Menü

ADS

11 Ekim 2014 Cumartesi

ELEŞTİRİ YAZISI ÖRNEKLERİ

ELEŞTİRİ ÖRNEKLERİ

  1. MONO LİSA GÜLÜŞÜ
  2. BİR ELEŞTİRİ YAZISI:HÜZÜNLÜ ŞAİR:HİLMİ YAVUZ
  3. Nereden baksanız tutarsızlıklarla dolu bir film:NUH BÜYÜK TUFAN (M.Nedim Hazar)
  4. USTA ELEŞTİRMENDEN İNANILMAZ ÖRÜMCEK ADAM-2 ELEŞTİRİSİ: DALGACI KAHRAMAN
  5. Elif Şafak'ın Aşk kitabına Dücane Cündioğlu eleştirisi (aşağıdaki yazı)
  1. Aklın kaleminden kırk kurallı aşk
    Bu sufilik edebiyatı bir New Age modası! Bu aşk edebiyatı ise tam bir kitsch! Çağımızın mülkiyet ve cinsiyet putlarına tapınan zavallı kölelere, irfan geleneğimizin, o uğruna hiç emek sarfedilmemiş saygınlığından yararlanılarak ucuz tatminler hediye etmek! 

    Ne büyük zavallılık!

    Oysa altın bulmak ümidiyle erenlerin türbesine kazma vurulmaz!


    — "Mevlâna.... İslâm âleminin Shakespeare'i!" (s. 38)

    Başka bir zaman olsa, bu denli bayağı bir benzetmeyle karşılaştığım daha ilk anda muhtemelen elimdeki kitabı -bir daha açmamak üzere- kapatır ve bir kenara koyardım. 

    Bu sefer öyle yapmadım. Bir lâ havle çekip bu bayağılığın altını çizdim, sonra da Elif Şafak'ın Aşk'ını okumaya devam ettim.

    Sırf siyah ölümün hatırına... bir vazife duygusuyla... ızdırab içinde... ve tabii ki pencereden dışarı bakmanın cezası olarak...

    Süreç değil bir tek, sonuç da benim açımdan acı vericiydi.

    Bu konularda eline kalemi alan kim olsa, sonucun yine de değişmeyeceğini bilmek, belki de ızdırabımın asıl sebebi. Çünkü kendi irfan hazinelerimizle ve ortak değerlerimizi kendilerine borçlu olduğumuz büyük ustalarla sahih irtibatlar kuracak o muhkem noktadan artık iyice uzaklaşmış durumdayız.

    Sorun, öyle alelâde bellek yitimiyle izah edilecek gibi değil. Çünkü pekâlâ kadim bilgi kaynakları elimizde. İnsan malzemesinde de sıkıntı çekilmiyor. Gayret eksikliği veya iyi niyet yoksunluğu ('hain' edebiyatı) türünden yakınmaları da -hiç değilse bu bağlamda- ciddiye alamayız.

    O hâlde nedir sorun?

    Sorun, dünyayı/eşyayı idrak tarzımızın hem içerik, hem de biçim itibariyle kökten dönüşmesi. Dünyagörüşümüzün neredeyse bütünüyle değişmesi.

    Sözgelimi mülkiyet ve cinsiyet.

    Modern Türk toplumunun, mülkiyet ve cinsiyet alanında kazandığı yeni bilinç yapısıyla artık geçmişine ihatalı bir biçimde, en azından müsamahayla bakabilmesi mümkün müdür? Veya mevcut mülkiyet ve cinsiyet kodlarıyla, mirasçısı olduğu o kadim dünyanın asırlık değerlerini sağlıklı olarak anlayıp yorumlayabilmesi?

    Meselelerini ciddiye alan her namuslu zekânın bu soruya vereceği cevap olumsuz olacaktır!

    GÖNÜL FERMAN DİNLEMİYOR

    Aşk'ın kuralları olur mu?

    Ne münasebet, Aşk'ın kuralı olmaz ki kuralları olsun!

    Aşk koşulsuz olandır. İçinde 'çıkar' ilkesinin olmadığı tek insanî edimdir. Külliyen hazdır. Bütünüyle zevktir. Süreç içerisinde oluşmadığından her türlü koşuldan, her türlü kuraldan âzadedir. Anî'dir; yani anda varolur; bir anda...

    Trafiğin kuralları olur, ama Aşk'ın kuralları olmaz! 

    Kural, aklın vaz'ettiği ilkelere verilen ad! Bu nedenle hesaba kitaba gelir işlerin kuralı olur. Gönülse akla benzemez, çünkü ferman dinlemez. Hesaba da, kitaba da gelmez. Nedensizdir. Koşulsuzdur. Kuralsızdır. Bu yüzden mehabbet (sevgi) başkadır dilimizde, aşk çok daha başka!

    Batılıları mazur görmeli, ne yapsınlar zavallılar, dillerinde tek kelime var: Love veya Die Liebe ya da L'amour!

    Love deyince, mehabbet deyince, sevgi deyince, bakınız işte o zaman işin rengi değişiyor. Çünkü sevginin koşulları ve kuralları olur. Hem de üç tane değil, beş tane değil, kırk tane bile olur!

    Olmuş da nitekim, meselâ bakınız Elif Şafak hiç üşenmemiş, bizler için tam kırk aded kural uyduruvermiş. Aklınca...

    Evet, aklınca. Çünkü düşüne taşına, aklıyla yazmış romanını, gönlüyle değil. Kalbiyle hiç değil!

    Son romanının başlığı şöyle: The Forty Rules of Love: A Novel of Rumi.

    "Başarının Kırk Kuralı: Jeremy Bentham Hakkında Bir İnceleme" der gibi bir adlandırma!

    Çaresiz, hemen sormak zorundayız: Tamıtamına kırk kuralı olan bu Love'dan muradı nedir acaba yazarın: Sevgi mi, Aşk mı?

    İngilizce olarak yazılan bu eser henüz yayımlanmamakla birlikte Türkçe çevirisi altı aydır elimizde. Üstelik adı da gayet sade, gayet ekonomik: Aşk. Evet, sadece Aşk.

    İşte size Türkçe'nin cilvelerinden biri daha! Çünkü Türkçe'de Aşk denince, kural mural akla gelmez; Türkçe'de aşkın ne kuralı olur, ne de kuralları. Hepsi de bir anda uçup gider.

    Yazar, Türkçe düşünmeye başladığında, bilinci kendisine bir oyun oynamış olmalı ki Love'ın yanına koymaktan çekinmediği o meş'um kırk kuralı Aşk'ın yanına koymaya eli varmamış. Hiç değilse kapakta...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder