Menü

ADS

27 Mayıs 2015 Çarşamba

DEDE KORKUT HİKAYELERİNİN DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ NEDİR

DEDE KORKUT HİKAYELERİNİN  DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ NEDİR
DEDE KORKUT HİKAYELERİ DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ
Dede Korkut hikayeleri 15. yüzyılda  kaleme alınan ve Oğuzların yaşayışları hakkında bize ayrıntılı bilgiler sunan önemli bir kaynaktır. Pek çok bilim dalının yararlandığı bu eserin dilbilime de katkısı yapısı itibariyle oldukça fazladır.
Hikayeler, Oğuz Türkçe’siyle yazılmışlardır bu yüzden bazı terimler ve söylemler günümüz Türkçe’siyle farklılık gösterir. Bu farklılıklar aslında dilimizin geçmişten bugüne kadar olan evrimini gözler önüne sermektedir ve özellikle dil bilimciler için oldukça kullanışlı bir kaynaktır.
Dede Korkut hikayeleri Oğuzların Kafkasya ve Orta Asya dolaylarındaki yaşayışlarını, birbirleriyle olan etkileşimlerini, savaşlarını, kahramanlıklarını ele alan yazılardır. Bu yönleriyle epiktirler.
Ayrıca içerdikleri pek çok masalsı ve olağanüstü ögeler sayesinde de destansı yönleri mevcuttur. Yani hikayeler için epik destan terimini kullanmak doğrudur. Tıpkı “İlyada” ve “Odysseia” destanlarında olduğu gibi.
Hikayelerin destan sınıfında sayılmalarının tek nedeni tabi ki epik olmaları veya olağanüstü öge bulundurmaları değildir, aksi takdirde onları masal olarak da tanımlayabilirdik. Hikayelerin destan olduğunu daha net bir şekilde anlayabilmemiz için öncelikle destan ile masalın arasındaki farkı bilmemiz gerekmektedir ve daha sonra da on iki hikayenin bu iki türün hangi özelliklerini taşıdığına ve hangisine daha yakın olduğuna karar vermemiz gerekmektedir.
 
Destanların özelliklerini sıralayacak olursak;

-Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla anlatırlar.
-Genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yapıtlardır.
-Bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir.
-Olaylar geniş bir coğrafyada geçer.
-Sözlü edebiyatın ürünüdürler.
-Tüm destanlar yarı tanrısal veya tanrısal nitelikler taşıyan bir kahramanın çevresinde oluşur.
-Neredeyse tüm destanlarda uzun yolculuklar anlatılır.
- Çoğu destanda olaylara doğaüstü yaratıklar da katılır.
-Kişiler, olaylar, doğal varlıklar hep gerçek yaşamdaki boyutlarından daha büyük, daha zengindir.
-Özellikle sözlü destanlarda uzun anlatı, betimleme ve konuşma bölümleri bulunur.
-Öykü içinde öyküye yer verilir.
-Törensel söyleyişler ve toplumsal duyarlılık hakimdir.
-Gerçek yaşamın yansımaları destanların içinde a destanların içinde bazen gerçekçi çoğu zaman da stilize edilmiş [1] halde bulunur.
-Güçlü bir anlatımı vardır.

Yukarıda görülen destan özellikleriyle Dede Korkut hikayelerini bağdaştıracak olursak eğer pek çoğunun, hatta hepsinin, hikayelerin özelliklerine uyduğunu görebilmekteyiz.

Örneğin,

Dede Korkut hikayelerinde olağanüstülükleri ve kahramanlıkları anlatılan karakterler; Oğuz beyleri veya onların oğullarıdır. Bu kişiler doğumdan itibaren kahraman niteliğine sahiptirler, olağanüstü doğmuşlardır[2] ve yaşadıkları destanlara konu olmuştur. Onlar birer kahramandır, yenilmezlerdir ve yücedirler destan da çevrelerinde gelişmiştir.

Kitap; önsöz, giriş ve asıl hikayeler olmak üzere üç bölümden oluşur, fakat hikayeler de kendi içinde nazım ve nesir olmak üzere bölümlere ayrılmışlardır. Nesir kısmı düz yazıdır ve seci[3] kullanılır. Nazım kısmı ise kopuz eşliğinde söylenen soylamalardır. Bu bölümlerde ezber kolaylığı ve akılda kalıcılık adına aliterasyonlara, asonanslara (Akar iken akmaz olsun! (...) Çaya baksa çalımlı,...) ayrıca kelime tekrarları ve uyaklara büyük önem verilir, (Babamdan ileri kayın ata! Anamdan ileri kayın ana!) çünkü destan devri süregelmektedir ve bu eserler de sözlü edebiyat eserleridir. Ayrıca nazım bölümlerinde ayrıntılı betimlemeler yapılır ve yine konuşmalar da bu bölümlerde uzun uzun açıklanır.[4]

Olaylar destanda olduğu gibi geniş bir coğrafyada geçmektedir. Orta Asya ile Kafkasya dolaylarında yani. Ayrıca destanın özelliklerinde de belirtildiği üzere bir yolculuğu ele almaktadır kitap. Daha doğrusu Oğuzların fetih yaparak Balkanlara kadar ilerledikleri zamanlar ele alınmıştır.

Doğaüstü yaratıklar ve olaylar da mevcuttur. Örneğin “Basat’ın Tepegözü Öldürdüğü Boyu” buna verilebilecek en iyi örnektir.

Öykü içinde öyküye yer verilmesi pek sık görülen bir durum olmasa da mevcuttur.[5]

Kitaptaki tüm hikayeler toplumsaldır. Öğüt verici amaç taşırlar, aynı zamanda Oğuzların başarılarını gelecek nesillere aktarma isteği de vardır. Bu yönüyle de olaylar abartılarak anlatılsa da gerçeklere sadıktır ve pek çok bilim dalına kaynaklık etmektedir.

Güçlü bir anlatım mevcuttur. Zamanına göre oldukça sade ve akıcı bir dile sahip olmasına (çünkü halka hitap ediyor) rağmen deyim ve atasözleri anlatımda geniş yer kaplamaktadır.[6] Hatta bu atasözleri ve deyimlerden birkaçını günümüzde bile kullanmaktayız.

Mesela;
  • Ecel vakti ermeyince can çıkmaz.
  • Çıkan can geri gelmez.
  • Yığılı malın mülkün olsa da nasibinden fazlasını yiyemezsin.
  • Kara eşek başına gem vursan katır olmaz, hizmetçiye elbise giydirsen hanım olmaz.
Masalların özelliklerini sıralayacak olursak;

-Anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir.
-Hayal ürünü ve olağanüstü ögeler çoğunluktadır.
-Destan anlatıcısının tersine masalcı, dinleyenleri anlatılanlara inandırmak amacını gütmez.  Anlatılanlara gerçek süsü verme gereği duymaz.
-Tekerlemeyle başlar tekerlemeyle biterler. Bu davranış dinleyiciye olayların hayal ürünü olduğunu hatırlatır.
-Kısa ve yoğun bir antlımı vardır.
- “miş'li” geçmiş zaman, şimdiki zaman veya geniş zamanın rivayeti kullanılır anlatılarda.
-Masalların kahramanları insanlar ve cinler, periler, devler gibi doğa dışı varlıklardır.
-Çağdan çağa, coğrafyadan coğrafyaya en çok yayılan anlatı türleridir. Bu yüzden çoğu masalın konusu ve anlatımı farklı uluslarda anlatılıyor olsalar bile birbirine benzer.

Destan türünün özelliklerine dahil olan her maddeye kitaptan bir karşılık bulabilirken masal türü için aynısı geçerli değildir. Kitapla uyuşan noktalar sadece doğa dışı varlıkların bulunması[7], sözlü edebiyat eseri olması, zengin ama aynı zamanda akıcı ve sade bir anlatıma sahip olması ve geçmiş zamanın kullanımıdır. Bunun dışındaki özellikler hikayelere uymamaktadır.

Mesela, Dede Korkut hikayelerinin hepsi Dede Korkut tarafından anlatılmıştır, yani soylayanı bellidir, fakat yazıya kim tarafından geçirildiği bilinmemektedir. Bu yüzden anonim sayılmazlar. Tabi bizim elimizdeki kitaplar Adnan Binyazar’ın hikayeleri yeniden derlemesi ve kendi çalışmalarından edindiği sonuçlardan yola çıkarak yazdığı oldukça aydınlatıcı önsözü eklemesiyle oluşmuş yeni bir versiyondur, fakat hikayelerin ilk yazıya geçirildiği haline sadık kalınmıştır.Yani görüldüğü üzere destanın neredeyse tüm özelliklerini karşılayan Dede Korkut hikayeleri, masal türünde de birkaç özelliğe uysa da masal değildir, fakat masalsı yönleri de mevcuttur.



[1] Bir objeyi detaylandırmadan en somut haliyle çizim olarak yansıtmaktır. Stilize etmek, sadece izleyicinin orada ne olduğunu bilmesini sağlamak amacıyla yapılır.  Görsel açıdan pek bir değer taşımaz. Güzellik, çirkinlik ya da izlenmeye değerlik gibi ölçütleri yoktur. Stilizasyon amaca yöneliktir, sanatsal bir gereksinim değildir.

[2] Boğaç’ın doğumu ve boğayı öldürmesi
[3] Seci: düz yazıda cümleler içinde ve arasında yapılan uyak.
[4] sf:212 sf:281
[5] sf: 139 rüyanın anlatımı
[6] Ek
[7] Tepegöz, peri kızı

6.sınıf Türkçe Dersi 1.dönem 2.yazılı sınav soruları

                      2014/2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI …………………. ORTAOKULU
6.SINIF TÜRKÇE DERSİ 1. DÖNEM 2. YAZILI SINAVIDIR.

…………………………………………
      Geçmişin büyük bilgelerinden biri, yorgun bitkin bir halde uzun bir yolculuktan dönmüş, ter ve kir ağırlığı da buna eklenmişti. Yurduna yuvasına kavuşan bilgenin ilk işi, hamama gidip kendisine en fazla rahatsızlık veren bu kir ve terden kurtulmak oldu.
      Hamamda kendisini yıkayan tellak görgüsü kıt biriydi. Yıkanma kesesine toplanan kirleri suya tutacağına; ”Ne kadar kirlisin”der gibi bilginin önüne yığıyordu. Keseleme işi devam ederken, tellak keselediği kişinin ilim sahibi biri olduğunu öğrenince;
-          “ Efendim madem siz derin bir bilginsiniz ‘Mertlik nedir?’ bana açıklar mısınız?” dedi.
Yıkanmakta olan bilge tellağa bir incelik dersi vermenin fırsatını yakalamıştı. Bilgin şöyle dedi:
-          “Mertlik, kimsenin ayıp ve kusurlarını yüzüne vurmamak, kirlerini kendisine göstermemektir.”  
                                                                       
                                                                                                                          
v  İlk dört soruyu metne göre cevaplayınız.
1. Bilgin niçin ilk iş olarak hamama gidiyor? (5 p)


2. Metne uygun bir başlık bulup aşağıya yazınız. (5 p)


3. Metnin ana düşüncesini yazınız. (10 p)
 Ana düşünce:

       

4. Aşağıdaki tablodaki kelimeleri inceleyiniz. Bu kelimelerin yapıları bakımından basit mi türemiş mi yoksa birleşik mi olduğunu belirleyip  X  işareti koyunuz. (10 p) 
Kelime
Basit Kelime
Türemiş Kelime
Birleşik Kelime
alışveriş



kitapçı



gecelik



kahverengi



ağaçlar





8.sınıf Türkçe Dersi 1.dönem 2.yazılı sınavı klasik soruları ve cevapları

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8/ SINIFI TÜRKÇE DERSİ 1. DÖNEM 2. YAZILI SORULARIDIR
…………………………………………………………
Genç bir adamken dünyadaki kötülükleri değiştirmek istedim. Ne var ki dünyayı değiştirmenin çok zor bir iş olduğunu gördüm. Bu yüzden milletimdeki yanlışları değiştirmeye çalıştım. Ulusumu değiştiremeyeceğimi de anlayınca yaşadığım kente diktim gözlerimi. Ne var ki yaşlı bir adam olarak kentimi de değiştiremedim; o zaman ailemi değiştirmeye karar verdim.

Şimdi yaşlı bir adam olarak tek değiştireceğim şeyin kendim olduğunun farkına vardım ve birden anladım ki eğer uzun süre önce kendimi değiştirmekle işe başlasaydım bendeki değişiklik ailemi etkileyebilirdi. Ben ve ailem önce mahallemizi sonra kenti etkilerdik. Kentin etkisi ulusu değiştirebilirdi ve böylelikle ben dünyayı değiştirmiş olurdum.

(İlk üç soruyu parçaya göre ve kendi cümlelerinizle cevaplandırınız. )

1) Yazarın gençliğinde değiştirmek istediği ilk şey nedir? (5 puan)

2) Yazar yaşlandığında, dünyayı nasıl değiştirebileceğini anlıyor? (5 puan)

3) Metnin ana düşüncesini yazınız. (5 puan)

4) Metne uygun bir başlık bulunuz.( Başlık en az iki kelime olacak.) (5 puan)

5)Aşağıdaki metinde geçen fiilimsileri türlerine göre kutulara yerleştirir misin?( 20 puan) 

       5)Aşağıdaki metinde geçen fiilimsileri türlerine göre kutulara yerleştirir misin?( 20 puan)
Bahar gelince insanlar mutlu olurlar. Uçan kuşlar, yeşeren yapraklar, gülüp oynayan çocuklar birer neşe kaynağıdır. Bu manzara karşısında büyülenmemek elde değildir çoğu zaman.
Yaşanmış onca yıldan sonra bunları görebilmek güzel şey. Büyüdükçe anlıyor insan yaşadığı yılların değerini. Kırdığı insanlar, annesi, yardım etmediği arkadaşı geliyor aklına ve üzülerek bakıyor geçmişe.
Gözlerini kapar kapamaz uyuyamaması bundan insanın. Kimi zaman tebessüm edip kimi zaman içten içe ağlaması bundan. Haydi, vakit kaybetmeden ulaşılmaz dostluklarla yaşama sarılalım çok geç olmadan.





7.sınıf Türkçe Dersi 1.dönem 2.yazılı sınavı klasik soruları ve cevapları

2014–2015 EĞİTİM – ÖĞRETİM YILI CUMHURİYET İLKÖĞRETİM OKULU

7/C SINIFI TÜRKÇE DERSİ 1. DÖNEM 2. YAZILI YOKLAMA SORULARIDIR.
Büyük İskender İran seferine çıkmadan önce hazinesinde nesi var nesi yoksa ahbaplarına, eşine dostuna dağıtmaya başlamış. En yakın arkadaşlarından birine değerli bir mücevher uzattığı zaman arkadaşı:
-       Peki ama, demiş, hazinenizdeki her şeyi etrafınızdakilere dağıttınız. Size ne kalıyor?
İskender:
-       Bana umut kalıyor demiş.
Arkadaşı:
-       Öyle ise bu mücevheri bana vermeyiniz. Sizin en yakın silah arkadaşınız olduğum için ben size kalan umudu paylaşmak isterim, diye yanıt vermiş.
Büyük İskender’e hazinesini eşine dostuna dağıttıran ne idi? Sadece ufukta
parlayan bir umut, yeni ülkeler fethetmek, evrene hakim olmak umudu.
        Dünyada umut olmasaydı, hiçbir şey olmazdı.                                      (İlk dört soruyu parçaya göre ve kendi cümlelerinizle cevaplandırınız.)
1) Büyük İskender İran seferine çıkmadan önce ne yapmıştır?
2) İskender’in arkadaşı kendisine verilen mücevheri kabul etmiş midir? Niçin?
3) Büyük İskender niçin bütün hazinesini dağıtmıştır?

SEYYİT BATTAL GAZİ İLE OĞUZ KAĞAN KARAKTERİNİN FARKLI VE BENZER YÖNLERİ NEDİR?

SEYYİT BATTAL GAZİ İLE OĞUZ KAĞAN KARAKTERİNİN FARKLI VE BENZER YÖNLERİ NEDİR?
Seyyit Battâl Gazi nasıl bir tiptir? Oğuz Kağan ile bu tipi karşılaştırınız. Farklı ve benzer yönlerini belirtiniz.


OĞUZ KAĞAN DESTANI İLE BATTAL GAZİ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR:
Battal Gazi de savaş İslam için yapılmaktadır. Oğuz Kağan Destanında ise bireysel kahramanlık ön plandadır. Her ikisi, de kahramanlık temasını işlemişlerdir.
Metnin teması eserin yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Temanın işlendiği zamanda Anadoluda savaşlar yapılmaktadır.

Battalname , bazı olağanüstülüklerin işlenmesi yönüyle destan özelliği gösterir. Olay örgüsü, kişi mekan ve bir anlatıcının olması yönüyle günümüz hikayelerinin özelliklerini yansıtır.
16. eserin yazarı savaşa katılmış bir kişidir. Bu dönemde savaşlarda vak’a nüvistler vardır. Bunlar savaşa katılıp yaşananları yazıya geçirirlerdi.

Yapı unsurlarının metin içerisindeki işIevi nedir? Kısaca mad­deler halinde

Yapı unsurlarının metin içerisindeki işIevi mad­deler halinde,Yapı unsurlarının metin içerisindeki işIevi nedir? Kısaca mad­deler halinde

Metnin Yapı Unsurları nedir? Konusu için tıklayınız...

1-Yapıyı oluşturan unsurlar metnin iletisinin aktarılmasında yardımcı öğelerdir. Böylece anlam somutlaştırılır.
2-İletinin oluşmasını sağlar
3-İletinin okuyucuya aktarılması kolaylaşır.
4-Olaylar somutlaştırılır.
5-İnandırıcılık artar.

Bir metnin yapı unsurları nedir? (OLAY ÖRGÜSÜ, KİŞİLER, MEKAN, ZAMAN)

YAPI UNSURLARI (OLAY ÖRGÜSÜ, KİŞİLER, MEKAN, ZAMAN) 

*Metnin yapısını oluşturan unsurlar: 

1-OLAY: Öykü kişilerinin başından geçenlere olay denir. Öyküde tek bir olay ele alınır. Bazen bu temel olaya bağlı küçük çaplı yan olaylar da olabilir. Ele alınan olayların gelişiminde mantıksal bir sıra izlenir. Olay oykülerinde, olay on planda olmasına karşın, durum öykülerinde olay ya ikinci plandadır ya da yok denecek kadar azdır. 

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olay örgüsü çıkarılır ve olay örgüsünün günlük hayattaki geçeklikle ilişkisi tespit edilir. 

Olay orgüsü: 
Metinlerde olay, ya metindeki kişiler arasında cereyan eden ilişkiler ya da kahramanın iç çatışmaları sonucu ortaya çıkar.Metindeki olay sadece somut gerçeklik değildir.hayal,tasarı,izlenim ve benzeri hususlarda olay orgüsü çerçevesinde değerlendirilir.Olay orgüsü çıkarılırken bu hususlar dikkate alınmalıdır. 

Olay orgüsünün günlük hayattaki geçeklikle ilişkisi: 
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olay orgüsünün her zaman aynen yaşanması mümkün değildir.Olay okuyucuda ya da dinleyicide estetik kaygı uyandırmak amacıyla düzenlenir.Oysa günlük hayatta yaşanan olayların anlatılmasında estetik değil gerçeklik dile getirilmektedir. 


2-KİŞİLER: Öyküde anlatıgül olayları veya durumları yaşayan kişilerdir. Öyküde kişi sayısı azdır. Sadece bir veya birkaç kişi vardır ve onun başından geçenler anlatılır. 
Öyküde olayları yapanlara ya da olaydan etkilenenlere öykünün kahramanları denir. 
Kahramanın kendine özgü ayırt edici özellik taşımasına karakter denir.Benzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplayan kişilere tip denir. Bu bakımdan her birey bir karakterdir fakat tip değildir. Tipler belirli bir zümreyi belirgin özellikleriyle temsil eden kişilerdir.Yani kıskançlık, cimrilik, korkaklık, vb. özellikleri taşıyan kişiler birer tiptir. Bazı metinlerde insan olan kahramanın yerini bir hayvan veya cansız bir varlık da alabilir. 

Olaylardaki rolüne gore kişiler iki gruba ayrılır: 
Birinci dereceden kişiler:Olayların akışında birinci derecede rol oynayan kişilerdir. 
İkinci dereceden kişiler:Olayların akışında çok az veya dolaylı olarak etkisi olan kişilerdir. 

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken kişiler birinci ve ikinci kişiler belirlenir. Bu kişilerin fiziki ve ruhi portreleri ortaya konur, karakter ve tip olanlar tespit edilir. Bu kişilerin olay içerisindeki görevleri tespit edilir. 

3-MEKAN: Anlatmaya bağlı edebi metinlerde ele alınan olay belli bir yerde (mekanda) geçer. Bu yer, okul, hastane, bahçe, sokak olabileceği gibi insanın iç dünyası da olabilir. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olayın daha iyi anlaşılabilmesi için yer ya da çevre, betimlemelerle tanıtılır. Ancak betimleme yaparken gereksiz ayrıntılara girmemek gerekir. 

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayın geçtiği mekanlar özellikleriyle birlikte tanıtılır. 

4-ZAMAN: Öyküde ele alınan olayın başladığı ve bittiği bir zaman dilimi mutlaka vardır. Olayların başlaması ile bitmesi arasındaki sürece zaman denir. Olaylar bu zaman dilimi içerisinde gerçekleşir. Bazı oykülerde olay veya durum son durumdan başa doğru gelişebilir. 

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde iki türlü zaman vardır.Birincisi olayların yaşandığı,kişilerin içinde bulunduğu şimdiki zamandır. Buna gerçek zaman denir. İkincisi romandaki kişilerin geçmişini hatırlaması üzerine geçmişten içinde bulunan ana kadar geçen zamandır. Buna kozmik zaman adı verilir. 

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayları başladığı ve bittiği zaman belirtilir. Metindeki zaman ifadeleri tespit edilir. Bu zamanların gerçek zaman mı yoksa kozmik zaman mı olduğu belirtilir. 

C. TEMA 
Bir metinde yazarı yazmaya iten sebep metnin temasıdır. 

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken metne şu soru yöneltilir: "Yazarı bu yazıyı yazmaya iten sebep nedir?" Bu sorunun cevabı metnin temasını verecektir. Metnin teması bulunduktan sonra temayı besleyen düşünceler, temanın sosyal hayatla, düşünce tarihiyle ve eserin yazıldığı dönemle ilişkisi tespit edilir. Son olarak temanın yorumlanması ve güncelleştirilmesi gerçekleştirilir; yani bugünkü yaşamdaki konumu belirlenir. 


D. DİL VE ANLATIM 
Anlatmaya bağlı edebi metinler dil ve anlatım yonünden incelenirken; 
-Anlatıcının bakış açısı ve ozellikleri, 
- Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dilin hangi işlevlerinin on plana çıkarıldığı, 
-Metnin dilinin doğal dilden farklılığı, 
-Metindeki ses, kelime bilgisi ve cümle ozellikleri dikkate alınır. 

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde, yazar anlatma gorevin bir anlatıcıya yükler. Okuyucu bütün olup biteni bu anlatıcı aracılığıyla oğrenir. Bu anlatıcı kurmaca bir kişidir, gorevi kendi gibi kurmaca olan olay orgüsünü ve olay örgüsünde yer alan diğer ögeleri anlatmaktır. 

Yazar karakterlerden birini teşkil ediyorsa veya kendini hikaye kahramanlarından biri yerinde farz ediyorsa, olay birinci kişi(şahıs) ağzından anlatılır. O zaman metin boyunca "geldim, görmüştüm, üzgündüm" gibi ifadeler kullanılır. 

Olay, olaya şahit olan biri veya hikayenin önemsiz bir karamanı, bir gözlemci tarafından anlatılabilir. Bu durumda olaylar üçüncü kişi(şahıs) ağzından anlatılmış olur. Burada olayı nakleden kişi kendisinden söz ederken "yaptım, görmüştüm" gibi ifadeler kullanılır. Ancak asıl olay, üçüncü ağızdan "yaptı, görmüştü gibi ifadelerle anlatılır. 

Anlatmaya bağlı edebî metinler kurmaca ürünü olan metinlerdir. Masal, hikâye, roman vb. türler yazarın kurgusu sonucu oluşmuştur. Bu tür metinler anlatıcının bakış açısından ortaya konmaktadır. 

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde genel olarak üç tür bakış açısı kullanılır. Bir başka ifadeyle anlatmaya bağlı edebi metinlerdeki birinci ve üçüncü kişili anlatımlar üç temel bakış açısına sahiptir: 

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Kpss sendromu ve üniversite mezunlarının atama beklentisi

İnsanlar hayatları boyunca bir arayış içerisinde olurlar. Arayıştan kastım sadece ihtiyaçlar değildir. İhtiyaç ötesi bir bir huzur duygusu arayışı demek daha doğru olur belki. Hiç bitmeyen bir hayat koşusu, sanki bir maraton gibidir... İlkokul biter iyi bir lise hayaliyle çalışmalar başlar... Lise biter iyi bir üniversite hayali, sonra kpss, sonra nasipse iyi bir iş... Hep arayışla geçer işte insan ömrü...

Maslow'un ihtiyaç hiyerarşisine göre de bir piramit şeklinde ihtiyaçlar ifade edilmiş, yeme-içme, barınma, giyinme gibi ihtiyaçların yanı sıra, en tepede kendini gerçekleştirme ihtiyacı bulunmaktadır. Bu kendini gerçekleştirme meselesi çok kafa yoran bir şey... İnsanın her şekilde karnı doyar, haliyle çıplak da kimse gezmiyor ülkemizde. Ama istediğine ulaşmış olmanın insanan verdiği haz ve huzur hep başka olmuştur.

Onca yıl okuduktan sonra, okuduğu alanın gerektirdiği işi yapabilmek isteme de kendini gerçekleştirme isteğinin doğal bir yansımasıdır. İnsan emek verdiği alanda, istediği işi yaparsa mutlaka daha başarılı olacaktır. Fakat şartlar doğrultusunda insanlar ülkemizde mezun oldukları alanda iş sahibi olamıyorlar. Farklı mesleklere yönelmek durumunda kalıyorlar. Öğretmenlik okuyan bir kişi, Kpss den iyi bir puan alamazsa, atanamıyor, sonra da özel sektörde bazen işiyle alakalı, çoğunlukla alakasız işler yapmak zorunda kalıyor. Diplomalı hıyarcı espirisi de buradan türemiş bir durumdur denilebilir:)

Kpss sınavı ve sonrasındaki karmaşıklık ülkemizin en sıkıcı gerçeklerinden biridir. Bu duruma bizi getiren süreç hepimizin malumudur. Mezun olmuş arkadaşlar, her zaman ellerinde kumanda televizyon başında, ya da bilgisayarda haber takip ederler. Ağustos 2015 47 bin atama kontenjanları haberi gerçek mi? 2015 ptt memur alımı olacak mı? gibi haberleri aratır durur. Bu karmaşık durum atama gerçekleşene kadar devam edecektir şüphesiz.

Evlenilecek, ev alınacak, çocuklar olacak, kaliteli bir hayat anlayışı geliştirilecektir. Yoksa düşük standartlarda bir hayat sürmek için onca yıl eğitim alınmamış, hayaller kurulmamış ve masraf yapılmamıştır. Önümüzde bir tek engel vardır Kpss!!! İşletme okudum acaba bir bankada memur olabilir miyim? Ziraat bankası 2015 personel alımı olacak mı diye kara kara düşünür dururuz.

Tüm arkadaşlarımızın İstediği hayata ulaşması, başarılarının sürekli ve daimi olmasını dileriz. Atama sorunu ve Kpss endişesi olmayan bir hayat diliyoruz.

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Latifi'nin hayatı, Latifi'nin edebi kişiliği ve eserleri maddeler halinde

Latifi'nin hayatı, Latifi'nin edebi kişiliği ve eserleri maddeler halinde

  • Latifî 1491’de Kastamonu’da doğdu. Asıl adı Abdüllatif’tir. Hatipzadeler diye anılan köklü bir aileye mensuptur.
  • İstanbul’a gelip kâtiplik yaptı.
  • Defterdar İskender Çelebi’ye Bahariyye kasidesini sundu. Mükâfat olarak Belgrat imaret kâtipliğine tayin edildi.
  • 1543’te İstanbul’a döndü. O sıralarda Sehi Bey’in Heşt-Behişt adlı eserinden çokça söz ediliyor olması Latifî’de tezkire hazırlama arzusu doğurdu. Tezkiresini 1546’da tamamladı. Eserini Sultan Süleyman’a sundu ve mükâfat olarak Ebu Eyyub-i Ensari Vakfı’na kâtip tayin edildi.
  • Rodos ve Mısır’da da kâtiplik yapan Latifî, 1582’de Mısır’dan Yemen’e geçerken gemi kazası sonucu vefat etti.

Eserleri
Füsul-i Erbaa: Dört mevsimin özelliklerinin sanatlı bir dille anlatıldığı nazım ve nesirle karışımı bir eserdir.
Nazmül-cevahir: Hz. Ali’nin 207 sözünün dörtlükler halinde tercümesidir.
Risale-i Tarif-i Evsaf-ı İstanbul: Önce Sultan Süleyman’a sonra da mukaddimesi değiştirilerek III. Murat’a sunulmuştur.
Subhatü’l-uşşak: Kıtlar halinde 100 hadis tercümesidir.

Tezkiretü’ş-şuara ve Tabsıratü’n-nuzema (1546): Latifî tezkiresi olarak da bilinen şairler tezkiresidir.
Mukaddime, üç fasıl ve bir hatimeden meydana gelmiştir.
Tezkiredeki toplam şair sayısı 334’tür.
Tezkire yazma fikrini ona Zaifî vermiştir.
Latifî, Herat tezkirelerini örnek almakla birlikte onları kronolojik tasnifinin yerine alfabetik tasnifi tercih etmiştir.
Alfabe sırasına göre II. Murat devrinden 1546 yılına kadarki Osmanlı şairlerine eserinde yer vermiştir.
Eser üç fasıldan oluşur. I. fasılda Osmanlı ülkesinde yetişmiş veya sonradan Osmanlı ülkesinde şöhret kazanmış 13 şeyh şair;
II. fasılda Osmanlı ülkesinde şiir söylemiş 7 sultan şair;
III. fasılda Osmanlı ülkesinde şöhret kazanmış 314 şairin hayatı, eserleri ve şiirlerine yönelik değerlendirmeler yer alır.
Hatime bölümünde eserini 953 senesinde tamamladığını, devrinde şiir ve inşaya itibar edilmediğini bu sebeple de tezkiresini istediği gibi yazamadığını belirtir.
Gelen eleştirilere göre eseri tekrar ele alan yazar böylelikle farklı nüshalarda farklı şair sayıları ortaya çıkarmıştır.
Tezkirenin dili sade, cümleleri kısa ve secilidir. Üslubu akıcı, ahenkli ve yer yer alaycıdır.
Tezkirelerde biyografisi yazılan şairler, asıl isimleriyle değil mahlaslarıyla bu kaynaklarda yer alırlar.
Tezkireci ele aldığı kişinin sosyal statüsüne dikkat eder ve üslubunu ona göre belirler.
Mısra yerine zaman zaman ayın veya mim harfleri de kullanılır.
Tezkireci kendi şiirlerini de metne eklemek isterse o zaman li-muharririhi veya li-mü’ellifihi ibarelerini kullanır.
Aynı şairin farklı şiirlerini veriyorsa ve lehu veya eyzan sözcükleriyle bunu belirtir.
Müraat-ı nazîr, aralarında mana bakımından ilişki bulunan iki veya daha fazla kelimeyi bir ibarede toplama sanatıdır. Tenasüp, telfik ve mütenâsib adlarını da taşır.
Tazmin, bir şairin diğer bir şairin şiirinden bir parçayı kendi şiirinin içinde zikretmesidir.
Manzum veya mensur bir metinde manaları farklı lafızlar arasındaki yazılış ve telaffuz benzerliğine cinas adı verilir.
Gılman, padişahın hizmetinde bulunan genç erkeklere denir.

Mani çeşitleri nelerdir, mani örnekleri

Mani çeşitleri nelerdir, mani örnekleri, 

Mani çeşitleri

-Düz Mâni (Tam Mâni) : Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Uyakları cinassız mânilerdir.
Keten gömlek giyemem    
El sözüne uyamam             
Bir dilbere kul oldum
Fakat adın diyemem

Bağdan atladım bağa
Elim değdi yaprağa
Kız seni sarmayınca
Girmem kara toprağa

Gök güvercin olayım
Gergefine konayım             
Avcı çıkıp vurursa               
Dizlerinde öleyim

2-Kesik mâni : Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan mâniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar. Eğer meydan ve kahvehanelerde söylenen ve ilk dizeleri "aman aman" ünlemi ile doldurulan mânilerse bunlara İstanbul mânileri denir.

Derde kerem         
Dertliyim der de Kerem
Koşmuşum gam çiftini
Sürdükçe derd ekerim
Dolaştım Şam 'ı Şark'ı
Bulmadım derde kerem
Doğruldum kapına geldim
Umarım derde kerem

Derdim ele   .
Geç gönül derdim ele
Girdim aşk kalburuna
Gel gözüm derdim, ele
Ben yürekten yanarım
Söylemem derdim ele

3-Cinaslı mâni: Kesik mânilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mâni denir.

Terziye kumaş geldi
Düşünür ki ne kese
Ölçtü biçti baktı ki
Ne cep olur ne kese

Hafif çamur dayanmaz
Şu benim saç malama
Sözünü doğru söyle
Karşımda saçmalama 

4-Yedekli mâni (Artık Mâni) : Düz mâninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen mâniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli mâniye artık mâni de denir.

Derdim var beller gibi
Söylemem eller gibi
Kalbimin hüzünü var
Yıkılmış iller gibi
Gözlerimden yaş akar
Boşanan seller gibi
***************
Düşeli garip ile
Aşk ile düştüm dile
Dediler yazık sana
Yar seni bilmez bile
Düşürmesin kimseyi
Mevla böyle müşkile
*****************
İlkbahara yaz derler
Şirin söze naz derler
Kime derdim söylesem
Bu dert sana az derler
Kendin ettin kendine
Yana yana gez derler
-****************
5-Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği mânilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.

Karşıya kaban derler
Ökçeye taban derler
Kız hatırın kalmasın
Nişanlın çoban derler

Karşı kabansız olmaz
Ökçe tabansız olmaz
Niye hatırım kalsın
Sürü çobansız olmaz
Altınım alma beni
********************************************
Dillere salma beni
Götür sarrafa göster
Kalp isem alma beni
Altınım aldım seni

Dillere saldım seni
Sarraf seni neylesin
Beğendim aldım seni

6-Karşı-Beri Mâni: Konu bütünlüğü içinde ya bir kişi ya da karşılıklı iki kişi tarafından söylenen mânilerdir.

Erkek:

Gökte yıldız bir sıra
Sarılmış mor mintana
Benim gibi kul gerek
Senin gibi sultana

Kız:
Gökte yıldız bir sıra
Sırma ördüm mutana
Senin gibi er lâzım
Benim gibi sultana

Erkek:
İçerden içe kapı
İçerde pekmez küpü
Senin sevdiğin katran
Benimki altın topu

Kız:
İçerden içe eşik
İçerde küflü kaşık
Senin yavuklunun da
Bacakları dolaşık