve ona itaat ediniz .
Yarın (Ahirette) beni sizden soracaklar. Benim hakkımda ne söyleyeceksiniz ?
(Risâletimi/Peygamber olarak bana bildirilenleri tebliğ ettim mi? Görevimi yaptım mı?
Ashâb-ı Kiram, bu soruya hep bir ağızdan,
"Evet! Yemin ederiz ki, tebliğ ettin. Bize nasihatte ve tebligatta bulundun. Böylece şahâdet ederiz. " dediler.
Vâdi, bu sözlerle çalkalandı.
Allah'ın Resulü parmağını havaya kaldırarak, üç kere :)
Şâhid ol, Ya Rabbî!
Şâhid ol, Ya Rabbî!
Şâhid ol, Ya Rabbî ! Buyurdu.
Allah'tan korkunuz. Sizin başınıza burnu ve kulağı kesik Habeşî biri amir/yönetici olarak atansa dahi, Allah'ın Kitab'ına uyduğu müddetçe, onu dinleyiniz ve ona itaat ediniz .
Yarın (Ahirette) beni sizden soracaklar. Benim hakkımda ne söyleyeceksiniz ?
(Risâletimi/Peygamber olarak bana bildirilenleri tebliğ ettim mi? Görevimi yaptım mı?
Ashâb-ı Kiram, bu soruya hep bir ağızdan,
"Evet! Yemin ederiz ki, tebliğ ettin. Bize nasihatte ve tebligatta bulundun. Böylece şahâdet ederiz. " dediler.
Vâdi, bu sözlerle çalkalandı.
Allah'ın Resulü parmağını havaya kaldırarak, üç kere :)
Şâhid ol, Ya Rabbî!
Şâhid ol, Ya Rabbî!
Şâhid ol, Ya Rabbî ! Buyurdu.
Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretinin sebepleri nelerdir?
Mevlit Kandili’nde toplumumuzda ne tür etkinlikler yapılmaktadır?
İslaiyetten önce Arabistan'da hangi inançlar yaygındı?
Orta asya kültür merkezlerinin tarihi ne zamana kadar iner? Orta Asyanın ilk kültür merkezleri hangileridir?
Orta asya kültür merkezlerinin tarihi ne zamana kadar iner? Orta Asyanın ilk kültür merkezleri hangileridir?
Anav : Batı Türkistan / MÖ 4 bin (tarım, hayvancılık, doku-macılık, keramik)
Kelteminar : Aral gölü çevresi / MÖ 3 bin (avcılık, balıkçılık, madencilik)
Andronova : Altay -Ural çevresi / MÖ 1700 (hayvancılık, bakır ve bronz işlemeciliği)
Karasuk : Karasuk ırmağı / MÖ 1200 (atlı araba, çadır dokuma)
Togar : Altay çevresi / MÖ 700 (sanatsal etkinlikler)
Anav : Batı Türkistan / MÖ 4 bin (tarım, hayvancılık, doku-macılık, keramik)
Kelteminar : Aral gölü çevresi / MÖ 3 bin (avcılık, balıkçılık, madencilik)
Andronova : Altay -Ural çevresi / MÖ 1700 (hayvancılık, bakır ve bronz işlemeciliği)
Karasuk : Karasuk ırmağı / MÖ 1200 (atlı araba, çadır dokuma)
Togar : Altay çevresi / MÖ 700 (sanatsal etkinlikler)
Hititlerde tarih yazıcılığına verilen isim nedir?
Bangladeşte kutuplarda ve çöllerde yaşayan insanlar bu bölgelerin iklimine uymak için neler yapmışlardır?
Misir siyasi tarihi hangi dönemlere ayrılır? Mısırın özgün bir uygarlık olarak gelişmesinin sebepleri nelerdir?
Mısır siyasi tarihi hangi dönemlere ayrılır? Mısırın özgün bir uygarlık olarak gelişmesinin sebepleri nelerdir?
Antik Mısır
Antik Mısır
Ana madde: Antik Mısır
Antik Mısır (Khemet, Egypt), Antik Çağ'daki en büyük medeniyetlerdendir. Kuzeydoğu Afrika'da Nil Nehri'nin denize ulaştığı yarısı çevresinde yayılmış antik bir uygarlıktır. Uygarlığın yayıldığı bölge, bugünkü Mısır toprakları içinde yer almaktadır. MÖ 3.050 yılları civarında kuruluşundan önce, "Aşağı Mısır" (Nil Deltası ve güneyi, şimdiki Kuzey Mısır) ve "Yukarı Mısır" (Teb kenti merkez olmak üzere günümüz Güney Mısır'ı) olarak ikiye ayrılmaktaydı. Uygarlık, MÖ 3.150 [1] dolaylarında ilk firavunun yönetimi altında Aşağı Mısır'ı ve Yukarı Mısır'ı politik olarak birleştirdi. Bu politik birlik, izleyen 3 bin yıl boyunca sürdü. [2]
Yukarı Mısır'ın tarihine değin bulunan en eski bilgiler MÖ 6000'li yılları göstermektedir; ancak kurucusu Tiu'nun doğum tarihi ya da yaşadığı dönem hala sırdır. Aşağı Mısır'a gelince, bilinen kurucusu Ro en ünlü kralı da Akrep Kral filminde de ilham alınan Scorpion of Egypt (Mısır Akrebi), Zekhen'dir. Yukarı Mısır'ı kendi yönetimi altında birleştiren Zekhen'den sonra kral olan Narmer, Delta bataklıklarına doğru yayılmayı sürdürmüştür.
Narmer'in kuzey Mısır'daki; Wazner'in güney Mısırdaki egemenliği sonrasında; Hor-Aha (ya da Menes olarak bilinir) birleşik Mısır İmparatorluğu'nun ilk firavunuydu.
Antik Mısır'ın Primadleri
Antik Mısır tarihinde, arada Orta Krallık olarak adlandırılan görece istikrarsız dönemlerin yaşandığı bir dizi istikrarlı krallık dönemleri yer almaktadır. Antik Mısır, Yeni Krallık döneminde en gelişkin düzeyine ulaştı. Ardından, ağır seyreden bir gerileme dönemine girdi.
Eski Mısır uygarlığının başarısı, kısmen Nil Vadisi'nin koşullarına uyum sağlamakta gösterdiği beceriden gelmektedir. Taşkınların öngörülmesi ve verimli vadinin kontrollü sulanması, toplumsal ve kültürel gelişmeyi besleyen ürün fazlasının üretilmesini sağlamıştır. Ürün fazlasının kullanılmasıyla siyasi otorite, Nil vadisi ve onun civarındaki çöl arazisindeki madenleri işletmek, özgün bir yazı sistemini erken evrelerde geliştirmek, karmaşık inşaa ve tarım projelerini hayata geçirmek, dış dünya ile ticareti geliştirmek ve yabancı istilacıları uzak tutmaya ve Mısır üstünlüğünü kabul ettirmeye yönelik bir askeri yapılanışı sağlamak için gerekli kaynakları sağlamıştır. Bu yöndeki faaliyetleri harekete geçiren ve planlayıp örgütleyen, seçkin yazmanlardan oluşan bir bürokrasi, dini liderler, bir Firavun'un denetimi altındaki yöneticiler topluluğuydu. Bu unsurlar, aynı hedeflere yönelik olarak yönlendirildi ve bölgede yerleşik insanları, ayrıntılı düzenlenmiş bir dini inançlar sistemi çerçevesinde bir araya getirdi. [3][4]
Roma Dönemi
Antik Mısır, son dönemlerine doğru birbiri ardına gelen dış güçler karşısında yenilgilere uğradı ve MÖ 31 yılında, erken Roma İmparatorluğu tarafından istila edilerek firavunların egemenliğine son verildi, Roma'nın bir eyaleti haline getirildi ve uzun yıllar öyle kaldı. [5]
Başkent ve ülke merkezi İskenderiye oldu. Bu süre içinde Mısır'da ekonomik ve mimari gelişmeler yaşandı. Bunun yanında Roma-Mısır kültürü kaynaşmasıda oldu. Yunan mimarisi ve kültürü, Mısır'a ulaştı.
Osmanlı ve Arap Dönemi
Ana madde: Mısır Eyaleti
Bizans İmparatorluğu ülkeyi bir süre kontrol etti. Ancak İslam İmparatorluğu'nun askerleri sefere girdi ve Bizanslıları yenerek Mısır'ı aldı. Böylece Mısır, Müslüman-Arap bir ülkeye dönüştü. Sünni İslam kısa sürede Mısır'da yayıldı.
İslam Halifeliği tarafından kontrol edilen Mısır Fatimiler, Memlükler ve Eyyubiler tarafından uzun yıllar yönetildi.
I. Selim (Yavuz) (1470-1520), Mısır'ıRidaniye Muharebesi'nden sonraOsmanlılar adına fethetti[6]
Kavalalı Mehmet Ali Paşa (1769-1849), Mehmet Ali Paşa hanedanı kurucusu olan Osmanlı'ya bağlı[7] paşa
Daha sonra 1517 yılında Yavuz Sultan Selim'in Ridaniye Muharebesi'yle Memlûk Sultanlığı'nı yıkarak Mısır'ı Osmanlı topraklarına katması sonucunda Mısır Eyaleti kurulmuştur. Halifelikte Türklere geçmiştir.
Fransız Çıkarması ve yaşanan çatışmalar.
1798 yılında Fransa eyalete çıkarma yapmıştır. 1805 yılında vali olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa bağımsız olarak hareket etmeye başlamış ve daha sonra kendi soyundan gelen Kavalalılar Hanedanı tarafından yönetilecek olan, iç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı Mısır Hidivliği'ni kurmuştur. Böylece Mısır Eyaleti ortadan kalkmıştır.
19. yüzyıla kadar Mısır'da Osmanlı egemenliği sürmeye devam etmiştir. Ardından yılında Britanya İmparatorluğu Mısır'ı almıştır.
İngiliz Dönemi
Ana madde: İngiliz egemenliği (Mısır)
Mısır Bayrağı 1882
Mısır Bayrağı 1922
1882-1922 yılları arasında İngiliz işgali altındaki Mısır'ın fiilen Osmanlılardan kopması ve öteden beri süren İngiliz-Fransız rekabetinin İngilizler lehine noktalanması gibi iki önemli sonuç doğurdu. İngilizler, Osmanlıların ve Avrupa devletlerinin gösterdiği tepkiyi göz önüne alarak resmi bir siyasi denetim kurmaktan kaçınmakla birlikte, stratejik çıkarlarını güvence altına almadan Mısır'dan çekilmeye niyetleri olmadıklarını da ortaya koydular.
İngiliz işgal kuvvetleri iyice zayıflamış olan hidiv yönetimini güçlendirmek yerine hidivi istekleri doğrultusunda hareket edecek sembolik bir güç olarak ayakta tutma yolunu seçtiler. Aynı dönemde İstanbul'daki İngiliz büyükelçisinin Mısır'la ilgili olarak hazırladığı raporda yönetimde köklü değişikliklerin gereğine işaret edilerek bunun ancak askeri işgal altında yürütülebileceği görüşüne yer veriliyordu. 1883'te tam yetkili temsilci ve başkonsolos olarak Mısır'a gönderilen Sir Evelyn Baring benzer görüşleri savunarak İngiliz hükümetini Örtülü Protektora politikasını benimsemeye ikna etti.
İngilizler, müdahaleye uluslararası bir meşruluk kazandırmak amacıyla, Mısır'ın mali durumunu düzelterek bütçe fazlasıyla özellikle Fransa'ya olan borçlarını düzenli olarak ödemeye başlamasını ve Süveyş Kanalını hem barış, hem de savaş döneminde açık tutma sözü vererek uluslararası muhalefetin önemini yitirmesini sağladılar. Bu arada İngilizler, danışman sıfatı taşıyan yöneticilerini kilit noktalara yerleştirerek Mısır hükümeti üzerinde dolaylı ama son derece etkili bir denetim sistemi kurdular.
Babasının ölümünden sonra genç yaşta hidiv olan Abbas Hilmi Paşa Örtülü Protektora yönetimine tepki göstererek 1893'te kukla başbakan Mustafa Fehmi'yi başbakanlıktan uzaklaştırdı. İngilizler tepki olarak Hidiv Abbas Hilmi Paşa'nın yetkilerini kısıtladılar. 1890'ların sonlarında ortaya çıkan milliyetçi akımlar, özellikle yayın ve propaganda çalışmaları temelinde örgütlenmeye çalıştı. Abbas Hilmi Paşa'dan da destek alan hareket, Sudan'ın yeniden Mısır'a bağlanması için yürütülen kampanyalar sırasında (1896-98) geniş bir kitle desteği buldu. Daha sonra kâğıt üzerindeki İngiliz-Mısır ortak yönetimine karşın Sudan'ın bir İngiliz sömürgesine dönüştürülmesi, milliyetçi tepkilerin derinleşmesinde önemli rol oynadı.
Zamanla kalıcı bir nitelik kazanan İngiliz işgaline karşı duyulan tepki son derece yoğunlaştı. Haziran 1906'da bir İngiliz subayını öldüren Denşavay köylülerinin acımasızca cezalandırılmasıyla başlayan karışıklıklar, büyük bir boyut kazanarak Sir Evelyn Baring'in görevinden ayrılmasına yol açtı. Yeni yüksek temsilci Sir Eldon Gorst İngiliz denetimini gevşetmeye ve Mısır kurumlarının daha etkili bir konum kazanmasını sağlamaya çalıştı.
I. Dünya Savaşı'nda Osmanlılara savaş açtıktan hemen sonra resmen protektora yönetimini ilan eden İngilizler Abbas Hilmi Paşa'yı hidivlikten uzaklaştırarak amcası Hüseyin Kamil'i sultan unvanıyla başa geçirdiler. Böylece İngiliz güdümündeki Mısır Sultanlığı kurulmuş oldu. Savaş'tan hemen sonra Saad Zaglul Paşa başkanlığındaki üç Mısırlı siyasetçi, İngiliz hükümetine bağımsızlık konusunun görüşülmesini önerdiler. İngiliz hükümetinin öneriyi reddetmesi ve Saad Zaglul'un tutuklanması ülke çapında kitle gösterilerine yol açtı. Mısır'a gönderilen Lord Edmund Allenby, milliyetçilere ödün vererek bir uzlaşma politikası izledi. Saad Zaglul serbest bırakıldı ve ülke düzeyinde bir örgüte dönüşmüş olan Vafd, Mısır'ın en etkili siyasi gücü haline geldi. Lord Allenby, İngiliz çıkarlarını koruyacak bir antlaşmayı sonraya bırakarak tek yanlı bağımsızlık ilan edilmesini (Şubat 1922) sağladı. Böylece Mısır sorunlarla dolu olarak bağımsızlığını kazanırken, Ahmed Fuad da I. Fuad adıyla kral unvanı aldı.
Krallık
Ana madde: Mısır Krallığı
Mısır Sultanlığı'nın 28 Şubat 1922'de Birleşik Krallık'tan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Ahmed Fuad Paşa, I. Fuad adıyla kral unvanını aldı. Kralın yürütme yetkilerini belirleyerek iki meclisli bir yasama organı oluşturan ve Mısır'ı bir meşruti monarşi durumuna getiren yeni anayasa Nisan1923'te yürürlüğe girdi. Ardından hazırlanan seçim yasasıyla erkeklerle sınırlı olmak üzere genel oy hakkı tanındı. Yasaya göre Temsilciler Meclisi'nin bütün üyeleri, Senato üyelerinin de yarısı doğrudan seçimle belirlenecekti. Aslında Mısır'da ne bağımsızlık, ne de anayasal yönetim süreci tam anlamıyla oturmuş sayılabilirdi. Çünkü kutuplarını kral, Vafd Partisi ve Birleşik Krallığ'ın oluşturduğu karmaşık siyasi mücadele bütün belirsizliğiyle sürdüryordu.
Halk desteği zayıf olan Kral Fuad, Vafd ve İngiltere arasındaki çekişmeden yararlanarak konumunu sağlamlaştırmak istiyordu. Halkın gerçek temsilcisi durumunda olan Vafd Partisi bir yandan İngiliz egemenliğine son verecek bir bağımsızlığı, bir yandan da kralın yetkilerini kısıtlayacak bir anayasal yönetimi savunuyordu. Ama önderleri arasında İngilizlerle ya da kralla uzlaşarak iktidarı ele geçirme eğilimi güçlüydü. Çeşitli bölünmlere yol açan bu yapı, Vafd içinde sürekli kopmalara elverişli bir ortam hazırlıyordu. Bunun ilk örneği daha 1922'de kurulan Liberal Anayasacı Parti'ydi. Ekonomik çıkarlarının yanı sıra Süveyş Kanalı'nın denetimini güvence altına almak isteyen Birleşik Krallık ise böyle bir antlaşmayı imzalayacak güçlü ve istikrarlı bir yönetimin oluşmasından yanaydı. Ama büyük ödünler koparmak için tarafları birbirine karşı kullanmaktan da kaçınmıyordu.
Ocak 1924'teki ilk genel seçimi Vafd Partisi'nin kazanması üzerine Saad Zaglul'un kurduğu hükümet, İngilizlerle yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması ve kralla ortaya çıkan gerginlikler yüzünden ancak birkaç ay başta kalabildi. Vafd Mart 1925'teki seçimden de en güçlü parti olarak çıktı; ama parlamento toplandıktan hemen sonra dağıtıldı. Ülke bir yılı aşkın bir süre kararnamelerle yönetildi. Mayıs 1926'daki üçüncü seçimi gene Vafd Partisi'nin kazanmasına karşın, İngilizlerin baskısıyla hükümeti Liberal Anayasacı Adli Yeken kurdu. Kral ve parlamento arasındaki çekişmeler karşısında istifa eden Adli Yeken'in yerine gene aynı partiden Abdülhalik Servet başbakan oldu. İngilizlerle antlaşma taslağını meclisten geçiremeyen yeni hükümet çekilmek zorunda kaldı (Mart 1928). Vafd'ın yeni önderi Mustafa Nahhas'ın başbakan olması üzerine, kral parlamentoyu dağıttı. Aralık 1929'daki dördüncü seçimin ardından yeniden bu görevi üstlenen Nahhas'ın başlattığı antlaşma görüşmeleri Sudan sorunu nedeniyle kesintiye uğradı. Kralla da çatışmaya giren hükümet Haziran 1930'da istifa etti. İsmail Sıdki'yi başbakanlığa atayan kral anayasayı yürürlükten kaldırarak kendi başına yeni bir anayasa ve seçim yasası çıkardı. Vafd'ın boykot ettiği Haziran 1931'deki seçimden güçlü bir çoğunlukla çıkan İsmail Sıdki'nin kurduğu hükümet Eylül 1933'e değin görevde kaldı.
Saraya bağlı hükümetler aracılığıyla yönetimi sürdüren Kral Fuad, iç ve dış baskılar karşısında Nisan 1935'te eski anayasayı yeniden yürürlüğe koydu. Ama bir yıl sonra yerini genç oğlu Faruk'a bırakarak öldü. Mayıs 1936'daki seçimler sonunda üçüncü kez başbakan olan Nahhas, Ağustos 1936'da İngilizlerle bir karşılıklı savunma ve ittifak antlaşması imzaladı. Temmuz 1937'de fiilen krallık görevini üstlenen Faruk, Vafd'dan çıkarılan Mahmud Fehmi Nukraşi ile Ahmed Mahir'in Saadçi Grup'u oluşturmasından da yararlanarak Nahhas'ı başbakanlıktan uzaklaştırdı. Nisan 1938'deki seçimlerde Vafd yalnızca 12 sandalye kazanabildi.
Kral Faruk, II. Dünya Savaşı'nın başlarında İngilizlerin Mısır'dak üsleri kullanmasına ses çıkarmamakla beraber tarafsız kalmaya çalıştı. İngiliz karşıtı eğilimlerin giderek güçlenmesinden kaygılanan İngilizler, Almanya'nın Mısır'a saldırmaya hazırlandığı 1942 başlarında krala baskı yaparak İngilizlerle işbirliğinden yana olan Nahhas'ı başbakanlığa getirmesini sağladılar. Vafd izleyen genel seçimlerde büyük bir başarı elde ettiyse de milliyetçi çizgisinin bulanması ve iç çekişmeler nedeniyle büyük yara aldı. Ekim 1944'te görevden alınan Nahhas'ın yerine Ahmed Mahir, ardından Mahmud Fehmi Nukraşi geçti. Bu arada Mısır Şubat 1945'te Almanya ve Japonya'ya resmen savaş açtı.
Savaş sonrasında İngiliz birliklerinin çekilmesini ve Sudan'daki İngiliz denetiminin sona ermesini sağlamaya yönelik milliyetçi talepler, 1936 tarihli antlaşmanın gözden geçirilmesini gündeme getirdi. Konumu sarsılan Vafd'ın gerilemesiyle siyasi sahnede radikal güçler öne çıktı. 1928'de kurulan Müslüman Kardeşler örgütü reformcu bir İslam hareketi olmaktan çıkarak militan bir kitle örgütüne dönüştü. Kahire'de kitle gösterileri ve şiddet eylemleri giderek sıklaştı. Mısır hükümetlerinin, büyük bir tepki odağı haline gelen antlaşmayı değiştirmek için İngilizlerle yürüttüğü görüşmeler, Sudan sorunu nedeniyle çıkmaza girdi. Mısır'ın Temmuz 1947'de konuyu Birleşmiş Milletler'e götürmesi de kilitlenmeyi çözemedi.
Cumhuriyet
Ana madde: Mısır Cumhuriyeti (1953-1958)
Milliyetçi dalgayı etkileyen önemli bir öğe de Arap dünyasındaki genel sorunlara karşı artan ilgiydi. Geçmişte Mısır milliyetçiliği kendi yerel koşulları içinde orataya çıkmıştı. 1936'dan sonra Filistinsorunuyla ilgilenmeye başlayan Mısır, Arap Birliği'nin (1943-1944) oluşmasında öncü bir rol oynadı. I. Arap-İsrail Savaşı'nda (1948-1949) alınan ağır yenilgi Arap davasına bağlılığı güçlendirirken, siyasi istikrarsızlığı da derinleştirdi. Müslüman Kardeşler'in şiddet eylemleri yoğunlaştı. Örgütü sindirmeye çalışan Nukraşi bir suikast sonucunda öldü.
Vafd'ın Ocak 1950 seçimlerini kazanmasından sonra başbakan olan Nahhas, İngilizlerle bir uzlaşmaya varamayınca Ekim 1951'de tek yanlı olarak savunma antlaşmasını ve Sudan'la ilgili antlaşmayı bozdu. İngiliz karşıtı gösterileri kanal bölgesindeki birliklere yönelik gerilla saldırıları izledi. İngilizlerin Ocak 1952'de İsmailiye'de giriştiği askeri harekat Kahire'deki gösterileri daha da tırmandırdı. Art arda gelen hükümet değişiklikleri de ülkeyi tam bir siyasi bunalım içine soktu.
Mısır'da giderek belirginleşen iktidar oşuğunu, Temmuz 1952'de bir darbeyle krallığı devirerek yönetime el koyan Hür Subaylar Hareketi doldurdu. 18 Haziran 1953'te cumhuriyet ilan edildi. 1953'te ilan edilen Mısır Cumhuriyeti 1958 yılında, II. Dünya Savaşı sonrası 1946'da Fransızların Suriye'den resmen çekilmesiyle kurulmuş olan Suriye Cumhuriyeti ile birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyetini kurdular.
Birleşik Arap Cumhuriyeti
Ana madde: Birleşik Arap Cumhuriyeti (1958-1961)
Mısır ve Suriye arasında 1 Şubat 1958'de ilan edilen ve her iki ülkedeki plebisitlerle (referandum) onaylanan siyasi birleşme. Bir askerî darbenin ardından Suriye'nin Mısır'dan bağımsızlığını ilan etmesiyle, 28 Eylül 1961'de son buldu. Birliğin dağılmasına karşın Mısır, Birleşik Arap Cumhuriyeti adını 2 Eylül 1971'e değin korudu. O tarihte bugünkü resmi adı olan Mısır Arap Cumhuriyetiismini aldı.
Devrim
Ana madde: 2011 Mısır Devrimi
Yasemin Devrimi'nin öncülüğünde, 25 Ocak 2011'den beri Mısır'da devam eden, halkı mevcut yönetime karşı seferber olmaya çağıran sokak gösterileri, protestolar ve sivil itaatsizliklerin bütünüdür. Gösteriler ve isyanların polis şiddeti, olağanüstü hâl, işsizlik, asgari ücretleri azaltma isteği, barınma eksikliği, yiyecek sıkıntısı, yolsuzluklar, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve kötü hayat koşulları üzerine başladığı rapor edildi.[8] 11 Şubat 2011 tarihinde Mısır cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek gösteriler nedeniyle istifa etti.
Özdeşlik ile denklem arasındaki farkı açıklayınız?
Özdeşlik ile denklem arasındaki farkı açıklayınız?
Denklem bir veya birkaç bilinmeyenin belli değeri veya değerleri tarafından gerçeklenen bir eşitliktir. Bilinmeyen veya bilinmeyenlerin denklemi gerçekleyen değerlerine denklemin kökleri adı verilir. Denklemin kökleri, denklemin çözüm kümesini oluşturur. Örneğin, x+5=2x+1 ifadesi x=4 için gerçeklenen bir denklemdir. Dolayısıyla çözüm kümesi {4} şeklindedir.
Özdeşlik ise, bilinmeyen veya bilinmeyenlerin mümkün olan tüm değerleri için gerçeklenen eşitliktir. Dolayısıyla bir özdeşliği çözüm kümesinden değil, tanım kümesinden bahsetmek daha uygundur. Çünkü tanım kümesinin tüm değerleri, özdeşliği gerçekler. Örneğin, (x+y)2=x2+2xy+y2 ifadesi gerçek sayılar kümesinde tanımlı bir özdeşliktir. Gerçek sayılar kümesinden seçilecek olan her (x,y) sayı ikilisi için bu eşitlik doğrudur. Bu nedenle de özdeşlik olarak adlandırılır.
PERMÜTASYON A. SAYMANIN TEMEL KURALI
1) Ayrık iki işlemden biri m yolla, diğeri n yolla yapılabiliyorsa, bu işlemlerden biri veya diğeri m + n yolla yapılabilir.
2) İki işlemden birincisi m yolla yapılabiliyorsa ve ilk işlem bu m yoldan birisiyle yapıldıktan sonra ikinci işlem n yolla yapılabiliyorsa bu iki işlem birlikte m . n yolla yapılabilir.
B. FAKTÖRİYEL
1den n ye kadar olan sayma sayılarının çarpımına n faktöriyel denir ve n! biçiminde gösterilir.
0! = 1 olarak tanımlanır.
1! = 1
2! = 1 . 2
.................
.................
.................
n! = 1 . 2 . 3 . ... . (n – 1) . n
Ü n! = n . (n – 1)!
Ü (n – 1)! = (n – 1) . (n – 2)! dir.
C. TANIM
r ve n sayma sayısı ve r £ n olmak üzere, n elemanlı bir kümenin r elemanlı sıralı r lilerine bu kümenin r li permütasyonlarıdenir.
Denklem bir veya birkaç bilinmeyenin belli değeri veya değerleri tarafından gerçeklenen bir eşitliktir. Bilinmeyen veya bilinmeyenlerin denklemi gerçekleyen değerlerine denklemin kökleri adı verilir. Denklemin kökleri, denklemin çözüm kümesini oluşturur. Örneğin, x+5=2x+1 ifadesi x=4 için gerçeklenen bir denklemdir. Dolayısıyla çözüm kümesi {4} şeklindedir.
Özdeşlik ise, bilinmeyen veya bilinmeyenlerin mümkün olan tüm değerleri için gerçeklenen eşitliktir. Dolayısıyla bir özdeşliği çözüm kümesinden değil, tanım kümesinden bahsetmek daha uygundur. Çünkü tanım kümesinin tüm değerleri, özdeşliği gerçekler. Örneğin, (x+y)2=x2+2xy+y2 ifadesi gerçek sayılar kümesinde tanımlı bir özdeşliktir. Gerçek sayılar kümesinden seçilecek olan her (x,y) sayı ikilisi için bu eşitlik doğrudur. Bu nedenle de özdeşlik olarak adlandırılır.
PERMÜTASYON A. SAYMANIN TEMEL KURALI
1) Ayrık iki işlemden biri m yolla, diğeri n yolla yapılabiliyorsa, bu işlemlerden biri veya diğeri m + n yolla yapılabilir.
2) İki işlemden birincisi m yolla yapılabiliyorsa ve ilk işlem bu m yoldan birisiyle yapıldıktan sonra ikinci işlem n yolla yapılabiliyorsa bu iki işlem birlikte m . n yolla yapılabilir.
B. FAKTÖRİYEL
1den n ye kadar olan sayma sayılarının çarpımına n faktöriyel denir ve n! biçiminde gösterilir.
0! = 1 olarak tanımlanır.
1! = 1
2! = 1 . 2
.................
.................
.................
n! = 1 . 2 . 3 . ... . (n – 1) . n
Ü n! = n . (n – 1)!
Ü (n – 1)! = (n – 1) . (n – 2)! dir.
C. TANIM
r ve n sayma sayısı ve r £ n olmak üzere, n elemanlı bir kümenin r elemanlı sıralı r lilerine bu kümenin r li permütasyonlarıdenir.
Londra konferansindan somut bir sonuc alinamamasina ragmen tbmm nin kazancli cikmasinin nedeni nedir?
Maddenin en küçük parçacığına hangi yöntemlerle ulaşabilirsiniz?
Maddenin en küçük parçacığına hangi yöntemlerle ulaşabilirsiniz?
Bilim insanları, küçük proton paketlerini ışık hızına ulaşıncaya kadar hızlandırıp sonra karşı protonlarla çarpıştırdıklarında, madde parçacıklarıyla birlikte modern fiziğin temellerinin de parçalanacağını tahmin etmemişlerdi
Protonlar, atom çekirdeğini oluşturan parçacıklar ve onlar da kuarklardan meydana geliyorlar. Kuarklar ise, kimse tarafından görülmeyen ve genleşme değerinin sıfır olduğu kabul edilen küçük yapılardır (kuark tanımlaması kaynağını, İrlandalı yazar James Joyce'un (1882-1941), "kuark teorisi" kadar karmaşık romanı "Finnegan's Wake"ten alıyor).
Fizikçiler, dünyanın çekirdeğini bulmaya yönelik yüzyıllardır süren arayışlarında, sürekli maddenin derinliklerine ulaştılar. Önce atomları, sonra bin kat daha küçük olan atom çekirdeğini, ardından da atom çekirdeğindeki alt yapılar olan protonları, nötronları ve diğer yüzlerce "elementer parçacıklar"ı keşfettiler. En sonunda hayvanat bahçesini andıran bu parçacıklar dünyasını, "Standart Teori" adını taşıyan karmaşık bir teoriyle düzenlediler.
Bu teori, dünyanın çekirdeğini, kuark, gluon ve lepton (bunlar, bazen madde, bazen enerji yapısında olan ve şüpheli bir durumda aniden kaybolan tuhaf parçacıklar) olarak tanımlanan yapı taşlarından oluşan hareketli (kaçmaya hevesli) bir yapı olarak tanımlıyor. Dünya üzerindeki hiçbir şey, bizim bildiklerimizle sınırlı değil: Kuarklar sadece ikili ya da üçlü gruplar halinde bulunuyor ve bünyelerinde gizemli renkler taşıyorlar; gluonlar ise proton ve nötron gibi parçacıkların içinde yaşıyorlar. Bütün hepsi bir araya geldiğinde aşırı çekingen bir yapı sergiliyor, insanın onu gözlediğini fark edince yapısını değiştiriyorlar.
Aslında bu teori, daha çok mistik bir etki yaratıyor. İleri sürülenler, herkes tarafından kavranamayacağı için, bazı bölümleri gizli tutulan özel bir bilgi görüntüsü çiziyor. Ancak teoriye verilen isim, sanki her şey kontrol altındaymış izlenimini veriyor: "Maddenin standart modeli". Teori, dünyanın, en merkezde sadece iki parçacık grubundan oluştuğunu ileri sürüyor: altı farklı yapıdaki kuarklar ve akrabalarıyla birlikte elektronlar. Dünya, çeşitli kuvvet parçacıklarının meydana getirdiği dört temel kuvvet sayesinde bir arada kalıyor. Bunlardan birincisi, elektronları atom çekirdeğine bağlayan, elektrik akışını sağlayan ve bütün kimyasal olayların temelinde yer alan "elektromanyetik kuvvet". İkincisi, günlük yaşamda kesinlikle fark edilmemekle birlikte radyoaktif parçalanma ve güneş üzerindeki olaylarda rol oynayan "zayıf kuvvet". Üçüncüsü, atom çekirdeğinin dağılmasını önleyen ve atom bombasının patlaması sırasında açığa çıkan "güçlü kuvvet". Dördüncüsü ise, elmanın ağaçtan düşmesini sağlayan, yeryüzünün dağılmasını önleyen ve yıldızlar, gökadalar ve gökada yığınlarının şekillenmesini sağlayan "kütleçekim kuvveti".
Ancak, fizikçiler "standart model" konusunda sıkıntılar yaşıyorlar. Karşı parçacıklar, farklı renkteki kuarklar ve kuvvet parçacıklarının hepsi dahil edildiğinde, model 61'den fazla parçacığı kapsıyor. Ama, modelde yer alan kuarkların birbirinden çok farklı kütlelere sahip olmalarının nasıl açıklanması gerektiğini, ayrıca bu parçacıkların birçoğuna neden ihtiyaç duyduğumuzu kimse açıklayamıyor. Günlük dünyamız iki kuark ve bir elektronla şekilleniyor. Öyleyse geri kalanlar ne işe yarıyor?
Standart modelde yanlışların bulunduğu düşünülüyor. Örneğin, evrenlerin oluşumunu sağlayan büyük patlamayı tarif etmeye kalktığımızda, bu model hata veriyor. Kâğıt üzerinde, içindeki hiçbir şeyin işlemez hale geldiği bir uzay-zaman köpüğü meydana geliyor. Standart modelin ortaya çıkardığı bazı sonuçlar, insan zekâsını durdurabilecek nitelikte. En zeki beyinler bile, standart modelin teorik olarak mümkün kıldığı birçok şeyi uygulamaya aktaramıyorlar. Bu nedenle araştırmacılar, "parçacıkların tanrısı"nı (God Particle) ve her şeyi basit bir şekilde açıklayabilecek yeni mini-mini-mini parçacıkların teorisini aramaya koyuldular. Bu parçacık, en küçük olarak bilinen kuarktan daha küçük olmalıydı. Ancak, şimdiye kadar net bir bulguya ulaşamadılar.
Araştırmacıların kesin olarak bildikleri bir şey var: Kuarkların içinde gerçekten daha küçük parçacıklar bulunuyorsa, bunlar aşırı yüksek enerjiye sahip olmalılar. Çünkü, kuark milimetrenin milyarda birinin milyonda biri büyüklüğe sahip. Bu kadar küçük bir alanda hareket edebilen bir parçacığın, Heisenber’in "Belirsizlik Teorisi"ne göre, yüksek bir hıza ve onunla birlikte de yüksek bir enerjiye sahip olması gerekiyor.
Bu nedenle elementer parçacık fiziği uzmanları, Chicago kentinin kenarına kurulmuş Tevatron dairesel hızlandırıcıyı çalıştırıp, içine o güne kadar kullanılan en yüksek enerji olan 900 milyar elektronvoltluk (bir elektron, 1 voltluk bir gerilimin içinden geçtiği zaman, 1 elektronvoltluk enerjiye sahip oluyor) enerjiyi pompaladıklarında çok heyecanlanmışlardı. Deneyleri için, saniyeler süren bir zaman diliminde, Chicago’nun bir yıllık elektrik tüketimine karşılık gelecek kadar enerji kullanılmıştı. Proton paketleri artan bir hızla yeraltındaki tünelin içinde uçuyor ve tünel duvarında yer alan dev elektromıknatıslarla yönlendiriliyordu. Proton paketleri en yüksek hıza ulaştığı anda bir karşı madde paketine çarptı. Parçalanması mümkün olmayan parçacıkların bozulması da söz konusu olamaz. Ancak tuhaf bir şekilde milyonlarca dolar değerindeki dev ölçüm cihazları, paketlerin her milyarıncı karşılaşmalarında, çarpışmanın gerçekleştiği noktanın sağ köşesinden fırlatılan parçacık yağmurları kaydettiler. Sanki parçacıklar, kuarkların içinde bulunan çok yoğun bir şeyle çarpışmışlardı.
Aslında bu, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şeydi. Bilim insanları deneyi tekrarladılar. Bu esrarengiz parçacık yağmuru yeniden oluştu. Fizikçiler bir sorunla karşı karşıyaydılar. Fermi Laboratuvarı araştırmacısı William Carithers, altı yıl önce "Öyle görünüyor ki, kuarklar maddenin temel parçacıkları değiller ve başka bir tür iç yapıya sahipler" demişti.
Böylece, "standart model" proton paketlerinin yağmurları altında erimeye başlamıştı. Dünyada kuarktan daha küçük yapı taşları mevcut olabilirdi. Bunlara "preonlar" ya da "haplonlar" (Yunanca haplos kelimesinden alınma. Haplos: basit, tek, sade) adı veriliyor. Şu anda bu parçacıklarla ilgili bilinen tek şey de bu zaten. Preonlar sadece, kuarkları parçalamak için çok fazla enerji kullanıldığında kendilerini gösteriyorlar. Fizikçilerin deneyinde ortaya çıkan bu şaşırtıcı bulgunun, kuarkların parçalanması mı, yoksa bir hesap hatası nedeniyle ortaya çıkan bir sonuç mu olduğu tam anlamıyla bilinmiyor. Çünkü, Chicago'da bulunan ve adı "Dzero" olan bir diğer araştırma grubu, deneyi tekrarlamış ve preonlara ulaşamamıştı. Ancak bu, onların olmadığı anlamına gelmiyor. Belki de deneylerinde daha çok enerji kullanmaları gerekiyor. Bu yüzden bilim insanları, atom çekirdeğinin daha derinliklerindeki bilinmeyenlere ulaşabilmek için hükümetlerinden, yeni ve daha dev boyutlarda dairesel hızlandırıcılar talep ediyorlar. Ancak, böyle tesisler o kadar maliyetli ki, bunu tek başına bir devletin karşılaması mümkün değil. 1994 yılında, bugüne kadar planlanan dünyanın en büyük hızlandırıcısı SSC'ın (Superconducting Super Collider) yapımı, harcanması düşünülen 9 milyar doların 2 milyarı kullanıldıktan sonra, parasal nedenler gerekçe gösterilerek Amerikan Kongresi tarafından durduruldu.
Vergi ödeyen halka, yeraltında inşa edilen bu dev tünel sisteminin mantığını anlatabilmek her geçen gün zorlaşıyor. Elementer parçacık fiziği bir temel araştırma bilimi. Merakımızı tatmin ediyor, ancak araştırdığı konular nadiren pratik kullanım değeri taşıyor. Gerçi her geçen gün daha büyük makineler dünyamızın daha egzotik bir yapı taşını gün ışığına çıkarıyor. Ama birçok kişi, insanımızın, elde edilen bu bulguları anlayabilecek durumda olup olmadığı konusunda kuşku duyuyor. Fizik biliminin en cesur beyinleri, yeni ölçümlerin standart modelin ötesine ulaşması durumunda, konuya hazırlıklı olabilmek için beyin fırtınaları yapıyorlar. Gerçekte, dünyayı oluşturan parçaları ve bu parçaları bir arada tutan şeyin ne olduğunu açıklamaya çalışıyorlar. Asıl istedikleri, atom çekirdeğinin içinde yaşanan tuhaf olayları ve uzaklarda bulunan yabancı gökadalardaki ortamları tarif eden basit bir "Dünya Formülü"ne ulaşmak. Bu formül, aynı zamanda, Einstein'a ait "Genel Görelilik Teorisi" ile Heisenberg'e ait "Kuantum Mekaniği Teorisi"ni birbirinin içinde eritmeliydi.
Ama bu, insan beyninin yeteneklerini fazlasıyla aşıyor. Tek başına Genel Görelilik Teorisi bile düşüncenin sınırlarını zorluyor. Teori, uzay ve zamanın, evrende bulunan büyük kütlelerin etkisiyle büküldüğünü ifade ediyor. Kuantum mekaniğini anlayabilmek ise daha da zor. Bu teori de, elektronların atom çekirdeğinin çevresinde bulunan sağlam yörüngeler etrafında dönmediğini, hatta bunların parçacık bile olmayıp, parçacık ve dalgadan oluşan tuhaf, çift türlü yapılar olduğunu ve bu nedenle atom içindeki yerini tam olarak belirlemenin imkânsızlığını ileri sürüyor.
Araştırmacıların formülleri karmaşıklaştıkça, ileri sürülen teoriler de varsayım düzeyinde kalıyor. Belki de maddenin içinde bulunan en küçük parçacıklar, nokta biçiminden çok, muhallebi tarzında yapılardır. İnceleme yapmaya kalkıldığında kayboluyorlar. Uzaydaki yeri belirsiz; bir burada, bir orada; ama, her zaman tam olarak insanların gözlem yapmadığı bir yerde bulunuyorlar.
Bazı bilim insanları da süper sicimlerle ilgili teoriler geliştiriyorlar: Yaşamın en küçük yapı taşı nokta şeklinde değil, iç içe geçmiş titreşen sicimler (strings) şeklindeki yapılardan oluşuyor. Bu sicimler sadece bilinen boyutlara (zaman ve uzay) değil, on ya da hatta on bir boyuta sahip. Bir yerlerde, görünmez bir şekilde, yumak halinde sarılı olduğu için biz bu boyutları göremiyoruz.
Bu nesnelerin (tabii söz konusu olanın nesne olup olmadığı da bilinmiyor) tarif edilmesi imkânsız. Princeton'daki Elite Üniversitesi'nde görevli fizik dahisi ve belki de dünyanın en zeki insanı olan Edward Witten bile, süper sicimler söz konusu olunca, ne kadar büyülendiğini ve onları garip bulduğunu gizleyemiyor. Chicago Üniversitesi'nde görevli bir başka araştırmacı kozmolog Michael Turner, geliştirdikleri teorileri, altı yaşındaki oğlunun kargacık burgacık çizimlerine benzetiyor ve varsayımlarının da en fazla bu kadar anlaşılır olduğunu düşünüyor.
Ancak araştırmacılar yine de pes etmiyorlar. Witten, bazen saatlerce koltuğuna uzanıyor ve gözlerini tavana dikerek evrenin yapısını açıklamayı amaçlayan "M-Teorisi" üzerine düşünüyor. Teoriyi henüz tek bir formül haline getiremiyor. Daha, M harfinin anlamını bile çözmüş değil. Süper sicim teorisini irdeleyen bilim insanları M kelimesinin sır, gizem anlamına gelen "Mysterium"dan geldiğini düşünüyorlar. Ancak, bu durumda tanımlama fiziksel değil, dinsel bir nitelik taşıyor; sanki, rasyonel bilgi ve rasyonel araçlarla analiz yapan yöntemlerden temel olarak uzak bir sırrı tanımlıyor. Doğa araştırmacıları, bazen, dünyanın en merkezinde yer alan şeyin, gerçekten de insanın ulaşamayacağı bir noktada olduğunu düşünüyorlar. Bugün bile hâlâ, evrende bulunan kütlelerin yüzde 90'ının nelerden oluştuğunu bilmiyoruz. Uzayın derinliklerine inen her araştırma, karşımıza yeni sorular çıkarıyor. Kısa süre önce, nereden geldiği belli olmayan, ancak uzaktaki gökadaları birbirinden ayıran bir "karanlık enerji" keşfedildi... İnsanoğlu, bir gün gelip bütün denklemlerin toplandığı tek bir denklem bulsa da, bütün formüllerin temelinde yatan ana formülün ne olduğu sorusunu kendine yine soracak gibi görünüyor.
Bilim insanları hep daha da küçük parçacıklara ulaşmanın hayalini kurarken, fiziğin o tuhaf yasasıyla karşı karşıyalar: Parçacıklar küçüldükçe, ağırlıkları artıyor, öyle ki bütün evreni tartabilecek bir noktaya ulaşabilir. Bu parçacıklardan bir tanesinin parçalanması, yeni bir büyük patlamaya yol açıp evrenin yeniden şekillenmesine neden olabilir. O zaman evrenin bu en küçük parçacığı, varlığımızın temel nedeni ve gerçek bir "parçacıkların tanrısı" olarak tanımlanabilir...
Bilim insanları, küçük proton paketlerini ışık hızına ulaşıncaya kadar hızlandırıp sonra karşı protonlarla çarpıştırdıklarında, madde parçacıklarıyla birlikte modern fiziğin temellerinin de parçalanacağını tahmin etmemişlerdi
Protonlar, atom çekirdeğini oluşturan parçacıklar ve onlar da kuarklardan meydana geliyorlar. Kuarklar ise, kimse tarafından görülmeyen ve genleşme değerinin sıfır olduğu kabul edilen küçük yapılardır (kuark tanımlaması kaynağını, İrlandalı yazar James Joyce'un (1882-1941), "kuark teorisi" kadar karmaşık romanı "Finnegan's Wake"ten alıyor).
Fizikçiler, dünyanın çekirdeğini bulmaya yönelik yüzyıllardır süren arayışlarında, sürekli maddenin derinliklerine ulaştılar. Önce atomları, sonra bin kat daha küçük olan atom çekirdeğini, ardından da atom çekirdeğindeki alt yapılar olan protonları, nötronları ve diğer yüzlerce "elementer parçacıklar"ı keşfettiler. En sonunda hayvanat bahçesini andıran bu parçacıklar dünyasını, "Standart Teori" adını taşıyan karmaşık bir teoriyle düzenlediler.
Bu teori, dünyanın çekirdeğini, kuark, gluon ve lepton (bunlar, bazen madde, bazen enerji yapısında olan ve şüpheli bir durumda aniden kaybolan tuhaf parçacıklar) olarak tanımlanan yapı taşlarından oluşan hareketli (kaçmaya hevesli) bir yapı olarak tanımlıyor. Dünya üzerindeki hiçbir şey, bizim bildiklerimizle sınırlı değil: Kuarklar sadece ikili ya da üçlü gruplar halinde bulunuyor ve bünyelerinde gizemli renkler taşıyorlar; gluonlar ise proton ve nötron gibi parçacıkların içinde yaşıyorlar. Bütün hepsi bir araya geldiğinde aşırı çekingen bir yapı sergiliyor, insanın onu gözlediğini fark edince yapısını değiştiriyorlar.
Aslında bu teori, daha çok mistik bir etki yaratıyor. İleri sürülenler, herkes tarafından kavranamayacağı için, bazı bölümleri gizli tutulan özel bir bilgi görüntüsü çiziyor. Ancak teoriye verilen isim, sanki her şey kontrol altındaymış izlenimini veriyor: "Maddenin standart modeli". Teori, dünyanın, en merkezde sadece iki parçacık grubundan oluştuğunu ileri sürüyor: altı farklı yapıdaki kuarklar ve akrabalarıyla birlikte elektronlar. Dünya, çeşitli kuvvet parçacıklarının meydana getirdiği dört temel kuvvet sayesinde bir arada kalıyor. Bunlardan birincisi, elektronları atom çekirdeğine bağlayan, elektrik akışını sağlayan ve bütün kimyasal olayların temelinde yer alan "elektromanyetik kuvvet". İkincisi, günlük yaşamda kesinlikle fark edilmemekle birlikte radyoaktif parçalanma ve güneş üzerindeki olaylarda rol oynayan "zayıf kuvvet". Üçüncüsü, atom çekirdeğinin dağılmasını önleyen ve atom bombasının patlaması sırasında açığa çıkan "güçlü kuvvet". Dördüncüsü ise, elmanın ağaçtan düşmesini sağlayan, yeryüzünün dağılmasını önleyen ve yıldızlar, gökadalar ve gökada yığınlarının şekillenmesini sağlayan "kütleçekim kuvveti".
Ancak, fizikçiler "standart model" konusunda sıkıntılar yaşıyorlar. Karşı parçacıklar, farklı renkteki kuarklar ve kuvvet parçacıklarının hepsi dahil edildiğinde, model 61'den fazla parçacığı kapsıyor. Ama, modelde yer alan kuarkların birbirinden çok farklı kütlelere sahip olmalarının nasıl açıklanması gerektiğini, ayrıca bu parçacıkların birçoğuna neden ihtiyaç duyduğumuzu kimse açıklayamıyor. Günlük dünyamız iki kuark ve bir elektronla şekilleniyor. Öyleyse geri kalanlar ne işe yarıyor?
| |
Araştırmacıların kesin olarak bildikleri bir şey var: Kuarkların içinde gerçekten daha küçük parçacıklar bulunuyorsa, bunlar aşırı yüksek enerjiye sahip olmalılar. Çünkü, kuark milimetrenin milyarda birinin milyonda biri büyüklüğe sahip. Bu kadar küçük bir alanda hareket edebilen bir parçacığın, Heisenber’in "Belirsizlik Teorisi"ne göre, yüksek bir hıza ve onunla birlikte de yüksek bir enerjiye sahip olması gerekiyor.
Bu nedenle elementer parçacık fiziği uzmanları, Chicago kentinin kenarına kurulmuş Tevatron dairesel hızlandırıcıyı çalıştırıp, içine o güne kadar kullanılan en yüksek enerji olan 900 milyar elektronvoltluk (bir elektron, 1 voltluk bir gerilimin içinden geçtiği zaman, 1 elektronvoltluk enerjiye sahip oluyor) enerjiyi pompaladıklarında çok heyecanlanmışlardı. Deneyleri için, saniyeler süren bir zaman diliminde, Chicago’nun bir yıllık elektrik tüketimine karşılık gelecek kadar enerji kullanılmıştı. Proton paketleri artan bir hızla yeraltındaki tünelin içinde uçuyor ve tünel duvarında yer alan dev elektromıknatıslarla yönlendiriliyordu. Proton paketleri en yüksek hıza ulaştığı anda bir karşı madde paketine çarptı. Parçalanması mümkün olmayan parçacıkların bozulması da söz konusu olamaz. Ancak tuhaf bir şekilde milyonlarca dolar değerindeki dev ölçüm cihazları, paketlerin her milyarıncı karşılaşmalarında, çarpışmanın gerçekleştiği noktanın sağ köşesinden fırlatılan parçacık yağmurları kaydettiler. Sanki parçacıklar, kuarkların içinde bulunan çok yoğun bir şeyle çarpışmışlardı.
Aslında bu, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şeydi. Bilim insanları deneyi tekrarladılar. Bu esrarengiz parçacık yağmuru yeniden oluştu. Fizikçiler bir sorunla karşı karşıyaydılar. Fermi Laboratuvarı araştırmacısı William Carithers, altı yıl önce "Öyle görünüyor ki, kuarklar maddenin temel parçacıkları değiller ve başka bir tür iç yapıya sahipler" demişti.
Böylece, "standart model" proton paketlerinin yağmurları altında erimeye başlamıştı. Dünyada kuarktan daha küçük yapı taşları mevcut olabilirdi. Bunlara "preonlar" ya da "haplonlar" (Yunanca haplos kelimesinden alınma. Haplos: basit, tek, sade) adı veriliyor. Şu anda bu parçacıklarla ilgili bilinen tek şey de bu zaten. Preonlar sadece, kuarkları parçalamak için çok fazla enerji kullanıldığında kendilerini gösteriyorlar. Fizikçilerin deneyinde ortaya çıkan bu şaşırtıcı bulgunun, kuarkların parçalanması mı, yoksa bir hesap hatası nedeniyle ortaya çıkan bir sonuç mu olduğu tam anlamıyla bilinmiyor. Çünkü, Chicago'da bulunan ve adı "Dzero" olan bir diğer araştırma grubu, deneyi tekrarlamış ve preonlara ulaşamamıştı. Ancak bu, onların olmadığı anlamına gelmiyor. Belki de deneylerinde daha çok enerji kullanmaları gerekiyor. Bu yüzden bilim insanları, atom çekirdeğinin daha derinliklerindeki bilinmeyenlere ulaşabilmek için hükümetlerinden, yeni ve daha dev boyutlarda dairesel hızlandırıcılar talep ediyorlar. Ancak, böyle tesisler o kadar maliyetli ki, bunu tek başına bir devletin karşılaması mümkün değil. 1994 yılında, bugüne kadar planlanan dünyanın en büyük hızlandırıcısı SSC'ın (Superconducting Super Collider) yapımı, harcanması düşünülen 9 milyar doların 2 milyarı kullanıldıktan sonra, parasal nedenler gerekçe gösterilerek Amerikan Kongresi tarafından durduruldu.
Vergi ödeyen halka, yeraltında inşa edilen bu dev tünel sisteminin mantığını anlatabilmek her geçen gün zorlaşıyor. Elementer parçacık fiziği bir temel araştırma bilimi. Merakımızı tatmin ediyor, ancak araştırdığı konular nadiren pratik kullanım değeri taşıyor. Gerçi her geçen gün daha büyük makineler dünyamızın daha egzotik bir yapı taşını gün ışığına çıkarıyor. Ama birçok kişi, insanımızın, elde edilen bu bulguları anlayabilecek durumda olup olmadığı konusunda kuşku duyuyor. Fizik biliminin en cesur beyinleri, yeni ölçümlerin standart modelin ötesine ulaşması durumunda, konuya hazırlıklı olabilmek için beyin fırtınaları yapıyorlar. Gerçekte, dünyayı oluşturan parçaları ve bu parçaları bir arada tutan şeyin ne olduğunu açıklamaya çalışıyorlar. Asıl istedikleri, atom çekirdeğinin içinde yaşanan tuhaf olayları ve uzaklarda bulunan yabancı gökadalardaki ortamları tarif eden basit bir "Dünya Formülü"ne ulaşmak. Bu formül, aynı zamanda, Einstein'a ait "Genel Görelilik Teorisi" ile Heisenberg'e ait "Kuantum Mekaniği Teorisi"ni birbirinin içinde eritmeliydi.
Ama bu, insan beyninin yeteneklerini fazlasıyla aşıyor. Tek başına Genel Görelilik Teorisi bile düşüncenin sınırlarını zorluyor. Teori, uzay ve zamanın, evrende bulunan büyük kütlelerin etkisiyle büküldüğünü ifade ediyor. Kuantum mekaniğini anlayabilmek ise daha da zor. Bu teori de, elektronların atom çekirdeğinin çevresinde bulunan sağlam yörüngeler etrafında dönmediğini, hatta bunların parçacık bile olmayıp, parçacık ve dalgadan oluşan tuhaf, çift türlü yapılar olduğunu ve bu nedenle atom içindeki yerini tam olarak belirlemenin imkânsızlığını ileri sürüyor.
Araştırmacıların formülleri karmaşıklaştıkça, ileri sürülen teoriler de varsayım düzeyinde kalıyor. Belki de maddenin içinde bulunan en küçük parçacıklar, nokta biçiminden çok, muhallebi tarzında yapılardır. İnceleme yapmaya kalkıldığında kayboluyorlar. Uzaydaki yeri belirsiz; bir burada, bir orada; ama, her zaman tam olarak insanların gözlem yapmadığı bir yerde bulunuyorlar.
Bazı bilim insanları da süper sicimlerle ilgili teoriler geliştiriyorlar: Yaşamın en küçük yapı taşı nokta şeklinde değil, iç içe geçmiş titreşen sicimler (strings) şeklindeki yapılardan oluşuyor. Bu sicimler sadece bilinen boyutlara (zaman ve uzay) değil, on ya da hatta on bir boyuta sahip. Bir yerlerde, görünmez bir şekilde, yumak halinde sarılı olduğu için biz bu boyutları göremiyoruz.
Bu nesnelerin (tabii söz konusu olanın nesne olup olmadığı da bilinmiyor) tarif edilmesi imkânsız. Princeton'daki Elite Üniversitesi'nde görevli fizik dahisi ve belki de dünyanın en zeki insanı olan Edward Witten bile, süper sicimler söz konusu olunca, ne kadar büyülendiğini ve onları garip bulduğunu gizleyemiyor. Chicago Üniversitesi'nde görevli bir başka araştırmacı kozmolog Michael Turner, geliştirdikleri teorileri, altı yaşındaki oğlunun kargacık burgacık çizimlerine benzetiyor ve varsayımlarının da en fazla bu kadar anlaşılır olduğunu düşünüyor.
Ancak araştırmacılar yine de pes etmiyorlar. Witten, bazen saatlerce koltuğuna uzanıyor ve gözlerini tavana dikerek evrenin yapısını açıklamayı amaçlayan "M-Teorisi" üzerine düşünüyor. Teoriyi henüz tek bir formül haline getiremiyor. Daha, M harfinin anlamını bile çözmüş değil. Süper sicim teorisini irdeleyen bilim insanları M kelimesinin sır, gizem anlamına gelen "Mysterium"dan geldiğini düşünüyorlar. Ancak, bu durumda tanımlama fiziksel değil, dinsel bir nitelik taşıyor; sanki, rasyonel bilgi ve rasyonel araçlarla analiz yapan yöntemlerden temel olarak uzak bir sırrı tanımlıyor. Doğa araştırmacıları, bazen, dünyanın en merkezinde yer alan şeyin, gerçekten de insanın ulaşamayacağı bir noktada olduğunu düşünüyorlar. Bugün bile hâlâ, evrende bulunan kütlelerin yüzde 90'ının nelerden oluştuğunu bilmiyoruz. Uzayın derinliklerine inen her araştırma, karşımıza yeni sorular çıkarıyor. Kısa süre önce, nereden geldiği belli olmayan, ancak uzaktaki gökadaları birbirinden ayıran bir "karanlık enerji" keşfedildi... İnsanoğlu, bir gün gelip bütün denklemlerin toplandığı tek bir denklem bulsa da, bütün formüllerin temelinde yatan ana formülün ne olduğu sorusunu kendine yine soracak gibi görünüyor.
Bilim insanları hep daha da küçük parçacıklara ulaşmanın hayalini kurarken, fiziğin o tuhaf yasasıyla karşı karşıyalar: Parçacıklar küçüldükçe, ağırlıkları artıyor, öyle ki bütün evreni tartabilecek bir noktaya ulaşabilir. Bu parçacıklardan bir tanesinin parçalanması, yeni bir büyük patlamaya yol açıp evrenin yeniden şekillenmesine neden olabilir. O zaman evrenin bu en küçük parçacığı, varlığımızın temel nedeni ve gerçek bir "parçacıkların tanrısı" olarak tanımlanabilir...
Ramazan ayi ile ilgili sloganlar
7. sinif Türkçe 1. dönem 2. yazılı sınav soruları 2012 2013
Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekârdım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer.İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacı anneye sıkılarak:
"Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim.
Hacı anne:
"Evlâdım az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz" dedi.
Merak ettim, tekrar sordum:
"Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?"
Hacı anne:
“Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok; ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda ışığı yanan bir ev bulmazsa sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ‘ışığı yanan bir ev’ bulunsun diye bekliyoruz.”
Konya Ovası'nda, ya da bir başka yerinde Türkiye’nin, trenden inen yabancılar için "Işığı yanan evler" yerinde hâlâ duruyor mudur? Yabancılar, yorgun bedenlerini yün yataklarda dinlendirmeye devam ediyorlar mı? Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı? Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler? Şâir öyle diyordu:"Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler." Bu güzel insanlar, neden atlarına binip gittiler? Onları ne yıldırdı da bir daha dönmemek üzere, sessiz sedasız gittiler? Bizler, atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz. Çekip gidenlerin doldurulmamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız.
Ey, güzel yurdumun güzel insanları! Neredesiniz?
"Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim.
Hacı anne:
"Evlâdım az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz" dedi.
Merak ettim, tekrar sordum:
"Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?"
Hacı anne:
“Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok; ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda ışığı yanan bir ev bulmazsa sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ‘ışığı yanan bir ev’ bulunsun diye bekliyoruz.”
Konya Ovası'nda, ya da bir başka yerinde Türkiye’nin, trenden inen yabancılar için "Işığı yanan evler" yerinde hâlâ duruyor mudur? Yabancılar, yorgun bedenlerini yün yataklarda dinlendirmeye devam ediyorlar mı? Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı? Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler? Şâir öyle diyordu:"Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler." Bu güzel insanlar, neden atlarına binip gittiler? Onları ne yıldırdı da bir daha dönmemek üzere, sessiz sedasız gittiler? Bizler, atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz. Çekip gidenlerin doldurulmamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız.
Ey, güzel yurdumun güzel insanları! Neredesiniz?
SORULAR
1.Parçanın bütününe göre köyde gece yarısı ışığı yanan bir ev neyi temsil etmektedir?(10 puan)
2.Yazara göre biz neden “Atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz”?Sizce o güzel insanları yıldıran nedir? (10 puan)
3.Sizce ülkemizde, bahsedilen güzel insanlardan hâlâ var mıdır? Neden? (10 puan)
4.Parçaya uygun bir başlık bulunuz.( 5 puan)
5.Aşağıdaki sözcüklerin ek ve köklerini ayırarak eklerin isimlerini ve kelimenin yapısına göre çeşidini yazınız.( 15 p)
“dilimledi” , “saygısızlık” , “yolcuların”
6.Metinden iki tane isim tamlaması bulup çeşidini yazınız. (10 Puan)
7. Aşağıdaki kelimelere gelen ekleri doğru biçimde ekleyiniz ve hangi ses olayı olduğunu yazınız. (10 puan)
Sus-(gun) ,Dolap-(ı) ,Vakit-(i) ,Git-(di) ,Oğul-(um)
8.“Dilimizdeki yabancı sözcük kirliliği” hakkında aşağıdaki plana uygun bir makale yazmaya çalışınız. (30 Puan)
Makale Planı:
Giriş: Dilin önemi ve işlevi
Dil-millet ilişkisi
Gelişme:Dildeki kirlenmenin sebepleri
Gençlerdeki yabancı sözcük hayranlığı
Tabelalardaki yabancı sözcük çılgınlığı
Sonuç: Konu ile ilgili bize düşen görevler…
Makalede kullanılabilecek sözler:
“Türk’üm diyenler her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” Atatürk
“Ülkesi ve yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtaracaktır.” Atatürk
“Bir milleti yok etmenin yolu, o milletin dilini unutturmaktan geçer.” Oktay Sinanoğlu
7. sinif fen ve teknoloji 1. dönem 2. yazılı sınav soruları 2012 2013
7. sinif matematik 1. dönem 2. yazılı sınav soruları
7. sinif sosyal bilgiler 1. dönem 2. test sınav soruları
7. sinif sosyal bilgiler 1. dönem 2. test sınav soruları
1.Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’ya gelen Türk komutanları Anadolu’da ilk Türk devletlerini kurmuşlardır
Bu devletlerin Türk Tarihi’ne yaptıkları en önemli katkı aşağıdakilerden hangisidir?
A)Anadolu’nun Türkleşmesini sağladılar B)Bizans’ı ortadan kaldırdılar
C)Haçlılarla Mücadele ettiler D)Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurdular
2.Aşağıdakilerden hangisi Anadolu Selçukluları’nın “eğitimi geliştirmek” için yaptığı çalışmalardan biridir?
A)Köylülere arazi dağıtılması B)Medreseler açılması C)Kervansaraylar yapılması D)Tersaneler açılması
3.Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de yaşanan köyden kente göçün nedenlerinden biri değildir?
A) Tarımda makineleşme ile işsizliğin artması
B)Şehirde iş olanaklarının daha fazla olması
C)Ülke nüfusunun artması D)Kırsal kesimde eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerin yetersiz olması
4.Dinleme ve konuşma becerisine sahip olamayan bir kişi öncelikle aşağıdakilerden hangisinde sorunlar yaşar?
A)İletişim B)Zekâ C)Düşünme D)Sağlık
5.Yeniçeri Ocağını hangi padişah kurmuştur?
A) Osman Bey B)Orhan Bey
C) I. Murat D)I. Mehmet
6.Anadolu’nun kapıları Türkler’e hangi savaşla açılmıştır.
A)Malazgirt Savaşı B)Miryakefalon Savaşı
C)Pasinler Savaşı D)Kösedağ Savaşı
7.Bizanslıların ve Avrupalıların Anadolu’nun kesin olarak Türk yurdu olduğunu anladıkları savaş aşağıdakilerden hangisidir?
A)Malazgirt Savaşı B)Miryakefalon Savaşı
C)Pasinler Savaşı D)Kösedağ Savaşı
8.Bizanslıların kışkırtmaları sonucu düzenlenen Haçlı Seferlerinden hangisi amacına ulaşmıştır?
A)I. Haçlı Seferi B) II. Haçlı Seferi
C)III. Haçlı Seferi D) IV. Haçlı Seferi
9.Osmanlı Beyliği kuruluş yıllarında nasıl bir politika izlemiştir?
A)Karamanoğulları ile sık sık mücadele etmiştir.
B)Kayserioğulları ile sık sık mücadele etmiştir.
C)Bizans üzerine seferler düzenlemiştir
D)Candaroğulları ile sık sık mücadele etmiştir.
10.Anadolu Selçuklu Devleti hangi savaşla yıkılma sürecine girmiştir?
A)Malazgirt Savaşı B)Miryakefalon Savaşı
C)Pasinler Savaşı D)Kösedağ Savaşı
11.Aşağıdakilerden hangisi Haçlı Seferlerinin nedenlerinden değildir?
A) Kudüs’ün Müslümanların elinde olması
B)Avrupalıların Doğu ülkelerinin zenginliklerini ele geçirmek istemesi
C) Kluni tarikatının kışkırtmaları
D) Barut, pusula ve matbaanın Avrupalılarca öğrenilmesi
12. I- Miryokefalon
II- Malazgirt
III- Pasinler
Bu savaşların oluş sırasına göre sıralanışı hangi seçenekte doğru verilmiştir?
A) II-I-III B) III-II-I
C) I-III-II D) I-II-III
13.Söğüt ve çevresinde Osman Bey tarafından kurulan beylik hangisidir?
A) Karesioğulları B) Karamanoğulları
C) Candaroğulları D) Osmanoğulları
14. Balıkesir ve çevresinde kurulan ve Osmanlı Devletine ilk katılan beylik hangisidir?
A) Germiyanoğulları B) Karesioğulları
C) Hamitoğulları D) Menteşeoğulları
15. Türkiye’de ilk yayın yapan televizyon kanalı aşağıdakilerden hangisidir?
A)TRT B)STAR YV
C)ATV D)SHOW TV
16. İnsanlar bazı özelliklerini seçemez, aşağıdakilerden hangisi bu özelliklerinden değildir?
A)Yüz(simasını) şeklini B)Eğitim durumunu
C)Anne ve babasını D)Ses rengini
17.Aşağıdakilerden hangisi nüfus sayımının amaçlarından değildir?
A)Kent nüfusunu belirlemek
B)Nüfusun cinsiyet oranını belirlemek
C)Nüfusun yaş oranını belirlemek
D)Suç işleyenleri tespit etmek
18. Basın ve Yayın kuruluşlarını denetleyen kurum aşağıdakilerden hangisidir?
A)RTÜK B)TRT C)PTT D)TEK
19. Osmanlı Devletinde ilk nüfus sayımını hangi padişah yaptırmıştır?
A)II. Mahmur B)II. Murat
C)II. Abdülhamit D)II. Mehmet
20.Aşağıdaki illerden hangisinin nüfusu yazın Turizme bağlı olarak artar?
A)Hakkari B)Kars
C)Mardin D)Antalya
NOT: Her soru 5’er puandır.
7. sinif sosyal bilgiler 1. dönem 2. yazılı sınav soruları
7. sinif sosyal bilgiler 1. dönem 2. yazılı sınav soruları
S.1 Aşağıda bazı yargılar verilmiştir. Bunların doğru olanlarını ( D ) yanlış olanlarını ( Y ) olarak işaretleyiniz. ( HER YARGI 2 PUANDIR)
( ) Nüfus sınırları belirli alanlarda yaşayan insan sayısına denir.
( ) Ülkemizin arazisi genel olarak sade bir görünüme sahiptir.
( ) Marmara bölgesinin en sık nüfuslu yeri Kocaeli-Çatalca bölümüdür.
( ) RTÜK radyo ve televizyon yayınlarını denetleyen kurumdur.
( ) Daruşşafaka ve Çok Amaçlı Toplum Merkezleri sosyal güvenlik kuruluşlarımız arasında yer alır.
( ) Nüfus sayımları yalnızca o ülkede yaşayan insan sayısı hakkında bilgi verir.
( ) Bilim adamlarının yaptığı göçe beyin göçü denir.
( ) Nüfusun dağılışında iklim özelliklerinin etkisi yoktur.
( ) Anadolu’da birçok yerleşim yerinde Cami, han hamam ve kervansaray gibi yapıların varlığı Anadolu’nun Türkleştiğinin kanıtıdır.
( ) Anadolu Selçuklu devletinde sultanlar seçimle iş başına gelirdi.
S.2 Aşağıdaki yargılarda boş bırakılan yerleri doldurunuz.( HER BOŞLUK 3 PUANDIR)
a) Anadolu Selçuklularında Sultanın erkek çocuklarını eğiten kişilere ................................. denirdi.
b) Anadolu Selçuklularında ticaretle uğraşanların kurduğu ...................... teşkilatı vardı.
c) Anadolu’da kurulan ilk medrese Tokat Niksar’daki ......................................... medresesidir.
d) Türkiye Coğrafi açıdan 7 bölge ve ............ bölüme ayrılmıştır.
e) Atatürk’ün ilk kurduğu gazete .......................................................... gazetesidir.
S.3 Vatandaşlar kendi evinde huzur ve güven içerisinde bir yaşam sürdürme hakkına sahiptir. Demokrasinin bir gereği olarak hiç kimse bir başkasının evine izinsiz giremez ve gözetleyemez. Konut dokunulmazlığı ile ilgili devlet de yasalar ile bazı önlemler almıştır.
Yukarıda belirtilen konut dokunulmazlığı hakkı aşağıda verilen temel hak ve özgürlüklerden hangisi ile birbirini tamamladığı söylenebilir? ( 5 PUAN)
A) Basın özgürlüğüyle C) Haberleşme özgürlüğüyle
B) Özel yaşamın gizliliğiyle D) Düşünce ve Kanaat özgürlüğüyle
S.4 Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi sanayisinin gelişme düzeyi ile paralellik göstermektedir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi sanayisi gelişmiş bir ülkenin nüfus özelliklerinden biri değildir? ( 5 PUAN)
A) Doğum oranını az olması C) Enerji tüketiminin çok olması
B) Nüfus artış hızının çok olması D) Çocuk ölüm oranının az olması
S.5Aşağıdakilerden hangisi Anadolu Selçuklu devletinde Eyaletlerin güvenliğine ve askerlik işlerine bakan kişidir? ( 5 PUAN )
A) Melik B) Kadı C) Atabey D) Subaşı
S.6 Anadolu Selçuklu devletinde geliri çeşitli sosyal kurumların giderleri için ayrılan toprak aşağıdakilerden hangisidir? ( 5 PUAN )
A) Vakıf B) Has C) Ikta D) Mülk
S.7 Yeni tanışan Cingöz ile Cimcime Birbirlerine nerden geldiklerini sorunca;
Cingöz: ‘’ Ben Türkiye’nin Sanayisinin en fazla geliştiği bölgedenim.’’ demiş
Cimcime:’’ Bende Türkiyede yükseltinin en fazla olduğu bölgedenim.’’ demiş.
Cingöz ile Cimcime hangi bölgelerden gelmiştir? ( 5 PUAN)
CİNGÖZ CİMCİME
A) Ege bölgesi Karadeniz bölgesi
B) Marmara bölgesi Doğu Anadolu bölgesi
C) İç Anadolu bölgesi Marmara bölgesi
D) Akdeniz bölgesi Doğu Anadolu bölgesi
S.8 Aşağıdaki hangi savaştan sonra Anadolu kesin bir Türk yurdu haline gelmiştir?( 5 PUAN )
A) Miryekefelon savaşı B) Malazgirt savaşı
C) Kösedağ savaşı D) Ankara savaşı
S.9 Anadolu’da kurulan ilk Türk beyliklerini yazınız? ( 15 PUAN )
S.10 Sizden kırsal kesimden kente göçü engellemeniz için çözümler üretmenizi isteselerdi bu konuda neler yapardınız? Maddeler halinde yazınız? ( 20 PUAN)
2. Sinif Türkçe İsimler Ders Notları
2. Sınıf Türkçe İsimler Ders Notları, 2. Sınıf Türkçe İsimler Ders Notları indir. Özel İsimler, Tür İsimler , Tekil Ve Çoğullar İlr İlgili Ders Notları Ve Etkinlik İçermektedir . İyi Günlerde Kullanınız...
Etkinlik : Aşağıdaki isimlerin türünü örnekteki gibi işaretleyiniz.
İSİMLER
Varlıkları anlatmak, tanıtmak ,hatırlatmak için kullanılan sözcüklere isim ( ad ) denir.
İsimler 1.Varlıkların Verilişlerine Göre2.Varlıkların Sayılarına Göre ikiye ayrılırlar.
1. Varlıkların Verilişlerine Göre : 1.Özel İsimler 2.Tür ( Cins ) İsimler
1.Özel İsimler : Dünyada eşi ve benzeri olmayan , tek olan varlıkları tanıtmaya ,anlatmaya yarayan isimlere özel isimler denir. Örneğin , Türkiye , Karabaş , Lara ,Cumhuriyet Bayramı ,Akdeniz ,Hatay ,Amik Ovası ,Kel Dağı ,Samandağ , Çevlik ,İpek, gibidir.
2.Tür ( Cins ) İsimler ( Adlar ) : Benzer varlıkların tümünü tanıtıp anlatmaya yarayan isimlere tür isimler denir.Örneğin tavşan , kedi , lale , zambak , masa , bayrak ,kalem , simit gibidir.
2. Varlıkların Sayılarına Göre : 1.Tekil İsimler 2.Çoğul İsimler
1.Tekil İsimler : Sadece bir varlığı belirten isimlere tekil isimler denir. Örneğin ekmek ,köpek ,ceviz,çorba ,çanta ,etek ,silgi gibidir.
2.Çoğul İsimler : Birden çok varlığı belirten isimlere çoğul isimler denir. Örneğin ,ekmekler ,çantalar ,oyuncaklar gibidir.
Tekil adlara -ler , - lar ekleri getirilerek çoğul isimler oluşur.
Etkinlik : Aşağıdakilerden hangisi tekil isimdir ?
A ) kiler B ) civcivler C ) sular
Etkinlik : Aşağıdakilerden hangisi çoğul isimdir ?
A ) yular B ) kiler C ) güller
İsimler | Özel İsim | Tür İsim | Tekil İsim | Çoğul İsim |
Güler | x | | x | |
bağlar | | | | |
leylekler | | | | |
kiraz | | | | |
Van Gölü | | | | |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)